Ayşe Çavdar

acavdar@gazeteduvar.com.tr
TÜM YAZILARI
Hangi rövanşizm ya da Kâzım Ağa’nın senetlerini kim yaksın? Şimdi kim koruyacak Kazım Ağagilleri, çoluğu çocuğu caddelerde öldürülmüş, adalet aradığı mahkemelerde, adliye önlerinde darp edilmişlerin önünde. En yoksulların yaptığı kâğıt toplayıcılığı işine bile en yerli-millilerin kurdukları şirketler kâr etsinler diye el konuyor. Kim tutacak onları mevcut muktedirler düşeyazdıklarında?
Siyasi merkezi tarif etmek: Geleceğin eşiği Göklerden gelen bir haber var sahiden. Yerde yapılan işler gökleri ısıtıyor. Üç yıldır bitmek bilmeyen bir ekonomik kriz, evlatları babalarından-analarından soğutan adaletsizlikler, riyakârlıklar, sözüm ona merkezi ifade eden ideolojik çekirdek içindeki sürtüşmeler vs derken, yeni merkezi kurarken dikkate alınacak sorunun ne olduğu ortada. İki ayrı versiyonu olan tek bir soru. Versiyonlar şöyle: Birlikte yaşayacak mıyız? Bu devlet meşru bir siyasi birlik olarak sürecek mi? Kamu alemin derdi ve yok hükmünde bir itibar Yoksuldan, yersiz-yurtsuzdan yana bakmamak, onları “yok hükmünde” saymak, yas evreleri arasında önemli bir yeri olan “inkâr”ı andırıyor. Kayıp çoktan gerçekleşti ve bitti. Sonuçlarına katlanmak yerine inkâr etmekle kaybın sonuçlarını ötelemeye çalışıyor yalnızca ve kendince.
Endişenizi nasıl alırsınız? Önerim, muhafazakârların endişelerini gidermek için uğraşmak yerine, onları geriye kalanların çoktan gerçekleşmiş endişelerini paylaşmaya davet etmek. İstemeyene de, paşa gönlün bilir demek. Bu, AKP’nin hoyratça parçaladığı kamuyu yeniden, müşterek bir zeminde kurmak ve kotarmak için de iyi bir başlangıç noktası olacaktır. Kamu alemde bir hafriyat aracı: Utanç Emine Ana’nın adaleti inşaat temeli olsun diye kazılmış toprağın altında araması da boşuna değil, Tournier’in Robinson kendini aciz hissettikçe onu mağaradaki çamurlu maiye göndermesi de. Emine Ana’nın aylardır önünde beklediği adliye binası da, altında adaleti aramak için elleriyle kazdığı o moloz yığını da, Robinson’un mağarasındaki çamur da müşterek suretimizi yansıtan aynalar. Kamu alem nedir bize? Kamu çok oyunlu, tuzaklı, flörtçü, hatta düpedüz çapkın bir kelime. Özel ile arasındaki ilişki teoride zeybekmiş gibi anlatılsa da çoğu zaman ateşli bir tangoya, hatta salsaya benziyor. Her ikisi de cinsiyetsiz kumdan bedenlere sahipler sanki. Başlama yeri: Kurucu dayanışma ve toplumun bedeni İki insanın birbirlerine karşı sorumluluklarını onurlandırma yollarından biri de, bir üçüncü için, hatta insan olmayan bir başka can için birlikte, müştereken, ortak bir çaba göstermeye ve bir diğerinin çabasına tanık olmaya gönüllü olmalarıdır. Aşırı gerçekçilerin dikkate değmeyecek kadar hafif ve romantik buldukları dayanışmanın, başlıca ve yegâne kurucu güç olmasının sebebi de budur. Proje olarak devlet ya da Batı’nın efkârlı akşamı Ne olacak şimdi biliyor musunuz? Taliban’la masaya oturan herkes oradan biraz daha kirlenerek, biraz daha meşruiyetini kaybederek, bütün bu başarısızlığın faturasındaki payını katlayarak kalkacak. Afgan halkını yalnız bırakan herkesin payı