Celal Başlangıç

baslangiccelal@gmail.com
TÜM YAZILARI
Bu bir veda yazısı değildir! "Patronlar"ıyla tüm çalışan arkadaşlarımla, Gazete Duvar'ın tüm okurlarıyla daha yıllarca aynı yollarda, aynı kulvarda, aynı gerçeğin peşinde birlikte koşacağımızı bilmenin mutluluğu içindeyim. Bu yüzden bu bir veda yazısı değildir.
Zorbaların telaşı içindeler Başbakan Yıldırım'dan Bahçeli'ye, yandaş medya kalemşörlerinden AKP'den kadrolu 'uzman' TV yorumcularına kadar bütün bir 'Evet' bloku yarın 'kandırıldık' diye ayağa kalkarsa sakın şaşırmayın. Çünkü hepsi 'Başkanlık değil, Cumhurbaşkanlığı sistemi' diyordu. Sonunda Erdoğan baklayı ağzından çıkardı; 'Başkanlık geliyor'. Ancak AKP'liler referandumda 'Hayır'ların daha yüksek çıkacağı kaygısını yaşıyor. 'Evet' cephesinde kaybetme paniği giderek artıyor. Referandumda yine 'Kürt Mehmet' nöbette! Referandumda 'Evet' diyeceklerin tümü, 'Hayır' diyeceklerin çok büyük bölümü tercihlerini Kürtler üzerinden gerekçelendiriyor. Bu durum bile Türkiye'de siyasetin de, sistemin de 'Kürt sorunu' üzerinden kilitlendiğini gösteriyor. Sanki yapılan bir anayasa değişikliği oylaması değil de 'Kürt referandumu'.
'Evet'ciler çadır yakan zabıta! Hiçbir siyasi partinin önderliği olmadan kişiler, gruplar, sivil toplum örgütleri 'Hayır' kampanyasını büyük bir enerjiyle, mizah unsurları barındıran kliplerle, şarkılarla, videolarla, sloganlarla başlattı. 'Evet'cilerin dayanağı ise 'devlet desteği'. Hatta AKP iktidarı 'Evet' için canlı bombayla, suikastla tehdit etme noktasına vardırıyor işi. 'Evet'çiler kaba, içi boş sloganları aşamıyor. Bir yanda Gezi'nin 'orantısız zeka'sı, diğer yanda Gezi'de çadır yakan zabıtaların gabiliği ve hoyratlığı var. Senin 'milli iraden' başkanlığı ayırt edemez Sırf akademisyen Gülmen'in yaşadıkları bile bu şartlar altında Türkiye'de bir anayasa referandumu yapılamayacağını gösteriyor. Yüzlerce yayının kapatıldığı, 150'ye yakın gazetecinin cezaevinde olduğu bu ülkede 'Hayır' demek neredeyse 'terör suçu' sayılacak. Devletin bütün olanakları 'Evet' için seferber edilecek. Hele bir de 'Evet' yüzde 50'yi geçerse 'yaşasın milli irade' diye göbek atacaklar. Elbette bu tek yanlı propagandayla hoşafa dönene 'milli irade' denirse. AKP'nin Yakup Cemil'leri birbirlerini vuruyor İttihat ve Terakki'nin tetikçisi Yakup Cemil bütün muhalifleri teker teker öldürüyordu. Sonunda silahını "patronu" Enver Paşa'ya çevirince idam edildi. Medyada da AKP'nin çok Yakup Cemil'i var. Ancak gelinen aşamada tetikçiler birbirlerini vurmaya başladılar. 