Rejim biçimi değişikliği sona eren “devlet-i aliyye” bir sürü
kurumu ışık hızıyla çöpe attı ve yenilerini ihdas etti. Maliye
Bakanlığı ile birleştirilerek yeni bir bakanlık oluşturan
Hazine’nin başına Berat Albayrak geçti. Devlet kurumlarının ihtiyaç
duyduğu nakdin temini ve devlet borcunun yönetimini üstlenen
kurumun, devletin gelirlerini yöneten ve bütçe kaynaklarının
dağıtımı işlevini yerine getiren Maliye Bakanlığı’yla
birleştirilmesi bir sorun oluşturmayabilir, başa hısım akrabanın
geçmesi normalleştirilebilirdi. Sadece ilgili kararname sonrasında
aralarında benim de olduğum bazı araştırmacıların borç yönetimi
raporları ve istatistikleri başka yerlere aktarılmadan bunları bir
yerlere kaydetmek için fazla mesai harcamasıyla olay kapanabilirdi.
Ancak hiçbir göstergenin iyiye gitmiyor oluşu sükûneti bozdu.
BELİRSİZLİK NEDEN SONA ERMİYOR?
Aslında ekonominin esas sorumluluğunun Damat Albayrak’a
verilmesi süregiden belirsizliklerin ve fiili yönetim pratiğinin
iyi bir ifadesini teşkil ediyor. Bir yandan mali disiplinden ve
bütçe disiplininden söz eden Bakan standart neoliberal reçeteden
kupleler okuyor: “Yapısal değişim konusunda adımları çok daha hızlı
atacağız. Bağımsız kurumların küresel politikalarla uyumlu şekilde
eskiden daha başarılı performans göstereceğine şahit olacağımız bir
döneme gireceğiz.” Kendisinden güvence talep eden yatırımcıların
işaretlerini okuduğunu göstermeye çalışıyor: “Merkez Bankası'nın
bağımsızlığının ve karar alma mekanizmalarının spekülasyonlara konu
edilmesi kabul edilmez”.
Öte yandan bu bakan nevi şahsına münhasır “faiz sebep enflasyon
netice” kuramının isim babasının doğrudan emir vereceği bir
akrabası olarak orada bulunuyor.
Üstelik sıkça bahsedilen yeni Türkiye hikâyesinin bir boş
gösterene dönüştüğünü ve Cumhurbaşkanı danışmanlarının ayrı telden,
selefi Şimşek ve onu tekrarlamakta görünen Albayrak’ın ayrı telden
çaldıklarını görüyoruz. Belirsizliği sadece krize doğru gidişatı
anlatan Türkiyeli araştırmacılar değil bütün uluslararası ekonomi
basını görüyor ve tartışıyor.
Durum, daha önceki aylarda Cumhurbaşkanına manevra alanı
sunuyordu. Ancak işlerin ne denli zorlaştığını mayıs ortasında
gördük. Yine de yerel seçimlere giderken yeniden plebisiter onay
arayacak rejimin sorunları erteleme isteği geride kalmıyor. Bu
yüzden dört başı mamur bir anti-enflasyonist program
açıklan(a)mıyor, belirsizlikler sürüyor.
KRİZİNİZİ NASIL ALIRDINIZ? ASYA MI LATİN
Mİ?
Önümüzdeki aylarda mayıs ortasındakine benzer çalkantıları görme
olasılığı üzerinden Asya krizi hatırlatmasında bulunanlar yüksek ve
döviz cinsi özel sektör borçluluğuna göndermede bulunuyor. Yüksek
cari açık ve paranın değer kaybı nedeniyle dış finansman sorunu
üzerinden daha önce Arjantin’le yapılan benzetmeler de halen
akıllarda. Aslında Türkiye’nin sürüklenişi dalgalı kur rejimi
nedeniyle Asya çöküşüne benzemiyor. Dış finansman gereksinimi
öncelikle özel sektörün derdi göründüğü için Arjantin krizinden de
farklılıklar bulunuyor. Daha çetrefilli bir durum var karşımızda.
Ancak her hâlükârda yadsınamayan bir gerçek var: Türkiye’nin
finansman sorunu ağırlaşarak devam ediyor. Liranın değer kaybının
sürmesinin arkasında yatırımcının güvence beklentisi kadar
varlıkları 120 milyar doları bulmayan (finansal olmayan) şirketler
kesiminin döviz yükümlülüklerinin 340 milyar dolara varması
bulunuyor.
