Bundan sadece 4 yıl önce kadardı. Radikal’in matbu olduğu güzel günlerdi. Uğur Vardan’ın kaptanlığında dilimizin döndüğü, kalemimizin yazdığı, klavyemizin bastığı kadar gördüğümüzü çalmaya çalışıyorduk. Aradan 4 yıl geçti. Önce Radikal’in basılı haline ‘dur’ kararı geldi. Mecburen dağıldı evim, spor servisimiz. Burak Kuru temsilinde dijitale döndü spor ekibi. Buna da çok dayanamadık maalesef ve artık Radikal yok.
Aradan geçen senelerde Türk basını belki de en önemli rengini kaybederken, ön önemli gazetecileri çil yavrusu gibi dağılırken bize maalesef ki sadece bakmak kaldı. Bu kişisel hikayeyi anlatmamın sebebi, Türk basını Radikal’i yitirerek büyük bir değişim yaşarken Türk spor dünyasında bir değişiklik olmaması. Sizi kısa bir süre için 2012’nin Kasım ayına götüreceğim. Türkiye Tenis Federasyonu’nda seçim zamanıydı. O zaman koltuğun sahibi olan Ayda Uluç, yerini seçimle (!) PTT Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı Osman Tural’a bırakacaktı. Seçimden bir gün önce Radikal Gazetesi’nde naçizane yazdığım haber-yorumun bir kısmını paylaşmak isterim:
“Türkiye sporunda son 10 yıllık periyotta en fazla ilgi görmeye başlayan spor tenistir. Bunu sübjektif bir gözlem olarak da değerlendirmek mümkün pek tabii ancak kişisel düşünceden çok icraatların ortaya koyduğu bir veri. Ancak bir gerçek daha var: Tenis dünyası bir o kadar da çalkantılı. O çalkantının son ayağı bugün (çoğunluk sağlanamazsa yarın) Ankara ’da gerçekleştirilecek. Türkiye’deki tenis ilgisinin artması için önemli adımlar atan, hatta ve hatta Avrupa Tenis Birliği Başkanvekili sıfatını kazanan Ayda Uluç, başkanlığı Osman Tural’a bırakacak. Evet yanlış okumadınız. Ortada bir seçim var lakin başkan şimdiden belli. Zira bu sezon ikinci kez İstanbul’un ev sahipliğinde düzenlenen TEB BNP-Parisbas WTA Championships (Kadınlar Sezon Sonu Turnuvası) kura çekiminde Spor Genel Müdürü Mehmet Baykan, malumu ilam edip şu cümleleri kurmuştu: “Kısa bir süre sonra, Tenis Federasyonumuz genel kurulunu yapacak. Ben biliyorum ki Sayın Başkan Ayda Uluç, federasyon başkanlığı görevini Osman Tural’a bırakacaklar.”
Yıl 2016. Türkiye Basketbol Federasyonu seçime gidiyor. Bu kez mevcut başkan, basketbolculuğunu dışarda bırakarak yöneticiliği üzerinden konuşmak gerekirse, ‘devrin adamı’ Harun Erdenay. Seçimlerde başkanlığa adaylığını koyan ilk isim ise Cumhurbaşkanı başdanışmanlarından Hidayet Türkoğlu. Ve 26 Ekim’de yapılacak seçim için henüz herhangi bir gazetecinin yorum yapmasına fırsat tanımadan mevcut başkan Erdenay’ın açıklaması her şeyi ortaya koyuyor. Yorumsuz ve kendi cümleleriyle okuyabilirsiniz:
“Yeni döneme yönelik gelişmeleri değerlendirdiğimde Federasyon Başkanı olarak basketbolda hizmet edeceğini ifade eden kardeşim ve takım arkadaşım Hidayet Türkoğlu’nun adaylığı karşısında basketbolumuzun geleceği açısından daha yararlı olacağı inancıyla 26 Ekim Çarşamba günü yapılacak Genel Kurul’da aday olmamanın daha uygun olacağına karar verdim. Yeni seçilecek başkan Hidayet Türkoğlu’na tüm birikimlerimle yanında olacağını belirtir, başarılar dilerim.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dediği ve hepimizin de iliklerine kadar hissettiği “Demokrasi sandıktır” sözlerini bir kez daha titreyerek yaşıyoruz. Sandık iradesinden başka hiçbir şeye güvenmediğimizin, seçimin önümüze ‘gerçek seçenekler’ için konduğunun iki net örneğinin de spordan gelmesi ayrıca manidar.
Simon Kuper’in Türkçe adı neredeyse kendisinden ünlü ‘Futbol asla sadece futbol değildir’ine bu topraklara özel ‘Spor asla sadece spor değildir’ eklenmeli. Zira muktedirler, kimsenin reyine gerek olmaksızın sandıkların sonuçlarını, daha seçime gitmeden belirleyebiliyor. İşin korkuncu artık bunu dile getirmekte bile bir beis görmüyorlar. Bize kalan ise ‘Yaşasın demokrasi, yaşasın yeni başkan’ diye haykırıp kutlamalar için sokaklara dökülmek. Hadi ne duruyoruz.