TÜM YAZILARI
İki ilginç (var olmayan) sergi birden
Ahmet Rüstem Ekici ve Hakan Sorar bu dönem iki sergi ile karşımızdalar. Biri, Tunceli’de keşfettikleri koç mezar taşlarından yola çıkan "Bir Varış Bir Yokuş"; diğeri de ikiliye bu kez Cansu Sönmez’in de dahil olduğu "Kıyının Getirdikleri". Yapay zekanın "ele geçirdiği" bu iki sergi, tarihten, kişisel deneyimlerden referans alıp bize var olmayan dünyaları sunuyor.
Rüyalarda buluşuruz
Paris’te 13 Ocak 2025’e kadar devam edecek Sürrealizm sergisi, daha sonra Brüksel, Madrid, Philadelphia şehirlerini, şehirlerin yer aldığı ülkelerin kültürel ve tarihi bağlamlarını gözeten ekler yaparak gezecek. Kim bilir belki birine denk gelirsiniz ve rüyalarda buluşuruz...
Sen hiçbir zaman yanlış bir şey yapmadın
Serginin ikinci kısmı, You never did anything wrong, Part 1- Sen hiçbir zaman yanlış bir şey yapmadın 1. Bölüm (2024), beni sanırım milli hassasiyetler sebebiyle asıl vuran bölüm oldu; videoyu izlerken, fotoğraflara bakarken gözlerim doldu. Ki sergiyle ilgili okuduğum yazılarda, bu bölüm hep daha kısa geçilmiş; başımızda bir hayvan hakları yasası çözümsüzlüğü varken hayvanlara duyulan sevgiyi, hayvanların masumiyetini konu olan bu video, beni çok duygulandırdı.
Biz, algımız ve göremediğimiz deniz
“Günbatımı kaleydoskobu” küratöryel anlamda en sıkıntılı eser. Sanatçı, müzenin içi ile dışarısı arasındaki bağlantıyı göstermek için güzelim Boğaziçi’ne doğru bakan bir eser tasarlamış. Fikir güzel ancak uygulama göz yaşartan bir Türkiye özeti.
Çıplaklar cenneti
'Paradis Naturists – Çıplaklar Cenneti' sergisi, “Doğacılık bugün yalnızca özgürleşme zamanına duyulan nostaljinin bir ürünü mü, yoksa hâlâ beden farkındalığı ve refahla bir ilgisi var mı? Yoksa bronzlaşma çizgilerinden kaçınarak tatil geçirmenin önemsiz bir yolu mu?” soruları ile sona eriyor. Bronzluk çizgisinin de bir havası var şimdi diyerek, son çıplak Avrupa hikayemle bu kamptan çıkıyorum...
Başka bir sahilden hikayeler
Kültürler, doğa, şamanizm, mistisizm konularında çalışan Carla Bresciani’nin resim ve heykellerinde sergide ele aldığı konular, bir şekilde Anadolu kültürüne de oldukça yakın geldi bana. Kadınların gücü, bilgeliği, kadimliği, doğayla ilişkileri, dolgun bedenleri, renkli halleri bizim topraklarımızın da tanıdığı, bildiği, sevdiği konular.
Fotoğrafçılığı özgürleştirmek
İsviçre’de bulunan fotoğraf müzesi Photo Elysée’de Man Ray – Liberating Photography (Fotoğrafçılığı Özgürleştirmek) sergisinde 20. yüzyılın en ünlü sanatçılarından olan Man Ray’in (çok büyük bir şansla) özel bir koleksiyondan seçilen fotoğraflarına bakıp, Paris’in 1920’li-30’lu yıllardaki avangart dünyasını hayal etmek imkanı buldum.
Sarı, sıcak yaz güneşinin altında...
Bugün hazır Nicolas De Staël’i yeni tanımışken ya da tanıyorsanız hafızanızı tazelemişken kendinize bir iyilik yapın; çevrenizdeki herhangi bir şeye tekrar bakın. Rengi, ışığı görün, bu hayatın, dünyanın harikalığını derinden doyumlayın...
Günlük dertlerin içinde, zamanı geldiğinde
Erinç Seymen’in “Kīpuka” başlıklı kişisel sergisi, izlediğiniz çok iyi bir film gibi; bütün eserlerin alt metinleri detaylıca birbirlerine düşünülüp bağlanmış. Zaten tüm sergiler böyle hazırlanılıp kürate ediliyor diye düşünebilirsiniz ama bu incelikte kesinlikle olmuyor. Sergideki tüm hikayeleri sırayla anlatmaya kalksam, edebiyat, film referanslarıyla sağlam bir kitapçık olur.
Basit detayların hoşluğu
Hasan Deniz 'Hakiki Hikayeler' sergisinde ilk kez hem rastgele çektiği fotoğrafların hikayesini tamamlamak için sergi özelinde kurgu resimler çekiyor hem de yine ilk kez portreler çekiyor. Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık bölümünü yarıda bırakan Deniz, biraz da kendiyle dalga geçmek için yıllar önce terapi koltuğu gibi bir kırmızı koltuk almış atölyesine. Şimdi, bu koltuğa tanıdıklarını dostlarını oturtup onlara "terapi" yapıyor sergi için.