12 aylık cari açığı 57 milyar doları geçen ve açığın GSYH’ye
oranı yüzde 6,5’in üzerinde seyreden bir ekonomide alarm zilleri
ister istemez sürekli çalıyor. Rakamların işaret ettiği darboğaza
karşı Türkiye’nin kamu borcunun düşüklüğü ve bankacılık sektörünün
göstergeleri sorunlara merhem olabilir mi? Birçoklarına göre evet,
ancak bu cephelerde de yolunda gitmeyen şeyler var.
GENİŞLEMECİ MALİYE POLİTİKASININ SINIRLARINA
GELDİK
Maliye politikası alanında daha genişlemeci bir çizginin
izlenmesi artık son iki yıldan daha zor. Bu da sorunların yeni bir
müdahale ile ertelenmesini zorlaştırıyor. Eski Hazine Müsteşar
Yardımcısı Ferhat Emil, TÜSİAD Ekonomik Araştırma Forumu için
hazırladığı Merkezi Yönetim Bütçesi Takip Raporu’nda yeniden
yapılandırma kanunları ile elde edilen gelir dışarıda
bırakıldığında 2012 sonrasında bütçe açığının yılda ortalama yüzde
20 arttığını belirtiyor. 6736 ve 7020 sayılı kanunların, başka bir
deyişle son yeniden yapılandırmaların etkileri dışarıda bırakılarak
hesaplanan bütçe açığının 2017 için yüzde 30,5 arttığı
görülüyor.
Bütçe açığının kayda değer oranda arttığı 2016 ve 2017’de bütçe
nakit açığı ve hazine nakit açığı daha da hızlı bir artış
gösteriyor.
2017 yılında yapılan aşırı borçlanmanın bir kısmı yıl sonu ve
2018 başı için bir yığınak anlamında kamu mevduatının şişirilmesi
amacıyla tutulmuştu. 2018’in ilk yarısında ise kamunun elindeki
nakdin kullanıldığını ve açığın kayda değer bir şekilde artmaya
devam ettiğini görüyoruz. Lakin bu açık net borçlanmada ifadesini
henüz bulmadı. Nedeni ise kasadakilerin kullanılması.
2018 yılının ilk yarısında Hazine nakit dengesi açığı geçen yıl
aynı döneme oranla 5 milyar liraya yakın artarak 38 milyar lirayı
geçse de Hazinenin kasasından toplamda 14, 3 milyar TL kullanıldığı
için borçlanma daha az görünüyor. Ancak Haziran 2018’de kasadan net
23,3 milyar lira çıktığına dikkat etmek gerekli. Seçim etkisi bariz
olsa da biliyoruz ki benzer bir tempo sürdürülemez.
BANKALAR DA ZORLANACAK
Kısacası, şirketlerin borcunun dağları aştığı, artış temposu
zayıflasa da hanelerin borç çevirmekle uğraştığı ve yüksek faiz
koşullarında zorlandığı ve kamu açıklarının hızla arttığı bir
konjonktürdeyiz. Bu koşullarda fon toplama uğraşındaki bankacılık
hisselerinin hafta içinde sert düşüşü, yüksek sermaye
yeterliliğinin büyük bir fırtınada yeterli olmayabileceğinin
işareti olarak kabul edilebilir.
Kamunun düğümü çözecek aktör olarak devreye girme kapasitesinin
aşınması Türkiye’de çalkantıyı derinleştiriyor. “Devlet-i
aliyye”nin yeni kostümleri beklenen etkiyi henüz yaratamıyor. Bu
nedenlerle damat-bacanak-torun-tombalağın sürekli mali disiplinden
ve laf arasında yeni vergilerden söz etmeye başlayacağı önümüzdeki
birkaç aya kemer sıkma ve yatırımcıya güvence verme uğraşı damga
vuracak. Bir de farklı sermaye kesimleri arasındaki gerilimlerin
daha açıktan dillendirildiğini göreceğiz.
Kasadaki para büyük oranda harcandığı ve bütçe açığı hızla
arttığı için kemer sıkma beklenenden de evvel başlayabilir. Rafa
kaldırılan yerel seçim gündeminin de, sorunlar ertelenemez hale
geliyor olduğu için tekrar ısıtıldığını görebiliriz.