YAY-KUR'un savurduğu hayatlar: Üniformalı görmeye dayanamıyordum

YAY-KUR'dan bir hikâye de o dönem 21 yaşında olan Orhan'a ait. İki günde yaşadıklarının ardından uzun süre kendine gelemeyen Orhan, düşüncelerinin şekillenmesini o günlere borçlu olduğunu söylüyor.

Abone ol

Cihan Başakçıoğlu

İZMİR – Bundan 5 yıl önce Türkiye'nin yakın tarihi ve kentlerin durumu üzerine çalışırken, Uşak YAY-KUR olayları ile ilgili araştırma yapmaya karar vermiş, çeşitli görüşmelerde bulunmuştum. Daha sonra aldığım notları karıştırırken onun anlatımlarını gördüm ve konuyla ilgili yeniden çalışmaya başladım. Adı Orhan. O da YAY-KUR fırtınasını yaşayan, ancak kendi deyimiyle diğerlerinden farklı olarak "savrulanlardan". YAY-KUR olaylarının psikolojik etkilerini bugün belki birçok insan halen yaşamaya devam ediyor.

EĞİTİM ENSTİTÜSÜ'NDEKİ BASKIYA DAYANAMAYARAK OKULU BIRAKTI

Uşak'ın bir köyünde 6 çocuklu bir ailede doğan Orhan, 1977 yılında 21 yaşında bir öğrenci. Uşak Eğitim Enstitüsü'nü kazanan Orhan, bir süre burada eğitimine devam ettikten sonra okuldaki ülkücü öğrencilerin baskılarına dayanamayarak okulu bırakıyor ve YAY-KUR'da eğitim görmeyi tercih ediyor. Hayatının o dönemine kadar siyasetle herhangi bir ilgisi bulunmayan ve daha çok arkadaş ortamlarında her iki tarafın da "dostu" olarak tanınan Orhan'ın dünyaya bakışı da Eğitim Enstitüsü'nde ülkücülerin zincirli sopalı saldırılarının ardından yavaş yavaş şekillenmeye başlıyor.

'KATİLLER' DİYE BAĞIRDIM'

17-18 Mart 1977'de Orhan, kendi deyimiyle hayatındaki "somut değişimi” yaşıyor. Tıpkı o gün başlayan ve iki gün süren olayların ardından hayatına eskisi gibi devam edemeyen birçok akranı gibi.

YAY-KUR'da kendi bölümünden olan (Gıda Teknolojisi) ve bazen sohbet ettiği, yer yer şakalaştığı Haydar isimli arkadaşı, Eğitim Enstitüsü'ndeki ülkücü grup tarafından açılan ateş sonucu ensesinden vurularak gözlerinin önüne düşüyor. O anı "Vurulduktan sonra çok titredi, o anlarda 'katiller' dediğimi hatırlıyorum" diye anlatıyor.

'ÇOĞUMUZ POLİTİK DEĞİLDİK ANCAK O GÜNDEN SONRA HAYATIMIZ DEĞİŞTİ'

17 Mart 1977'nin onun hafızasındaki kısa özeti çatışma, ölüm ve hayatına yeni eklenen "mücadele" kavramı olarak yer tutuyor. Olaydan sonra evine dönen Orhan, daha sonra yaşadıklarını şöyle anlatıyor:

"Üzerimi değiştirmek için eve gittim. Haydar'ın cenazesi için tören yapılacağını öğrendiğimde tekrar evden çıkmaya çalıştım ancak başıma bir şey gelmesinden korkan babam engel oldu. Tartışmaların ardından beni odaya kilitledi. Arkadaşımı vurmuşlar, siz olsanız durabilir misiniz? Birinci kattaydık. Açtım balkon kapısını, aşağı atladım. Okulda yapılacak törene gittim. Çok sonra fark etmişler evde olmadığımı. Yalnızca ben değil onlarca, yüzlerce genç gitti oraya. Belki bir çoğumuz da politik değildik. Ancak o günden sonra bir çoğumuzun da hayatı değişti."

'ETRAFI SARILI BİR OKUL, BİR CENAZE VE YAYLIM ATEŞİ'

Arkadaşından "helallik" almak için okuldaki cenaze törenine giden Orhan, bu kez de bambaşka bir olayın içerisinde buluyor kendini. Etrafı polis ve asker tarafından sarılmış bir okul, bir cenaze ve polis, asker tarafından açılan yaylım ateşi...

"Çevre illerden bir ton asker-polis getirmişler. Halk da olaylardan sonra bize destek veriyordu. Ancak kimileri de destek vermedi. Bunu da belirtmek isterim. Binanın ilk katındaydık. Ateş açıldı. Kaçışalım derken yakalandım. Oluşturulan asker kordonundan dayak yiye yiye araca götürüldüm. Bir süreden sonra kendimden geçmişim. Cop vurdukça 'Allah' diye bağırdığımı hatırlıyorum. Karşılığında gelen cevap ise 'Şimdi mi geliyor lan aklına Allah' oldu. Dövmeye devam ettiler. Hâlâ bazen düşündüğümde kendi kendime gülerim.”

Gözaltına alındıktan sonra ise diğer arkadaşlarıyla birlikte Trafik Şube Müdürlüğü olarak bilinen emniyet binasının bodrumuna götürülen Orhan, daha sonra neler olduğunu sorduğumuzda "O kısmı anlatmak istemiyorum" diyor. "O gün orada ve o bodrumda yaşananlar birçok insanın hayatını değiştirdi" diye de ekliyor.

'ÜNİFORMALI GÖRMEYE TAHAMMÜLÜM KALMAMIŞTI'

İşkenceli gözaltı sürecinin ardından serbest bırakılan Orhan, bir süre daha Uşak'ta kaldıktan sonra öğrenci olarak Almanya'ya gidiyor. Uzun bir süre kendine gelemeyen Orhan, "Almanya'da yapamadım. Hem memleket özlemi hem de unutamadıklarım, belki de unutmak istemediklerim vardı. Bir yandan okuyup bir yandan da Türk gazeteleri satarak hayatımı idame ettirmeye çalışıyordum. Uşak'ta yaşananlardan sonra üniformalı görmeye zaten tahammülüm yoktu. Alman polisi ile bir gece gazete satarken takıştık. Kavga, gürültü işte... Olayda iki kolum kırıldı, alçıya aldılar. Sorana da o psikoloji ile gülerek 'Allah kollarımı taş etti' diyordum" sözleriyle anlatıyor o günleri.

TÜRKİYE'YE DÖNDÜ ANCAK ÖĞRETMENLİK YAPAMADI

Almanya macerasının ardından Türkiye'ye dönen Orhan, Dokuz Eylül Üniversitesi Almanca Öğretmenliği bölümünde öğrenimini tamamlıyor. İzmir'de öğrenci olduğu süreçte de politik mücadelesini sürdüren Orhan, defalarca gözaltına alınıyor, işkenceye maruz kalıyor. 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası öğretmenlik yapamayan Orhan, memleketine dönerek, yıllarca serbest çalışıyor ve yaşamını bu şekilde tamamlıyor.

NOT: O dönem bize yaşananları anlatan ve defalarca misafir eden Orhan'ın ömrü, bugün bu yazılanları okumaya malesef yetmedi. Bir gece sabaha karşı evinde geçirdiği kalp krizi sonucu vefat etti. Anısına saygıyla.