Ahmet Tulgar

ahtulgar@gmail.com
TÜM YAZILARI
Trabant, yeniden arzu nesnesi olurken… Şu sıralar Berlin caddelerinde modifiye edilmiş ve elektrik enerjisiyle çalışan Trabant’larla dolaşmak trend olmuş durumda. Trabant, bugün Almanya’da bir ikon. Bir estetik obje. Bir arzu nesnesi. Yani çok gösterenli ve çok çağrışımlı bir popüler kültür öğesi. Sadece turistik bir cazibe mi yayıyor kaldırımlarda ve yollardaki Trabant’lar, yoksa politik bir anlamı da var mı bu yeniden popülerleşmesinin?
Billur Kalkavan: Akışların içinde bir punk Cinsellik de bir akıştır. Hem de çok sert bir akış. İdeolojik bentleri ve setleri yıkabilir ve yıktığında da artık ne sınıf ne kültür ne kimlik ne cinsiyet ne yaş farkı dinler, bütün kurumlara çarpa çarpa, etrafından dolanarak ya da delip geçerek yol alır. Böylesi bir akış, Bili’nin özgürlükçülüğüne ve özgüvenine çok uymuş olmalı. Kendisine çok yakıştırmış olmalı bunu. Hayatı boyunca diskriminasyona ve sosyal farklılıklara nanik yaparak yaşayan Bili’nin bu halini, hep çok sevdim. Maden işçileri 300 metre aşağıda bir hayattı bu. Emek, cesaret, sevgi, sorumluluk, yoldaşlık, yorgunluk, korku, fedakârlık, hepsinin iç içe geçtiği bir hayat. Sınıf mücadelesinden bir hayat. Oysa elbette bütün bu emeğin, bu mücadelenin karşılığı yukarıda.
Füsun Önal: Disipline olmaz bir erotik zıpzıp Masum bir pervasızlık, cüretkâr bir özgürlükçülük, alnı açık bir açık sözlülük, her dem hissettirdiği hür bir kadın cinselliği ve toplumsal cinsiyetle sözünü sakınmaz bir hesaplaşma... Füsun Önal, hep cesur ve güçlü bir kadın oldu. Ele avuca sığmadı. Gümüşî pullarında ışığın spektrumunu yansıtan bir balık gibi elinden kaydı eril emekli memurlarının. Bilim, ödüller ve sevindiren bilgiler Nobel Edebiyat Ödülü, her yıl pek heyecan uyandırıyor Türkiye’de. Oysa en nesnellikten uzak ve konjonktürel ve politik ödül edebiyat ödülüdür Nobel’de. Bu yıl ödülü alan Annie Ernaux’yu ben de okuduğumda sevdim, ama tam da yarışın, yarıştırmanın uygun olmadığı edebiyat alanında verilen bir ödülün isterik bir heyecan uyandırması beni şaşırtıyor. Metin Oktay; sahaların gönülçeleni, futbolun seksi çalımı Metin Oktay, Türkiye Güzel Çağı’nın gönülçeleniydi. Türkiye toplumunun gönlünü çeldi Metin Oktay. Sahada ve saha dışında. Erkeklerin de, kadınların da. Çok güzel goller atıyordu ve çok güzel, çok yakışıklı bir genç adamdı. Kadınlar da, erkekler de onu görmeyi arzu ediyordu, ederdi. Sahadaki estetiğini seyircilere, gollerini takım arkadaşlarına armağan gibi sunuyordu. Kapitalizm, tomografiyi de mal satmak için kullanır Laboratuvarlarda, belli reklam filmlerinin ve ürünlere eklenen diğer pazarlama öğelerinin gösterildiği denek insanların beynindeki nöral tepkiler, nöral hareketlilikler izleniyor. Tomografi de bu çalışmalarda en çok kullanılan teknoloji. Zeki Müren olmanın ve kalmanın yolları Esas olay bu. Zeki Müren kalmak, kalabilmek… Her sabah aynı Zeki Müren’i yeniden üretmek… Kitaplarla yaşamak serüvendir Tüm dünyada göçmenlik, mültecilik ve sığınmacılık kavramlarıyla derecelendirilen bir yerinden yurdundan edilme, yersiz yurtsuzlaştırılma ve yerleşimsiz bırakılma sorunu yaşanıyor. Ve sadece Türkiye’de değil, birçok başka ülkede de farklı cenahlardan siyasetçi