TÜM YAZILARI
10 Ekim’i anmak
Anma mekânı için yarışma ile elde edilmiş bir eser mevcutken, bir anıtın yaptırılmış olması doğru değil. Dahası, yarışma jürisinde yer almış ve sürece önemli katkı vermiş olan bir sanatçının bu görevi üstlenmesi de doğru değil. Yine de, iktidarın yarışma projesinin uygulatılmaması yönündeki inadı ve özellikle anıtın elde edilmesi sürecinde 10 Ekim Derneğinin de yer alması, bu yöndeki eleştirileri yumuşatmaya zorluyor beni.
Megalopolis: 21. yüzyılın Metropolis’i
Metropolis’te işçiler var ve anarşizan bir kalkışmayla da olsa yeryüzüne çıkıyorlar, görünür oluyorlar. Megalopolis’te ise evleri yıkılan ve açlığa mahkûm edilenlerin sesleri ve görüntüleri yok; Catilina durmadan tartışmaya katılma çağrısı yapsa da konuştukça monoloğunun şehvetiyle baştan çıkan her vaiz gibi yalnızca kendi sesini duyuyor. Ve Megalopolis bugünün gerçek siyasal problemini tam da burada yansıtıyor.
New York’ta bir 'Türkevi'
Türkevi binasının kent siluetinde öne çıkma arzusu, ulusal kimliğin bileşenleri olarak Türklük ve İslam'a yaptığı göndermeler ve zemin bloğundaki şeffaflık kullanımı, hepsi görünür olmakla ilgili. Türkiye’den 10.000 km uzakta bulunan Türkevi binası New York'ta, kentsel bağlamın en üstün mimari formu olan gökdeleni sahiplenir. Bu, hem alanı hem de mahali temellük etme girişimidir: yer tutmanın yanı sıra yerin sahibi olmanın iddiasıdır.
ODTÜ 'Devrim' Stadyumu: Kamusal mekânın ölçekleri
“DEVRİM” yazısı ODTÜ’nün birçok mekânsal efsanesinden birinin konusudur. Uzun yıllar boyunca “DEVRİM”, stadyumun adından çok ona (ve tüm kampüse) ilham veren bir sembol oldu. İsimden çok slogan, başlıktan çok düstur, etiketten çok yazılama. Mekâna düşülen bu enformel iz, sadece 68’in ve genel olarak öğrenci hareketinin mirası değildir, bu hareketin ODTÜ’ye üflediği ruhtur
'İnşa et, gelirler': Ankara’dan Ahlat’a AKP’nin sarayları
Hem otoriter bir rejim inşa edip hem meşruiyet ve rıza üretmeye çalışmak AKP açısından ciddi bir açmaz. Ve mimarlığın bu açmazı çözecek erki yok. İnşa edilen her saray, ulus sathına yayılmış bir ideolojik ağ kurmaya ve toplumu kavramaya soyunuyor. Fakat bunu yaptıkça sadece iktidarın yabancılaştırıcı sembollerini üretmiş oluyor.
Sokak hayvanlarının kent hakkı
Sokaktaki köpek, kendi gündelik ritmi ile müşterek mekâna katılırken, insanların gündelik pratiklerini ve ritimlerini de dönüştürüyor. Sokağın belli noktalarını, günün belli saatlerinde -bazen güneşi, bazen gölgeyi seçerek- kullanıyor, kendi mekânı haline getiriyor. Sokağın kendisini sahiplendiği gibi, kendisi de sokağı sahipleniyor.
Berlin: Hatırlamakla mükellef şehir
Berlin, hafızası politik olan, daha doğrusu hatırlamanın politik bir edim olduğunu unutması mümkün olmayan bir şehir. Bu yüzden de hatırlamanın anıtlaştırmak olmaması gerektiğini, anıtlaştırmadan anmanın imkânının ve olasılıklarının araştırılabileceğini gösteriyor.
