Dışarıda “sleep divorce” diyorlar. Uyku boşanması. Daha iyi uyumak için yataklar da odalar da ayrılıyor. İyi dinlenilmiş, zinde hayatlarda ilişkinin de daha ferah yaşanması umuluyor. Yeni evlilere “Allah bir yastıkta kocatsın” derler ama bizde de ara ara konuşulan bir konu. Gazeteci Hakkı Devrim zamanında, “Erkek uyurken de kadına nispetle zarafetten nasibi kıt bir mahluktur” deyip konuya girmiş, kendi tecrübesini anlatmış. Soru ortada hâlâ: Ayrı yataklar, hayata sahiden bir şey katar mı?
Ben Hollanda’da yaşıyorum. Buranın gazeteleri benim çok sevdiğim, dolu dolu hafta sonu ilavesi geleneğini sürdürüyorlar (Aslına bakılırsa bunu sürdürmeyen tek ülke biziz).
Ne kadar okusanız da bitmeyen hafta sonu yayınlarından biri, eski Radikal ile bugünün Oksijen’i arasında bir yerde diye tarif edilebilecek Volkskrant Gazetesi’nin hafta sonu edisyonu. Orada ilgiyle takip ettiğim “Siz Ne Yapardınız?” isimli bir köşe var. “Siz Ne Yapardınız?" her hafta bir okurun kafasını kurcalayan bir soruya açılıyor. Bu meraklı soru iki hafta önceden ilan ediliyor ve okurların da bu süre zarfında soruya cevap vermesi bekleniyor. Zamanı gelince soru ve cevaplar bu defa birlikte yayınlanıyor.
Yeni bir konsept sayılmaz, birçok ülkede bunun örneği var. Ama Hollanda’da insanlar kendileri hakkında biraz daha rahat, biraz daha teklifsiz ve doğrudan konuşabildikleri için sorular da cevaplar da ilginç yerlere, bu arada insan ruhunun derinlerine gidebiliyor.
Bu köşede geçen okuduğum bir soru bana epey ilginç geldi. 59 yaşında bir kadın okur sormuş:
“Kocam ve ben otuz senedir mutlu bir evliliği sürdürüyoruz. Son haftalarda kocam geceleri öksürük nöbetleri geçirmeye başlayınca, beni de uykumdan etmemek için misafirlere ayırdığımız yatağa geçti. Bir süredir orada yatıyor. Tekrar yatağımıza dönmeyi iple çektiğini söylüyor ama ben tek başımayken çok daha iyi uyuduğumu anladım. Bunu nasıl hallederiz?”
Yatakları ayırmak okura belli ki iyi gelmiş ve talep ettiğini o güne dek kendinin bile bilmediği bir konforla tanışmış. Şimdi de bundan vazgeçmek istemiyor.
İnsan hep karmaşıktır.
***
Soruyu cevaplayan okurlar bunun normal olduğunu söylüyor. İşte soruyu soranla hemen hemen aynı yaştaki bir başka okurdan gelen cevap: “Kocamla 35 yıldır evliyiz ve 15 yıldır ayrı yatıyoruz. Onun horlamasından uyuyamıyordum; ben bu yüzden dönüp durunca da o uyanıyordu. En iyi çözümün yatakları ayırmak olduğuna karar verdik. Gece iyi dinlenmek hem sağlık hem de eninde sonunda ilişkiniz için önemli. Bununla beraber her hafta sonu benim yatağımda buluştuğumuzu da söyleyeyim.”
Cevaplar genelde bu yönde. “Kocanız iyi bir check-up’tan geçsin” diyen çıkmış da “Aman sakın yatakları ayırmayın” diyen çıkmamış. Bilakis, çoğu okur kendi hayatından benzer örnekler vererek, çözüm arayan okuru ayrı yatması için yüreklendirmiş.
Bir okur ise kısaca şöyle demiş: “Eskiden imkânı olanlar zaten ayrı yatıyordu.”
***
“Eskiden” nasıl yapıldığı kısmına birazdan geliriz ama bu tartışmanın, daha doğrusu bu tecrübe aktarımının çok ilgimi çektiğini söylemeliyim.
