Yarın bayram: Dürüm fiyatına tişört

Gazi Caddesi'ndeki bayramlık tezgahlarda her şey satılıyor. Ancak işportacılar, satışların önceki bayrama göre yüzde 60 düştüğünü söylüyorlar.

Abone ol

DİYARBAKIR - İğne atsan yere düşmüyor. Dağkapı'dan Ulu Cami'nin önündeki küçük meydana kadar Gazi Caddesi'ndeki kaldırımların durumu böyle tarif edilebilir. İşportacılar, alışverişe çıkanlar, bayram tatilini Diyarbakır’da geçirmek isteyenlerin kalabalığı bayrama bir gün kala arttı. Kalabalığın tepesi seyyar ciğercilerin mangallarından yükselen dumanla kaplı.

Caddede insan yoğunluğu akşam yemeğinden sonra artıyor. Hem hava biraz serinlemiş oluyor hem de bilumum işportacılar tezgahlarını çoktan kurmuş oluyorlar. Bayram alışverişini son güne bırakanlar için uygun saatler.

Kaldırımları işgal eden işportacıların önemli kısmı bayramlık. Yani bayram öncesi açtıkları tezgahı bayram sonrası kapatanlardan oluşuyor. Ancak cadde üstündeki esnaf da müşteri çekmek için tezgah açma yoluna başvurabiliyor.

MİLLET KAN AĞLIYOR ABÊ, KAN...

Söylemeye gerek yok, tezgahlar çok neşeli, çok renkli. Tişörtlerden kot pantolona, iç çamaşırından spor ayakkabısına, güneş gözlüklerinden şapkalara kadar ne ararsanız var.
Tezgahla ilgilendiğimi fark eden işportacı, elindeki tişörtleri bana doğru uzatarak, "İndirime geçtik abê, yarın gelsen bu fiyata bulamazsın" dedi. Fiyatları 200 ile 250 lira arasında değişiyordu tişörtlerin. 50 liralık fark nedendir, öğrenemedim.Alıcı değildim, gazeteciydim ve "İşler nasıl?" diye soruyordum. Satıcı, derdini anlatacak birini bekliyordu sanki. Dediğine göre satışlar bir önceki bayrama göre yüzde 50-60 oranında düşmüştü. "Millet kan ağlıyor abê, kan... Çocuğuna tişört alabilecek para kalmadı kimsede."

Müşteri gelmese kim bilir daha neler diyecekti.

Yan taraftaki tezgahta bir delikanlı, üstündeki tişörtü çıkarmadan yenisini giyerek denemeye çalışıyordu. Denemeye çalıştığı tişört belki küçük belki de kötüydü, bir türlü giyemiyordu. Yan taraftaysa üç genç kadın süslü sokak terliklerinden deniyorlardı. Yüzleri buruşuktu. Anlaşılan ya istedikleri modeli bulamamışlardı ya da ayaklarına uygun ayakkabı yoktu tezgahta.

AKLA ZİYAN FİYATLAR

Gözlük satıcısı, "Çocuğunu sevindir" diye bağırıyordu. Gözlükler çakmanın çakmasıydı elbette ancak ampul ışığının altında o kadar güzel görünüyorlardı ki, çocuk olsam ben de isterdim.
Kot pantolonlar 300 liraydı. Gençler katlanmış pantolonları açıp bakıyorlardı ancak deneme şansları yoktu elbette.

Mağazalardaki fiyatları düşününce bir kot pantolonun 300 liraya satılması akla ziyan gibi. Tezgaha bırakılan kotları el alışkanlığıyla yeniden katlayan adam, "Abê, kotlar dürüm fiyatına" dedi. Bu sözü bana söylemişti ancak hoşuna gitmiş olmalıydı ki Ulu Cami'nin önündeki kalabalığa da duyurdu: "Dürüm fiyatına kot, dürüm fiyatına kot."

UZAKLARDA ARAMAM...

Atkının bir ucunda Yılmaz Güney, diğer ucunda Ahmet Kaya'nın resmi vardı. Tişörtlerde Selahattin Demirtaş, Yılmaz Güney, Che Guevara, Ahmet Kaya... İki genç adam duruyor tezgahın başında. En çok Amedspor forması ve atkıları satmışlar. Bir de Selahattin Demirtaş baskılı tişörtler. Gençlerden biri başına bana doğru uzatıyor, söyleyeceklerini iyice duyayım diye: "En çok Selahattin Demirtaş'ın tişörtlerinden alıyorlar abê. Selahattin'i hapse attılar abê ama millet onu göğsünde taşıyor abê. Yani böyle abê. Anladın abê?"

Sayısız "Abê"ye, "Anladım abê" diye bir "abê" ile karşılık verebiliyorum ve ayrılıyorum tezgahın başından.

Genç adam durumu sarih biçimde ifade etmişti. Çok eskilerden, Esengül'den bir şarkının nakaratı dolandı dilime: "Uzaklarda aramam/Çünkü sen içimdesin/Taht kurmuşsun kalbime/En güzel yerindesin".

ŞEKERLER DE SINIFSAL

Çerezci dükkanın önündeki tezgaha şekerleri yağmıştı. Şekerler çeşitliydi ve ışığın altında ışıl ışıldı. Hepsinin fiyatı 150 liraydı. En son ne zaman bayram şekeri aldığımı hatırlamıyorum ve bu yüzden 150 liranın uygun bir fiyat olup olmadığı hakkında bir fikrim yok. Ama malum, bayram şekerleri de sınıfsal, zengin ve fakir olanlarını çocukluğumdan biliyorum.

'KELLE FİYATINA HÜRRİYET'

Mardin'de yetişen acurun kilosu 60 liraya inmiş. Acurların fotoğrafını çekerken satıcı, "Abê, kurban olayım beni çekme" diyor. Onu çekmiyordum zaten ve memleketin ahvalini düşünürken herkesin 'yeraltına çekilmesini' anlıyordum. Nedense Orhan Veli'nin "Bedava" şiirinden dizeler düşüyor aklıma. Hem de Müşfik Kenter'in sesiyle: "Kelle fiyatına hürriyet,/Esirlik bedava".

NÖBETE EYLEMİNDE BAYRAMLAŞMA

Seyyar ciğerciler işleri büyütmüş, mangalın yöresine küçük masalar koymuşlardı. Ta uzaktan insanı yakasından tutup tezgaha çekiyor ciğer kokusu. Ve evet, ciğer dürüm, bir kot pantolon, bir tişört fiyatınaydı.

Meydanda sakin bir akşam telaşı vardı. Birkaç yüz metre ileride Büyükşehir Belediyesi'nin önünde kayyım nöbeti tutuluyordu. Yarın bayramdı ve bayramda da nöbet eylemi devam edecekti. Diyarbakırlılar belediye başkanlarıyla nöbet eyleminde bayramlaşacaktı. 8 yıl sonra seçilmiş belediye başkanlarıyla, "yine kayyım atanır mı" endişesiyle... Bu hayat bize daha neler gösterecekti, kim bilir.

Kimsede para olmasa da meydanda sakin bir akşam telaşı vardı, evet. Bir dürüm fiyatına satılan bayramlık bir tişört, bir çocuk için hayatı bir anlığına da olsa güzelleştirecekti yarın. Bayramlaşma için buluşan büyükler, çocukları bayramın tadını çıkarırken, kendi aralarında ne konuşacaklardı? Ekonomik krizi mi? Kürt meselesini, kayyım tehdidini, mahpustaki yakınlarını mı? Bunları yine, belki bininci kez konuşacaklardı. Konuşacak çok konu vardı, bayram sevinci hariç...