Fehim Taştekin

ftastekin@gazeteduvar.com.tr
TÜM YAZILARI
İki felâketten birine razı olmak! Adayların farklılıklarına odaklanarak ABD’nin işgalci-sömürgeci temellerinden dünyayı ahtapot gibi saran emperyal bir proje olduğu gerçeğinden kopuyoruz. Beyaz Saray’daki yeni sahibin getireceği değişikliğin marjlarını abartıyoruz. Küresel hegemonya iki parti arasındaki gel-gitlerle kendini yeniliyor. İsrail de bu projenin sabit uçak gemisidir.
Açılımda Kandil ve Suriye yok! Peki sahada olan ne? Oluşan görüntü şunu söylüyor: İçerde Kürtlerle çelişkileri idare edilebilir bir düzeye çekip sınırın ötesinde demir yumruğa devam edecekler. Büyük muamma; Abdullah Öcalan bu stratejiye ne denli hizmet edebilir? Belli ki Öcalan’ın etkisini, Kandil ve Kamışlı üzerinde bir öğütücüye dönüştürme hesabı yapılıyor. Kürt sorununu çözüm yoluna sokma niyetinden çok iç cepheyi güçlendirme amacı güdülüyor. Bu artık sır değil... Fars’ın stratejik aklı ne diyor; ‘Vur’ mu, ‘Dur’ mu? Halihazırda İran çok cepheli bir savaşın öyle ya da böyle içinde. Bir taraftan savaşı bertaraf edecek esneklikler ve diplomatik manevralar gösteriyor diğer taraftan Direniş Ekseni’ni canlı tutmaya çalışıyor. İran’ın İsrail’in durdurulması ve bölgede ateşkesin sağlanması yönünde uluslararası topluma çağrıda bulunması gerilimi düşürme tercihini yansıtıyor.
Öcalan sahneye neden davet edildi? Ne tür oyunlar dönüyor? İcranın başındaki isim değil de Bahçeli’nin konuşması sebepsiz değil... Suların köpürmesi dışında ortada henüz güven veren bir şey yok. Şimdilik bu değişimin nedenlerini tartışabiliriz. Devlet katında makas değişikliği varsa buna iten faktörler nelerdir? Kanaatimce bölgesel gelişmeler, iç siyasi mülahazalardan daha önemsiz değil... Kelle koparma ya da ateşkes Sahadaki direnç İsrail için bir bataklık çağrışımı yapıyor. Sınırdaki savaş Hizbullah’ın asıl savunma merkezlerinin henüz çok uzağında... Hamas'ta siyasi şef kim olursa olsun nihayetinde son sözü cephe söyleyecek. Sinvar’dan geriye gözü kara bir kararlılık kaldı. İsrail’in kafa koparma seansları da bu kararlılığa daha radikal katmanlar ekliyor. Orta Doğu’da Rusya ile Çin’in hırs ve kapasite uyumsuzluğu İsrail liderlerinin ‘vaat edilmiş topraklar’ safsatasıyla sürdürdüğü savaş “Arap dostu” Rusya’nın ve “Filistin dostu” Çin’in çıkarlarını tehdit etme potansiyeli taşıyor. Lakin uyarı ve kınamanın ötesine geçebilen bir karşı duruş gelmiyor... Rusya ve Çin, ABD’nin işini zorlaştıracak ölçüde İran’ı destekleyebilir. Ama bu desteğin bölgedeki diğer ilişkileri örseleme noktasına varması beklenmez. Erdoğan’ın İsrail korkuluğu ve Suriye’deki karşılığı Şam Kuzey Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi’ni Suriye’nin yapısına uymayan, dış müdahaleye açık ve ülkeyi bölecek bir proje olarak görüyor. Ama ademi merkeziyetçiliği tartışmaya açmanın nedeni Fırat’ın doğusundaki fiili özerk yapıyla ilgili savaşı dışlayan bir iç çözüm bulma zorunluluğundan kaynaklanıyor. Bunun İsrail’den gelen tehditlerle ilgisini kurmak da zor değil. Düşmüş