Hakan Aksay

haksay@gazeteduvar.com.tr
TÜM YAZILARI
Gazete Duvar’a veda ve içten bir dilek Gazete Duvar’ın gelişip güçlenmesini, daha kurumsal bir yapı haline gelmesini içtenlikle diliyorum. Eminim eski ve yeni bütün Duvar emekçileri bu yolda ciddi katkılar yapacaktır. 
Ukrayna Savaşı - 4: Putin iktidardan düşürülebilir mi? Rusya’da yeni bir muhalefet ortaya çıkabilir. Belki ABD’ye ve NATO’ya muhalif, ama artık Putin’in ekonomiyi yıkıma götürebilecek izolasyon politikasına da karşı çıkabilecek, giderek yoksullaşan ülkede oligarklara ve bürokratik baskılara karşı ayağa kalkabilecek bir kitle… Dün komünistlerin kovamadığı McDonald’s bugün Rusya’yı terk etti Sovyetler Birliği çatırdıyordu ama daha yıkılmamıştı. Komünistler Puşkin Meydanı’nda McDonald’s açılması kararına karşı protesto gösterileri yapıyordu. Yenildiler. "Emperyalistler" Moskova'nın merkezinde futbol sahası gibi kocaman bir McDonald’s açtı.
Ukrayna Savaşı-3: Yeni 'Demir Perde' örülüyor, bu kez Batı tarafından Rusya her sorunu şiddet ve silahla çözmek isteyen bir ülke olarak algılanıyor, korku yaratıyor. Bombalardan kurtulmak için yer altında, metrolarda yaşayan Kievli insanlar, hayatlarının kalan kısmında Rusya hakkında nasıl düşünürler acaba? Ukrayna Savaşı-2:Putin ve Biden’ın reytingi ve nükleer savaş tehlikesi Rusya lideri Putin son zamanlarda sık sık sahip oldukları nükleer silahlardan söz ediyor. Dünyada yaşamı tümüyle yok edebilecek kadar nükleer silah varken, bu risk göze alınabilir mi? Maalesef evet. “Sınırlı nükleer silah kullanımı” uzun süredir gündemde olan bir mesele. Ukrayna Savaşı-1: Putin’in hamlesi herkes için riskli, kendisi için de Rus liderin 22 yılı aşkın iktidar süresinin ardından artık "ülkenin en alıngan insanı" olduğunu savunan siyasi analist Vladimir Pastuhov, Ukrayna’yla ilgili kararıyla Putin’in "her şeyi ince ince hesaplayan soğukkanlı bir KGB subayı gibi değil, her istediğini yapan bir Ayetullah gibi davrandığını" dile getiriyor. Lanet olsun insansız politika merakınıza, akan kana duyarsız kalmanıza Hiçbir siyasi lideri savunmuyorum bu savaşta. Savunduğum tek şey var: Hayat. Ya da insanların yaşayabilmesi, ailelerin parçalanmaması, anaların ağlamaması, birbiriyle dost olabilecek kişilerin sadece farklı uluslardan olması nedeniyle düşman haline gelmemesi için gereken ortam; yani "barış"… Ölmeden önce birazcık yaşayabilmek için "Hemen her şey, kibirlerimiz, gururlarımız, başarısızlık korkularımız ölümün karşısında silinip gidiyor. Zamanınız sınırlı, sizin olmayan bir hayat sürerek onu boşa tüketmeyin. Kalbiniz ve içgüdüleriniz sizin gerçekten ne olmak istediğinizi biliyor. Gerisi boş." Ve sana âşık olduğumu bil, hükümdarın da bilsin… Seçimlerde oylar dürüstçe sayılsaydı, sen ülkenin en saygın kişilerinden biri olacaktın. Ama olmadı. Yenildiniz. Gerçi şunu da göstermiştir "tarih baba": Bazen kendini muzaffer sayanlar mağlubiyetin eşiğindedir ve bazen yenik ilan edilenlerin zaferi elde etmesine sanıldığından çok daha az şafak kalmıştır. Ayılana gazoz, bayılana limon, konuşana poligraf… Siyasi liderleri ve partilerin başlıca sözcülerini, mesela, haftada bir yalan makinesine bağlayalım. Yalanlar çıktıkça kırmızı ışıklar yansın. Hatta ülke çapında sirenler çalsın. Memleketin kaderini etkileyen şahsiyetler, bu kadarcık sıkıntıya katlanıversin. Fena mı olur? Her gün aynı sabaha uyanmak Her gün aynı sabaha uyanıyoruz sanki. Hayat, kendi kuyruğunu kovalayan köpek gibi daracık bir çemberde dönüp duruyor. Bazen kendimizi tekerlek içinde koşan ve tüm çabasına rağmen tek adım ilerleyemeyen bir hamster gibi hissediyoruz. Bu arada bize verilen kum saati durmadan hafifliyor. Sezen Aksu’ya mektup: