Yaz gasteci: Mevlana Halit çamur içinde!

Elektrik hattını yer altına döşemek için açılan çukurlar, her yağmurda çamura dönüşen toprakla doldurulmuştu. Sökülen kaldırım taşları iş bitince yeniden döşenmemiş, işçilerin bıraktığı yerde öylece duruyorlardı. Adam, yazacağım haberin başlığını söyledi bana: “Mevlana Halit Mahallesi çamur içinde”.

Abone ol

DİYARBAKIR - Peşimden kovalayan varmış gibi kapıyı hızla açıp içeri girdikten sonra sertçe kapattım. Ahmak ıslatan yağmurda yürümeyi abarttığımı dükkândan içeri girince anladım. Islanmıştım, üşümüştüm ve dükkânın içi sıcacıktı.

Bakkalla birlikte bir adam daha vardı dükkânda. Bakkal tezgahın arkasında, adam da tezgahın ilerisinde bir sandalyede oturuyordu. Ben siparişleri verirken bakkal, “Görünmüyordun kaç gündür” dedi. Bir yere gittiğim yoktu, bakkala da her gün uğramıyordum zaten. Su ve daha bir iki ufak tefek şey için sadece...

“Geçen gece” dedi bakkal, “Polis bizim binayı bastı.”

Bunu dedikten sonra sustu. Susması uzun sürünce, “Eee? dedim merakla. Siparişlerimi hazırlarken mi ara vermişti konuşmasına yoksa kendisini ne kadar dikkatle dinlediğimi mi ölçek istedi, bilemedim. “Dertleri neymiş?” diye sordum bu kez. Ne de olsa “Bizim bina” dediği benim de kaldığım apartmandı.

“Benim yan komşumun cezası varmış, onu almaya gelmişler” dedi bakkal. “Aldılar mı?” diye sordum. “Yok” dedi, “Adam arandığını biliyor, eve gelmiyor zaten.” Çok polis gelmiş, 'kuşatmışlar binayı' dediğine göre. Adam siyasi bir davadan ceza almış, normal bu kadar çok polisin gelmesi. Kim bilir kaçta uyuduğum için sabahın köründe binaya yapılan baskını uyanıp duymamıştım.

Adamın daha ne kadar kaçabileceğini birkaç cümleyle konuştuk. Çocuklarının polisi karşılarında görünce duyduğu endişeyi de.

O zamana kadar hiç söze girmeyen adam, “Yazık çocuklara” dedi. Elinde simsiyah, ışıkta parlayan iri taneli bir tespih vardı.

Poşeti almış, çıkmaya hazırlanıyordum ki çaycı, elinde iki bardak çayla içeri girdi. İki bardağı sağ elimle taşıyabildiğim geldi aklıma. Ama üçüncü, dördüncü bardağı bir elde taşımam mümkün değildir. Bazı garsonların beş-altı bardağı bir ellerinde taşımalarına hayranlık duyuyorum. Bu gereksiz şeyler nereden gelir insanın aklına!

Bakkal, “Benim çayımı abêye ver” dedi çaycıya. Bir an önce eve gitmek, ıslak kabandan kurtulmak ve sıcak bir kahve içmek istiyordum. Çayı istemedim ama bakkalın ısrarına da karşı koyamadım.

Ben çayı alıp elimdeki poşeti ayakucuma bırakınca, sandalyede oturan adam ayağa kalktı, sandalyede oturmamı istedi. Bakkal tezgahın arkasından bir kursi çıkarıp bana uzattı. Oturmaktan başka çarem kalmadı.

.

BAKKAL ÖÇ ALIYOR

Bakkalın HDP’ye oy verdiğini biliyorum. Aslında mahallelinin çoğu HDP’ye oy veriyor. Yine de hem konuşacak bir şey olsun hem de yerel seçimler hakkında mahalleli ne düşünüyor öğrenebilmek için, “Kayyım belediye başkan adayı oldu, mahalleli ne düşünüyor” diye sordum bakkala.

Bakkal, önce, “Kayyıma kim oy verir abê? Bizim mahalle sağlamdır” dedi güvenli, kendinden emin bir ses tonuyla. Sonra sandalyede oturan adamı gösterdi, “Buna sor, o söylesin” dedi gülerek. Adam bunu duyunca bir kıpırdadı sandalyede, elindeki tespihi topladı, avuçlarının arasında okşar gibi yaptı hızlıca.

“Yok babam, ben ne anlarım siyasetten” dedi. Böyle dedi ama ses tonundan anlaşılan ise, hepinizden iyi anlarım da konuşmanın yeri değil, dediği anlaşılıyordu.