Mesleki olarak ilgimi çekiyor. Çünkü bu tür konular bugün artık sadece sosyal medyada, o da son derece dengesiz biçimde tartışılıyor. Bir gazetenin bu işi usul usul götürebilmesi güzel.
Konunun kendisi de ilgimi çekiyor. Daha önce üzerinde pek düşünmediğim, yeni bir mesele. Kendi adıma böyle bir talebim yok çünkü eşimle ben zaten bir işgalci kuvvet, yani altı yaşındaki oğlumuz tarafından zaman zaman kendi yatağımızdan sürüldüğümüz için bu ayrı yatma işini kısmen de olsa halihazırda yaşıyoruz (Bu ayrıca halledilmesi gereken bir konu olabilir tabii ama çok şikâyetçi de sayılmayız).
Mevzuya dönersek… Eskilerden Hakkı Devrim’in hayal meyal hatırladığım bir yazısı (az sonra geleceğiz) dışında bunların konuşulduğunu da duymamıştım. Hollanda gazetesindeki köşede cevap verenlerin “Biz zaten ne zamandır ohooo” dediğini okuyunca, konuyu biraz eşeleyeyim dedim.
Eşeleyince şunu görüyorsunuz: Bu bir mesele… O kadar mesele ki önde gelen uykubilimcilerden Wendy Troxel, mesaisini en çok bu soruyu yanıtlamaya ayırdığını söylüyor. Birçok insan Troxel’a, “yatakları ayırsak olur mu” diye soruyormuş.
Bu zemin dışarıda epey incelenmiş. “Sleep divorce” (uyku boşanması) gibi kavramlar kullanılmış. “İmkânı olan ayrı yatsın” diyen çok. Bu arada, sorunu (horlama vs) çıkaran genelde erkekler, yatakları ayırmayı isteyense genelde kadınlarmış.
Konu hakkında “Sleeping Apart Not Falling Apart” [‘Ayrı Yatmak Ayrı Düşmek Değildir’ diye tercüme edilebilir] isimli bir kitap kaleme almış olan Jennifer Adams, “iki taraf da iyi bir uyku çekince, hem duygusal hem zihinsel hem de fiziksel olarak daha iyi hissettikleri gibi, birbirlerini rahatsız ettikleri için vicdan azabı duymuyorlar ya da kendilerini uyutmayan partnerlerine diş bilemiyorlar” diyor. “Bu, bir ilişkiyi üzerine inşa etmek ve sürdürmek için iyi bir zemin.”
***
Bizde de sorulan bir soru. Yeni evlilere “Allah bir yastıkta kocatsın” derler ama o koca yastığın ikiye bölünmesinin ardından yataklar da ufaktan ayrı yönlere hareket etmeye başlamış galiba.
Arama motoru üzerinde biraz gezinirseniz bu yöndeki ilgiyi hemen görüyorsunuz. Sorular ardı ardına geliyor:
Yatakları ayırmak caiz midir? Günah mıdır? Sevgisizlik midir? Ayıp mıdır? İlişkinin bittiğine mi işaret eder? Bunun sonu boşanmak mıdır? Halkımız merak etmiş. Epey merak etmiş hem de. Her yönüyle incelemiş konuyu.
Benim bildiğimin aksine, konu bizim basında da bir iki defa gündeme gelmiş. Örneğin bir defasında ayrı uyumak dışarıda bir “trend” olarak belirince, Hürriyet, bizim toplumumuzun olası yaklaşımını soruşturmuş ve “bize uymaz” yanıtına ulaşmış. Çeşitli defalar bu trendin sağlıklı bir seks hayatına götürüp götürmeyeceğine yönelik genellikle çeviri yayınlar yapılmış. Japonlarda bunun öteden beri böyle olduğuna dikkat çekilmiş. Konuyu tartışmaya esas açan kişi de 18 yıl önce “Biliyor musun, Odalarını Ayırmışlar” başlıklı bir yazı kaleme alan Ertuğrul Özkök olmuş. “Evli insanlar ayrı odalarda mı yatmalı” diye doğrudan sormuş Özkök. “Bu konu son günlerde çevremde çok konuşuluyor” diye de eklemiş.
