TÜM YAZILARI
Komşu Irak'ta seçim yapıldı, her şey yine aynı kaldı
Son Bond’da, bıkkın ifadeli bir “M” (Mallory rolünde Ralph Fiennes) önce “hayatımı bu ülkeyi savunmaya adadım” diyor, sonra şöyle yarım geriye dönüp, “bunu…” (“this…”) diye ekleyerek arkasında akıp giden trafiği, koşuşturan insanları, plazaları vs. işaret ediyor. Bence o gösterilen “bu” önemli. Bizde de henüz olamayan o “bu”, Irak’ta hiç olmadı ve yine yok.
Kürt yurttaşların derdine Diyarbakır'dan bir bakış
Trabzon’da nasıl herkes futbol bilir ve konuşur, Diyarbakır’da da herkesin güçlü siyasal bilinci var ve siyaset konuşur. Ama Diyarbakır sessiz. Bekliyor sanki. Neyi bekliyor? Onu da kendilerine sormalı. Ürkekleştirilip, sessiz kılınmışlar. Marifet midir? Güvenlik, sessizlik mi demektir? Mutlak sessizlik ancak mezarlıklarda egemendir.
Soçi'nin ardından dış politikada dağınıklık sürüyor
Ben sorabilirim, benimkinin kıymet-i harbiyesi demirci yestehlenmesi kabilinden ancak bunları Ankara’daki kançılaryalar da okuyor. Onlar da başkentlerinden gelen sorulara yanıt veriyor, olan biteni merkezlerine rapor ediyor. Üstelik ABD gibi devletler kendi ellerindeki bilgilerden sahadaki durumu birebir izliyor ve biliyor. Demek ki dış politikada ciddiyet, kaş çatmayla, çakmak bakışla, kasım kasım kasılmakla, her ağzını açtığında yargı dağıtır gibi konuşmakla olmuyor.
Almanya seçimlerinden bize bakan sonuçlar
Merkel’in ardından Almanya’nın dış politikasında kökten bir dönüşüm olması beklenmemeli. Türkiye ile ilişkilerdeyse, Merkel’in Erdoğan’a sağladığı “bir numaralar arası ayrıcalık” herhalde devam etmeyecektir. Erdoğan’ın bilinçaltını dışa vurarak, belki sesli düşünerek Laschet’in adını zikretmesi ve adeta hayıflanması buna yorulmalı.
Erdoğan'ın görkemli New York seferi
Titreyerek gelin görün ki o eski boynu bükük, -tövbe- burnu sümüklü Türkiye yoktu artık meydanda. Ol ziyaret-i hümayun, cumhuriyet dönemi yani günümüzdeki “cumhur” deyişiyle “şahsım ziyareti”, her yıl düzenlenen olağan BM Genel Kurulu’na katılmak içindi amma her ne hal ise “ABD’ye” diye duyurulmuştu.
Kürt sorunu nedir, var mıdır, kimle, nasıl çözülür?
“Mış gibi” yapmayalım. Neredeyse yüz yıl geçti. Karnımızdan yahut geviş getirir gibi “gev gev” konuşmayalım. “Muasır medeniyet seviyesine” erişmekle, “cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak” birdir. Demokrasi, laiklik olmadan, “canım laiklik sert yorumlanmasın, azıcık da aşınıversin, ha başı örtülü subay, ha DİB dualı Yargıtay açılışı” demekle olmayacağı gibi, “Kürt sorunu da hemen yarın çözülmeyiversin, onlar da fazla şey etmesin, sıralarını beklesin” demekle de olmaz.
Dünya dönüyor ama Ankara'nın çevresinde mi?
İstediğimiz kadar kaşlarımızı çatıp, çakmak bakışlarla âleme nizam vermeye yeltenelim, yine nice trenler kalktı ve bize de arkalarından el sallamak düştü. Dış politikanın ekmeğinin içeride yenemeyeceğini acı derslerle, deneye-yanıla öğreniyoruz...
Bankocudan seçim kuponu
Erdoğan, 35+ yaşlarındaki deneyimli bir pivotun son maçları gibi, en azından normal süreyi başa baş getirmek için, blok yapıyor, boyalı alana girip sayı üretiyor, faul haklarını yerinde kullanıyor. Muhalefetin bu devinime karşılık gelen, yıldıran bir savunma presi, rakip takımın gardını düşüren, sürekli ceza kesen bir üç sayı ortalaması sanki pek yok.
Dış politikada varsayım, öngörü ve kehanet
Condé’nin alaşağı edilmesine en sert tepki ilginç biçimde “canı yanan” Çin’den geldi. Ağır sıklet Çin de, Fransa’nın hatta Batı’nın alanına orta sıklet Türkiye gibi yakın dönemde girenlerden.
