TÜM YAZILARI
‘Valla devlet o yana doğru gidiyor ama bilmiyoruz ki...’
Şu ana kadarki gidişat polislerin koşturmacasını izlerken şaşkınlıkla ‘devlet gidiyor ama nereye gidiyor bilmiyoruz ki’ diye soran esnafın halini hatırlatıyor. Üstelik uçakların nereye gittiği biliniyor da onlar oraya giderken devletin başlattığı bu adsız sürecin nereye gittiği/gideceği bilinemiyor!
PKK için tek şart, Öcalan için tek şart!
Elbette konu hassas, değişken çok fazla ve hatta açık açık ‘baltalayacağız’ diyenler bile var. Hal böyleyken her şeyin hemen ve hızla açıklanıp anlatılmasını beklemek yanlış belki de. Fakat ekim ayında, ‘tek şart silah bırakılması’ diye başlanan yerden şimdi ‘Öcalan’ın serbest kalması için tek şart’a da gelindi bir yandan mesela...
Ne okuduk, ne izledik?
Dünya 2024’ten 2025’e çok sayıda bilinmez devrediyor. İçeride de benzer bir durum var aslında. Bakalım son dönemecinde epeyce hızlanan 2024 yılı bitmeden daha neler getirecek!
Suriye’ye dönemeyenler ve dönebilecekler
BM’ye göre önümüzdeki 6 ayda 1 milyon kişinin Suriye’ye geri döneceği tahmininde bulunuluyor. Bu sürede sadece Türkiye’den bu kadar insanın geri dönebileceğini iddia edenler de var. Peki kim o 6 ayda dönebilecekler? Yıkıma, yokluğa ve yeni yönetime dair cevapsız sorulara rağmen bu kadar hızla memleket yolunu tutacak olanlar yani?
Esad gitti ‘iş’ bitti mi?
Suriye’de verilmiş görünen yanıtlar yepyeni sorular yarattı. Ve belli ki yaratmaya da devam edecek. Erkenden atılan ‘zafer’ manşetlerine bakarken unutulmaması gereken ilk şey herhalde bu...
İnternetten haber almaya devam edebilecek miyiz?
Türkiye de dahil dünyanın pek çok ülkesinde internet yayıncılığında telif hakkı konusunda düzenlemeler var. Ancak bunlar ya ülkemizde mevcut durumda olduğu gibi ortaya çıkan sorunları çözmeye yetmiyor ya da Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi yeni düzenlemelerle söz konusu tekel konumundaki şirketler, bir sistem içerisinde belli kurallara bağlanmaya çalışılıyor. Fakat meseleyi tam anlamıyla çözebilmiş bir ülke de yok.
Umutsuz, kaygılı, soğukkanlı!
Erdoğan ‘açıkça umutsuzluk’tan, Bakırhan, ‘kaygı ve tedirginlik’ten söz ederken bu adsız süreç nereye gider? Üstelik işaretler ve açıklamalar Bahçeli’nin ilk konuşmasının ardından ortaya çıkan hava içerisinde beklendiği gibi bir ‘hızlı’ ilerlemenin olmayacağını tekrar tekrar mimliyor.
Sizi zaten başka kim şikayet edecekti ki?
Normalde hastaları iyileştirme yeri olan ‘hastane’yi özelleştirip ‘işletme’ye çevirirseniz, ‘sistem’ böyle döndürülürse başka ne olabilirdi ki? Sadece yeni doğmuş bebeklerin hayatları değil söz konusu olan, ya da kötü kalpli insanların bir araya gelerek işledikleri ‘suçlar’ değil duyduklarımız. Ülkeye, halka, hastaya, mazluma reva görülen ‘sistem’ bu...
Serdar Ortaç’ın bitmeyen pişmanlığı: Kaç kere tövbe eder…
Ortaç’ın her cümlesi ayrı ayrı analiz edilmeyi hak ediyor belki de. Nasıl oluyor da yıllardır bu ‘illet’ten çok çektiğini anlatıp herkesin gözü önünde ve her fırsatta ‘tövbeler’ edip sonra yine ‘katakulli’ye gelebilir ki insan? Toplumsal muhalefetin her türlü baskı ve zorla sindirildiği, köşe dönmeciliğin, işini halletmenin, torpilin, liyakatsizliğin, kazandıkça daha da çok kazanmanın kutsandığı bir toplumsal modelin prototipidir o yüzden Serdar Ortaç.
Bahçeli sözlüğü: Öcalan, Ahmet Türk, DEM, CHP, Erdoğan, İYİ Parti...
MHP lideri de her yeni konuşmasında önceki sözlerinin ‘doğru anlaşılmadığını’ ya da ‘doğru anlaşılması gerektiğini’ söylüyor. O zaman gelin, bu son konuşması üzerinden yaptığı tariflerle Devlet Bahçeli -ve herhalde kabul edilecektir ki kendisinin de gayet etkili olduğu ‘devlet’- tarafından ne konuşulduğuna dair bir ‘sözlük’ oluşturma denemesi yapalım...
