Yasaklar artık hayatımızın bir parçası. Her gün yeni bir yasakla karşılaşıyoruz, kimini yeni öğreniyoruz: O sitede dolanmak yasak, bu siteye girmek yasak, şu sitedekilere bakmak yasak, görüntü paylaşmak yasak, haberleri aktarmak yasak, yayın yasak, eleştirmek yasak, basın açıklaması yapmak yasak, avukatla görüşmek yasak, kimi yerlerde sokağa çıkmak yasak, memleketin bütününde toplu halde yürümek yasak... Bunca yasağı 12 Eylül döneminde görmüştük –ki bunlardan yola çıkılarak yazılmış “Yasaklar”, dönemin en çok iş yapan oyunlarından biri olmuştu. Kandemir Konduk’un yazdığı kabare, alkol yasağından öpüşme yasağına pek çok yasakla dalgasını geçiyor, dönemin iktidarına ince dokunuşları, Türkiye’nin en baskıcı yönetimlerinden birine şahit olduğumuz dönemde insanların içine su serpiyordu. Zeki Alasya–Metin Akpınar ikilisi ve arkadaşları, hislerimize tercüman olmuş, söyleyemediklerimizi sahnede söylemişti. “Yasak nedir, nedir yasak? / Nerden çıkmış bu yasaklar / Yasak nedir, nedir yasak? / Hiç düşündünüz mü dostlar?” diye başlayan ve ilerleyen şarkı, oyunun mottosuydu. Timur Selçuk tarafından bestelenen diğer şarkılar sadece eğlendirmiyor, düşündürüyordu. Bugün, herhangi bir tiyatro oyununda, dönemin cumhurbaşkanı ya da başbakanına dokunulduğunu düşünsenize… Oyun yasaklanır, oynayanlar tutuklanır, tiyatro kapatılır, sahnesine kayyum atanır. Memleketin en baskıcı döneminde, hani o sevmedikleri, “cıs” dedikleri, “ne zulüm gördük” diye anlata anlata bitiremedikleri darbe döneminde bile biraz daha rahattık. Bu, döneme ya da darbeye övgü değil, durum tespiti. Yazık ki o günden çok daha fena durumumuz.
Adnan Menderes ve arkadaşları, 1950’li yıllarda Türkiye’de bir baskı ve yasak fırtınası estirmişti. ‘70’li yıllarda iktidarın kavgası sokağa aksetmiş, çok can gitmişti. ‘80’li yıllarda, cunta tarafından yapılan anayasa ve “işine geldiği gibi” kullanılan hukuk sistemi, darbecilerin memleketi bir daha geri dönülemeyecek şekilde geriye götürmesine sebep. O yıllarda palazlananlar, bugün iktidarda. ‘90’lı yıllarda, tarihin akışı derin devlet tarafından yönlendiriliyordu ve daha önceki dönemleri aratacak acılar yaşandı. Bugün, bunların hepsini birden yaşıyoruz. Bunun için, “yasak” kelimesi başrolde. İşlerine gelmeyen şeyi yasaklıyorlar. Bu kadar basit.
Müziğe geleyim… TRT Denetleme Kurulu’nu hatırlayan var mı? Halk arasında “denetim” olarak bilinen, pek çok şarkının çalınmasını yasaklayan, şarkıcıları ve toplulukları türlü bahanelerle ekrana çıkartmayan bir kurul bu. İşinin ehli müzisyenlerden oluşuyor. İşin fena tarafı, kurulun içine giren, geçmişini unutarak o koltuğun hakkını verircesine davranıyor… Bir dönem şarkıları (prozodi hataları ve toplumcu içerikleri yüzünden) denetimden dönen, radyo ve televizyonlarda yayımlanamayan Timur Selçuk, kurula geldiğinde, Zülfü Livaneli şarkılarının TRT’de çalınmasının (tarihin bir cilvesi, prozodi hataları ve toplumcu içerikleri yüzünden) yasaklanmasına sebep olmuştu.
Enteresan bir kuruldu bu. İlhan İrem’i, küpe taktığı için televizyona çıkartmıyor ama bunu böyle söyleyemeyeceğinden, tuhaf gerekçeler buluyordu. Bir şarkısında geçen “Bir bulanık suda kirli bir yosun gibi / Görünmüyorsun temizle kalbini” dizelerinin hatalı olduğunu söylemişti mesela: “Bulanık suda yosun görünmez ki… Onun kirli olduğunu nereden anlayacağız?” Aynı kurul, toplumcu şairlerin şiirlerinden yapılan besteleri her koşulda geri çeviriyor, sazla gitarı yan yana kullananlara kızıyor, uzun saçları yüzünden bir kısım müzisyenleri radyo ve televizyonun kapısından içeri sokmuyor, çoksesli müzik yapanları anlamayarak geri çeviriyordu. Doğan Canku, yaptığımız bir söyleşide, bir canlı yayın sırasında yanına gelen kurul üyesinin “arkadaşım sen doğru söylüyorsun ama şu iki arkadaş türküyü bilmiyor, bozuyor” diyerek ikinci ve üçüncü sesleri yapan Modern Folk Üçlüsü’nün diğer elemanlarının stüdyodan çıkmasını isteyişini acı acı gülümseyerek anlatmıştı… Kurulla alakalı hikâyeler, bugünden baktığımızda trajikomik aslında. Barış Manço’nun “Lambaya Püf De” adı düzenlemesini “ahlaka mugayyir” bularak yayımlanmasına izin vermeyen kurul, aynı ezginin enstrümantal versiyonu olan “Tavuklara Kışşt De”yi, “gitarcı gitarı erotik çalıyor” gerekçesiyle geri çevirmişti…
Bugün bu kurul yok ama daha fenası başımızda: Otosansür. Yazık ki bu, sansürden daha tehlikeli bir şey ama mevzu o değil. Kurula karşı yapılmış bir hareketi, memleketin ilk örgütlü boykotunu hatırlatacağım bugün. Hatırlatma sebebim, 43 yıl önce, tam da bugünlerde vuku bulmuş olması.
