Aylin Dağsalgüler

aylindagsalguler@gmail.com
TÜM YAZILARI
Aradığınız iyi hissettiren diziye zor ulaşılıyor İzlerken merak etme, hikayeye ilgi duyma, haz alma gibi motivasyonlarımızdan bir diğeri de iyi hissetme hali. Ekranda ne kadar gerçekçilik ararsak arayalım iyi hissetmek de istiyoruz. Gerçekler son dönemde çok sert, aynı sertlikte dizi izlemeyi istememek de anlaşılır bir gerekçe. Bu noktada izleyiciyi anlamanın sadece reyting sonuçlarından geçmediğini, biraz da toplumun nabzını tutmak gerektiğini hatırlatayım.
Kültürel hegemonya ele geçirilince televizyonu kim izler? Reyting sonuçlarında gördüğümüz “Total, AB, ABC1” gibi değerlerin açılımı sosyo-ekonomik statüye denk düşüyor. A, B, C1, C2, D, E grupları toplumda farklı eğitim seviyesinde ve meslek grubunda olan bireyleri tanımlamak için kullanılan bir sınıflandırma. Buna göre evinizde asıl gelir getiren kişinin eğitim seviyesi ve mesleği sizin hangi gruba atanacağınızı belirliyor. Kendi seçmenini ekranda görmek istemeyen siyaset Devletin savcısı, televizyonların Müge Ablası hala makbul vatandaş, makbul televizyoncu. Makbul olmayan stüdyosunda ağırladığı, derdinin dermanını onunla arayan izleyiciler. Devletin makbul olmayan vatandaşlarına ekranda artık yer yok. Onlar ekranda yoksa sosyal çürüme de yok.
Açık yürekli bir festival Kadına karşı şiddet haberleriyle boğazımızın düğümlendiği günlerin devamında birlikte nefes alabileceğimizi hatırlamak için Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel Festivali’nde bir aradayken festivalin de sponsorlarından biri olan Açık Radyo’nun karasal yayın lisansının RTÜK tarafından iptal edildiği haberi geldi. Ardından Gebze’deki hayvanların katledildiği haberini okuduk. Zor zamanlarda dayanışmaya, bir arada olmaya, birlikte ses vermeye daha çok ihtiyacımız var. Dizilerin intikam ateşi Biz izleyiciler bu sezon intikam dolu hikayeler seyretmeye çoktan başladık. Çalınan çocukluklar, aşklar, aileler ve onların intikamını almaya çalışan kahramanlar var. İntikam genellikle güçsüzün güçlüye karşı gelme duygusudur ve izleyicinin mazlumun zaferinden tatmin olmasını sağlar. Bu açıdan dizilerde adalet yerini bulabiliyor, oysa gerçek hayat bazen hepimizin psikolojisini zorluyor. Gerçek hayatta çalınan hayatlarımızın intikamını ancak sandıkta ve yargıda alabiliriz. Tomris Giritlioğlu’nun ardından... Tomris Giritlioğlu bugün belki daha naif, televizyon ekranı yerine dijital ekranlardan izleyebildiğimiz ‘öteki’ hikayelerin öncüsü olmuştur. Berkun Oya’nın Bir Başkadır’ında, Rana Denizer’in Kulüp’ünde Tomris Hanımın izleri kolayca bulunur. Onun açtığı yol yakın tarihin çatışmalarına, toplumun unuttuklarına bizi götürür. Ama insan unutmaz. Bir insan hatırlar ve bir hikaye anlatır. Bütün toplum hafızasını yeniler. Yerli diziler yerli izleyiciler için mi? Bu sezon sanki AB izleyicisini daha çok ekran başında tutmak için çaba harcamayalım diyenler geçmişten gelen hikayelerle ekrana dönmüşler. Yeni başlayacak dönem dizileri, farklı senaryolar sosyal medyada konuşuluyor. Risk alan, AB izleyicisine kendini beğendirmeyi hedefleyen diziler assolist olarak sonradan yayına girecek