Senfoniden kakofoniye salınan diplomasi
“Stratejik derinlik, “paralel diplomasi” yani Müslüman Kardeşler’le al takke-ver külah, “ortak hafıza”, “kadim irtibatlar”, “Mavi Vatan” safsataları sağa sola savrula savrula toz olup, gidiyor. Geriye kalıyor “eski” Türkiye’nin beylik dosyaları: Kıbrıs, içiyle dışıyla Kürt sorunu, Ermeni Soykırımı ve Ermenistan’la ilişkiler. Eller alet çantasına uzananda, sürekli ya kesere ya çekiçe denk geliyor ne hikmetse.
Muhalefete akıl vermek günahı - 2
Yarın, öbür gün, ama bir gün mutlaka devran döndüğünde, bu kafayla Dışişleri, MİT, MSB/TSK ve hatta TRT’nin başına geçecek “cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırma” misyonlu muhalefet ne yapacak, ne yapmalı, ne yapabilir? Konumuz bu.
Muhalefete akıl vermek günahı - 1
Doğru dış politika kim olduğumuza karar vererek, kimliğimizi tanımlayarak başlar. İslâmcılıktan IŞİD çıkar, Taliban çıkar ama bir CDU/CSU muadili çıkmaz, çıkmadı da. İşin doğasına, mantığa aykırı. Deneyimleyerek, kendimiz gördük. Sanıyorum deneyimleyerek gördüğümüz bir diğer konu da dış politika ve ulusal güvenlik politikalarıyla ilgilenenler dahil bürokraside liyakata fazla umut bağlamamak gerektiği.
Kabil Havalimanı'nda patlayan stratejik derinlik
Sonuç olarak, CHP-İYİP’in artık yapması gereken, Afganistan’dan çekilme ve Erdoğan’ın NATO müttefikliğini anımsamasından da hareketle, yeni dış politika üzerine gündelik atar-gidere kapılmadan, soğukkanlı biçimde kafa yorması.
Afganistan'dan çekilen Biden’in küresel liderlik sorunu
Bana göre bizim konuşmamız gereken temel konu, ABD’nin Vietnam sonrası yaşadığı varoluşsal bunalımın bir benzerine girip girmediği veya ABD içi kutuplaşmanın başkana akılcı bir dış politika uygulamasına olanak tanıyıp tanımadığı gibi ABD içine dönük ayrıntılar değil. Bence temel konu, Biden bir yandan Aralık sonunda bir “Demokrasiler Zirvesi” toplamayı öngörürken, aynı anda başat hasmın Çin olduğu yeni bir küresel Soğuk Savaş yürütmenin birbirleriyle çelişen yaklaşımlar olması.
Taliban fiyaskosundan Türkiye ve ABD için diplomasi dersleri
Başta CHP, muhalefetin bizzat genel başkanları ağzından iktidarı tutarsız ve uzgörüsüz Afganistan siyaseti üzerinden kum torbasına çevirmeleri beklenirdi ama ifadesi teskere oylamalarına yansıyan o efsunkâr “devlet” tapınçları korkarım buna engel oluyor.
Afganistan esinleri, Taliban sanrıları
Ortada üzerine yorum ve çözümleme yapılacak çok boyutlu, tutarlı, uzgörülü, sağduyulu, soğukkanlı, akılcı bir dış politika bütünü yok. İhvancılık saplantılı, fırsatçılığı hamle sanan, işgüzarlıkla etkinliği karıştıran, taşrasal kurnazlığı stratejik akıl yerine koyan, hamaseti yurtseverlik diye pazarlayan bir güruhun çıkardığı gürültü var.
Taliban'la ülkü birliği mi var, çıkar ortaklığı mı?
TSK’nın sözleşmeli er ve erbaşlarının, muvazzaf astsubay ve subaylarının Afganistan’a çatışmaya, belirsizliğe, istikrarsızlığa gönderilmesinde ısrarın, ulusal çıkarlarımız ve güvenliğimiz bakımlarından hiçbir gerekçesi ve anlamı bulunmuyor. Taliban’la ülkü birliği ve çıkar ortaklığı olmayanlar açısından bu girişime karşı çıkmak yurtseverlik ödevidir.
İklim değişikliği Yunanistan’la yeni dış politikanın zemini olabilir
Ege ve Akdeniz kıyı bölgelerinde yani başlıca risk alanlarında seçmen tabanlarının köklü olduğunu bildiğimiz CHP-İYİP’ten bu defa devleti değil kamuyu öne çıkarmalarını, AB’ye tam üyelik hedefini çekip odanın tam ortasına geri getirmelerini ve hiç yoktan yangın söndürme konusunda Yunanistan’la bir somut işbirliği arayışının sancaktarlığını yapmalarını beklemek fazla mı iyimserlik olur?
Kaza-kırım raporu değil zırvalık-zorbalık envanteri
Bu kara düzende “şahsımın” tek önceliği iktidarda kalmak, tek adam yönetimini korumaksa, “demokrasi” iddiası olan her muhalifin de biricik amacı onu oturduğu yerden sandığa giderek indirmek olmalı. Doğru, asıl iş ondan sonra başlayacak. Ama bu adım atılmadan da hiçbir işe başlanamayacak.