Şanar Yurdatapan’dan dinlediğim, pek çok insana doğrulattığım bir hikâye bu. Bugüne kadar türlü vesilelerle yazdım ama bu, bir kere daha hatırlatmama engel değil. Ne kadar hatırlatırsak o kadar iyi, zira belleksiz bir toplumda yaşıyoruz. 12 Eylül yönetiminin yaptığı iş buydu: Ortak hafızamızı yok etti. Neyse ki tarih yaşananları silmiyor; bir şeyler, üzeri ne kadar örtülürse örtülsün, sonunda ortaya çıkıyor.
Hikâyeyi anlatmaya başlamadan önce küçük bir bilgi vereyim: Şanar Yurdatapan, 1971 yılında, Attila Özdemiroğlu ile birlikte ŞAT Yapım’ı kurmuş ve bu firma bünyesinde pek çok plağa imza atmıştı. Az iş değil: Sezen Aksu’dan İskender Doğan’a, Esmeray’dan Nilüfer’e aklınıza gelebilecek herkesin yolu oradan geçmiş. “Senden Başka”, “Olmaz Olsun”, “Delisin”, “Bu Ne Dünya”, “Koy Koy Koy” gibi pek çok şarkı, onların marifeti. Çoğunun altında bizzat imzaları var. Yapım şirketinin büyük hitlerinde rastladığımız Tuğrul Dağcı, Şanar’ın diplomat abisi Oktay Yurdatapan’ın (devlet memuru olduğu için) kullanmak zorunda olduğu müstear isim ama ikili, zaman zaman yaptıkları “hafif” işlerde bu imzayı kullanmış. “Politik bir kimliğim vardı, daha hafif şarkılar yaptığım zaman Tuğrul Dağcı imzasını kullanırdım” diye anlatıyor Yurdatapan, o günleri. Hatta kendisine gönderme yaptığı şarkılar var. Tuğrul Dağcı imzalı Nilüfer şarkısını hatırlayalım: “Dünya dönüyor sen ne dersen de / Yıllar geçiyor fark etmesen de…” Buradan, iki yıl sonra yapılmış Melike Demirağ şarkısına ışınlanalım; imza bu kez Şanar’ın: “Dünya dönüyor sen ne dersen de / Kim demiş hep böyle döner / Haydi canım sen de!” O yıllara baktığımızda, pek çok şarkının altında ŞAT Yapım imzası görmemiz şaşırtıcı değil. “Şirket”i, “70’li yılların -o zaman ‘Türk hafif müziği’ ya da ‘Türkçe sözlü hafif müzik’ denilen- pop müziğine damgasını vurmuş bir müzik fabrikası” olarak tanımlıyor ikili…
Uzun anlattım çünkü ŞAT Yapım’ın yaptırım gücünü görmek için bu bilgilere ihtiyaç var. Konuya girebilmek için, bir bilgi daha vereyim hatta… Tam o dönemde, yine Şanar Yurdatapan marifeti bir dernek çıkıyor karşımıza: Hafif Müzik Derneği. Yaptıkları pek çok şey bir yana, denetim meselesi başlarında bir kılıç gibi sallanırken attıkları şahane adım, bu derneğin adını hayırla anma sebebi. “TRT denetimine karşı boykot” fikrini ortaya atan ve geliştiren kim, bilmiyorum ama sonrasında gelen kazanımlar açısından, çok doğru bir hamle bu.