diye düşünüyorum. Narin için... Çocuklar evde, okulda, sokakta istismara uğruyor. Bazen akranlarından bazen büyüklerinden. Ve biz çocukları koruyamıyoruz. Evde de okulda da sokakta da koruyamıyoruz. Narin’i de koruyamadık. Şimdi arkasından ağıtlar yakıyor, sosyal medyada paylaşımlar yapıyoruz. Başka bir cinayete kadar yavaşça unutacağız. Çocuklarını koruyamayan bir ülkede yaşadığımızı bazen unuttuğumuz gibi. Televizyon ekranı karşısına dönmeye hazır mısınız? Geçen yıldan bu yıla ekonomik koşullarda herhangi bir iyileşme olmadı. Alım gücümüzü kaybederken neşemizi de kaybettik. İfade özgürlüğü konusunda da herhangi olumlu adım atılmadı. Dijital platformlar yılda birkaç kez zam yapmaya başladı. Üstelik dijital platformlarda yerli yapımların üretim hızı düştü. Bir de bunların üstüne yaz dizileri çekilmeyince bu sezon da geçen yıl sorduğum soruyu belki bu kez daha güçlü tekrarlayarak soruyorum: Yeni sezonda daha fazla televizyon izlemeye hazır mısınız? Ru’nun bizi götüremediği Urla Yıllardır kayyıma mahkum edilen Urla’da tüm kontrolün yerel yönetimin elinde olmadığını biliyorum. Ama etkili ve vizyon sahibi bir yerel yönetim hikayesi güzel Urla’nın senaryosunun da güzel olmasını sağlayabilir. Ancak o zaman Ru’daki saman balyalarının romantik ortamını daha çok hissedebiliriz. Hangi tarikat: Zeytin Ağacı mı Kızıl Goncalar mı? 'Kızıl Goncalar’daki tarikat hikayesinde izlediğimiz din-bilim çatışması 'Zeytin Ağacı’nda hurafe-bilim çatışmasına dönüyor. Modern insanın duygularını yönetmeye talip iki alanın bilimle çatışması, yeni nesil bir tarikat duygusu uyandırıyor bende. Bu noktada modern insanın sert gerçeklerle baş etmesi için başvurduğu yöntemleri tartışmadan, buna başvuran insanları yargılamadan önce anlamaya çalışmak daha yararlı olabilir. Magarsus: Bir Türkiye hikayesi Çukurova görseliyle bizi narenciye bahçelerine, lagünlere, limanlara götürse de 'Magarsus’ta aslında herhangi bir sektöre uyarlanabilecek bir Türkiye hikayesi izliyoruz. Öyle bir Türkiye ki, sadece parası olanın para kazanabildiği bir ülke. Tanıdık geldi mi? Televizyon ekranının yıl sonu karnesi Bu sezon televizyon ekranında 53 dizi yayınlandı. Sezonun en başarılı yapım şirketi iki diziyle Gold Yapım. Reyting sonuçlarına göre en başarılı televizyon kanalı Show TV oldu. Star TV bu sezonun reytingler açısından en hüsrana uğrayan kanalı oldu. Now TV sezonda en çok dizi siparişi veren kanal olma özelliğini korudu. Dinde reform talebiyle Kızıl Goncalar Kızıl Goncalar’ın yeni sezonda hem kendi başına hem izleyicinin başına nasıl dertler açacağını bilmiyorum. Ama bir yara kaşındı, kabuk hareket etti. Öyle olmasaydı üzerine en fazla komplo teorileri kurulan dizilerden biri olmazdı. BluTV'de çeşitlilik: Kaç yerli dizi yayınlandı? Bugün önümüzdeki ekran sayısı ve platform seçeneklerinin 2017 yılına göre hızla çoğaldığını düşünürsek izleyici olarak daha fazla hız, pratik ve kullanıcı dostu uygulamalar beklediğimiz açık. BluTV’nin yeni sahiplerinin bugüne kadar süregelen içerik çeşitliliğini devam ettirmesini umar, iyi seyirler dilerim. Netflix’ten Kimler Geldi Kimler Geçti Kimler Geldi Kimler Geçti dizisi