TÜM YAZILARI
Krepen Pasajı nerededir?
Ümit Nar ile 'Krepen Pasajı Nerededir/Beyoğlu Tarihine Bir Uğrayış…' kitabını konuştuk. Nar, "Beyoğlu daha doğrusu Pera, majör bir Türkiye gerçekliğinin minör ve tıpatıp aynı bir örneği. 1890’larda başlayan Türkleştirme çabalarının önemli noktalarından biri. Daha önce sözünü ettiğim, dokuz dilden kelimelerle kurulan cümlelerden, kırık dökük bir Türkçeye gayet sancılı, gayet acılı geçmiş bir semt burası" dedi.
İzel Rozental: Angèle Guéron bütün toplumun içinde aykırı bir kişilik
İzel Rozental ile son kitabı, 'Talihsiz Anjel Hala ve Edirne Kuşatması Günleri'ni konuştuk. Rozental, "Yüz küsur yıl önce yaşananlar bugün yaşananlardan çok farklı değil ne yazık ki! Haliyle dönemin siyasal ve sosyal yaşamına yönelik bu eleştirel bakışı rahatlıkla günümüze taşıyabiliriz. Angèle Guéron’un anılarına bu gözle baktım ve geçmişi aktarırken aslında bugünü anlatmaya çalıştım" dedi.
Güneş seferinde: Ayşegül Dora'ya yakından bakmak
Ayşegül Dora’nın uzun yolculuklarının üzerinden uzun zaman geçti. Doğuyu, batıyı, kuzeyi ve güneyi ezberledi. Her seferinde evi bildiği İstanbul’a döndü. Ordu’nun çokkültürlü yapısı, Ermeni ve Rum mahallerinde yaşanan komşuluklar derin bir sessizliğe hapsoldu. Köy Enstitüleri kapanalı yıllar oldu. Dağların dorukları bile, bir yücelik iddiası taşımıyor artık. Boğaz semtlerinin, örneğin bir Emirgan’ın dinginlik iddiası taşımadığı gibi.
Rum toplumunun görkemli yadigarı: Büyükada Yetimhanesi
Büyükada Rum Yetimhanesi Restorasyon Projesi Koordinatörü Laki Vingas ile Büyükada Yetimhanesi'nin yeniden İstanbul'a kazandırılmasını konuştuk. Vingas, "Binanın metruk hali Rum toplumunun eski halini ifade ediyor. Gelin, hep birlikte bu dönüşümü başaralım ve genç nesillere ilham olalım. Bu hali bizim için bir teselli kaynağı olmasın" dedi.
Tanzimat, İstibdat ve Meşrutiyet: Mınakyan Kumpanyası
Mardiros Mınakyan istibdat koşullarında, batılı tiyatro yapan tek kumpanya olarak 1908 II. Meşrutiyet kavşağına kadar Osmanlı Dram Kumpanyası'nı ayakta tuttu, yeni oyuncular yetiştirdi, tiyatro kültürünü tanıtarak, gericiliğe karşı batılı yaşam çizgisini izleyerek Osmanlı halkını eğitti.
Haig Yazdjian: Bütün kişiliğimi udun içine koydum
Besteci ve udi Haig Yazdjian ile Kardeş Türküler konseri öncesinde konuştuk. Yazdjian, "Hayat bana zorla ud çalmayı öğretti diyebilirim. Yirmi beş yaşındaydım! Geçen yıllar içinde ud ile o kadar bütünleştik ki, bütün kişiliğimi udun içine koydum diyebilirim. Bütün yaşamım oldu" dedi.
'Bu oyun bir gün mutlaka oynanacaktır'
Ermeni toplumunun gençleri tarafından kurulan bağımsız tiyatro topluluğu hangardz, William Saroyan’ın 'Yüreğim Dağlardadır' oyunu ile seyirci karşısına çıkıyor. Oyunun yönetmenleri Tara Demircioğlu, Yeğya Akgün ve oyuncularından Lara Narin ile hangardz'ı, Saroyan’ı ve Ermenice tiyatroyu konuştuk. Yönetmen Demircioğlu, "Türkiye’de Ermeni olmanın bir politikliği var! "Ermeni tiyatrosu" da başlı başına bir politik kavram" dedi.
