TÜM YAZILARI
Serdar Ortaç’ın bitmeyen pişmanlığı: Kaç kere tövbe eder…
Ortaç’ın her cümlesi ayrı ayrı analiz edilmeyi hak ediyor belki de. Nasıl oluyor da yıllardır bu ‘illet’ten çok çektiğini anlatıp herkesin gözü önünde ve her fırsatta ‘tövbeler’ edip sonra yine ‘katakulli’ye gelebilir ki insan? Toplumsal muhalefetin her türlü baskı ve zorla sindirildiği, köşe dönmeciliğin, işini halletmenin, torpilin, liyakatsizliğin, kazandıkça daha da çok kazanmanın kutsandığı bir toplumsal modelin prototipidir o yüzden Serdar Ortaç.
Bahçeli sözlüğü: Öcalan, Ahmet Türk, DEM, CHP, Erdoğan, İYİ Parti...
MHP lideri de her yeni konuşmasında önceki sözlerinin ‘doğru anlaşılmadığını’ ya da ‘doğru anlaşılması gerektiğini’ söylüyor. O zaman gelin, bu son konuşması üzerinden yaptığı tariflerle Devlet Bahçeli -ve herhalde kabul edilecektir ki kendisinin de gayet etkili olduğu ‘devlet’- tarafından ne konuşulduğuna dair bir ‘sözlük’ oluşturma denemesi yapalım...
Süreçte zaman kayması: İktidarın planı ortaya çıktı!
Kilit nokta, Türk’ün ilan edilmeden yürütülen görüşmelerde “beklenen sonuç alınamayınca” kayyım düğmesine basıldığını işaret eden ifadesinde yer alıyor. “Kürt sorunu yoktur, olmamıştır” diye çıkılan yolda ‘iç cephe’ tahkimi hep ilk planda olacak. Bu tahkimatı engelleyecek ya da engelleme ihtimali olan hiçbir gelişmeye de izin verilmeyecek.
Bahçeli açılımının sırrı ortaya çıktı!
İktidar sözcülerinin tepkileri hep aynı uyarı ile bitiyor: “Ortadoğu artık eski Ortadoğu değil, o nedenle bu defa sonuna kadar gidilecek, yeni süreç başlarsa arkasında durmak lazım...” İktidar tarafından ‘terörü bitirme’ söylemiyle başlatılacak yeni bir süreç olursa eğer, içeriye dönük yüzündeki vurgu belli ki hep ‘bölgedeki hassas durum’ üzerinden olacak...
‘Süreç’ soruları ve devletin ‘fikir birliği’
İktidar sahipleri adına bu kadarı bile ‘ileri’ ve şaşırtıcı görünebilir. Ama ‘şaşırtıcı’ çağrılar sürecin ilerlemesine yetecek mi? Yoksa şimdiye kadar kaçırılan trenlerden alınan doğru düzgün bir ‘ders’ var da buna göre bir adım at/adım atayım rotası mı izlenecek? Yanıtları çok beklemeden, 102. yılın hemen başında alacağız gibi görünüyor!
Çözüm şüphesi!
Bu kadar çok ‘şüphe’ ve ‘şüpheli durum’ varken yeni döneme ‘çözüm süreci’ değil ‘çözüm şüphesi’ adı konsa yeridir. Çünkü böyle ‘şüpheli’ bir ortamda ‘çözüm’ de bir süreçten çok bir şüphe!
Bahçeli’nin eli nereyi işaret ediyor?
Bahçeli’nin DEM Parti’yi sadece, örneğin yeni anayasa yapma sürecinde iktidar safına çekmek gibi bir niyetle hareket ettiğini ya da ‘yeni bir çözüm süreci’nden söz ettiğini kimse düşünmüyor. ‘Mahşer’ diyor sonuçta, ne normalleşmesi, ne çözümü... Zaten kendisi de ‘aman öyle anlamayın’ diyor... Muhalefetin bu ‘tarif edilen’ kalıplara girilip girilmeyeceği ile ilgili hamleleri ise ‘mahşer’in kimin mahşeri olacağını ortaya çıkaracak.
‘Özgür Özel’e operasyon’ mu yaptınız şimdi!
Bu ‘operasyon’ mu neyse artık, yapanların zerre insafı, vicdanı yok! Zorlu bir hastalıkla mücadele eden bir kadın siyasetçiyi kirli hayalgüçlerine kurban seçebilecek kadar ileri gidebilecek haldelermiş iddia sahipleri! Geçmişte böyle karanlık dümenlere oturup gemilerini yüzdürmeye çalışan iddia sahiplerinin kendileri kadar karanlık sonları ortadadır...
Tokalaşarak ‘iç cephe’ kurulur mu?