bir oturuşta bitirilebilecek bir akışta ilerliyor. Senarist Ece Yörenç’in kaleminden rahat bir hikaye çıkmış. Güzel kadınlar, yakışıklı erkekler ve şık mekanlar izliyoruz. Romantik komediden beklentileri karşılıyor. Ama yine de güçlü senarist ve başarılı oyuncular izleyicide daha sofistike bir hikaye beklentisi yaratıyor. Dizilere yerleşemeyen ürünler Televizyon ekranında reklamları izlediğimiz gibi dijital platformlardaki dizilerde, filmlerde, sinema perdesinde izlediğimiz filmlerde ürün yerleştirmeleri, sponsorları izliyoruz. Reklamı daha az görmek istediğimiz zaman platformların sunduğu abonelik seçeneklerine başvurabiliyoruz. Sözün kısası, izleyiciler olarak reklamın olmazsa olmaz olduğunu biliyoruz. Hikayelere ürünler yerleşsin. Ama daha yaratıcı, doğal, özenli, incelikli sahneler istemek de bizim hakkımız olsun. Kızılcık Şerbeti’nin asıl kahramanı Nilay mı? Nilay neyi temsil ediyor diye düşününce karşıma iki kavram çıktı: Vasatlık ve sosyal çürüme. Nilay’ın yüzeyselliği, kendi çıkarı için hareket etmesi, kendi kendine rakipler yaratıp onlarla uğraşırken kötülüğün sınırlarında dolaşması ama bir şekilde kendini hep temize çekip acındırması... Toplumsal ahlak, sosyal çürüme, ötekileştirme. Nilay bu kavramlarla oynuyor. Bu yüzden 'Kızılcık Şerbeti’yle olan ilişkimiz gergin ilerliyor. Ekrandaki temsillerine ağlayan seküler erkekler E siz de idare edin azıcık, kadınlar mı hep koca peşinde koşan, kurtarıcı bekleyen, entrikacı, dedikoducu, birbirinin kuyusunu kazan, anne olmaktan başka işlevi, ev işlerinden başka işi olmayan, bekarların zavallı olarak temsiliyle ekranda olacaktı? Biraz da erkekliğin nasıl kurulduğuna ve bunun gündelik siyasetin içinde nasıl karşılık bulduğuna bakalım. Taş Kağıt Makas etkisi Mevcut siyasi iktidarın neferlerinden Fahrettin Altun’un "şimdi sıra kültürel hegemonyaya geldi" cümlesi iktidar medyası ve hepimizin medyası olması gereken TRT’nin başka bir söylemle tarihi yeniden yazmaya kalkışmasıyla ve bir de muhafazakarlaşma ekranlarda daha fazla hissedilince ‘etki’yi irdelemeye başladık. Bu irdeleme hali eğlenmekten ziyade tedirginliğe ve kimi zaman da eleştirilen iktidarın sık kullandığı bir yola doğru itiyor izleyiciyi; sansüre. İmamoğlu, Mevzular Açık Mikrofon'da ne anlattı? Eşit, adil ve hak temelli bir yaşam için doğrudan yana taraf olmanın önemli olduğu günlerden geçiyoruz. Çünkü İstanbul’da herkesin kamusal alanlardan eşit koşullarda yararlanmasını, şehir dışından gelen öğrencilerimin kiralarla yarışan yurt ücretleri ödememesini, daha ekonomik ve güvenli koşullarda konaklamasını, İstanbul’da karnı aç emekli, öğrenci, işsiz olmamasını, kültür varlıklarının bir zümreye değil, halka açılmasını, Kanal İstanbul’un yapılmamasını istiyorum. Televizyon ekranına cemre düşüren dizi: Bahar Bahar’ın kuaförde diğer kadınlardan aldığı alkış, ‘minnet hırkası’ giydirilen ve bunu bir gün çıkartmaya cesaret eden tüm kadınlar içindi. Bizi sadece alışverişle mutlu olmaya indirgemediğin için, her mahalleden kadının kendini bulabileceği bir karakter olduğun için, bekar-evli-boşanmış-çocuklu-çocuksuz-işsiz-çalışan kadınlar vardır dediğin için ve kadınların maddi özgürlüklerinin olması gerektiğini hatırlattığın için hoş geldin Bahar. Gaddar izleyicisini arıyor: Erkekler nerede? 