Gazze 2035: Kentkırımın mimari araçları
Tarihin akışı bize Filistinlilerin boyun eğmeyeceklerini, tamamen imha edilmedikçe hayatlarını yurtlarında yeniden kuracaklarını söylüyor. Mimari imajlarsa bizi bunun aksine ikna etmeye çalışıyor. İstenen, kimliğinden ve bağlamından kopuk bir kentselliğin gelip yerleşeceğine inanmamız, hatta bu kentselliğin taraftarı olmamız.
Hatay’da yeniden inşa: Yetki, erk, katılım
Katılım, çok iyi çözülmüş projelerin sunulması veya bunlar üzerine görüşler alınması değil, kullanıcılar açısından kendini gerçekleştirme, hatta Hatay koşullarında kendini iyileştirme süreci olarak düşünülmeli ve böyle ele alınmalı. Konferansta konuşan bir Antakyalının şu ifadesi belki de en güçlü mimari eleştiri değil mi: “Bizi bize bıraksalar…”
1 Mayıs ve kamusal mekân: İşgalci bir aşk
2024 1 Mayıs’ının en çarpıcı fotoğrafı, İstanbul’un tarihsel katmanlarının tam da istihkâmcı bir bakış açısıyla yorumlandığını gösteriyor. Tarihi Valens Sukemeri, Saraçhane’de toplanan ve Taksim’e yürüyüşe geçecek olan kitlenin önünde bariyer kurmak için uygun bir mevzi olarak görülmüş. 1600 yıl önce kente su getirmek için inşa edilen mühendislik ürünü, bugün kitlesel akışın önünü kesmek için seferber ediliyor.
Yerel seçim: Metropoliten siyasetin coğrafyaları ve popülist strateji
“Sarı kart” mecazı seçmenin, tercih yelpazesi genişlemişken neden CHP’yi tercih ettiğini açıklamıyor. Açık ki, YRP’nin AKP’ye yaptığını Akşener ve İnce de CHP’ye yapmak iste(r)di. Ancak bu olmadı. Öyleyse seçim sonuçlarını sadece negatif üzerinden (AKP’nin yenilgisi) değil, pozitif üzerinden, yani CHP’nin zaferi üzerinden de çözümlemek gerekiyor. Bu çözümlemenin de, nesnel ve öznel koşullar açısından yapılması lazım.
'Uzun Gezi'nin sonu: Kentsel siyasette popülist moment sürer mi?
Her koşulda, uzun Gezi’nin sona erdiğini akılda tutarak, fakat popülizmin sağlamış olduğu imkânları da kullanarak, sol popülist bir kentsel siyasal programın oluşturulması, ne ölçekte olursa olsun, bunu dert edecek belediye yönetimlerinin gündemi olmalı.
Titanik’in batışı üzerine özeleştiri: Mimarlar Odası Ankara seçimleri
Batması imkânsız Titanik gibi görünen Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin içine girmiş olduğu sarmalın, aslında batmasını mukadder kıldığını görmek mümkün. Popülizmin handikaplarını aşamayan, organikliğini ve kolektivizmini giderek kaybeden mücadele stratejisi sonunda yenilgiye uğradı.
Maraş: Kıbrıs’ın Tekinsiz Yer’i
Maraş’ta doğa tekinsiz bir yuva; tam insan ve kent sesleri yok olup ıssızlık bariyerini aşmış ve kuş cıvıltılarını duymaya başlamışken hissettiriyor bunu. Dahası, yabancı olduğunu düşündüğümüz bu yıkık kent, tanıdıklığıyla sarsıyor; bu sensin, diyor, senin geleceğin; ve kim bilir belki de yaşadığın kent için çok da uzak olmayan bir gelecektir bu.
Riyad: Çölün fethi
Neoliberal kentleşmenin şahikası Körfez’in küresel kentleri. Bu kentlerde ölçeği durmadan büyüyerek üretilen “süper-modern” mekânlar yerden kopuk bir estetiğe yaslanırken, yere ait olan ne varsa bir pazarlama unsuru olarak aynı sürece entegre oluyor.