Lübnan’a sömürge valisi aranıyor! Lübnan’ı bir sömürge kalıntısı olarak başlangıçtaki kodları üzerinden yeniden kurmayı düşlüyorlar: İçeriyi kontrol edebilecek ama İsrail’e karşı ülkeyi savunamayacak bir ordu; Washington-Riyad ekseninden gelen talimatlara bağlı bir Hıristiyan cumhurbaşkanı, onunla uyumlu bir Sünni başbakan ve zorluk çıkarmayacak bir Şii meclis başkanı. Soykırımdan ‘yeni düzen’ sanrısına: Aksa Tufanı’nın çıktıları İsrail en iyi bildiği şeyi yaptı: Katliam, yıkım, yerinden etme, her bir bireyin tadacağı dehşet, aşağılama, açlığa mahkûmiyet. Peki yıkım ve ölümden gayri sonuç? Yerin altını üstüne getiren ve tünel sistemlerinin önemli bir kısmını havaya uçuran operasyonlara rağmen Hamas ve diğer direniş örgütleri beyaz bayrak çekmedi... Dizginsiz dehşet savaş zamanında İsrail'e üstünlük kazandırabilir ama yol açtığı felaket kendisine çok sert fırtınalar olarak dönebilir. İran vurdu, sıra İsrail’de: Cehennemin kapıları açılıyor mu? Gözü dönmüş mesihçiler İran’ı yıkacağız derken bölgedeki Irak, Suriye ve Yemen’i içine alacak, hatta Türkiye’yi alttan vuracak, Körfez’i cehenneme çevirecek, Hürmüz’ü kapattırıp petrol krizini patlatacak, aynı zamanda Amerikan güçlerini de tehlikeye atacak, İsrail’i kevgire çevirecek ve nerede nasıl duracağı belli olmayan bir savaşa davetiye çıkartıyor. Nasrallah’tan sonra… İsrail hedeflerine ulaşabilecek mi? Ya da İsrail nerede duracak? Hizbullah’ı ne bekliyor? İntikam için çekilen kırmızı bayrak beyaza mı dönecek? İran kendi bekası için hasımlarının ifadesiyle “Orta Doğu’daki prestij projesi” Hizbullah’ı gözden mi çıkaracak? Cepheler birbirine geçerken… Şimdi Gazze cephesini kapatmadan Lübnan’a yönelen İsrail’in artan saldırıları Hizbullah’ı çok zorlayacak noktaya gelirse Direniş Ekseni’nin izleyeceği strateji merak ediliyor. Taksitli intikam ya da hesaplaşma savaşı İsrail dış destekte olası bir kesinti ya da tereddüdü kaldıramaz. ABD’yi tamamen arkasına almadan büyük bir savaşa giremeyeceğini biliyor. Hem hükümete karşı gösterilerde hem de ordunun artan vahşetinde parametrelerin yıkılmasının ürettiği korkuyu görüyoruz. 'Çağrı Terörü', Beyrut'ta suikast ve savaşın ayak sesleri İsrail’in derdi, Gazze’de ateşkes şartını koşan Hizbullah’a geri adım attırıp Litani’nin kuzeyine çekilmesini sağlamak ise Nasrallah bu konuda bir milim esnemedi. “Gazze ile Lübnan'ı birbirinden uzaklaştıramayacaklar” yanıtını verdi. Daha da önemlisi Netanyahu’nun yerleşimcileri kuzeye döndürme hedefine karşı el yükseltti. Kürtçe konuşan ‘sert dostluk’ Türkiye’nin aksine İran’ın ‘tehditkâr dostluğunun’ istediği sonuçları verdiği görülüyor. Tabii KDP yönetimi Ankara ve Washington’la bağlarını İran’a feda etme eğiliminde değil. Talabani de İran’a yakın dursa da ABD ile ortaklığa önem veriyor. Farklı eksenlerin dayatmaları arasında ilişkileri dengeleme çabası. Türkiye, Arap Ligi’nde: Hoş geldin, yok gelmedin! Arap Baharı sırasında köpüren ‘Yeni Osmanlı’ hevesleriyle etrafında komşu bırakmayan Erdoğan şimdi dost sayısını artırıp Türkiye’nin