Süreçte zaman kayması: İktidarın planı ortaya çıktı!
Kilit nokta, Türk’ün ilan edilmeden yürütülen görüşmelerde “beklenen sonuç alınamayınca” kayyım düğmesine basıldığını işaret eden ifadesinde yer alıyor. “Kürt sorunu yoktur, olmamıştır” diye çıkılan yolda ‘iç cephe’ tahkimi hep ilk planda olacak. Bu tahkimatı engelleyecek ya da engelleme ihtimali olan hiçbir gelişmeye de izin verilmeyecek.
Bahçeli açılımının sırrı ortaya çıktı!
İktidar sözcülerinin tepkileri hep aynı uyarı ile bitiyor: “Ortadoğu artık eski Ortadoğu değil, o nedenle bu defa sonuna kadar gidilecek, yeni süreç başlarsa arkasında durmak lazım...” İktidar tarafından ‘terörü bitirme’ söylemiyle başlatılacak yeni bir süreç olursa eğer, içeriye dönük yüzündeki vurgu belli ki hep ‘bölgedeki hassas durum’ üzerinden olacak...
‘Süreç’ soruları ve devletin ‘fikir birliği’
İktidar sahipleri adına bu kadarı bile ‘ileri’ ve şaşırtıcı görünebilir. Ama ‘şaşırtıcı’ çağrılar sürecin ilerlemesine yetecek mi? Yoksa şimdiye kadar kaçırılan trenlerden alınan doğru düzgün bir ‘ders’ var da buna göre bir adım at/adım atayım rotası mı izlenecek? Yanıtları çok beklemeden, 102. yılın hemen başında alacağız gibi görünüyor!
Çözüm şüphesi!
Bu kadar çok ‘şüphe’ ve ‘şüpheli durum’ varken yeni döneme ‘çözüm süreci’ değil ‘çözüm şüphesi’ adı konsa yeridir. Çünkü böyle ‘şüpheli’ bir ortamda ‘çözüm’ de bir süreçten çok bir şüphe!
Bahçeli’nin eli nereyi işaret ediyor?
Bahçeli’nin DEM Parti’yi sadece, örneğin yeni anayasa yapma sürecinde iktidar safına çekmek gibi bir niyetle hareket ettiğini ya da ‘yeni bir çözüm süreci’nden söz ettiğini kimse düşünmüyor. ‘Mahşer’ diyor sonuçta, ne normalleşmesi, ne çözümü... Zaten kendisi de ‘aman öyle anlamayın’ diyor... Muhalefetin bu ‘tarif edilen’ kalıplara girilip girilmeyeceği ile ilgili hamleleri ise ‘mahşer’in kimin mahşeri olacağını ortaya çıkaracak.
‘Özgür Özel’e operasyon’ mu yaptınız şimdi!
Bu ‘operasyon’ mu neyse artık, yapanların zerre insafı, vicdanı yok! Zorlu bir hastalıkla mücadele eden bir kadın siyasetçiyi kirli hayalgüçlerine kurban seçebilecek kadar ileri gidebilecek haldelermiş iddia sahipleri! Geçmişte böyle karanlık dümenlere oturup gemilerini yüzdürmeye çalışan iddia sahiplerinin kendileri kadar karanlık sonları ortadadır...
Tokalaşarak ‘iç cephe’ kurulur mu?
Erdoğan’ın, “Fitne girişimleri karşısında millet olarak, 85 milyon olarak iç cephemizi sağlam tutmaya gayret ediyoruz” demesiyle başladık… Bahçeli’nin üst üste hamlelerini izledik. “Savaş kapıya gelmişken siyaset için birbirimizi üzmeyelim” diyor olabilir miydi iktidar? Tokalaşarak bir ‘iç cephe’ inşa edilebilir mi? Herhalde bu sorunun yanıtını verecek olan iktidar değil. O, işini yapıyor.
'Çöp okul' modeli!
Bugün cumartesi işte, okulların kapanmasının üzerinden geçen 3 aya, okullar açıkken geçen 3 hafta daha eklendi. Ve çöplerin atılamadığı sınıfları, yerlerin temizlenemediği okul koridorlarını, kendi işlerinin yanı sıra temizlik yapan öğrencileri, öğretmenleri, velileri konuşuyoruz. Türkiye'nin dört bir yanında eğitimde yeni model... 'Çöp okul' modeli!
‘Meslek öğrenirken’ ölünür mü?
Siyasette normalleşme konuşuluyor ya hani aylardır. “Oluyor”, “olmuyor”, “yarıda kaldı”, “devam eder mi” diye… Gayet de normalleşmiş, normal normal devam eden bu işte: Çocukları ‘meslek öğrenirken’ ölen bir ülke!