'Gaddar', ortalama reytingle devam ederken henüz hak ettiği sayıda izleyiciyle buluşamamış gözüküyor. Farklı günde farklı rakiplerin karşısında yayınlamayı denemek için hala vakit var. Yoksa bundan sonraki sorumuz acaba yıldız oyuncu dönemi bitiyor mu olacak. Esra Erol’un gündüz kuşağındaki tek gerçek Gündüz kuşağındaki programlarda karşımıza çıkan aileler, sorunlarıyla, tavırlarıyla izleyiciye kurguymuş hissi veriyor. Bu program formatının içinde abartı olabilir, program ekibine dahi söylenen yalanlar olabilir, reyting kaygısıyla süslenen olaylar olabilir. Ama bir gerçek var; stüdyodaki konuklar. Stüdyodaki konuklar, programın öznesi olanlar, en az ekran karşısındaki izleyici kadar gerçek. O zaman sorun dizilerde anlatılan ailelerin vasatlığında değil, bizde. Kim bu muhafazakar izleyici? “Kim bu muhafazakar izleyici?” sorusunu yanıtlamak gerçekten zor. Çünkü muhafazakarlık tanımı gereği tek bir düşünceye, yaşam tarzına, siyasal görüşe veya inanca tutunmak değil. Ortalıkta ‘aile değerlerimizi korumalıyız’ diye bangır bangır propaganda yapan siyasi figürler de kendilerine muhafazakar diyor. Aile değerlerinin korunması hassasiyetini taşıyan herkes muhafazakardır diyebilir miyiz? 'Kızıl Goncalar' sizi niye rahatsız etti? 'Kızıl Goncalar', çocuk yaşta evlendirilen kız çocuklarının, okula gönderilmeyen kız çocuklarının, istismara uğrayan kız ve erkek çocukların hikayelerini anlatmaya devam edecekse, Meryem’in ve çocuklarının hikayelerini anlatmaya devam edecekse dindarı, seküleri nasıl gösterdiğiyle değil, ülkenin politik atmosferinde bunlara neden engel olunamadığını tartışmamız lazım. ‘Madem gönlün kaydı, hevesini alsaydın’ Pembe ve Alev, temsil ettikleriyle çok gerçekçi ya da gerçekte karşılığı olmayan karakterler olarak görülebilir. Asıl mesele izleyicinin hafife alındığı bu hikaye içinde yaratılan çatışmayla kurulan dünyanın bize ne söylediği. Şimdi Alev ve Abdullah aşkının nasıl kurulacağını, bunun altından nasıl kalkılacağını hep birlikte izleyelim. Yalı Çapkını’ndan Sakla Beni'ye, Müge Anlı'dan Esra Erol'a... Eylül ayında başlayan dizilerin ekran yolculuğuna hızla son verilince kanalların ekim ayı uzun yıllardan sonra ilk kez boş geçti, yeni dizi yayına başlamadı. Bu sebeple aralık ve ocak aylarında ekranda pek çok yeni dizi izlemeye başlayacağız. Yargı dizisi bir kamu spotu değildir: Teşekkürler 'Yargı’nın uluslararası arenada ödüllendirilmesi mutluluk verici. İzleyici olarak biz de üçüncü sezonda yeni bir diziymiş gibi izlemeye başladığımız 'Yargı’nın tüm ekibini ve özellikle görünmez kahramanlar olarak setteki emekçilerini tebrik edelim. Ömer dizisi ve Brand Week’ten izleyici üzerine notlar... Benim dikkatimi en çok çeken yorum Ceren Karakoç’un iki farklı ailenin hep aynı sofraya oturmasının sembolik değerine dikkat çekmesiydi. O sofrada genellikle yemek yenemiyor, krizler genelde sofrada patlıyor. Ama yine de günün sonunda aynı sofraya oturan ideolojik olarak iki kutupta temsil edilen aileler bir arada olabiliyorlar.