Erdoğan’ın, “Fitne girişimleri karşısında millet olarak, 85 milyon olarak iç cephemizi sağlam tutmaya gayret ediyoruz” demesiyle başladık… Bahçeli’nin üst üste hamlelerini izledik. “Savaş kapıya gelmişken siyaset için birbirimizi üzmeyelim” diyor olabilir miydi iktidar? Tokalaşarak bir ‘iç cephe’ inşa edilebilir mi? Herhalde bu sorunun yanıtını verecek olan iktidar değil. O, işini yapıyor.
'Çöp okul' modeli!
Bugün cumartesi işte, okulların kapanmasının üzerinden geçen 3 aya, okullar açıkken geçen 3 hafta daha eklendi. Ve çöplerin atılamadığı sınıfları, yerlerin temizlenemediği okul koridorlarını, kendi işlerinin yanı sıra temizlik yapan öğrencileri, öğretmenleri, velileri konuşuyoruz. Türkiye'nin dört bir yanında eğitimde yeni model... 'Çöp okul' modeli!
‘Meslek öğrenirken’ ölünür mü?
Siyasette normalleşme konuşuluyor ya hani aylardır. “Oluyor”, “olmuyor”, “yarıda kaldı”, “devam eder mi” diye… Gayet de normalleşmiş, normal normal devam eden bu işte: Çocukları ‘meslek öğrenirken’ ölen bir ülke!
‘Dargeçit’ten Narin’e: Hayatla aramızdaki mesafe
Narin Güran’ın ölümü sadece ‘kapalı aile içinde cinayet’ ya da ‘bir köyün sessizliği’ diye anılırsa, bir süre sonra da unutulup giderse yine hiçbir derdin çözümüne çare olmayacak. Narin’i konuşurken, ‘başka bölgelerde de oluyor’ diyerek Türkiye’nin batısından ya da dünyanın farklı yerlerinden örnekler verip, çocuğa ve kadına yönelik suçların bu ‘bölge’ye özel olmadığını vurgulayanlar haklı bir hassasiyet gösteriyor. Ancak her ‘bölge’nin de özgün hassasiyetleri var!
Dilan Polat demişti: ‘Enercii’ geri geldi!
Mevcut durumda ‘en üst kimlik olan vatandaş’ olarak Polat’ların tahliye videoları var işte bugün elde ‘adalet’ namına… “Bunlar sadece tahliye, dava devam ediyor” denecektir elbette. Ancak açık seçik gördük ki ‘enercii’ de tüm gücüyle devam ediyor!
'Kutuplaştırılmayalım' diye diye...
Herhalde şu soruyu ve yanıtını unutmadan izlemeli olup biteni: Kadının kıyafetinden, askerin kılıcından, ‘milleti kutuplaştırma’dan siyaseten kim yarar sağladı, kim zarar etti?
Sanayicinin ‘ağır tablo’ itirafı: Biz bile tahmin edemedik
Sorulunca elbette onlar da ‘artık bizden fedakarlık istemek haksızlık’ diyor… Ve şairin dediği gibi, “destanımızda yalnız onların maceraları vardır…” Şüphesiz ki Bahçıvan’ın sözünü ettiği ‘ağır tablo’nun ve ülkenin sürüklendiği maceranın başkahramanı da onlar ve onların yapacakları olacak…
Amedspor’un en güzel golü!
Futbolun bu kadar siyasetle iç içe geçtiği bir düzende, sportif bir başarının böyle bir etki yaratabilmesi ve neredeyse nefes alması bile sorun haline getirilmiş bir şehrin derdinin gündem olmasını sağlaması bu zamanda kolay rastlanacak bir durum değildir. O yüzden bu golün kıymeti büyük…
Gazze’ye sadece Türkiye’den mi gidilebiliyor?
Herhalde Gazze’nin kaderi bu, üzerine düşeni yapmayanlar Türkiye’den ya da Türkiye’ye gelerek, ‘Gazze’ye gideceğim’ deyip çıkıyor işin içinden!
10. yaşına doğru Gazete Duvar...
Sonucu, gazeteciliği kimin için, nasıl yaptığı ile farklılaşan gazeteciler belirleyecek. Gazeteci, klavyede bastığı her harfin, koyduğu her noktanın toplumun hangi kesimine/kesimlerine hizmet ettiğini giderek daha çok düşünmek zorunda kalacak. 9. yılda her gün 10 yaşına bir adım daha yaklaşırken, en önemli sınavımız yine bu olacak. Gazete Duvar yoluna böyle devam edecek.
Sümen altı edilemeyen ziyaret!
Adalet Bakanı Tunç son açıklamasında şöyle diyor: “Bugüne kadar da Gezi davası hükümlülerini 64 farklı milletvekili, 340 farklı avukat ziyaret etti. Dolayısıyla hükümlüleri, ziyaretçileriyle görüştürmeme gibi bir geleneğimiz yok.” Madem öyle idi o zaman Türkeş’in, ‘Sümen altı etmeyin’ tepkisine neden olan ‘başvuruyu inceliyoruz’ açıklamasını neden yaptı bakan Tunç?
Özel’in derdini iyi anlatması yetecek mi?