‘Dargeçit’ten Narin’e: Hayatla aramızdaki mesafe
Narin Güran’ın ölümü sadece ‘kapalı aile içinde cinayet’ ya da ‘bir köyün sessizliği’ diye anılırsa, bir süre sonra da unutulup giderse yine hiçbir derdin çözümüne çare olmayacak. Narin’i konuşurken, ‘başka bölgelerde de oluyor’ diyerek Türkiye’nin batısından ya da dünyanın farklı yerlerinden örnekler verip, çocuğa ve kadına yönelik suçların bu ‘bölge’ye özel olmadığını vurgulayanlar haklı bir hassasiyet gösteriyor. Ancak her ‘bölge’nin de özgün hassasiyetleri var!
Dilan Polat demişti: ‘Enercii’ geri geldi!
Mevcut durumda ‘en üst kimlik olan vatandaş’ olarak Polat’ların tahliye videoları var işte bugün elde ‘adalet’ namına… “Bunlar sadece tahliye, dava devam ediyor” denecektir elbette. Ancak açık seçik gördük ki ‘enercii’ de tüm gücüyle devam ediyor!
'Kutuplaştırılmayalım' diye diye...
Herhalde şu soruyu ve yanıtını unutmadan izlemeli olup biteni: Kadının kıyafetinden, askerin kılıcından, ‘milleti kutuplaştırma’dan siyaseten kim yarar sağladı, kim zarar etti?
Sanayicinin ‘ağır tablo’ itirafı: Biz bile tahmin edemedik
Sorulunca elbette onlar da ‘artık bizden fedakarlık istemek haksızlık’ diyor… Ve şairin dediği gibi, “destanımızda yalnız onların maceraları vardır…” Şüphesiz ki Bahçıvan’ın sözünü ettiği ‘ağır tablo’nun ve ülkenin sürüklendiği maceranın başkahramanı da onlar ve onların yapacakları olacak…
Amedspor’un en güzel golü!
Futbolun bu kadar siyasetle iç içe geçtiği bir düzende, sportif bir başarının böyle bir etki yaratabilmesi ve neredeyse nefes alması bile sorun haline getirilmiş bir şehrin derdinin gündem olmasını sağlaması bu zamanda kolay rastlanacak bir durum değildir. O yüzden bu golün kıymeti büyük…
Gazze’ye sadece Türkiye’den mi gidilebiliyor?
Herhalde Gazze’nin kaderi bu, üzerine düşeni yapmayanlar Türkiye’den ya da Türkiye’ye gelerek, ‘Gazze’ye gideceğim’ deyip çıkıyor işin içinden!
10. yaşına doğru Gazete Duvar...
Sonucu, gazeteciliği kimin için, nasıl yaptığı ile farklılaşan gazeteciler belirleyecek. Gazeteci, klavyede bastığı her harfin, koyduğu her noktanın toplumun hangi kesimine/kesimlerine hizmet ettiğini giderek daha çok düşünmek zorunda kalacak. 9. yılda her gün 10 yaşına bir adım daha yaklaşırken, en önemli sınavımız yine bu olacak. Gazete Duvar yoluna böyle devam edecek.
Sümen altı edilemeyen ziyaret!
Adalet Bakanı Tunç son açıklamasında şöyle diyor: “Bugüne kadar da Gezi davası hükümlülerini 64 farklı milletvekili, 340 farklı avukat ziyaret etti. Dolayısıyla hükümlüleri, ziyaretçileriyle görüştürmeme gibi bir geleneğimiz yok.” Madem öyle idi o zaman Türkeş’in, ‘Sümen altı etmeyin’ tepkisine neden olan ‘başvuruyu inceliyoruz’ açıklamasını neden yaptı bakan Tunç?
Özel’in derdini iyi anlatması yetecek mi?
Özgür Özel, hem genel olarak bütün muhalif seçmende hem de iki seçim arasında artan ekonomik sıkıntılarla bunalmış iktidar seçmeninin önemli bir kısmında ortaya çıkan ‘CHP’ye oy verme’ tercihinin tek nedeninin kendisinin derdini halkına iyi anlatması olduğunu düşünüyor olabilir mi?
Tuğrul Türkeş iktidara ‘normal’i anlatabilir mi?
23 yıllık yorgun ve şimdi bir de sandıkta yenilmiş iktidarın yenilenip ayağa kalkabileceğine dair tüm ‘iyimser’ iddiaların kapısına geldiğinde dağılıp gittiği iki adres var: MHP ile süregelen ortaklık ve en keskin sözcülüğünü Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’un yaptığı iktidar ‘çevresi’…
İmamoğlu kimi işaret etti?
Türkiye’nin en büyük şehrinin itfaiyesinde kadro sıkıntısı varmış ve yıllardır giderilemiyormuş. İstanbul Belediye Başkanlığı’na aday olmuş yeni/yeniden bakan Murat Kurum’dan “İstanbul’un itfaiyesi için yeni kadroları onaylamıyor” iddiasına yanıt gelir mi acaba?