zevat, bu sorun, bu trajedi üzerinden prim yapma, popülizm gütme, oy devşirme faaliyeti yürütüyor. Zehra Yıldız: Müziğe ölmek, arzudan ölmek Zehra Yıldız, 9 Aralık akşamı rahatsızlanmış olmasına rağmen sahneye çıktı. İndiğinde ölüm sürecindeydi, belli ki. Belli ki, ölüm süreci sahnedeyken başlamıştı. Sesi, tekniği, duygusu ve bir de ona özgü müthiş teatral oyunculuğu temsillerde pırıl pırıl parlayan bir opera şarkıcısı, bir soprano, bir diva sahnede ölüyordu o gece; Zehra Yıldız bir eser olarak Fidelio’ya, Beethoven’a, librettoya ve müziğe ölüyordu. Dünyanın yeni bir hippi hareketine ihtiyacı var Bugün dünyanın acil sorunlarının, daha doğrusu kapitalizmin sebep olduğu ve olgunlaştırdığı bütün sorunların çözüm yolu, yeni bir yaşam tarzı inşa etmekten geçiyor... Daha 1960’larda, bütün bu sorunların her birine karşı bir lafları vardı hippilerin. Alternatif fikirlerle ortaya çıktılar, alternatif toplumun nüvelerini oluşturmaya başladılar, daha işin başında. Tarkan: Sorunları güzellikle çözen şarkıcı Tarkan’ın gelişleri gidişleri, terk edip dönüşleri, bazen ülkelerarası, çoğunca geçmişle bugün arasında yolculukları bitmez. Popla geleneği, güzellikle erkekliği, Batı’nın köşeleri ile Doğu’nun büklümlerini, cilve ile şefkati bir arada bir sorun olarak önüne koyar izleyicisinin. Çocuksu oyunbazlığı ile sahne cinselliğini teatralize ederek, kendisini bu işten sıyırır. Her defasında. Ama ahde vefa kalır. Daimdir. Hep memlekettedir Tarkan bu yüzden. Gözünü ayırmaz bu ülkenin sorunlarından. Kraliçenin ardından bir punk şarkısı 49 yıl önce bugün, 11 Eylül 1973’te, Şili’de seçimle iktidara gelen dünyanın ilk Marksist devlet başkanı Salvador Allende, Augusto Pinochet tarafından ABD hükümetince desteklenen bir darbe ile devrildi. 21 yıl önce bugün Radikal İslamcı El Kaide örgütü üyesi teröristler, uçaklarla ABD’de binalara intihar saldırısı düzenledi ve yaklaşık 3 bin insanı öldürdü. 42 yıl önce 12 Eylül’de Kenan Evren ve Kuvvet Komutanları yine ABD hükümetinin destek verdiği bir askeri darbe ile yönetime el koydu. Derya Arbaş: Kederdeki güzellik, güzellikteki keder İlk bakışta insanın yüzüne tokat gibi vuran güzelliklerdendi Derya’nınki. Hiçbir kırılganlığı olmayan, kunt, sadece sağlık çağrıştıran, bir dergi kapağında soyunduğunda en fazla bir ressama modellik yapıyormuş gibi, seksten, seksilikten bu denli uzak yani, zarafete hiç ihtiyacı olmayan, dikine, estetiğin dikine, durduğu yerde akan kıvrım kıvrım bir ırmak, insanın onu bir yerlere sığdıramayacağını anlayınca ürküp, korkup da kaçacağı kadar… İnsan suçundan ekolojik masumiyete İnsan suçu kavramı; daraltıcı, ayrıksılaştırıcı, patolojize edici insanlık suçu tanımının tersine, genişletici, sıradanlaştırıcı ve normalize edicidir. Çünkü bugün doğaya, canlılığa karşı işlenen suçların alanı çok geniştir, sıradan insanlar (öncelikle sermaye sahipleri) tarafından işlenmektedir ve bu suçlular atipik karakterler değildir. Sokakta ya da ofislerde her an karşılaştığımız insanlardır. Melike Demirağ: Burjuva salonlarından devrimin ormanına kaçan kız Melike Demirağ, su gibiydi. Sudur. Hem de sadece sinemada değil, şarkı söylerken de su gibi durudur. Güzelliğiyle, sesiyle. Bulanmadan da bu su, sol