TÜM YAZILARI
'Bahçıvan'ını arayan Türkiye ve 'Demokrasi Tutum Belgesi'
Bize, bizi yönetecek bir bahçıvan lazım değil oysa ki… Yeni bir dil ve zihniyetle, her bireyin eline kazma kürek çapa alarak çalışacağı yeni bir bahçe kurmamız gerekiyor.
Rant 'muhafazakârlarının' Validebağ iştahı
"Muhafaza" etmeyi hayatlarının merkezine oturtan muhafazakârlar (“münevver” ya da sıradan vatandaş olarak kendilerini muhafazakâr olarak tanımlayanlar) gerçekten böylesi bir misyonu gündelik yaşamlarının her aşamasına yayabiliyor mu? Çok daha basit soralım, Hasankeyf’in yıkılmasına, Kaz Dağları’nın talan edilmesine; İkizdere’de yaşananlara, Ayder ve Uzungöl’ün haline bakıp içleri sızlıyor mu?
Metin Oktay ve Mihraç Miroğlu
Sarı kırmızılı formanın en çok yakıştığı insan Metin Oktay ise benim için aynı kürsüde bundan böyle Mihraç da vardır. İkisi de “çocuk” olarak bu dünyadan ayrıldılar. Bundan gayrı, çocukların “düşlerindeki özgür” dünyayı kurmak, hayatını kaybeden çocuklara ve yaşayan bütün çocuklara borcumuz olmalı.
Neden voleybol maçı daha fazla rating aldı?
Voleyboldaki heyecanı artık futbolda yaşamıyoruz. Karadağ’a karşı takım gol atıyor, yan gözle izlediğimiz maçta “aa gol oldu” diyoruz, o kadar. Oysa Eda bir vuruyor evde bayram havası esiyor.
Bozkurt, sel felaketi değil, cinayettir!
Bozkurt’ta bir binanın üzerinde “af nefsin zekatıdır” yazıyor. Muhafazakâr ergen aforizmalarıyla geçti son 19 yılımız, siz bozun her şeyi biz affedelim öyle mi? Bozkurt’ta, Ayancık’ta yaşananların birileri hesabını vermeli önce, doğaya, insanlara nasıl kıydınız?
'Aslında orman yangını da sel de olmadı'
Neler olup bittiğini bilmiyoruz, işin kötü tarafı da kimin bildiğini, ya da bildiğini söyleyen makamların gerçekten neyi bilip bilmediğini de bilmiyoruz. Socrates’in “neyi bilmediğimi biliyorum” demesi gibi bilmediğimizi çok iyi biliyoruz.
Köy yanarken saçlarını taramak
Her afetin ardından telefonlarımıza “hadi birlik beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde 10 TL yolla bakalım” mesajları geliyor. Asgari ücretli çalışandan alınan vergiden ÖTV’ye, emlak vergisinden KDV’ye kadar hayatımızda sanki hiç vergi yokmuş gibi, elimizi hep biz taşın altına sokalım, “porsiyon küçültelim” istiyorlar.
Fon alınca hain, almayınca bağımsız mı oluyorsunuz?
Sadece gazetelerin değil, gazetecilik mesleğinin önümüzdeki 5-10 yıl içinde dünyadaki geleceği dahi muallakken, sanki büyük bir sırrı çözmüş gibi, başka derdimiz yokmuş gibi fon meselesi üzerinden Ruşen Çakır’a vurmak abesle iştigal.
İner misin, çıkar mısın ya da Bulu adına utanmak
Tıpkı İner Misin Çıkar Mısın? yarışma programında olduğu gibi tek bir irade, birilerini bir gecede indiriyor, sonra bir gecede tekrar çıkartıyor, sonra yine indiriyor... Ben de hala safça beyhude sorular sormaya devam ediyorum: Ha bire inen çıkan bu insanların, yüzüne bakacağı hiç ailesi, arkadaşı, komşusu yok mudur?
Müsilaj vesilesiyle sayfiye izlenimleri
Şimdilerde bu “sayfiye” beldeleri yine aynı kaderi paylaşıyor. Müsilajın çevresel etkilerinin yıkıcılığının yanı sıra işin bir de ekonomilerini yaz aylarına bağlamış bu yazlık mekânların geleceğinin tehlikede olması boyutu var.
