Yaşasın masalların kardeşliği!
Aşiq û Maşûg, , Aras Yayınları etiketi ile okuyucularıyla buluştu. Sarkis Seropyan'ın derlediği kitabı Zeynep Özatalay resimledi.
Masallar kültürel belleğin önemli unsurlarından olmalarının yanı sıra halkların sözlü kültürlerinin de önemli taşıyıcılarındandır. Her halk kendine göre anlatır kendi hissesini çıkarır, anlatılar benzerdir ama anlatı anlatılan topluluğun yaşamının izlerini taşır. Bu nedenle de tekil metinler değildir masallar, toplulukların yaşam biçimlerine, geçim şekillerine, inanışlarına göre farklılaşarak çoğul bir anlatı sunarlar. Elbette ideolojiktirler de özellikle modern ulus devletler döneminde egemenlere göre yorumlanıp, tekil bir aidiyet kazandırılıp, bellek inşasında önemli bir yer de edinmişlerdir. Ancak yaşayan masallara bakıldığında, derlemeler incelendiğinde bunun pek de uygulanamadığı görülür.
Çünkü masal metinleri yazılı kültür içerisinde sabit bir anlatıya dönüşmeye başlamışsa da Robert Darnton’un deyimiyle: “Görünüyor ki geleneksel öykü anlatımı okuryazarlığın ortaya çıkışından sonra uzun süre varlığını sürdürebilmektedir ve sahada öykü peşinde koşan antropologlar ve folklor araştırmacılarının gözünde, 19. Yüzyılın sonlarında Fransa’da köylü masal anlatıcılarının, bir yüzyıl önce ya da daha önce yaptıkları gibi, birbirlerine masal anlatmalarında olağanüstü bir şey yoktur.”
Yani buradan şöyle bir sonuca ulaşabiliriz: masal veya öykü anlatıcılığı insanlık var olduğu sürece devam edecektir ve bu süreçte masallar ve söylenceler bir şekilde varlığını devam ettirecektir. Her ne kadar devlet iktidarları kendi söylemlerine göre onlara biçim vermeye çabalasalar da halklar sözlü anlatı geleneğiyle, yatay bir anlatıyla, yukarıda da bahsettiğimiz gibi kendi yaşam dinamikleriyle ilişkilendirerek, sözü aktaracaklar ve masalların çoğul şarkısını söylemeye devam edeceklerdir.
Masallardan neden bahsediyorum bu sorunun cevabı, geçtiğimiz günlerde Aras Yayıncılık tarafından basılan “Aşiq û Maşûk ‘Ermenice Kaynaklardan Kürt Ermeni Aşk Masalları’” adlı kitapla ilgili. Kitap, Sarkis Seropyan tarafından derlenip çevrilerek, Zeynep Özatalay tarafından da resimlenerek bize masallı bir dünyanın yolunu açmış. Türkçede “âşık ve maşuk” olarak bilinen deyimin Kürtçe karşılığı olan “Aşiq û Maşûq”ün başlık olarak seçilmiş. Aşk konulu iki Kürt ve bir Ermeni masalından oluşan metin, farklı kültürlerin bir aradalığına gönderme yapması bakımından da oldukça önemli benim fikrimce.
Dilden dile aktarılarak bugünde anlam bulmuş üç masal yer ediyor metinde; “Siyamanto ve Xıçezare”, “Lur da Lur”, “Kral Lusig ve Sedev Hovig”. Genel konu olarak aşk belirleyici olsa da bu masallar Anadolu ve Mezopotamya coğrafyası içerisinde yaşayan halkların, yaşam kavgalarına, geçim biçimlerine (örneğin: çobanlık), geleneklerine ve inanışlarına dair de çok şey söylüyor. Anlatıda özellikle, Dersim coğrafyasının özel bir yeri olduğunu da eklemeliyiz.