yetişmiştir, yetiştirmiştir onu tam zamanında. Melike Demirağ, bir samimiyet duygusu, bir gerçeklik duygusu verir her bakıldığında yüzüne, dinlendiğinde şarkıları. Arkadaş gerçektir. Gerçekçidir. Yılmaz Güney sineması değildir gerçekçi olan sadece, Melike Demirağ’ın kişisel tarihi de gerçekçidir, gerçektir. Gorbaçov adında bir çocuk filozofa veda ederken… Tarihe doğru sorular soranlar unutulmaz, yanlış cevaplar verseler de… Gorbaçov da tarihe doğru sorular sordu, yanlış cevaplar verdi. Bu zaten sosyalizm tarihinin (reel sosyalizm dersem daha doğru olacak) makus talihidir: Doğru sorular sormak, yanlış cevaplar vermek… Ekmeğin anavatanında, bilimin uzağında… İnsan türü, yeryüzüne, dünyaya, doğaya senkronik bir egoizm (eşzamanlı bencillik) içinde sömürü ve talan amaçlı yaklaştığında olanlar ortada işte, bariz. Öte yandan Dünya insan nüfusunun yüzde birini oluşturan en zenginler, yüzde ellisini oluşturan yoksulların hepsinin saldığı toplam karbondioksit miktarını salmayı başarıyor. Radikal Yeşiller: Dar zamanların, zamanlı, zamansız ütopistleri O bir dönemin umut mevsimlerinde… Hepsi Yeni Bizans’taydı… Radikal Demokratik Birlik, kendi ifadeleriyle çevreciler, feministler, farklı cinsel yönelimler, antimilitaristler, sosyalistler, ateistler, barınma sorunu yaşayanlar, yoksullar ve daha birçok toplumsal grup ve topluluğu bir araya getirmeyi hedefliyordu ve bu grupların anlayışlarının bir kısmı, o dönemin baskısı altında daha da tutuculaşmış verili, popülist sol muhalefet içinde pek muteber değildi. Edebi yakınlıklar, akrabalıklar ve edebiyatın evrensel ailesi "Çocuk annesini döven, hatta öldüren babasıyla bile uzlaşmaya hazırdır yalnız kalmaktansa. Çocukluk böyle bir şeydir." Ben bütün romanımı bir şekilde bu iddiam üzerine kurdum. Adından bellidir zaten. Peki, her yazar diğer yazarları böyle mi okuyordur acaba? Her yazar metinlerarası akrabalıklarda, yakınlıklarda edebiyatın evrensel ailesine mensup olmanın hazzını duyuyor ve de gururlanıyor mudur acaba? Gülşen: Cinselliğin netlik ayarı Gülşen bir taktisyen değil stratejisyendir ve hedefi cinselliğin sıfır noktasıdır. Kadın, orada cinselliğini erkeğin elinden kurtarıp, eril kurumsal genelahlâk ideolojilerinden arındırıp, biyolojinin işlevsel özgürlüğünün ve estetiğinin zemininde yeniden üretebilir artık. Komünizmin erbezi: Can Yücel Can Yücel’in organik uyanışı fallokratik bir iktidar kurmaz, şefkat uyandırır; Can Yücel’de fallus bir fatih değil, bir mültecidir; fethetmez, sığınır. İktidar kurucu değil, iktidar kırıcıdır. Her siyasi yenilgiden sonra bedeni üzerinden kendine dönüşün ve oradan yeniden hayata, dünyaya ve bunun sembolü kadına, kadınına açılışın uğrağı. Seyyal Taner: Bir Türkiye kompleksi Müziği, dönemin yerel ve küresel bütün çağdaş titreşimlerine, esintilerine, stillerine açık; sesi rock ve funk’ın çatlaklarından Anadolu uzun havalarının acı feryatlarına sızan bir tonal gezgin; vücudu slow parçalarında bile durdurulamayan bir mobiliteye, bir dansa yakalanmış, kapılmış bir cenderekıran… Ve haliyle her dönemde çağdaşlarının önünde, kitle kültürünün klişe isterlerine aykırı, protest ve yenileyici… Arzu toplumunda doğalaşmak… Evrim bilgisini içselleştirmiş bir yaşama saygısı sayesinde