'Kendinden olmayanı yok etme rejimi' Türkiye içeride Olağanüstü Hal, sınırlarının ötesinde savaş koşullarında rejim değişikliğine yol açacak bir anayasa düzenlemesine gidiyor. Büyük bir toplumsal mutabakatla yapılması gereken değişikler, çok büyük toplumsal çatışmalar ve baskı ortamında hayata geçiriliyor. Ne mutlu Afrikalıyım diyene! TBMM'ye getirilen Anayasa değişikliğiyle birlikte ortaya çıkacak yeni rejimin 'Türk tipi' diye adlandırılmasına itirazlar var. Ne ABD ne Latin Amerika tipi. Meğer bu yönetim biçimi 'Afrika tipi'ne daha yakınmış. Yani daha kestirme bir deyişle, getirilmek istenen 'kabile tipi'ymiş. Karanlık darbenin sırları ortaya çıkacak! AKP, 15 Temmuz'daki 'kontrollü' darbenin öncesiyle sonrasıyla karanlıkta kalmasını istiyor. Bu yüzden TBMM'de kurulan Darbe Araştırma Komisyonu'nu çalıştırmadılar. Darbeye ilişkin hiçbir sorunun yanıtlanmasına izin vermediler. Birgün bu darbe gerçekleri mutlaka ortaya çıkacak ve Türkiye insanlarına ne kadar büyük bir oyun oynandığı aydınlığa kavuşacak. 'Paçavra'da yazana gazete yırtmak kolay gelir Demirtaş'a çok kızmışlardı miting meydanında yandaş gazetelerin birinci sayfalarını teker teker gösterip yere attığı için. Hatta "psikolojisi bozulmuş" bile demişlerdi. Şimdi aynı yandaş gazetenin yazarı, yandaş bir televizyon ekranında Cumhuriyet'i yırtıp atıyor 'Ahlaksız", "Şerefsiz" diye diye. Keşke Noel Baba'ya silah çekselerdi! Bu ülkede Kürt siyasetçilerin, muhaliflerin, yandaş ya da yanaşma gazeteci olmayanların Noel Baba'nın kafasına silah dayayan vandallar kadar özgürlüğü yok. Muhalif siyasetçiler, gazeteciler olmadık gerekçelerle gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Şu günlerde yaşadığımız süreç hukuk tarihinin kara sayfalarına yazılacak örneklerle dolu. 'Ayağını denk almayan' gazeteciler... Beş gazeteci gözaltındayken Başbakan Yardımcısı gazetecilerin 'ayaklarını denk almasını' istiyor. Ardından dün de Ahmet Şık gözaltına alınıyor. Tarihte 'ayaklarını denk almayan' gazetecilerin onurlu öyküleri çok vardır. 'Ayağını denk almayan' siyasetçilerin de uğradığı büyük hüsranlar yazılıdır tarihte.  Gazeteci yok, terörist 'algı ekibi' var! Son gözaltına alınanlarla birlikte içerideki gazeteci sayısı 150'yi aşıyor, 200'e doğru tırmanıyor. Yandaş medyaya göre son gözaltına alınan altı kişi gazeteci değil, 'algı ekibi'. Halkın gerçekleri öğrenmesinden korkuyorlar. Bu yüzden sosyal medyaya erişimi kısıtlıyorlar. Her şey olabilirsiniz ama El Nusracı asla! Havuz medyası büyükelçi suikastındaki tetikçi polisin FETÖ'cü olduğunu kanıtlamak, El Nusra'yı gizlemek için kırk takla atıyor. Bu nedenle de ortaya 'Tam Aziz Nesin'lik' durumlar çıkıyor. Hele havuz medyasının aklıyla diplomasi yapmaya kalkınca kimse yemiyor elbette. Bunlar ABD ve Rusya; 'evde zor tutulan yüzde 50' değil ki... Avukattan 'intikam alma' operasyonu İnsan hakları savunucusu Avukat Tugay Bek, İçişleri Bakanı'nın 'intikam' demesinden hemen sonra çoğu HDP'li 20 kişiyle Adana'da gözaltına alındı. Hakkında 'isimsiz' bir ihbar vardı. Bir hafta 20 metrekarelik hücrede, hiçbir soru sorulmadan 16 kişiyle