Yılbaşı günü, televizyonlar için önemlidir. TRT’nin tek kanal olduğu günlerde, bunun önemi daha da artıyor. Hatırlayan vardır: Sevdiğimiz şarkıcıların birbiri ardına ekranlarda belirmesi, bizi mutlu ederdi. 12’den hemen sonra, Zeki Müren’in geleneksel yılbaşı mesajını müteakip çıkan dansöz ve Orhan Gencebay, Zülfü Livaneli gibi “yasaklı”lar, geceyi güzelleştirirdi. Bütün bir yıl yasaklananlar o gece ekran vizesi alır, yüzlerini gösterirdi. Bunun ötesinde, pek çok şarkıcının parladığı programlardır, yılbaşı özel programları… İki örnek vereyim: 1974’ü 75’e bağlayan yılbaşı gecesi, İzmirli bir genç kız olan Sezen Aksu, ilk kez TRT ekranlarında görüldü, tanındı. Kibariye, “Kimbilir”i, ilk kez bir yılbaşı programında seslendirdi, ertesi gün herkes onu konuşuyordu. Örnekler artırılabilir ama asıl mevzuya döneyim. TRT’nin halkın tek eğlencesi olduğu yıllardan biri, 1973. Yılbaşı için geniş katılımlı bir müzik programının hazırlandığı bilgisi sanatçılara ulaşmış. Konuşulan şu: Bu program boykot edilirse TRT zor durumda kalacak, derneğin (ve dolayısıyla sanatçıların) isteğini yerine getirecek... Fikir TRT içinden kimi isimlerce de desteklenince, çekime bir gün kala boykot ilan edilir. Şanar Yurdatapan’la yaptığım bir söyleşide, onun anlattıklarını aktarıyorum: Boykottan habersiz iki şarkıcı stüdyoya gider, Ajda Pekkan ve Selda Bağcan. Ajda Pekkan durumun “çok nazik” olduğunu söyler ve kendi isteğiyle çekilir; Selda, “ben sadece yılbaşlarında TRT’ye çıkabiliyorum, zaten onun dışında çıkamıyorum, çekin beni” deyince beklemediği bir yanıt alır: “Biz de seni çekmiyoruz”. Selda sonradan bu olayı yalanladı ama şehir efsanesi bile olsa, eğlenceli bir anekdot bu…
Boykot başarıya ulaşır. TRT yetkilileri ne yapacaklarını kara kara düşünürken, beklenmedik bir olay olur: 25 Aralık 1973’te İsmet İnönü ölür ve ulusal yas ilan edilir. Yılbaşı sessiz geçer. Her şeyin daha iyiye gideceği düşünülürken bir anda ortaya çıkan bu durum, bütün hazırlıkları yok saysa da TRT durumun ciddiyetini kavrar ve dernek temsilcileriyle masaya oturmak zorunda kalır. Denetim kalkmaz ama karşılıklı kimi anlaşmalar yapılır. TRT tarafından desteklenen bir beste yarışması bu anlaşmalara dâhildir. Mayıs 1974’te yapılan 1. Topluiğne Beste Yarışması, bu olayın sonucunda gerçekleşir. Yarışmanın ikincisi düzenlenmez ancak bir yıl sonra, aynı ekip Eurovision Şarkı Yarışması Türkiye elemelerini yapar.
80’li yıllardan sonra, TRT Denetleme Kurulu’nun faaliyetleri hız kesmeden sürer. Mazhar Fuat Özkan albümü “Geldiler”in esas şarkısı “Ali Desidero”, denetime takılan şarkılardan sadece biri. Şarkı sözlerinde geçen kimi kelimeleri “argo” bulan kurul, bolca geçen “MFÖ” lafına “reklam yapılıyor” gerekçesiyle karşı çıkmıştı. Bunun üzerine Mazhar Fuat Özkan yeniden stüdyoya girdi, yeni bir kayıt yaptı: “MFÖ”ler “müzik” oldu; “bir imtihan çekeyim şuna” gibi dizeler de “bir sınamalı şunu” şeklinde “düzeltildi”. 1970’lerde “Rüyalar Gerçek Olsa” şarkısını, içinde geçen "o incecik beline sarılarak yürürdüm" sözünü “müstehcen” bularak yasaklayan kurul, bir Yeni Türkü şarkısına da takmıştı: “Ya dışındasındır düzenin / Ya da içinde yer alacaksın” dizelerindeki “düzen” kelimesi “çember” olunca şarkının adı değişti! Derya Köroğlu, “Sesler Yüzler Sokaklar” şarkısındaki “yaşam” kelimesini de “hayat” kelimesiyle değiştirdiklerini anlatmıştı.
80’li yıllarda TRT denetimine eşdeğer bir başka kuruldan söz etmekte fayda var: Bandrol kurulu! Dönemin yerli rock gruplarından Devil, kendi adlarını taşıyan albümlerinde söyledikleri “Özal Devri Kızları” ile bu kurula takılan ilk topluluklardan. Şarkının adı “Atom Devri Kızları” olarak değiştirildi, albüme öyle izin verildi. Bulutsuzluk Özlemi'nin ikinci albümü “Uçtu Uçtu”ya adını veren şarkıdaki "cırlattım" sözcüğü de "halkın edep duygularını rencide ettiği" için bu kurulun kararıyla albümden çıkartılmıştı.
Yasaklar bunca etrafımızı sarmışken, müzik üzerinden ilerleyerek kimi hikâyeleri hatırlattım. Bugün bunları, dudağımızın kenarında beliren ince bir gülümsemeyle anıyoruz. Yazık ki bugün yaşadıklarımızı yıllar sonra da acıyla hatırlayacağız. Yasakların olmadığı bir dünya özlemini kim bilir kaçıncı kez dile getiriyorum… Bir kere daha dile getireyim. Belki temenni, bu kez gerçeğe dönüşür. Her zaman söylüyorum: Umut, her dem baki.