ideolojik insanlık kibrini terk ederek, türler arasındaki mütevazı yerimizi almak ve bütün canlılıkla, bütün canlılık için ortaklaşmacı bir sevgiyle üretmek, yaşamaktır doğalaşma. Gerçeği kavramaktır. Doğalaşmış mütevazı insanlığın kuracağı arzu toplumu komünizmi, bir düzen değil, bir yaşama biçimi olacaktır, bir yaşama sevinci… Halit Kıvanç: Türkiye’nin ömürlük sesi, Türkçe’nin sivil neşesi Dinleyicisiyle gülen dinleyicisiyle ağlayan bu gümüş saçlı adam, bir ömür o çelik kadife (saçlarının gümüşü gibi parlak ve metalik ama empatinin kadifesinin kaygan yumuşaklığındaki) sesine bir kimlikler kataloğu bina etmiş; spor, öncelikle de futbol sayesinde ülkenin en zorlu, hiperpolitik ve hiperresmîideolojik dönemlerinde de sivil söylemini muhafaza etmiş, Türkçe’nin en güzel tınılarından birini duyurmuştur kuşaklar boyunca Türkiye toplumuna, Türkçe toplumuna. Bilinçli masumiyet çağını beklerken… Perşembe akşamı geldi üzücü haber. İlhan İrem, ölmüştü. Çok üzüldüm. Gençlik anılarımda yer tutmuştur. Unutmam. Sabah olduğunda onun için bir tweet yazmam gerektiğini hissettim. Ve onu ilk dinlediğimde ya da ekranda gördüğümde onda saptadığım masumiyetin yaşı ilerledikçe, yıllar geçtikte nasıl bilinçli bir masumiyete evrildiğini düşündüm. Bir masumiyet durumuna bilinçli masumiyet adını o zaman vermiş oldum işte. Parla Şenol: Okulumuzda parlak bir cisim... Sinemayı Parla Şenol sayesinde çözüp mantıksal çerçevesine oturtmuş olmamda sadece onun film-dışı cismani varlığının çok yakınımda olması değil, küçücük yaşında şöhreti sindirmiş, şımarıklık ya da kibirden eser olmayan hali tavrıydı. Belki seviyordu sinemayı, filmlerde oynamayı ama o önlük onun çocukluğunu elden bırakmaya niyetli olmadığının işaretiydi, bir korunma aracı, zırhtı. Çocukların çocukluklarında sahip oldukları tek şey çocukluklarıdır. Parla Şenol, sanırım bunu görmüştü. Geleceğe yalnızca ölüm kalır... Sadece ânı, şimdiyi düşünerek; geçmişten ders almayıp geçmişten gelen, gelebilmiş canlılığa karşı hiçbir ahlâki sorumluluk taşımayan, dahası minnet duymayan, geleceğe de eylemlerinin etki ve sonuçlarını dikkate alarak bakmayan, böylelikle geleceğin canlı kuşaklarına karşı da ahlâki bir sorumluluk hissi taşımayan, kapitalist sınıfa has bu senkronik egoizmle bir yere gidilemez. Lale Belkıs: Dışarlıklı bir özgürlükçü ve esas esaslı kadın Lale Belkıs, sinemada kendisine biçilen klişe karakteri her defasında nüanslarla zenginleştirmeyi bilirken, bu klişe-karakter-tiplemelerin tekboyutluluğunu da sorguluyor ve böylelikle kadın özgürlükçü bir söylem inşa ediyordu. Beyazperdede cinselliğini hazır plastik yoncalıktan kurtarmışken, gerçek hayatta da cinselliğine sahip çıkıyor, kendisini çapkın olarak nitelemekten geri duymuyor, flörtle kürtajı aynı cümlede beraber kullanıyordu. Kavramlar ve kapitalizmin yıkanma iştahı… Kapitalist şirketlerin avangard, radikal, politik sanatı iç etme (içselleştirme diyemeyeceğim) yol ve yöntemleri çok. Sponsorluk kurumu bunlardan en yaygını. Çevre kirliliği, sanayi atıkları ve elbette iklim krizi (ısınması) gibi hayati sorunlarda kılını kıpırdatmayan kapitalist işletmelerin pek rağbet ettiği sosyal-eleştirel konu başlıklı bienaller, bu kazan kazan ilişkiye iyi bir örnektir.