manevra alanını genişletmekten söz ediyor. Ne var ki özünde yine Arapların ‘yayılmacı’ olarak göreceği yaklaşımdan sapmıyor... BRICS’i bırak, Libya’ya bak! Türkiye, Libya üzerinde kapıştığı aktörlerden Mısır ve BAE ile ilişkileri normalleştirirken Rusya ile gelgitler yaşıyor. Mısır, Rusya ve BAE BRICS’te Türkiye’nin üyeliğine ‘olur’ ya da ‘olmaz’ diyebilecek konumda. Ve herkes Türkiye’den uyumlu politikalar bekliyor. İşte yeni bir test sürüşü. Sisi’yi kardeş yapan nedir? Erdoğan’ın kafasındaki normalleşme modelinin Şam’da karşılığı yokken Sisi ya da diğer Arap liderlerinin Esad’ı etkilemesi mümkün değil. Ayrıca Sisi’den Mısır’da devirdiği siyasi çizginin Suriye’de iktidara gelmesi için katkı umuyorlarsa bundan şimdiye kadar yaşananlardan hiçbir ders almadıkları sonucu çıkar. Sisi’nin ikili ilişkilerden söz ederken Mustafa Kemal Atatürk’ü referans alması siyasal İslamcı gündem karşısında nerede durduğunu göstermiyor mu? Yeni bir Nekbe’ye doğru: Daha kötüsü ne olabilir! Bir yanda ordu diğer yanda yerleşimcilerin olduğu hibrid terör insanları silahlanmaya zorluyor. İsrailli siyasetçiler hırsla yeni bir Nekbe hedefliyor. Yani 1948’deki terör kampanyası, sürgün, soykırımın tekrarı... Son zamanlarda Filistinliler kendilerine reva görülenler karşısında Filistin Yönetimi’nin İsrail’le işbirliğine rağmen örgütlenmeye başladı. Aslanlar Yuvası, Cenin Tugayları ve Nablus Tugayları ortaya çıktı. Batı Şeria’nın Gazzeleşmesinden söz ediliyor. Silahlı direniş uç veriyor. Hizbullah hedefe ulaştı mı? Ateşkes masasına ateş düştü mü? İsrail önleyici saldırı hikayesini öne çıkarıp misillemenin etkisini küçümsemeyi tercih etti. Hizbullah’a hasım ‘Sünni Müslüman’ çevrelerde misillemeyle dalga geçilse de İsrailliler bunun dalgaya alınacak bir durum olmadığını görüyor... İsrail angajman dışına çıksa da işgal senaryosunu tekrarlayamıyor. “İsrail’e dokunan yanar” önermesine sarmalanmış üstünlük artık caydırmıyor. ABD de yeni gerçekliği kabul etmek zorunda kalıyor. Aylardır Beyrut’ta ‘diplomasi kampı’ kurmalarının başka izahı yok. Putin, Güney Kafkasya’ya ansızın dönerken… Ukrayna ordusunun daldığı Kursk bölgesinden yükselen kara bulutlar, Bakü’de yerini açık bir havaya bıraktı. Putin, Batı’nın el atmaya çalıştığı Güney Kafkasya’da Rus rolünü geri istiyor... Aliyev’in Putin’i ihtimam ile ağırlaması da sadece yeni Soğuk Savaş karşısında mesafeli bir konuşlanmayı teyit etmiyor, aynı zamanda Karabağ savaşından beri bölgede etkisi artan Türkiye’yi dengeleme arayışını yansıtıyor. Irak’ı kayyımlaştırmak: Zafer ya da hezimet! KYB Kerkük’te de istediğini aldığına göre Bağdat’ın hassasiyetlerine daha da duyarlı olabilir. Bu hassasiyet duruma göre Türkiye’nin taleplerini de yansıtabilir. Ankara yeni sayfayla bir şeyler aldı ama hedeflerinin hâlâ çok gerisinde. Şu aşamada ne büyük bir hezimetten söz edilebilir ne de büyük bir zaferden. Alanların birliği sonuç getirecek mi? Alanların Birliği Gazze yangın yerine dönerken Batı Şeria’nın çaresizce uzaktan izlemesine son verilmesi