birlikte kaldı. Ters kelepçe takıldı, darp edildi. Bir hafta sonra çıktığı mahkemece serbest bırakıldı. Türkiye'ye 'milli utanç seferberliği' gerekiyor Hitler faşizminden kaçıp Türkiye'ye sığınan, çok sayıda bilim insanını Nazilerden kaçıran Ord. Prof. Dr. Schwartz'ın oluşturduğu girişim dünyada 'yaşamı tehlike altında olan' 46 akademisyeni kurtaracak. Listenin başında 21 bilim insanıyla Türkiye var. Artık bu ülkenin gündeminde iktidar sahiplerinin dediği gibi 'terör örgütlerine karşı milli seferberlik' değil, bir 'milli utanç seferberliği' olmalı. Dolmabahçe'den Dolmabahçe'ye... 28 Şubat 2015'te AKP'li bakanlarla HDP Heyeti 'Dolmabahçe Mutabakatı'nı okuyordu Dolmabahçe'deki Başbakanlık Ofisi'nde. 10 Aralık 2016'da ise Dolmabahçe'de 44 insanımızı yitirdik lanet bombalarla. Dolmabahçe'den Dolmabahçe'ye 651 gündür zoraki bir 'Başkanlık yolculuğu'ndaydık. Biten tulumbadaki su değil... Eğer 'tulumbadaki su bitti'yse ne tulumbanın ne de suyun suçu var. Aslında tulumba hukuksuzluktan, söz ve ifade özgürlüğünün yokluğundan kurudu. Can ve mal güvenliği de tehdit altında. Anlaşılan tarihin bu döneminde, bu ülkede 'yanlış tulumbacı' iş başında! Türkiye saatiyle Kıbrıs sorunu çözmek 'Dört Bir Yandan Kıbrıs' toplantısı için gittiğimiz Lefkoşa'da 'sabahın köründe' yaşanan ölümlü bir trafik kazası nedeniyle KKTC Hükümeti'ne gösterilen büyük bir tepkinin ortasına düştük. Çünkü insanlar kazanın sorumlusu olarak Türkiye'yle birlikte kış saatine geçmeyen, hükümeti görüyorlardı. Yarın insanların yüzüne nasıl bakacaksınız! Çeşit çeşit gazeteci var. Kimi 'zift havuzu' medyasına balıklama atladı, gazetecilikten tetikçiliğe evrildi. Kimi yandaş medyada direkt tetikçi olarak doğdu. Kimi de patronu biat etmiş eski merkez medyada şişle kebap arasında tercih yapma çabasında.   Bütün zulümlerin sonu utanç müzesi olacak Saddam döneminin 'Amna Süraka'sı yani 'Kızıl Emniyet'i Kürtlere yapılan zulmün merkezi, soykırımın son durağıyken şimdi 'utanç müzesi' olarak bir döneme tanıklık ediyor. Saddam'ın Bölge Emniyet Müdürlüğü olarak yaptırdığı Federe Kürdistan Bölgesi'nin Süleymaniye kentindeki binanın her köşesi ayrı bir işkence, bambaşka bir zulüm için tasarlanmış 'kötülük mimarisi' anıtı sanki. Aynı zamanda zalimlerin kulaklarına küpe olacak kadar da öğretici bir mekan... Artık Şinanay 25'lisi de kesmez! Büyük bir akıl tutulması çemberinden geçiyor Türkiye. Şangay Beşlisi'ne yöneliyor, Rusya ve İran destekli Suriye, El Bab yakınlarında TSK mevzilerini bombalıyor. Aynı gün AP müzakereleri dondurma kararı alıyor ezici bir çoğunlukla. Uluslararası ilişkilerde hüsran yaşanırken ülke içinde gerilim her geçen gün tırmanıyor. Kürt sorunu çıkmazda, gazeteciler mahkeme kapılarında kuyrukta. OHAL sadece iç barışı değil, ekonomiyi de tehdit ediyor. Dolar her gün kendi rekorunu kırıyor. Sokağa taşan AKP lobisi! Avrupa kentlerinde Noel hazırlıkları başlamış. Her yer ışıl ışıl. Soğuğa rağmen insanlar sokaklarda. 