Gülümse, hadi gülümse, bulutlar gitsin… Baktım yazışmalarımıza, yeni yılla ilgili dileğini şöyle bitirmişsin: "Ümitsiz olmaz, en çok ümit getirsin…" Belki de karanlığın en çok ağırlaşarak üzerimize çöktüğü zamanlarda ümitlerimizden vazgeçmememiz, onları özenle besleyip güçlendirmemiz gerekiyor. Ve sağlığımızı, moralimizi, neşemizi korumamız... Birazcık vicdan veya ‘Zulüm bizdense ben bizden değilim’ Vicdan, her bir olayın yürek süzgecinden geçirilmesini, empati yapılmasını zorunlu kılan bir ahlaki pusulaydı. Vicdan partili olamazdı, siyasi davranamazdı, taraftarlığı kabul edemezdi. Vicdan asla tek bir millete, dine, ideolojiye, siyasete ait olamazdı. Vicdan tek kişilikti. Böyle olmazsa her zaman zulme karşı çıkmayı başaramazdı. Kazakistan’da yaşananlardan çıkan bazı dersler Muhalefete soluk alma fırsatı vermemek, seçimleri hokus pokus geçiştirmek, zor durumda internetin vanasını kapatmaya sarılmak kâr etmeyebiliyor. Hele siz daha hayattayken heykellerinizi diktirirseniz, ölmeden önce onlarla birlikte devrildiğinizi görme ihtimaliniz de var. Bir de çok uzun süre iktidarda kalıyorsunuz. Çoook uzun… 2020, 2021, 2022: Nefes alamıyoruz! 2021’den daha kolay geçeceğini savunmanın zor olduğu, ama her şeye rağmen birçok umudumuzu bağladığımız 2022’de ne kadar rahat nefes alabileceğimizi bilemiyoruz. Demokratik hakların daha da sınırlanması tehlikesi hiç de az değil. Yasaklardan zamlara kadar bir dizi enstrüman yavaş yavaş nefesimizi kesebilir. Yavaşca’nın ölümünden Kurosawa’nın Düşleri’ne: Mutlu cenaze var mıdır? Eğer giden, ardında bıraktıkları tarafından, şablonlardan oluşan ve formalite tavırların arasında içtenlikten uzaklaşan bir cenaze yerine, kalpten bir veda ile uğurlanmak istiyorsa, neden olmasın? Ne var ki özgürlüğün sınırları sadece hayatta değil ölümde de bir mengene gibi kuşatır bizi. Ne dinî törenlere uyulmadan gidebilirsin, ne de istesen kül olabilirsin… Sınır dediğiniz nedir ki, bütün ülkeler bizim ‘Dünya vatandaşlığı’ boş bir masal diyorlardı; değil mi? Cebinde hangi pasaport varsa o kadar ve ona göre konuş... Vaktiyle Rus televizyonlarında milliyetçilik sınırlarını aşmaya izin verilmeyen, gladyatörlere önceden saptanmış işaretlere göre alkış ve yuh yağdıran kitleler önünde düzenlenen siyasi şovlarda boy gösteriyorduk. Ve elime tutuşturdukları kılıcın sapı kırıktı. Hayallerimizi öldürmenin bir cezası yok mu? İnsanların hayalleri kimin umurunda? Bırakın hayallerini, hayatları kimin umurunda? Siyasetin ötesinde “insan” diye bir amaç var mı bu ülkede? “Hayat” diye bir değer var mı? Ama ölmek!.. Ölmek bir başka şeref bizde… Kutsal yaşam kuramadık yüz yıldır; ama kutsal ölüm “noktasında” hiçbir sıkıntımız yok. Gazete Duvar okuru Vicdan Hanım’a açık mektup Patronu, yayın yönetmeni, yazı işleri, editörleri, muhabirleri, köşe yazarları, herkes içinde bulunduğu konum açısından Duvar’a katkı yapmak için mükemmel imkânlara sahip. Bir taraftan bu imkânların sonuna kadar kullanılması, diğer taraftan hiçbir konumun diğerlerinin üzerine taşmaması, herkesin kendi kulvarındaki kaliteyi maksimum arttırması gerekiyor. Eyy ‘evet efendimci’ gazeteciler, geminiz battığında ne yapacaksınız? Sahi, siz nasıl böyle "yandaş" oldunuz? Ne ara böyle zenginleştiniz? Vicdanınızı ve mesleğinizi nasıl pazara çıkardınız? Güçlenmek için hangi "fedakârlıklar"a katlandınız? AKP’nin zirvesi, köşe yazarının zirvesi, Gazete Duvar’ın zirvesi… Hayatın bir zirvesi var mıdır? Varsa nerede gizlenir? Özel hayatta, arkadaşlıklarda, iş ortamında nerededir bu zirve? Ya meslek hayatında? Ya siyasette? Şimdi tam sırası gecikmenin Tüm yaralarımızı ve kırıklarımızı alın terimizle onaracağız. Yeter ki omurgamız dimdik durabilsin.