olacak o faturada. Her birimizin! Aşı karşıtlarından ne öğrenebiliriz? Aşı karşıtlığıyla mücadele etmenin, “ya siz ne biçim insanlarsınız, fantezileriniz yüzünden tüm insanlığı tehlikeye atıyorsunuz, bak işte bilim insanları böyle söylüyor”dan başka bir yolu olmalı. O yolu henüz bilmiyorum, mevcut iktidarın, “aşı olunacak dedim, olun” demek dışında bir yöntem geliştireceğinden emin değilim. İl gider, ne kalır? Sıra şimdi hep birlikte ondan sonrasına bakmakta, hazırlanmakta. Buna mecburuz, çünkü onunla bir sonra yok, ona bile yok. O bile hayal etmiyor, edemiyor kendisinin dahil olduğu bir sonrayı. Kendi masalına, menkıbesine hapsolmuş vaziyette yanıyor. Karpuz, çay ve vicdan yorgunluğu Hep birlikte geçeceğimiz iğne deliğini eritmek üzere bekleyen yangının en çok beslendiği şeylerden biri vicdan yorgunluğu ise diğeri ve asıl büyüğü de ırkçılık ve şovenizm. İklim değişikliğine benziyor biraz. Varlığını inkâr ettikçe hayatı herkes için yaşanmaz kılıyor. Vatanseverlerin yurtsuzluğu ya da ‘ne zaman gidecekler?’ "Ne zaman gidecekler?” sorusu var değil mi? Hepimiz en çok o sorunun cevabını merak ediyoruz. Söyleyeyim size... Turnalar, yarasalar ve ayrık otları için adalet dilenmekten vazgeçip, o adaleti biz tesis edeceğiz, dediğimiz gün. Türklerin kimsesizliği ve Malmoth Nicedir kendi ayakları üzerinde duramadığının farkında bile değil Türk, o yüzden Malmoth’u koruyucu perisi sanıyor. Öyle olmasa çoluğuna, çocuğuna, emeğine, toprağına, taşına, suyuna bunca düşmanlık eden bu ateşli canavara meftun olur muydu? Gizli oy, açık utanç, müşterek umut Nesini eleştireceğiz AKP’nin? Bundan sonrası adil yargı önünde hepimize hesap vermeleri için neler yapabileceğimizi düşünüp planlamaya kaldı. Ama bunun için bile bugünün ana akım muhalefet partilerini itelemek zorundayız. Ne yazık ki! Dedim ya, yapmamız gereken tek şey, şöyle derin bir nefes alıp kuvvetlice ve hep birlikte üflemek. Ama o nefesi ille de birlikte almamız ve birlikte üflememiz lazım. Çocuğunu seçmek Ne zaman çocuğunuzdan yana bir seçim yapsanız, dünyanın ve hayatın gizli saklı kalmış bir odasında yalnız sizin için açılmış küçük bir patikaya giriyorsunuz. Dar alanda kısa paslaşmalar: Muhalefetin gelecek korkusu Gelecek korkusu, birinin kendi zamanının çoktan geçtiğini fark ettiği için yaşadığı bir sarsıntı. Zamanın geçmesinden ya da geleceğe ilişkin bir belirsizlikten kaynaklanmıyor. Büyük resme bakalım, #hadi En zayıfımız, en güçsüzümüz kimse omuz verip onun yükünü hafifletmeye çalıştığımız yerden tamir olmaya başlayacağız. En çok kim susturulmuşsa ilk ona vereceğiz konuşma sırasını. Yas ve çürüme: Ölümden ötedeki köye giden yol Bizim devlet diye bildiğimiz yapı 1990’ların sonundan itibaren sıklaşan bir krizler silsilesiyle öldü. Lakin cenaze merasimi yapılamadı bir türlü. Bir hikâye ne zaman biter? AKP’nin hikâyesi bitti mi gerçekten? Herkes çok emin bittiğinden. Ben de eminim. AKP uzun zamandır öngörülemez durumda, kimin, ne zaman, ne yapacağını bilemiyoruz. Maveraünnehir nereye dökülür? Bildiğimiz tek şey var. Hak, adalet ve eşitlik için mücadele eden