Karpuz 'heykeli' yapan kültür esnafı
Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren heykel ideolojik araç olarak kullanıldı. İnegöl köftesi ya da Nasrettin Hoca heykellerinin arkasında da vasatlığın kutsanmasına dayalı ideolojik bir altyapı var.
İktidar zenginleri sever!
Mega projeler kamunun parasının 5 büyük firmaya transfer edilmesinin aracı, seçim meydanlarında da kitlelere dönük yoğun hamasetin vesilesi oluyorlar.
İktidarın otoimmün hastalığı ve 'Üçüncü İttifak'
“Nasıl olsa gidecekler eli kulağında” pasifizminin riski çok yüksek olduğu bir gerçek, biliyoruz ki otoimmün hastalıkları zor da olsa tedavi edilebiliyor.
'İkizderelilere oh olsun'
Nerede görülmüş bir insana bilmediği, görmediği, ya da bir türlü algılayamadığı bir “hastalığı” kaptığı için, o hastalığı daha önce geçirmiş insanların “oh olsun, beter olun” dediği?
Patso ülkesinde 'Kalın' kutuplaşma
Sanatla siyaseti tam da birbirine karıştırma zamanındayız. Kim ne tavır aldıysa bugün bakmayacaksak ne zaman bakacağız, Lale Devri’nde mi?
Asgari müştereklerde buluşma 'rüyası'
Kabul etmek gerekir ki, bu topraklarda ortak çıkarlar söz konusu olduğunda, söz gelimi bir apartman toplantısında dahi, asgari müştereklerde buluşmak çok zor olabiliyor.
Yeni-takiyecilik dünyasına hoş geldiniz
Ortaya çıkan her duruma, eleştiriye bir cevapları, argümanları, savunmaları (savunmadan çok saldırıları) mevcut. Muktedir olmak için eskiden ayıya dayı demek için kullandıkları takiyeciliğin bu yeni formu, bu kez de iktidarın korunması için “her şey serbest”e evrilmiş durumda.
Sabahlar hiç olmasın mı alay komutanı?
Ekonomik ve siyasi anlamda krize girmiş, oy oranı yüzde 35-40’lara inmiş Cumhur İttifakı’nın, kurtuluş yolunu despotlukta arayan bir iktidarın retorikten başka sığınacağı dal kalmadı. Roma ya da Osmanlı gibi bir imparatorluk hayalinin izinde, hilafet tartışmalarının da gündeme gelmesi, hülyalarla ayakta kalmanın en kolay yöntemini oluşturuyor.
AKP, AKP’ye karşı!
En nihayetinde anketlerde yüzde 49’lardan 30’lara inen bir oy oranı var, ancak bu rakama hiçbir muhalefet partisi henüz ulaşamadı. Muhalefet partilerinde yüzde 25’i aşabilen ve bunu aşmak için de çaba gösteren bulunmazken AKP, yeni çırpınma ve krizden çıkma girişimlerini önümüze sürüyor. Çünkü AKP’ye karşı etkili muhalefeti yine AKP yapıyor.
Düşman yarat, inkâr et, vaatte bulun, köşeye sıkıştır!
Tutarlı bir siyaset üretmek yerine, oportünizmin tarihi yeniden yazılıyor, muhafazakâr pastadan pay kapma savaşı ülkeyi sıkıştırıyor, her şey saçmalaşıyor… Garê katliamında muhalefetin aldığı şaşırtıcı tutum, ne yazık ki tutarlı bir gelecek vaadi taşımıyor henüz. Zihinler, izlenen siyasetler, pandemi ortamında iyice aşureye dönen gündelik yaşam pratiklerimiz allak bullak halde...
'Laikliğin Anayasa’dan çıkartılacağını tahmin etmiyorum'
Ana muhalefet “tahmin ederek” büyük bir kumar oynuyor, pasifizmi ana eksenine alarak hepimizi riske atıyor. Bu nedenle hep aynı argümanları dile getirmek ve “AKP’ye laf söylemeye gücün yok, salla bakalım ana muhalefete, seni gidi CHP düşmanı” denmesi pahasına bir kez daha uyarmak istiyorum.
Kutuplaşan Türkiye’yi vasatlıkta birleştirme gayreti
Alenen biat eden ya da biat ettiğinin farkında olmadan biat eden bütün kişi ve kurumlarıyla Türkiye bir vasatlık cenderesine çekilmek isteniyor. Ortalamada kalmak ve sıradanlık güvenli liman yaratıyor.
