'Yaşamak İsteyen' Avukatlar Günü

Dün İstanbul Barosu, mensuplarına bu Avukatlar Günü'nün bir "kutlama" değil, "anma" olacağını ifade eden bir mesaj gönderdi. Bugün hangi avukatların günü?

Abone ol

Utku Can Akyol*

Av. Ersin Arslan'ın Gebze'de mesleğini icra ederken öldürülmesinin ardından Manisa Barosu’na kayıtlı Av. Muhammed Halil Yavuz yaşamına son verdi. Arslan gibi Yavuz da yirmi altı yaşındaydı.

Meslektaşımızın yeni evli olduğu ve eşiyle yaşadığı evde kendini astığı bilgisi verilirken, intiharın sebebine ilişkin kesin bir bilgiye erişebilmiş değiliz. "Savunmayı Öldürseler", "Mendilimde Kan Sesleri" ve önceki yazılarımızda avukat intiharlarının ve elbette cinayetlerini neden politik olarak algıladığımıza değinmiş, hukukun üstünlüğü ve avukatlık mesleği özelinde "neredeyse geri döndürülemez" bir durum içerisinde olduğumuzdan bahsetmiştik.

Kendince daha büyük bir makama erişeceği hırsıyla politik tavrından ferâgat eden, yalnızca mevcut koltuğunu birkaç ay daha korumak adına genel kurullar hakkında verilen hukuksuz kararlara ve diğer her şeye göz yuman başkanla ilgili artık eleştiride bulunmayı yersiz görüyoruz.

Geçtiğimiz hafta, Bakırköy Adliyesi'nde görevli adalet personeli E.R.Y., adliyenin altıncı katından atlayarak intihar etmişti.

O halde hukuk adına, baroların bölünmesine karşı Türkiye Barolar Birliği'ne aldığı tavrı, üstlendiği liderliği ve özellikle meslektaşlarımızın SMA hastası çocuklarına ve geçtiğimiz ay katledilen Av. Ersin Arslan'ın ailesine yardımda bulunmak üzere düzenlediği kampanyaları büyük takdirle karşıladığımız İstanbul (1) Barosu'nu ve onun nezdinde diğer baro yönetimlerini -yani son kaleleri- ciddiye almak gerekir.

Av. Mehmet Durakoğlu'nun, Adalet Bakanlığı'nın verdiği soruşturma izni üzerine DİYANET İŞLERİ BAŞKANI İÇİN “CUMA HUTBESİ” NE DENLİ BİR GÖREV İSE, BARO İÇİN DE İNSAN HAKLARINI SAVUNMAK O DENLİ GÖREVDİR. başlığını da içerir savunmasının ve diğer yöneticilerin savunmalarını içerir metinler.

Fakat İstanbul Barosu'nun bütün bu takdire şayan duruşunun yanı sıra mesleğin sınıfsallığı ve fırsat eşitsizliği açısından keyfi oldukça yerinde kimselerden oluşan bir golf kulübü gibi davrandığı eleştirisinde defaten bulunmuştuk.

Twitter'da avukat ve intihar kelimelerini yan yana aratalım. Artık böyle bir söz öbeğimiz var; "avukat intiharı." 

Dün İstanbul Barosu, mensuplarına bu Avukatlar Günü'nün bir "kutlama" değil, "anma" olacağını ifade eden bir mesaj gönderdi. Bugün hangi avukatların günü? Nasıl bir aileyiz ki kimimiz güçlü, kimimiz güzel, kimimiz ölü? Kimimiz cesur, kimimiz küstah; geveze, suskun. Biz hem işçi, köylü, şehirli, hem stajyer, patron, hatta vergi rekortmeni, hem başkan; bir tanemiz de "dalkavuğuz."

İstanbul Barosu Avukatlar Günü'nü bir "anma günü" ilân etmenin yanı sıra, neler yapabilirdi?

Avukatları var olmak adına saldırgan bir "takipçi" yarışının kucağına bırakmak yerine, Türkiye Barolar Birliği Reklam Yasağı Yönetmeliği'nin 12. maddesince kendiliğinden soruşturma yapmaya, en azından uyarmaya (?) buna kendi bünyesinde reklam yasağıyla "dalga geçen" ve hatta bizzat sosyal ağlara "reklam veren" yöneticilerinden başlayabilirdi. Gerçekten, dünyanın en büyük barosu neden avukatların birbirini şikâyet etmesini beklemek yerine meslekî adaleti sağlamayı denemez?

Yirmi yedi yaşında iki avukat düşünün; öyle ki bunlardan biri, İstanbul - ya da X ilinin - X No'lu Barosu'nda bir merkez ya da kurulun yöneticisi olsun, bir sermayesi, ofisi ve hinterlandı olsun. Hatta bu hinterlandı, atandığı makam sayesinde edinsin. Diğerinin ise avukatlık ruhsatı dışında hiçbir şeyi olmadığını farz edin. Buraya kadar, ne yazık ki her şey anlaşılabilir. Fakat bir de diğerinin, apaçık bir meslek kuralını ihlal ederek bir sosyal ağda reklam verdiğini düşünün, hiçbir ceza almadan. Nasıl yarışabilirdiniz?

Bir de başkanlık makamı seviyesinde, mor ajandaların ne çok beğenildiğine dair attığı tweet sayısından az olmamak kaydıyla bağlı çalışan ve stajyer avukatların "neredeyse geri döndürülemez" durumuyla, avukatların yaşadıkları ruhsat ve adil yargılanma gaspıyla ilgili tweetler atabilirdi. Bu da bir şeydir.

Mesela, konu daha radikal bir politik tavır sergileyen meslektaşlar olduğu zaman "görmezden gelme" tavrını bir kenara bırakmaya başlayabilirdi. Av. Ebru Timtik'in vefatı üzerine yayınladığı bildiri ve ardından "posteri zorla astılar" hızlı geri dönüşünü, Av. Eren Keskin kararı takip etti.

Futbol, basketbol veya jimnastik turnuvaları düzenlemeye ayırdığı devasa bütçeyi, daha direkt olarak meslektaşlara ayırabilirdi. En azından harcamalar, şeffaflıkla yürütülebilir, sorulara hukuk diliyle yanıt verilebilirdi.

İstanbul Barosu'nun bütçeyle ilgili bilgi edinmek isteyen mensubuna verdiği yanıttan inciler; "... tek turnuva için 14 çarpı 5.000 TL'den 60.000 harcama yapılmaktadır mesela." "Bunun dışında yaklaşık 12-13 civarında sempozyum düzenlendi." 

Nihayet, bütün bunların çözümü adına -Sulh Ceza Hâkimlikleri hukuksuz para cezalarının iptaline karar veriyorken- üçüncü kez ertelenen baro genel kurulunu toplamak adına verdiği hukuk mücadelesi (!) hakkında daha büyük bir kamuoyu oluşturma çabasına girebilir. Bunu yapmak için önünde uzun bir vakit var gibi görünüyor.

 ...ve daha bir sürü şey. 

*Avukat