düşüncesinden doğmuştu. Aslında Aksa Tufanı bu yaklaşımın tam tersi bir hazırlığın ürünüydü. İran ve Hizbullah’tan gelen açıklamalar, Hamas’ın saldırıyı Direniş Ekseni’nin hiçbir parçasına danışmadan uygulamaya geçirdiğini ortaya koydu. Buna rağmen ne Gazze’deki diğer örgütler ne de Direniş Ekseni’nin öteki halkaları Hamas’ı yalnız bıraktı. Gölge savaşlarından cepheleşmeye Direniş Ekseni İran’ın patronluğunda Filistin odaklı bir çabayken son zamanlarda Orta Doğu’da Amerikan hegemonyasına karşı bir koalisyon görünümü aldı. Bugün koordinasyon seviyesinin artmasıyla daha etkili bir cephe görüntüsü verse de geçmişte yaşananlar bazı potansiyel açmazlara işaret ediyor. Eksenin devlet dışı aktörleri rakip güç odakları arasında bocalamalar yaşadı. Bugünkü ortakları arasında çatışmalara varan uyumsuzluklar da oldu. Yahya Sinvar'ın liderliği ne anlama geliyor? Netanyahu eninde sonunda ateşkese evet demek zorunda kalabilir. 1948’de Mecdel Yaba’dan sürülen bir ailenin çocuğu olarak Han Yunus’ta mülteci kampında dünyaya gelmiş, benliği işgalin bütün şiddetiyle şekillenmiş, 23 yıl hapis yatmış ve kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış tüneldeki bir adamla konuşacak. İran savaşı göze alıyor mu? Nisanda Şam’daki konsolosluk binasına saldırıya karşılık 350 füze ve SİHA ile düzenlenen misillemenin caydırıcı olamadığından hareketle İranlılar bu sefer yanıtın farklı ve şaşırtıcı olacağı, bu farklılığı yaratmak için de kapıları müzakereye kapatmaktan bahsediyor... İki suikast: İsrail dünya savaşı için bütün sınırları zorluyor Netanyahu kendi geleceğini garantiye almak için Gazze’de ateşkesten kaçınıyor, Lübnan cephesini genişletmeye çalışıyor ve ABD’yi İran’la savaştıracak hamleler yapıyor... İsrail iki suikastla psikolojik üstünlüğü ele geçirdi. Fakat hedeflediği caydırıcılığı inşa etmesine yetmiyor. Rezalet mi faşizme tokat mı? Bir taraf Seine’deki gösteriyi sanat ve estetik değeri yüksek büyüleyici bir başarı olarak görüyor. Rahatsızlık yaratmak da bu büyünün içinde. Diğer taraf ise ortaya çıkan tabloyu hoşgörüsüzlüğe, özgürlükten yoksunluğa, otokrasiye ve muhalifleri sakatlayan polis zorbalığına batan bir ülkenin karikatürü olarak okuyor... Olimpiyat ateşi hiçbir ateşi söndürmüyor. Olimpik Ateşkes sadece Batılı hegemonyaya hasım taraflara işliyor. Doğu-Batı çelişkisi: Filistinler Pekin’e, soykırımcı Washington’a Çin’in Filistin meselesine el atması ABD’yi köşeye sıkıştırabilir. Rusya’yı da biraz daha duyarlı hale getirebilir. Fakat barış yapıcı bir rol için gereken araç ve kapasite henüz orada da yok. Hudeyde cehennemi İsrail’i soğutur mu? Ders verme düşkünlerinin ıskaladığı şey şu: Yemen’in sabırlı ve dirayetli insanları varlıkta ve yoklukta Arap onuru ve direncini temsil ediyor. Uzak tarih bir kenara Suudiler, Arap Yarımadası’nda kendi devletlerini kurarken yüzleştikleri Zeydi direncini, 1990’larda ve ardından 2014 sonrasında yeniden tecrübe ettiler. Bugün Suudiler ve Emirliklerin besledikleri bazı unsurlar genel Yemen algısını fazla zedelemez.