Yerel Seçimler: Kentsel popülizmin ötesine bir adım
Geçtiğimiz dönemde kentsel siyaset alanında gelişen kendiliğinden popülizmi siyasetsizleştirerek yerel iktidarda tutunmak, gerçekçi bir proje olmaktan çok uzak. Tersine, bugün kentsel siyaset gündeminin, bu kendiliğinden popülizme aktivist bir aşı yaparak yeni bir aşamaya geçmesi gerekiyor.
'İhya' laboratuvarı Antakya
Kentsel dönüşüm ve afet-sonrası inşa konusunda tuhaf bir döngüye hapsolmuş gibiyiz. Yapmamız gereken kentlileri planlama sürecine -ve giderek kent mekânının şekillenmesini içeren tüm kentsel politika süreçlerine- mülk sahipleri olarak değil, toplumsal faydada ortaklaşan aktif siyasal özneler olarak katmaya çalışmak olmalı.
Afet Yasası: Bir kentsel dönüşüm eşiği mi, yeni bir çatışma ekseni mi?
Bugün yapılan düzenlemelerin sağladığı kentsel dönüşüm çerçevesi muhakkak ki başka alanlarda da seferber edilecektir, tıpkı kent çeperlerindeki boş alanların “kentsel dönüşüme” konu edilmeleri gibi. Ama deprem riski taşıyan bölgelerin barındırdığı sınıfsal gerilimler düşünüldüğünde, AKP açısından bir açmaz olduğunu görmek mümkün. Yerel seçimlere gidilirken bu sürecin deprem riskini ortadan kaldırmayla kentsel rantın paylaşımı arasındaki çelişki tarafından belirleneceğini söyleyebiliriz.
Yargıtay darbesi vesilesiyle: Otoriteryanizmin mekânsal inşası
Siyasal kurumlarla binaları ve bunların kentsel konumları arasındaki ilişkiyi bir koşutluk çerçevesinde düşünmek gerek: Mimariyi, siyasetin temsil edildiği değil üretildiği dolayımlardan birisi olarak düşünmek.
Gazze: İmha aygıtı olarak kent
Beton molozunun altında can vermiş bulunan yüzlerce insanın, hem öldürülmelerini hem de öldürülme biçimlerini sistematik ve yapısal bir imha eylemi olarak görmemiz gerekiyor. İmha mantığına teslim edilmiş bir kentleşme biçimi. Yerleşimci-sömürgeci şiddetin yeni ve belki en son stratejik safhası.
Mersin: Göç katmanlarının kenti
Mersin, barındırdığı tüm gerilime rağmen, her göç katmanının kente eklediği yeni grupların kendilerini, kimliklerini ve hatta çıkarlarını -görece- ifade edebildiği ve örgütleyebildiği, Türkiye koşullarında tuhaf bir kent. Hegemonik bir bloğun oluş(a)mayışı bir yandan kentsel gelişimi ve uzun erimli birikim stratejilerini olanaksız kılarken, bir yandan da kentsel demokrasi adına bir olasılık sunuyor.
Hatay: Depremden altı ay sonra
Hatay’ın yeniden inşasının diğer kentlerden daha zor olduğunu vurguladım. Ancak Hatay’ın diğer kentlerden olumlu yönde ayrıştığı bir yanı da var: Kentteki sivil toplumun örgütlülüğü. Hatay’da uzun yıllardır faaliyet gösteren kuruluşlar da düşünüldüğünde, bu çarpıcı rakam Hatay’ın katılımcı bir yeniden inşa için uygun şartlara sahip olduğunun kanıtı.
