'Yaşam koridoru' davası: Hekimler mahkemede

Sokağa çıkma yasakları döneminde Cizre'ye giderek yaralılar için 'yaşam koridoru' açmak isteyen sağlık çalışanları yarın hakim karşısına çıkacak. Hakkında dava açılan sağlıkçılar arasında yer alan İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi doktor İncilay Erdoğan, davaya tepki gösterirken, "Yarın mahkemede ilkelerimizi savunacağız" dedi.

Abone ol

DUVAR - Şırnak'ın Cizre ilçesinde 78 gün süren sokağa çıkma yasakları döneminde 'yaşam koridoru' açmak için ilçeye girişlerine izin verilmeyen Türk Tabipleri Birliği (TTB) ile Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) üyesi 9 hekim, 4 sağlık çalışanı ve 1 ambulans şoförü yarın hakim karşısına çıkıyor. İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi doktor İncilay Erdoğan da yargılanan isimlerden biri... Erdoğan, “Ne olursa olsun eğer yaşamaya dair bir çığlık varsa biz oraya gideriz” derken açılan davanın mesleki ilkelerine zarar verdiğini söyledi.

'ORADA BİR ÇARESİZLİK VARDI'

Cizre'deki sokağa çıkma yasakları sırasında bodrumlarda mahsur kalan sivillere sağlık hizmeti götürmek isteyen sağlıkçılar hakkında Diyarbakır Savcılığı tarafından hazırlanan iddianame, Mardin 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Davanın ilk duruşması yarın Mardin 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülecek. Cizre'ye giden hekimler arasında yer alan doktor İncilay Erdoğan, Cizre'ye gitme nedenlerini şöyle anlatıyor:

“Cizre'deki bodrum katlarında içlerinde çocukların, ağır yaralıların da olduğu insanların bulunduğunu o dönem gerek yazılı gerek görsel basında gördük. Orada bir çaresizlik vardı. Sağlık hizmetleri verilemiyordu. Bizlerin de bir sağlık koridoru oluşturarak oradaki insanları alıp hastaneye götürme gibi bir niyetimiz vardı. Maalesef bizim ambulans Midyat ve İdil'de durdurularak Cizre'ye girişimiz engellenmişti.”

'YAŞATMAK İÇİN HER ZAMAN HER KOŞULDA...'

“Biz sağlıkçıların olağan dışı durumlar diye tabir ettiğimiz insan eliyle ya da insan eliyle olmayan olağan dışı durumlarda her zaman ilk refleksi o bölgeye gitmek” diyen Erdoğan, bunu yapabilmek için herhangi bir izin almanın gerekmediğini ve bunun bir yasası olmadığını söyledi. Erdoğan, “Bunun yasaları binlerce yıllık hekimlik ilkelerinden gelir” dedi ve ekledi:

“Bizim yasalarımız mesleki etik ilkelerimiz ve evrensel insan hakları hukukudur. Aslında bu davanın konusu mesleki etik ilkelerimiz ve evrensel insan hakları hukuku. Biz de yarın Mardin 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde tekrar mesleki sorumluluklarımızı, mesleki bağımsızlığımızı ve ilkelerimizi savunmak için orada olacağız. Yaşatmak için her zaman her koşulda kim olduğuna, durumun kendisine, siyasal duruma, kimliğine, ırkına, cinsel yönelimine bakmaksızın eğer bir yerde yaşamaya dair bir çığlık varsa biz gideriz. Bu binlerce yıllık bir gelenek ve ilke. Bu sorumlulukla Mardin 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde bu ilkelerimizi savunacağız.”

'BU TÜR DAVALAR TEMEL İLKELERİMİZE ZARAR VERİR'

Hekimlere, sağlık çalışanlarına açılan bu tür davaların mesleki ilkelere zarar verdiğini aktaran Erdoğan şöyle devam etti: “Mesleki bağımsızlığımızı sınırlamaya çalışırlarsa yarın olabilecek her olağan dışı durumda objektifliğimizi yaralar. Bu tür davalar bizim varlık sebebimiz olan en temel ilkelerimizin hasar görmesine sebebiyet verir ve insanlar sağlık hizmeti alırken sağlıkçılarla kurulan bağ zedelenir. Bu bizim en hassas noktamız. Çünkü biz en tarafsız yerde ve hayatın içindeki yaşamın yerinde duruyoruz. Bunun sınırlandırılmasına ve mesleki bağımsızlığımıza dokunulmasına izin vermeyeceğiz. Bu sadece bu davayla ilgili değil.”

Hekimler ve sağlık çalışanlarına 'örgüt üyeliği' suçlaması yöneltiliyor. Erdoğan, bu dava için “İçi boş. Bu davada tek suç unsuru ambulansla Cizre'ye gitmeye çalışmamız” derken son olarak şunları söyledi:

“Dosyada başka hiçbir bilgi yok. Bu dosyanın içi boş. Davada hiçbir delil, hiçbir kanıt yok. Aslında tanıklık ettiğimiz, bildiğimiz bir şey var. Bir olay üzerinden suç üretilmeye çalışılıyor. Bu durum evrensel hukuka, mesleğimizin ilkelerine tamamen aykırılık teşkil ediyor. Biz bunu Gezi'de de yaptık, Ankara katliamında da yaptık. Buralarda da açılan davalar lehimize sonuçlandı. Ankara katliamında Türk Tabipler Birliği olarak yine oradaydık. Bizler ilk nefesimizde insanların yaralarını iyileştirmeye çalıştık. Biz bu yaşatma refleksimizi son nefesimize kadar savunacağız.”

NE OLMUŞTU?

Cizre'de sokağa çıkma yasaklarının sürdüğü 2016 yılında bir bodrumda ambulans bekleyen yaralılar için Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) üyesi 9 hekim ve 4 hemşire yola çıktı. Grup İdil'de durduruldu. Polisler, hekimlerin 'eylemci' olduğunu söyleyerek araçlarının Cizre'ye geçişlerine izin vermedi. Hekimler ise uluslararası hukukta sağlıkçıların acil durumlarda geçiş hakkı olduğunu hatırlattı.

Bunun üzerine Şırnak Valiliği, Cizre'de bodrum katta yaralıların bulunduğu evin yakınlarına kadar 10 ambulans ile hasta nakil araçları gönderildiğini ancak saatlerce beklemelerine rağmen gelen olmadığını ileri sürdü.

HDP Şırnak eski milletvekili Faysal Sarıyıldız, Şırnak Valiliği tarafından yapılan 'Ambulans gönderdik gelmediler' açıklamasına tepki göstererek “Kirli bir oyun oynanıyor. Önce çağırıyor, sonra ateş açıyorlar” açıklamasında bulunmuştu.

Sokağa çıkma yasakları kaldırıldıktan sonra özellikle bodrum katlarının bulunduğu bölgede yapılan incelemeler sonucu Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Zeid Raad al-Hussein, Türkiye’ye, güvenlik güçlerinin uyguladığı iddia edilen insan hakları ihlallerinin incelenmesi için bağımsız soruşturmacılara izin vermesi çağrısında bulunmuştu.

Hussein, “Türkiye’nin güneydoğusundaki güvenlik operasyonları sırasında silahsız sivillerin askeri araçlardaki keskin nişancılarca vurulduğuna dair raporlar ulaştığını” söylemiş, Cizre’de bodrumlarda mahsur kalan 100’den fazla insanın yakılarak öldürüldüğüne dair iddialarında da araştırılmasını istemişti.