Özgür Özel, hem genel olarak bütün muhalif seçmende hem de iki seçim arasında artan ekonomik sıkıntılarla bunalmış iktidar seçmeninin önemli bir kısmında ortaya çıkan ‘CHP’ye oy verme’ tercihinin tek nedeninin kendisinin derdini halkına iyi anlatması olduğunu düşünüyor olabilir mi?
Tuğrul Türkeş iktidara ‘normal’i anlatabilir mi?
23 yıllık yorgun ve şimdi bir de sandıkta yenilmiş iktidarın yenilenip ayağa kalkabileceğine dair tüm ‘iyimser’ iddiaların kapısına geldiğinde dağılıp gittiği iki adres var: MHP ile süregelen ortaklık ve en keskin sözcülüğünü Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’un yaptığı iktidar ‘çevresi’…
İmamoğlu kimi işaret etti?
Türkiye’nin en büyük şehrinin itfaiyesinde kadro sıkıntısı varmış ve yıllardır giderilemiyormuş. İstanbul Belediye Başkanlığı’na aday olmuş yeni/yeniden bakan Murat Kurum’dan “İstanbul’un itfaiyesi için yeni kadroları onaylamıyor” iddiasına yanıt gelir mi acaba?
Üçüncü savaşa hazır mısınız?
Oldu da üçüncü dünya savaşı kapıya geldi dayandı, bizde ne yapılabilecek? Adına illa üçüncü dünya savaşı demeye gerek de yok. Türkiye’nin kuzeyinde de, güneyinde de, doğusunda da daha önce hiç aşılmamış eşikler üst üste aşılıveriyor baksanıza. Gerçek bir barış cephesi oluşması için çanlar epeydir çalıyor aslında.
Normalleşmenin ilk şifresi çözüldü, sırada ikincisi var!
Ayşe Ateş’in Erdoğan tarafından kabul edilmiş olması ve bunun hem Özel görüşmesi ile aynı günde hem de 1 Temmuz’da başlayacak davanın hemen öncesinde gerçekleşmesi, Özel-Erdoğan görüşmelerinden daha fazla yorucu oldu MHP için. Normalleşme devam ederse MHP’ye rağmen edecek!
Forssuz ziyaret ile forslu ziyaretin farkı!
Forstur, koltuktur, oturma düzenidir… Çok da takılmamak lazım bunlara denebilir ama Erdoğan’ın CHP ziyaretinde bu konularda gördüğünüz ‘farklar’ bile çok şeye işaret. “Normalleşme” deniyor sonuçta, forslu protokolün bu kadar önemsenmesi de normaldir deyip takip etmeye devam ediyoruz o zaman!
Sadece Kürdün saati mi geriye alınıyor?
‘Kürdün saati’ burada devreye giriyor işte. Onun seçim zaferi, partisi, vekili, belediye başkanı, ekonomik durumu, anadilde eğitim talebi, işsizliği, yoksulluğu birden genel siyasetin içinden çekilip alınıveriyor. Ülkedeki saat ‘değişim saati’ de olsa başka bir saat olmak zorunda sanki onunki. ‘Normalleşme’de bile ileri gidemeyen, geri alınıveren…
Cani değiliz kalp masajı yaparız, yaşamazsa o zaman yakarız!
'Yeşil Kuşak’ mucitlerinin 11 Eylül saldırılarının ardından bir de kendilerinin işgal ettiği Afganistan’dan kopup gelerek Zonguldak’ta kaçak madencilikle inşa edilen sömürü çarkı içinde can veren Vezir Mohammad Nourtani gayet ‘insani’ koşullar altında göçüp gitmişti dünyadan…
Ve sonuç: Maması ayrı kuduzu ayrı dert, uyutun gitsin!
Bu durumda “çocuklar mı köpekler mi?” buyurun tercih yapın: Bunca acıdan, gayretten, çabadan sonra toplumun önüne çözüm diye getirilen ağır soru budur: 30 gün içinde sahiplenen çıkmazsa uyutalım mı? Sahipsizlerin dünyası değil bu dünya!
Valla gayet normal!
Yürürlükteki uygulanmayan Anayasa var, kararlarına uyulmayan Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi var, özgürlükçü anayasaya kavuşana kadar mücadele de var! Ne güzel… ‘Normalleşme’de durum bu aslında: Evet belki bazıları için normalleşiliyor gibi ama başka bazıları için ‘normalleşme’ varken bile mücadeleden başka yol görünmüyor…
Çok kötü bir şey oluyor!
Yıllar boyunca onlarca kez, Kürtler başta olmak üzere, ‘normalleşme’, ‘yumuşama’, ‘demokratikleşme’, ‘özgürlük’, ‘yeni dönem’ vaat eden açılımlar… Elbette Aleviler için de… Ve dönüp dolaşıp aynı sert kayalara çarpıp duran bir ülke! Bu nasıl oluyor, nasıl olabiliyor ve nasıl olmaya devam edebiliyor işte onu anlamak için izleyin “Çok kötü bir şey oldu”yu…