Akbelen’de ekokırım ve direniş: Bir kentleşme momenti
Akbelen’de direniş sürüyor; Kaz Dağları'nda ve başka yerlerde de benzer doğa katliamları yoğunlaşarak sürmekte. Eğer gerçekten de bu süreçleri kentleşme bağlantısı ile kavrayacak olursak bu mücadelelerin kentsel ekoloji tabanlı bir muhalefet gündemi olarak yerel seçim süreçlerine eklemlenmesi mümkün olabilir.
Kopenhag/Christiania: Zıddını içinde barındıran kent
Kopenhag son yirmi yılda giderek adından daha çok söz ettiren bir kent. Hem planlama ve kentsel gelişim uzmanları hem de mimarlık dünyası için birbirinden parlak projelerin hayata geçirildiği bir yer. Christiania’nın ortaya çıkışı ise 1968 öğrenci hareketine dayanıyor. Hem ortak sosyal, kültürel ve sanatsal faaliyetlerin zenginliği, hem karar alma süreçlerinin kolektifliği ile Christiania dünyadaki en uzun soluklu alternatif sosyal-mekânsal oluşumlardan biri.
Deprem tümülüsleri
Depremden dersler çıkarmak, aynı hataları tekrarlamamak, kaybedilen canları ve yaşanan yıkımın korkunçluğunu unutmamak istiyorsak, gömülecek enkazı halının altına süpürür gibi değil, görünür kılacak anma mekânları olarak düşünmek daha doğru geliyor bana. Yitirilen canlar için sembolik, ama onların kaybına yol açan kentlerin ve kentleşme süreçlerinin enkazı için gerçek mezarlar.
İktidarın mekânsal performansı: Balkon konuşması
Balkon konuşmasının bu kez Cumhurbaşkanlığı yerleşkesinde gerçekleşmiş olması, adil olmayan seçim sürecinde, Erdoğan’ın, diğer adaylar gibi bir siyasi figür olarak değil, devletin tüm gücünü elinde tutan ve bu gücü seçim sürecinde seferber etmekten imtina etmeyen muktedir olarak yer aldığını teyit ediyor aslında. Ancak burada konuşmacı balkonda değildir. Balkonsuz bir balkon konuşmasıdır gerçekleşen.
Seçim sonuçları, deprem ve rızanın üretimi
Sahte temel atma törenleri, mülkiyet haklarını bile askıya alan kararnameler, bir yağma coşkusuyla dağıtılan ihaleler, ekolojik felaketi çağıran enkaz tasfiye süreçleri vb. bölge halkı için belirleyici bir rol oynamadı. Aksine, bunların tamamı patrimonyal devletin “yaraları sardığı” duygusunu üretmiş görünüyor.
Bir kent, iki meydan
İki miting, iki farklı siyasal meydana geliş öyleyse. 30 Nisan ile 1 Mayıs arasındaki fark, 14 Mayıs’tan sonra özgürlük eksenli bir yeniden inşa için nasıl siyaset üretilmesi gerektiğine dair ipuçlarını sunuyor.
Afet kentleşmesi
Kentleşme sürecini ekonomiye indirgeyemeyeceğimiz gibi, iktidarın tek etkin özne olduğu bir süreç olarak da düşünemeyiz. Çelişkileri ve gerilimleriyle her toplumsal süreç yeni politik çatışmaları da bağrında filizlendiriyor. Afet kentleşmesi, sermaye birikimi için olduğu kadar kentsel toplumsal hareketlerin filizlenmesi için de yeni olanaklar üretmekte.
Depremin etno/jeo-politiği
Ölçeği biraz daha büyütüp bölgenin etno/jeopolitiğine daha yakından baktığımızda, yine herkesin bildiği ancak sadece acısını feryada dönüştürenlerin ifade ettiği gibi, deprem sonrası yardımlar her noktaya aynı şekilde ulaşmadı. Arama-kurtarma faaliyetlerinden yardım malzemesi edinmeye, geçici barınma olanaklarına erişmekten kalıcı konut projelerinin yer seçimine kadar her şey bu dillendirilmeyen etno-coğrafya bağlamında gerçekleşti, gerçekleşiyor.