Benim hayal meyal hatırladığım Hakkı Devrim yazısı da bu yazıya cevapmış meğer. Rahmetli Devrim, Radikal’deki köşesinde bu “renkli” konulara girmeyi sever ve ciddi bir tecrübe aktarımı yapardı. Bu yazı da onlardan biri. İzninizle büyücek bir pasajı buraya alıyorum (Hem Devrim’i de yad etmiş olalım):
“ (…) Ertuğrul Bey arkadaşım ‘Allah bir yastıkta kocatsın’ duasından çıkıyor yola. ‘Yatakları ayırmak eskiden boşanmanın ilk işaretiydi’ diyor. Zamanla hayat çeşitlendi, renklendi. Bu arada televizyon kumanda aleti evde kudret timsali haline geldi. Tartışmayı da şairane bir sualle bağlıyor: Acaba ayrılan yatak evliliğin, aşkın, sevginin kurtuluşu mu oluyor?
Hesap ettim, ben buna benzer bir suali kendime sorduğumda 61 yaşındaydım; arkadaşım [Özkök] henüz 57’sinde. Demek işbu mukadder sualin sorulma tarihi giderek öne alınıyor.
Bizde ‘bir yastıkta kocayın’ dedikleri, tek şilteli, geniş gelin yatağıdır. Ama bunun iki şiltelik tek yatak olanı da var. Giderek bu iki şilte birbirinden ayrılmış ve aralarına bir komodin konmuştur (Eski Amerikan filmlerinde -yeni deyişle- ebeveyn odalarının bu son düzende olması gibi bir sınırlama da vardı.)
Burada ön sevişme gibi, sevişme sonrası gibi bahislere girecek değilim. Hatırlatayım ki ben yaştakilerin büyük çoğunluğu, bırakın erotiği, pornoyu, açık saçık bir film bile seyretmeden dünya evine girmiş kadınlar ve erkeklerdir. Biz tek şilteli işkenceye hiç talip olmadık. İkili şilte, yatakta herkesin kendi çukuruna sahip kalacağı düzendir. Daha saygılısı ve zarifi, arada dededen nineden kalma bir komodinle kurulan mesafeli düzendir.
Bundan ibaret değil.
Erkek uyurken de kadına nispetle zarafetten nasibi kıt bir mahluktur. Örneği kendimden vereyim. Elli küsur yıldır Gülseren Hanım’a ‘öyledir’ dedirtememiş olsam da, ben horladığımı biliyorum. Yolculuklarda aynı odada kaldığımız arkadaşlardan öğrendim, tek düze de değil, çok sesli horladığımı.
Bir kötü huyum da ışık sönünce uyanmak; daha açığı, karanlıkta uyuyamamak. Uykumun ağır olduğunu ayrıca söylememe lüzum var mı?
Netice, on beş yıl var ki biz, yan yana iki odada uyuyoruz. Kapılarımız kapalı değil, yarı aralık. Bu, Gülseren Hanım’ın horlama sesinden tam kurtulamadığı anlamına gelir. Ama her gece bana, kapını kapatma sakın, diye tembih eden de odur.
Bir gün, kapat artık, demeyeceğini ümit ediyorum.”
***
Bizde “beraber yatmanın tarihine” ilişkin bir kaynak bulamadım (Varsa, paylaşmanızı isterim). Ama şunu biliyoruz: Bu temelde bir yersizlik meselesi. Modern hayatlarda evler küçük, evler kompartize, odaların amaçları belli. Evli çifte düşen sadece evlilik bağının gereği olarak değil, Sanayi Devrimi’nden başlayarak yeni hayatın, mimarinin ve elbette popüler kültürün gereği olarak bir arada uyumak.
Düşünüyorum da ayrı yatak düzeni senaristlere ne çok zorluk çıkarırmış, değil mi? Karı koca yatakta konuşamasaydı ne çok film, ne çok dizi eksik kalırdı.
Ama hayatlar da eksik kalır mıydı? Sadece iyi uyku değil, daha çok özgürlük, daha çok mahremiyet, ilişkileri de daha serin, daha ferah kılar mıydı?