'Noel çarşıları'nda alışveriş yapıyor, müzik dinliyor, sıcak şarap içiyor. Ama buralarda bile konu Türkiye olunca herkesin üzerine bir kabus çöküyor. Bizim de günümüz gelecek 1980'lerin başında kanlı Diyarbakır zindanlarındaydı Ahmet Türk. 1980'lerin sonunda yine aynı yerdeydi ama bu kez milletvekili seçilmesine ramak kala tahliye edildi. 1990'larda dokunulmazlığı kaldırılan DEP milletvekillerinden biri olarak yine cezaevindeydi. Son olarak da Mardin Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı seçilmişti. Şimdi de görevden alındı. Cumhuriyet'in 'müthiş' FETÖ bağlantısı! Cumhuriyet gazetesinin 10 yazar ve yöneticisinin tutuklanmasına yol açan soruşturmada yaratılmak istenen algı için bazı gerçeklerin üzerinden nasıl atlandığına dair bir örnek... 'Terörist' olma sırası yine CHP'de İktidar 'terörist' damgası vuracaklarını sıraya koymuş. Önce HDP, sonra Cumhuriyet Gazetesi, ardından da CHP... 2016'nın Mayıs-Haziran ayında sahneye koydu bu oyunu. Ancak 15 Temmuz darbe girişimi kesintiye uğrattı. Şimdi aynı oyun yine sahnede. Önce HDP'liler tutuklandı, ardından Cumhuriyetciler. Sonra da Parti Meclisi'nin bildirisi üzerinden CHP 'terör sevici" ilan edildi. Bu bir işaret fişeğidir, CHP'ye operasyon başlamıştır. Kurt kapanı AKP-'ulusolcu' ortak yapımı Cumhuriyet'e yapılan FETÖ/PKK operasyonunda Adalet Bakanı Bozdağ'ın 'var' dediği deliller ağırlıklı olarak gazete kupürü çıktı. Cumhuriyet yazar ve yöneticileri gözaltına alındıktan günler sonra bile yeni deliller bulmak için ifadeler alınmış. Sorulara bakılacak olursa buradan ancak 'gazete kupürlerinden iddianame' çıkar. Ancak bu kupürlere 'ulusolcular'ın katkısı da yabana atılacak gibi değil. Öküz altında terörist aramak Cumhuriyet'in yazarları ve yöneticileri hakkında başlatılan soruşturma giderek gülünemeyecek kadar absürt bir komediye dönüşüyor. Eskiden böyle durumlara "öküz altında buzağı aramak" denirdi. Şimdi durum "öküzün altında 'terörist' arama" aşamasına gelmiş. Bir kabusla yatıp başka bir kabusla kalkmak Önceki geceyi Gültan Kışanak ve Fırat Anlı'nın tutuklanmaları kabusuyla bitirip dün sabaha Cumhuriyet'in yazarlarına ve yöneticilerine yapılan operasyonla uyandık. Devlet Kürtlere "değil barış, sana internet bile yok" derken, CHP'nin de içinde olduğu diğer muhaliflere AKP, Cumhuriyet Gazetesi üzerinden sopa sallıyordu. Cumhurbaşkanından PKK'ye giden yol 2009'da Dersim'e giden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'le kucaklaşan, elini öpmeye çalışan Ortaokul öğrencisi Uğurcan Koç bu görüntüden altı yıl sonra dağa çıktı. Eline silah almasından bir yıl sonra, önceki gün Dersim kırsalında öldürülen 13 PKK'liden biri de 21 yaşındaki Uğurcan'dı.