Adamı daha önce mahallede gördüğümü hatırlamıyordum. Zaten mahallede kaç kişi tanıyordum ki?

Bakkal, kafa sallayarak, “Sen mi anlamıyorsun siyasetten? O zaman niye oyunu AKP’ye verdin?”

Adam iyice bozuldu bu konunun açılmış olmasına. Ama bakkal pek aldırmadı ona. Akrabaymışlar zaten, bakkalın böyle rahat konuşması, biraz bu yüzden olmalı. Genel seçimlerde AK Parti’ye oy vermiş adam. Karısını ve kızını da buna zorlamış ama başa çıkamamış onlarla. Evde bir süre gerginlik yaşanmış bu nedenle.

Bakkal bunları anlatırken adam araya girecek gibi oluyor ama nafile. Bakkal ondan öç alır gibi anlatmaya devam ediyor.

“Bu seçimde hangi partiye oy vereceksiniz?” diye berbat bir soruyu da ben soruyorum adama. “Hele bir gelsin o gün, Allah büyüktür” diye karşılık veriyor. Bakkal, “Yaw vallah ayıptır ha” diyerek çıkışıyor adama.

‘YAZ! MAHALLE ÇAMUR İÇİNDE’

Çay bitti. Boş bardağı tezgaha koyup çıkmaya hazırlanıyorum. Oturduğu sandalyede hep savunmada kalan adama biraz üzülüyorum sanki. Çıkarsam bu muhabbet burada biter diye düşünüyorum.

Adam, "Abê ne iş yapıyor?" diye sorunca bakkal, “Gastecidir” diye karşılık verdi. "Eyvah" diyorum içimden, sorular şimdi bana gelecek! Nedense gazetecilerin her şeyi bildiğine dair bir algı var.

Adam o zaman oturduğu sandalyeden kalktı, kapıya doğru hamle yaptı kolumdan tutarak. Cam kapıdan dışarıyı gösterdi eliyle. “Abê madem ki mahallenin gastecisisin aha bunu yaz” dedi.

.

Dışarıda yağmur yağıyordu hâlâ. Sıcak dükkândan çıkıp yine ıslanacağımı düşündüm. Ama evin otuz metre ötede olması rahatlatıcıydı yine de.

“Neyi yazayım?” dedim, adamın telaşına gülümseyerek. Dükkânın önündeki kaldırımı gösterdi. “İşte bunu yaz. Üç ay önce geldiler, her tarafı kazdılar. Dediler, yerin altına elektrik döşeyeceğiz. Sonra gittiler, bir daha da gelmediler. Yağmur yağınca her yer göl oluyor, çamur oluyor. İnsan yürüyemiyor mahallede.”

Adam doğru söylüyordu. Günlerce kepçelerin, kamyonların sesi eksilmedi mahallede. Sonra gittiler ve bir daha geri gelmediler. Bir ara bir kamyonun geldiğini gördüm. Kamyon büyük, uzun bir çukura çakıl döktü, işçiler ellerindeki küreklerle çakılları düzelttiler. Ama kısa süre sonra çakıllar dağıldı ve cadde eskisinden beter oldu.

Elektriği yer altına döşemek için kaldırım taşlarını da sökmüştü işçiler. Taşları bir kenara istiflemişlerdi. İşleri bitince yeniden döşeyeceklerini düşünmüştüm ama öyle olmadı, taşlar hâlâ bırakıldıkları yerde duruyorlar.

“Yarın pazar kurulacak burada” diyerek karşı sokağı gösterdi adam. “Gel sen de gör, insanlar çamur içinde alışveriş yapıyor.”

Bu da doğruydu. Üstelik caddenin ortasında da büyük çukurlar vardı ve her yağmurda göle dönüşüyordu bu çukurlar.

“Belediyeye gittiniz mi?” diye sordum adama. Gitmemişti. Gitse kim ilgilenecekti onunla, bunu da bilmiyordu. “Adamlar unuttular belki” gibi gereksiz bir cümleyle adamı teselli etme ihtiyacı duydum nedense. Oysa aklımdan ihaleyi alan kişinin işi yarım bıraktığını, belediyeden de kimsenin bununla ilgilenmediğini geçiriyordum.

“Yaz” dedi adam ve yazacağım haberin başlığını da söyledi: “Mevlana Halit Mahallesi çamur içinde.”

Bakkal, “AKP’ye git, onlar seni dinler” dedi alay ederek. Adam sokaktan söz ederken öfkelenmişti, bakkala, “De git sen de yaw” dedi, tespih tutan elini sallayarak. Bakkalla ikimiz içtenlikle ve adamı kırmadan güldük.