Armut piş ağzıma düş siyaseti ve CHP
Armut piş ağzıma düş siyasetiyle bu süreç değiştirilebilir mi? Hemen her konuda “iktidarın meşruiyet yastığı olayım, aman bir aksilik çıkmasın” ürkek siyasetiyle gelinebilecek noktanın sınırındadır CHP. Bu anlamda adı konmamış gizli bir koalisyon ortağıdır, dümen suyudur, can simididir. Eskiden güvenlik meselelerinde kendini gösteren bu saklı ortaklık, şimdi daha da sık karşımıza çıkıyor.
İbo Show, parti kapatmak ve 90’ları aşamamak
1980’lerde, 1990’larda TRT arızalanınca sabit duran necefli maşrapa misali geçiyor günlerimiz. Kendimizi bir camdan fanusun içine yerleştirip, sınırlı nefesimizi doğru kullanınca, “pozitif düşün her şey pozitif olsun” deyince her şeyin güllük gülistanlık olacağına inanıyoruz. Oysa kendimizi izole ederek, oksitleyerek bu “yeni 90’lar”dan kaçabileceğimiz sadece bir yanılsamadan ibaret.
'Hocam hiç utanmanız yok mu?'
Geçmişte neler söylediğinizin hiç önemi yok, ihalelerin başkasında değil hep sizde kalmasının da hiç önemi yok… Ahlaken, pragmatik bir carpe diem’i şiar edinmiş, ahlaksızlığın ahlakı olarak formüle edilebilecek bu düzende, her şey Breaking Bad dizisinde Walter White’ın dediği gibi (Pandemide de bu kavramı sık duyar olduk) bir hal aldı: “Her şey kontamine oldu.”
2020: Siyonist virüs, ekmek kuyruğunda ajan…
Bayburt Valiliği’nce Çoruh Nehri üzerinde görülen çelik tabut görüntülerine ilişkin kamuoyunu bilgilendirmek için bir açıklama yapıldı. Açıklama çok uzun, özeti elbette her valilik açıklaması gibi, "endişe edilecek bir şey yok". Yani şehrin ortasından geçen nehirde, bir anda önünüzden geçen çelikten tabutlar görürseniz rahat olun, bundan doğal ne olabilir ki...
Akpınar, Demirtaş, Dündar ve Kavala’yı aynı anda savunabilmek
Yeni toplumsal dayanışma akdi, asgari demokrat olmaktan, eski alışkanlıklarımızı bir kenara koymaktan ve dar iktidar alanlarımızı terk ederek, ortak mücadele etmekten geçiyor. Herkes kendi içinde yine devrimci ya da ulusalcı olmaya devam etsin ama “kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz” demeden kurtuluşun olmayacağını, pratik hayat dinamikleri bizlere açıkça gösteriyor.
Gündelik yaşam pratiklerimiz: Yılbaşı bileti, Eurovision…
İçimizi daraltan, sağduyulu insanları karamsarlığa iten; yolsuzluklarla, hırsızlıklarla, her türlü anti-demokratik uygulamalarla, zulümle mücadele ederken, Michel de Certeau’nun sıradan bireyin yaratıcı “taktik”lerinden bahsettiği gibi inadına mikro mutluluklar yaratmalıyız.
Sağlık Bakanı’na beyhude sorular
Bakan sorulan her soruya mutlaka cevap veriyor. Kesinlikle çok nazik, her zaman teşekkür ediyor. O cevap o sorunun yanıtı mı, bizi polemiğe mi boğuyor ya da bağlamdan kopuk mu, bunların hiçbir önemi yok. Soru kısmen de olsa zorsa, anında teknik detaylara dalıyor, insanların kafası bulanıyor.
Uzungöl ile Hasankeyf’in beton kardeşliği
Her gün onlarca kişi salgın nedeniyle ölürken, deprem acısı çok tazeyken, moraller yerlerde, işler güçler, ekonomi iyice nanayken Yurttan Sesler’i yazmak ayıp olur gibi geliyordu. Açıkçası eskisi gibi tuhaf haberler de çok yok aslında, sanki iyice rengi kaçtı ülkenin. Lakin diğer “ciddi” konular hep aynı sıkıcılıkta ve kabak tadı vermeye başladı. Eee o zaman buyurun günün menüsüne…