insanların önerdiği yoldan gitmekten korkanların bizi götürdükleri yerde sefaletten başka bir şey yok. Umut ve güven ya da bir hakem heyeti önerisi Devlete “kadim gelenek” sıfatı yakıştıran, bu yakıştırma yoluyla yapmaya ya da yapılmasına göz yummaya niyet ettiği yakışıksız işlere rıza istemektedir. Talihsiz tekerrürler ve göğsü şişiren nefes Nefessiz kalışlarımızı hatırlıyor ve tanıyoruz. Göğsümüzdeki şişkinlik ve görüşümüzü bulandıran o basıncı da iyi biliyoruz. Ama, tamam artık tutma o nefesi, bırak, rahatla demedi kimse bize hiç. Tepegöz aydur: İnkâr ettiklerinden mürekkepsin Evlat kurallara karşı çıkıyor ve sorguluyorsa ve “siz obanızı neyin üzerine kurduğunuzun farkında bile değilsiniz” diye bağrınıyorsa, “sen bu obanın ekmeğini yiyor ama serserilik ediyorsun" denir ona. Boğaç Han usulü siyaset Muhalefetteki siyasî partiler farkında mı bilmiyorum ama, iktidar olmak için gereken ruhsat, bugünün koalisyonunu oluşturan partilerden değil toplumdan alınacak. Deli Dumrul paradoksu: Kayıtsız şartsız ergemenlik Dumrulî devlet, kuru/kuri derenin iki yakasındaki sadık yurttaşlarına üleştirecek yeni akar (hem akçe hem yolcu) ihtiyacında. Ayrılan yollar: 10 üzerinden 6,7 Araf’ta yepyeni hayatlar, hayaller ve mücadeleler kuruluyor. Alabildiğine özgün bir sekülerlik (sekülerizm değil, sekülerlik) sökün ediyor şafakta. Vatandaş Kemal ve güçlendirilmiş parlamenter sistem Vatandaş Kemal haklı, bir parlamento ancak vekiller güçlendirilerek güçlendirilir. Vekillerin güçlü olması için de doğrudan seçmenle ilişkilenmesi gerekir. Seçmenle ilişkilenmekten kasıt eskisi gibi, vekilin seçmenin devletteki iş bitiricisi, çantacısı olduğu durumsa, almayalım tekrar. Vekiller müşterek haklarımızın ve çıkarlarımızın takipçisi olsunlar yeter. Sinemiz yarelendi mi? Vekilimiz, sabah namazı kılmak üzere abdest alırken onlarca polis tarafından gözaltına alınan biri ama bundan da ibaret değil. Vekilimiz “ibaret olmadığı” her şeyle ne zamandır demokrasicilik oyunu bile oynamadığımız şu “yad düzen”in putlarına meydan okuyan biri. Evvelsi gece yaptığı yayınlarda bedenen ne kadar yalnız olduğunu gördük. Vekilimiz bizim evimize kurulmuş müesses nizam putlarını yıkma umudumuz! O bizim Vekilimiz, biz onun şahitleriyiz! Uzadı geceler sabah olmuyor: Neden olmuyor? Erbakan posterinin altında buluşmanın ya da Seval Türkeş ziyaretinin uyandıracağı duygulara muhtaç olacak kadar özgüvenini nasıl kaybetti CHP? İki kadın siyasetçinin bir cümlede anılmasından rahatsız olacak kadar nasıl ezildi İYİP’li erkeklerin özsaygıları? Siyasi muhalefeti, sivil toplumdan, toplumsal muhalefetten, iktidarın zaten dışladığı yerel ve toplumsal talepleri seslendirmekten bu denli korkutan ne? Başka bir Meclis mümkün: Bitmesin mi hoşnutsuzluğumuzun kışı? Biz tohumlarımızı yeşertmek istiyoruz, yapraklarımız birbirine değsin diyoruz. Başka bir dünya, başka bir ülke mümkün diyoruz. Onlar bize “olmaz” diyorlar, “bu kış bitmez, bitemez... Başka bir baharda güçlendirilmiş parlamenter sistem yapacağız, siz de rahat edeceksiniz biz de...” Ne ki o, diye soruyoruz. Cevap yok.