Kundakçı siyasetiyle yangın söndürmek
Hep diyorum ya, “ne atarsan gider” ve “yağma Hasan’ın böreği” dönemi bu. Yap evlâdım oradan bana nüfusunun ancak beşte birinden azı Müslüman olan Gana’nın başkenti Akra’ya bir cami, on milyon dolarlık olsun. Çoban ateşleri mi demiştiniz, “lan bırakkk”, alın size orman yangınları.
Toplumsal kutuplaşma yok düşünsel uyuşmazlık var
Düşünmeye ve düşüncemizin sonunu getirmeye cüret etmeliyiz. Demokrasinin er meydanı agorada tartışmadan kaçmamalıyız.
Siyasal İslam'ın Tunus sınavı
Anlayacağınız, “o kadim ihtişama” gümbür gümbür dövülen kösler eşliğinde, “neslin deden, ceddin baban…” diye geri yürümek de, ortak hafıza, irtibatlar, din kardeşliği süslü kisveleri altında yok Rabıta, yok Müslüman Kardeşler örgütsel bağlantılarını ulusal çıkarların önünde tutmak perdesi çoktan kapandı.
Yedi düvele ders veren açıklamalar üzerinden
Ciddiyetimi kaybettim, hükümsüzdür. Oysa ne güzel notlarım vardı, alınmış. Geçen yazılarda bıraktığım, bir tür benim veya diplomasinin ortayaş bunalımı olarak da okumlanabilecek “beyhudelik” kavramı üzerine. Afganistan, göç ve narkotik gibi dikenli dosyalarda işe yarar hamle, politika aramanın boşuna, beyhude olacağını ayrıntılandıracaktım sözde: Ne yapsan olmaz, bir şey yapsan da olmaz.
Bayramlık beyhude dünya turu
Doğru, vizyon sahibi olmak başka, halüsinasyon görmek başka. Ancak bu ayrılık düşünsel cüret eksikliği, felç durumu da yaratmamalı. Çünkü sükunet ile atalet de başka.
Irak Kürdistanı'nda taht oyunları
KDP ve KYB ile ilişkilerde hep bir iki yönlülük ve “zor oyunu bozar” yaklaşımı egemen. IKB’de istikrarsızlıktan medet uman kısa vadeli, dar görüşlü, tek boyutlu, güvenlik dosyasına indirgemeci yaklaşım baskın. Oysa hafızayı canlı tutmakla birlikte hatıralarla nihayet vedalaşmak akılcılık gereği.
Meğer OHAL’deymişik, içindeymişik
Zırt-pırt ona buna itiraza yeltenen halklarımız, nazenin parlamenter muhalefete şöyle ağız tadıyla siyaset şey ettirmiyor. Hoplama, zıplama otur yerine. Herkeşler çoluğuna, çocuğuna sahip çıksın. Koltuklarınızı dikleştirin, kemerlerinizi bağlayın.
Şili'de kurucu meclis, İsrail'de koalisyon, bizde 'yeter ulan!'
Yüzünüze tatlı tatlı gülümseyip, ağızlarında biteviye akide şekeri varmış gibi konuşarak, “yatçaz-kalkçaz, yatçaz-kalkçaz, sonra aaa bir de bakmışız demokrasiye geçmişiz” diyerek oy isteyen siyasetçilere hemen itibar etmeyiniz...
İsraf ve oyuna gelme söylemlerinin dış politika uzantısı
CHP’nin “israf” dediğinin ipliğini pazara çıkarmak Sedat Peker’e, “oyuna gelmek” dediğini teşhir etmek ise Boğaziçi’nin direnen öğrenci ve öğretim üyelerine düştü. Durumdan ödev çıkaralım: Dış politikada ve onun iç uzantısı Kürt sorununun çözümünde ölü taklidi yapmanın da, ne diyelim, en azından yetersiz kaldığını belirtmek de bizim gibilere kalmış olsun.
Euro 2020'den bazı politik esinlenmeler
Sonuç ortada: “Her Kıraç’a bir gol” şiarıyla tamamladık turnuvayı; arka kapıdan sessizce ayrıldık... Bu rejimde, bu ortamda, bu iletişim dehalarının (!) kafasıyla başka türlüsü de olamazdı zaten. Diplomasiden bunu anlayanın, futbolunun da bu olması gayet doğal. Dönüşümün ne denli dışında, kenarında kaldığımız yine kabak gibi ortaya çıktı.
Fransa seçimlerinden Türkiye çağrışımları
Macron’un “hepsi bir arada”, “aynı anda” yaklaşımlarının bizim burada da sonuç vermeyeceği belli. Ortak gelecek tasarımına da, o anlatıyı geniş kitlelere taşıyacak doğru aracıya da gereksinim var.