Talaslı Serkis: Tekinsiz bir Beyoğlu sokağında
Talaslı Serkis, aralık başında İstanbul’a geliyor. Nisan sonu çok sevdiği Talas’a dönüyor. Her gün hiç aksatmadan Kallavi Sokak’tan başlayıp, Harbiye’ye kadar yürüyor. Yürürken eş dosta bolca selam dağıtıyor. Bir siyah beyaz fotoğrafta, Beyoğlu’na bin yıl önce gelmiş gibi gülümsüyor.
Aşod Madatyan’ın düşler sahnesinden yankılananlar
Nesim Ovadya İzrail'in Osmanlı-Türkiye tiyatro tarihi araştırmaları, Aras Yayıncılık tarafından yayınlanan Düşler Sahnesinde kitabı ile devam ediyor. Kitapta, Aşod Madatyan’ın hayat öyküsü odağında bir dönemin tiyatrosunu inceleyen İzrail, "Avrupa’ya eğitim için giden Ermeni gençler tiyatroyu ve kültürünü öğrenerek İstanbul’a getirmişti. Bu yolla İstanbul’a ulaşan tiyatro Ermeni toplumu içinde kök salmaya başladı" diyor.
Beyoğlu... Akşam yolları arasından
Beyoğlu’nun yarım asırlık cila ustası Cemal Usta düğme kutuları, aynalı konsollar, yazı masaları, komodinler, büfeler için ayrı defterler açar. Ömrü boyunca bir Beyoğlu gecesi anısını özleyerek yaşar. Dört sene boyunca çıraklığını yaptığı Eftim Usta'dan hep sevgi ve şefkat görmüştür. Hayatının ilk yılbaşı kutlamasını da "olağanüstü güzel bir şekilde" Eftimiyadis’lerin evinde yaşar. 1955’in 6-7 Eylül'ünde, aklına Eftim Usta gelir...
Kanlıca'da bir serin rüzgâra
Fuat Selim Bey… Bir Boğaziçi insanı olarak yaşamaktan vazgeçmedi. Bahai Körfezi’ni, Umuryeri’ni, Akıntıburnu’nu sevdi. Sandal yaptırdı, olta biriktirdi. Kızgın güneşi ve çatlamış toprağı tanımadı. Ömrünce yağmur haritaları çizer gibi bulutların yerlerini değiştirdi. Yine de… Akşam olunca basar mıydı kareler? Bir anafor kendine çağırır mıydı?
Serinlikler, öğleden sonralar: Deniz yolunda Yenikapı
Yenikapı… Ak badanalı duvara, deniz köpüğüne mavi yazılı… Farklı yönlerden gelsek, yine de hatırlar mısın bizi?
Büyükada… Haziran’da bir yasemindi
Böylesi bir renkte, böylesi kokular içinde… Usulcuoğulları’nın köşküne misafirliğe gidiyormuşuz gibi… Eksik olmasınmış, mesela biri de bir demet yasemin toplamış gibi…Vasiliki, Elli ve İris balkonda kanaviçe, goblen işliyor gibi… İkindi güneşinin sarısı aynalı konsola indiğinde… Yeniden başlasın o eski oyun: Ena mena dosi dosi saklambosi…
Evlerinin önü gül ağacı
Zaman geçer. Çarşılara kuşlar da konmaz, ekmekler tükenir, veresiye defterleri kapanır. 1985’te Ohannes Usta ölür: "Evimiz vardı yıktılar, ağacımız vardı kestiler. Biz İstanbul’da da olsak, dünyanın bir ucunda da yaşamak zorunda kalsak bilirdik ki orada bizim bir evimiz var. Ancak kendi vazgeçerse yıkılır, kimse dokunamaz, gücü yetmez onu yıkmaya… Ev kilisenindir, hâne kutsaldır… İçinde kim yaşarsa yaşarsın, o ev benimdi. Sebep olanlar gün yüzü görmesin!”
Sayfiyedeki ikindiler için
Koca kadın, kocaman kadın Füsun hanım… Bahriye subayının biricik kızı Füsun hanım… Yürüdü geçti Moda Caddesi’nden… Hani şimdilerde anahtarlar el değiştiriyor, deniz yağmalanıyor, güneş eşik taşında unutuluyor ya… Bırakın bizi en eski alışkanlıklarımıza.