MASALLAR BAŞKA DÜNYAYI MÜMKÜN KILAR
Masallar önemlidirler çünkü bizi başka bir dünyanın varlığına inandırırlar, aşk uğruna ölünebileceğine, krala karşı çobanın zafer kazanabileceğine, “farklı” insanların, kültürlerin bir arada yaşayabileceğine, sihirli ilaçlara, doğaya, şifa veren dereye ve daha pek çok şeye. Bu nedenle de değerlidir masal metinleri “akıl dışı” bir yerde durur anlatıları ve insanlara gerçek dünyanın sunmadığı çözümleri sunarlar. Onlara engelleri aşmanın bir yolu olabileceğini gösterirler. Kültürler arasında sınırlar koymaktansa geçişli bir anlatı sunarlar.
Dinleyen ve anlatıcı arasında adını tam koyamıyorum ancak egzotik bir ilişki kurarlar. Bu anlamda masal metinleri sadece kültürel bellek için tek tek bireyler için de önemlidir. Masalların kıssadan hissesi her ne kadar genelmiş gibi görünse de dinleyen, okuyan her birey kendi yaşamı için bir sonuç çıkarabilir. “Aşiq û Maşûk ‘Ermenice
Kaynaklardan Kürt Ermeni Aşk Masalları’” metninin içerisinde yer alan anlatılar için de bu söylediklerimiz geçerli diyebilirim.
Kitapta yer alan bir Kürt destanı “Lur da Lur” mesela, ağanın kızına âşık Haso’nun onun oyunlarıyla aşkı Zalhe ile ölüme gidişi. Ne çok şey söylüyor şu günümüze dair. Sevdaya inanmayan ağaların dünyasında onların oyunlarıyla ne çok insan ölüyor. Konular değişiyor ama kralların kötülükleri masallarda kalmıyor işte bu nedenle de masalların yaşamımıza bıraktıkları o ana fikir önemini hep koruyor. Çünkü dünyada Çoban Haso ile ağanın mücadelesi gibi, “iyi” çobanlarla “kötü” ağaların mücadelesi de sürüp gidiyor.
KRAL LUSİG VE SEDEV HOVİG
“Kral Lusig” ve “Sedev Hovig” söylencesi ise bizi Dersim dağlarına ve ormanlarına götürüyor. Hayguni’nin anlatısıyla: “Efsanemiz, Dersim dağlarını, sık ormanlarını ve bu ormanların sakinlerini tanıtmanın yanı sıra halkın çadır ve çobanlık yaşamını, kaderciliğini, evlenme zorluklarını, bu yüzden meydana gelen Kürt aşiretlerinde, hatta orada yaşayan Ermeni halkı arasında hafif ve farklı da olsa süregelen savaşları gözler önüne seriyor.” Bunların yanında bu metin: Dersim’in inanç zenginliğini, doğanın sağaltıcılığına duyulan güveni, sadece erkeklerin değil kadınların da çobanlık yapabileceğini, klasik efsanelerin aksine “çirkin” olan birisinin de (sonradan güzelleşse de) bir masal kahramanı olabileceği anlatıyor.
Aslında bir bakıma güzelliktense kişinin meziyeti önemseniyor denilebilir. Bu anlamda bu anlatının klasiğin dışında, anlatıyı terse çeviren bir yeri olduğunu belirtmek gerekiyor sanırım. İnsanların tek tip bir güzelliğe hapsedilmeye çalışıldığı çağımızda bu nedenle en azından kendi açımdan bu efsanenin ayrı bir yer ettiğini söyleyebilirim.
“Aşiq û Maşûk ‘Ermenice Kaynaklardan Kürt Ermeni Aşk Masalları’” önemli bir metin çünkü bize bu coğrafya insanının bir arada yaşayabildiğini ve çok kültürlü yapısını hatırlatıyor. İnsan söylemeden edemiyor bu nedenle de masallar gibi bir arada eşit bir kardeşlikle bu coğrafyada her şeye rağmen yaşamak neden mümkün olmasın. Yazının içerisinde de bahsettiğimiz gibi masallar bize başka bir dünyanın olasılığını anımsatıyor, bu olasılığı gerçek kılmak ise bu coğrafyanın yaşayanlarının elinde.
Alıntı için bknz. Darnton, R. (2015), “Büyük Kedi Katliamı ‘Aydınlanma Fransa’sında Düşünceler İnanışlar’”, (Çev. Mustafa Yılmazer), İstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları.