Barış Avşar

bavsar@gazeteduvar.com.tr
TÜM YAZILARI
Üçüncü savaşa hazır mısınız? Oldu da üçüncü dünya savaşı kapıya geldi dayandı, bizde ne yapılabilecek? Adına illa üçüncü dünya savaşı demeye gerek de yok. Türkiye’nin kuzeyinde de, güneyinde de, doğusunda da daha önce hiç aşılmamış eşikler üst üste aşılıveriyor baksanıza. Gerçek bir barış cephesi oluşması için çanlar epeydir çalıyor aslında.
Normalleşmenin ilk şifresi çözüldü, sırada ikincisi var! Ayşe Ateş’in Erdoğan tarafından kabul edilmiş olması ve bunun hem Özel görüşmesi ile aynı günde hem de 1 Temmuz’da başlayacak davanın hemen öncesinde gerçekleşmesi, Özel-Erdoğan görüşmelerinden daha fazla yorucu oldu MHP için. Normalleşme devam ederse MHP’ye rağmen edecek! Forssuz ziyaret ile forslu ziyaretin farkı! Forstur, koltuktur, oturma düzenidir… Çok da takılmamak lazım bunlara denebilir ama Erdoğan’ın CHP ziyaretinde bu konularda gördüğünüz ‘farklar’ bile çok şeye işaret. “Normalleşme” deniyor sonuçta, forslu protokolün bu kadar önemsenmesi de normaldir deyip takip etmeye devam ediyoruz o zaman!
Sadece Kürdün saati mi geriye alınıyor? ‘Kürdün saati’ burada devreye giriyor işte. Onun seçim zaferi, partisi, vekili, belediye başkanı, ekonomik durumu, anadilde eğitim talebi, işsizliği, yoksulluğu birden genel siyasetin içinden çekilip alınıveriyor. Ülkedeki saat ‘değişim saati’ de olsa başka bir saat olmak zorunda sanki onunki. ‘Normalleşme’de bile ileri gidemeyen, geri alınıveren… Cani değiliz kalp masajı yaparız, yaşamazsa o zaman yakarız! 'Yeşil Kuşak’ mucitlerinin 11 Eylül saldırılarının ardından bir de kendilerinin işgal ettiği Afganistan’dan kopup gelerek Zonguldak’ta kaçak madencilikle inşa edilen sömürü çarkı içinde can veren Vezir Mohammad Nourtani gayet ‘insani’ koşullar altında göçüp gitmişti dünyadan… Ve sonuç: Maması ayrı kuduzu ayrı dert, uyutun gitsin! Bu durumda “çocuklar mı köpekler mi?” buyurun tercih yapın: Bunca acıdan, gayretten, çabadan sonra toplumun önüne çözüm diye getirilen ağır soru budur: 30 gün içinde sahiplenen çıkmazsa uyutalım mı? Sahipsizlerin dünyası değil bu dünya! Valla gayet normal! Yürürlükteki uygulanmayan Anayasa var, kararlarına uyulmayan Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi var, özgürlükçü anayasaya kavuşana kadar mücadele de var! Ne güzel… ‘Normalleşme’de durum bu aslında: Evet belki bazıları için normalleşiliyor gibi ama başka bazıları için ‘normalleşme’ varken bile mücadeleden başka yol görünmüyor… Çok kötü bir şey oluyor! Yıllar boyunca onlarca kez, Kürtler başta olmak üzere, ‘normalleşme’, ‘yumuşama’, ‘demokratikleşme’, ‘özgürlük’, ‘yeni dönem’ vaat eden açılımlar… Elbette Aleviler için de… Ve dönüp dolaşıp aynı sert kayalara çarpıp duran bir ülke! Bu nasıl oluyor, nasıl olabiliyor ve nasıl olmaya devam edebiliyor işte onu anlamak için izleyin “Çok kötü bir şey oldu”yu… 40 günde üniversite diploması: Alınmaz mı hiç? Türkiye’de integrali türevden ayırıp kapı dışarı eden akıl, KKTC’de zirve noktasına ulaşmış, ‘tez vakitte diploma’ aşamasına gelmiş! Öğrenilenlerin ‘hayatta bir karşılığının’ olmadığını bilerek okumakla yazmakla uğraşmak niye? Ya da KKTC’de ‘yüksek lisanslı’ devlet memuru olarak maaş, kıdem, ikramiye almak varken tez zamanda, dört yıl beklemek niye? Okumuş gibi yap geç! Özgür Özel’i bekleyen iki kritik an Özel’in genel başkan seçilmesinden itibaren yürüdüğü rota ‘mücadele/müzakere’ ile tarif edilecek olursa eğer ikisi için de iki günde üst üste iki fırsatı olacak. 1 Mayıs ve 2 Mayıs 2024 tarihlerinin, ileride Özgür Özel’in ve CHP’nin yürüyüşü için iki kritik durak olarak anılma potansiyeli yüksek! İktidar için yeni mücadele: Farklı bir ‘denge’ bulunur mu? ‘Ana rota’ ekonomi ve ‘Ortadoğu ekseninde dış politika’ olarak çizilmiş olsa da, iktidar partisinin birinci gündemi dönüp dolaşıp kendi içindeki zor durum oluyor. ‘Yenilenme’, ‘toparlanma’, ‘değişim’ açıklamalarının arasında ıstakozdu, Rolex saatti, danışman kadrolarıydı derken mesele dönüp dolaşıp ‘iç işleri’ne geliyor. Oradan da sözünü ettiğimiz ‘ipuçları’na… ‘İhanet’ bitti ‘ayar’ aranıyor! ‘İhanet’ten, ‘biz bitti demeden bitmez’e gelen seçim sonrası iktidar söylemi halen ağır yenilginin izlerini taşıyor. Bu noktada da bir ‘değişim’ olabilecek mi göreceğiz… Seçimden sonra iktidar: Gidici mi, kalıcı mı? 2023 seçimleri muhalefet tarafında birçok ezberi nasıl bozduysa, 2024 seçimi de aynı şekilde iktidar tarafındaki yıllanmış ezberleri bozdu. Bir de her iki taraf için de değişen gerçekler var. Belki de en önemlisi ‘sistem artık ittifakları dayatıyor’ ezberi… İktidarın asıl büyük kaybı: İlk kez ortaya çıktı! Çalışarak en yüksek kazancı elde eden kesimler arasında bu ölçüde bir uzaklaşma, iktidarın 22 yıl boyunca görmediği bir durum. Asıl büyük kaybı da bu gibi görünüyor. “Önümüzde seçimsiz 4 yıl var, çalışır toparlarız” deniliyor ya hani, o ‘toparlama’nın mümkün olup olmayacağının da kilit noktası burası. Zana ne diyor, Erdoğan ne diyor? ‘Yeni bir süreç’ kaçınılmaz. Bugün, yarın ya da daha sonra… Ancak asıl mesele barıştan ve demokrasiden yana olanların o gün ne durumda, hangi güç ve enerjide, nasıl bir birlik ya da dağınıklık hali içinde olacakları değil mi? İstanbul’da iki miting arasında değişen seçim manzarası 7 Mayıs’ta hiç olmayan bir hal bu. O zaman bir insan dalgası arasında gidilip gelinen Atatürk Havalimanı koridorları ve pistinde bu defaki tenhalıkla birlikte yine o zamanki coşku yerine ‘düşünceli’ bir hal var… O zaman ‘Erdoğan’ı bir kez daha seçeceğiz’ kararlılığı vardı ama şimdi ‘Murat Kurum’u İstanbul’un başına getireceğiz’ kararlılığından söz etmek zor… ‘Aşiret oyu’nun fotoğrafı! “İnsanlar oy verecekleri adayları coşkuyla destekliyor evet. Ancak haber fotoğraflarında yüzlerinin görünmesini istemiyorlar. Çünkü rakip adayları destekleyenler birbirlerinin kahvelerine gitmiyor, kaldırımlarından yürümemeye çalışıyor, sanki saklambaç oynuyorlar. Düne kadar aynı adaya oy verdikleri akrabalarına şimdi selam dahi vermiyorlar." ‘Moskova Radyosu’ndan, ‘DEM’lenen’ CHP’ye! Tarih, asla tekerrürden ibaret değildir. Ancak siyasetteki belli ‘değişmezler’ daha doğrusu değişmesi zor olan ve değişmemesi için de iktidarlar tarafından her olanağın sevk edildiği gerçekler var. Özellikle de seçim dönemlerinde tekrar tekrar karşımıza çıkıyorlar. İmamoğlu’nun masasındaki anketler ne diyor? Seçime doğru son iki haftaya gidilirken İmamoğlu ve Kurum yarışında şu iki yorumun öne çıktığını söyleyebiliriz: İmamoğlu’nun kazanıp kaybetmesi kendisinin hem seçmen nezdindeki hem içerdeki sorunlar karşısındaki performansına bağlı, Kurum içinse belirleyici olan Erdoğan’ın ne yapacağı ya da -belki de- yapmayacağı… Filistinlileri tanımazsınız, onlar da sizi tanımaz ama… Devletler ölçeğinde Filistin’in ‘dostları’ mevcut halindeyken, halkların halklardan başka dayanağı yok… Ölen ABD’li asker Aaron Bushnell’in adını Batı Şeria’da bir sokağa veren Eriha (Jericho) Belediye Başkanı Abdul Karim Sidr’in dediği gibi: “Onları tanımıyoruz, onlar da bizi tanımıyor, paylaştığımız şey, özgürlüğe olan sevgi ve bu saldırılara karşı durma arzumuz…” Sürçen dil de ‘DEM’ diyor sürçmeyen de! Hem DEM’e vuracaksın ama hem de seçmeninin yüksek olduğu merkezlerde oylarını almaya çalışacaksın ve bir de dilin sürçmeyecek! Özel okul öğretmenine bunları nasıl dedirtiyorsunuz? Özel okullardaki hiç bitmeyen döngü büyüyerek devam ediyor: Öğrencinin ödeyeceğine gelince yüksek, öğretmenin alacağına gelince düşük… Türkiye’de 200 bine yakın özel okul öğretmeni olduğu belirtiliyor. Aileleri ile birlikte bu durumdan etkilenen bir milyona yakın insan demek… Peki siyaset acaba böyle bir gücün farkında mı? Üç ilden deprem uyarısı! 6 Şubat’ta yıkılan şehirlerimizin hali nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor, bilim insanları tekrar tekrar şehirlerimizin üzerindeki riskler için uyarıyor. Hepsinden de önce 6 Şubat’tan beri dört bir yanda yaşanan ‘küçük’ depremler soruyor: Hazır mısınız? 31 Mart’ta sandık başına giderken her seçmenin kendisine en çok sorması gereken soru herhalde bu… Diyarbakır neden seçimi değil de seçim sonrasını konuşuyor? Sözün özü Diyarbakır, “Belediyesiz kent öksüzdür” diyor. Seçme seçilme hakkının bu kez ihlal edilmemesini, seçilmiş belediye başkanlarının bunca sorunun çözümü için seçmenlerinin isteklerini yerine getirmek üzere çalışabilmesini istiyor. Geçen dönem de hazırlanan ancak uygulanamayan ‘kent sözleşmesi’nin takibinde bu kez ısrarlı olunması gerektiği vurgulanıyor. Siz ‘yeni bir süreç’ beklemiyor musunuz? ‘Yeni bir süreç’ kaçınılmaz. Bugün mü, yarın mı, yoksa daha sonra mı? Ve nasıl olacağı da tartışılabilir elbette. Adına ‘süreç’ bile denmeden belki de... Ancak mesele o günün gelip gelmeyeceği mi gerçekten? ‘Yeni bir süreç’ gelmesi durumunda bunu nasıl doğru bir şekilde değerlendirecek andığımız kesimler? İktidardan da muhalefetten de memnun olmayanlar ne yapabilir? Halkın seçenekleri hiçbir zaman sadece oy pusulasında önüne gelen parti amblemlerinden ibaret olmadı. Yerel seçime gidilirken ‘yerel inisiyatif’ denen etkili aracın yeniden hatırlanması gerekmez mi? Hayatın ‘iki seçim arası bir anlaşma’dan ibaret olamayacağını unutmamak lazım değil mi? İmamoğlu’nun saracağı yaralar… İmamoğlu tarafına yönelik eleştiriler aslında aday gösterilen isimlerin kim olduklarının ya da yeterli olup olmadıklarının ötesinde asıl olarak ‘kapalı kapılar ardında’ belirlenmiş olmalarına gibi görünüyor. İmamoğlu tarafında mevcut başkanlarda yaşanan değişimin ve bu değişime parti içinden gelen tepkilerin seçmende olumsuz bir karşılığı olmayacağı fikri hakim. Anagold madenindeki ‘problem’ kaç kişilik? Madeni işleten şirket de ‘olayın açığa kavuşması’nı bekliyor. ‘Olay’ ve zararın boyutu ortaya çıkar elbet. Ama şimdiden biliyoruz ki Erzincan’da hayatımız zehirlendi. Hepimizin, belki de ülkemizin sınırlarını da aşacak şekilde bütün bölgenin. İktidar, Yeniden Refah için ne düşünüyor? Cumhur İttifakı kulislerinde Yeniden Refah’ın son seçimde Cumhur İttifakı’nda yer alması ile ulaştığı güce muhalefet tarafında yer alarak ulaşamayacağı değerlendirmesi yapılıyor. Ancak bu seçim aynı zamanda Yeniden Refah’ı bir ‘güç’ haline getiren konu başlıklarının toplum nezdindeki etkisinin ne kadar devam ettiğinin de test edilmesine sahne olacak gibi görünüyor. 6 Şubat olmasaydı yerel seçimin gündemi ne olurdu? 6 Şubat depremlerinin yıldönümünde ve yeni bir yerel seçime 2 aydan az bir zaman kala, ‘depreme karşı şehirleri güçlendirmekten’, ‘yıkılan şehirleri yıkılmayacak şekilde yapmaktan’, ‘merkez ve yerel yönetimin elbirliğiyle getirilecek hizmetlerden’ söz ediliyor... Ne güzel! 6 Şubat’ta kaybettiğimiz canlar en azından bir yerel seçim öncesinde yine imar affı konuşmamızı engelledi!