Venedik Bienali ve mümkünse apolitik Türkiye
İKSV ne şiş yansın ne kebap demiş gibi... Evet politik sanat geçmişi kuvvetli bir sanatçı seçiyoruz ama mesela Almanya’nın 1987’li Türk asıllı göçmeni seçip alıp göçmenleri Almanya Pavyonu’nda aslanlar gibi spot ışığı altına koyduğu bir ortamda, Türkiye’nin sanki hiç derdi yokmuş, söyleyecek sözü yokmuş gibi öyle genel geçer bir mesajla dünya haline üzülüyoruz...
Süpermen’den tanıdık yüzler
İki yaşında otizm spektrum bozukluğu kapsamında olduğu anlaşılan, sekiz yaşında çizime olan yeteneği keşfedilen Remzi Yılmaz, nam-ı değer Remo, 2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü'nde İstanbul Barın Han'da dördüncü sergisi Tanıdık Yüzler'i açtı. Sergi üzerine sanatçının annesi, Hacettepe Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Meltem Yılmaz ve serginin Sultan Burcu Demir, Caner Yedikardeş küratörlüğünde gerçekleşmesini koordine eden maumau sanat inisiyatifinden Sine Ergün’le konuştuk.
Biçilen roller, geçilen yollar
İstanbul’un önde gelen sanat galerilerinden birinde üzerinde üç yıl çalışılarak çıkarılmış, düşünsel bir altyapısı, sanat tarihinden referansları olan bir sergi bu; bir PR kampanyası değil. Bu indirgeme nedir? Sanatçının çoğu yerde adını bile geçirmeden, sergiyi gezmeden, metni okumadan, sergiden iki fotoğrafı alıp “Vay berbat bir PR kampanyası, iğrenç, mide bulandırıcı” diye kusmak sizin ayıbınız.
Yabancıların şiiri
Babi Badalov, "Dil bir kurgudur," fikriyle yola çıkarak anadili İngilizce olmayanların kullandığı kırık, hatanın standart olduğu bir dil ile normların ötesinde şiirler yazmış. Badalov, yoğurduğu bu dilin esnekliğinden yararlanarak, dilin insanlara dayattığı sınırları harflerle oynayarak deneyimlemiş ve bu deneyimi bizlerle paylaşmış. Hem yazarak hem çizerek görsel şiiri, dilin politik ve şiirsel olanaklarını araştırıyor Xenopetri sergisinde duvardan duvara kolajlar halinde.
Denizin dibinde bir balık
Toplum, sosyopolitik dinamikler, ekonomi, doğa; deve dikenleri, sinekler, gökkuşakları, kesikler. İlerleme-gerileme. Serkan Yüksel her zamanki gibi çok endişelenen, kafa yoran, işaret eden ince ruhuyla, katmanlanan, yeni medyumların, biçimlerin de katıldığı hikayesini sürdürmeye devam ediyor.
Tasarım, bilim, teknoloji: Duyuları Yontmak
Iris van Herpen sergi küratörü Cloé Pitiot ile sergiyi nasıl yapılandırdıklarını anlatırken, "Bazen insanlar modayı bir balon gibi algılıyorlar ve bir bakıma da öyle" diyor. “Fakat modanın hayatın diğer katmanlarıyla çok büyük bir bağlantısı olduğunu düşünüyorum; psikolojiyle, felsefeyle, bilimle, toplumla. Kendinizi ona ne kadar açarsanız, içinde o kadar fazlasını keşfedebilirsiniz.” Sergide van Herpen’in modayı hakikaten de nasıl bir laboratuvar olarak kullandığını görüyoruz.
Güller açıyor, kutlayalım
Dünyanın en ünlü müzelerinde eserleri olan Anselm Kiefer, savaş, iklim değişikliği gibi konuları ele alan daha anıtsal ve daha sert hissiyatlı işleriyle tanınıyor. For Jean-Noël Vuarnet adlı bu sergi, sanatçının 40 yılı aşkın sanat hayatı süresince sadece suluboyalarına odaklanan ilk sergisi. Sanki sanatçının ruhuna, duygusal dünyasına, romantizmine açılan, daha önce hiç fark etmediğimiz yepyeni bir kapı gibi.
Günlük sıradanlığa aşk şarkıları
Anderson’ın beni kalbimden vuran sergisi, fotoğrafçının üç kitabını Family Triology – Aile Üçlemesi adı altında sergiliyor. Atlas, Pia, Marion. Oğlu, kızı ve eşi. Evlerindeyiz; günlük bir hayata bakıyorsunuz. Kahvaltı ediyorlar, balkondan bakıyorlar, ders çalışıyorlar, oyun oynuyorlar… Güneşin yüzlerine yansıması, vücutlarının kıvrımları, öylesine kumsalda yatışlar…
Neşemizde bir şeyler eksik
Bu ülkenin güzelliklerini görüp kıymetini veren, sorunlarından da bahsetmekten çekinmeyen, hayatımıza tuvallerinden bardaklarına rengarenk eserleriyle giren bu sanatçıyı takip etmekten zevk alıyorum. Belki de yakın yaşlarda olduğumuz için ilgi alanlarının, deneyimlerinin artık tek bir "Beril Ateş" potasında tatlı bir ahenkle toplandığını, sanatçının izlediği süreçte bir olgunluk dönemine girdiğini keyifle izliyorum. Tuzuyla, deniziyle, derdiyle, tasasıyla, "arkadaşımı" izlemeye devam...
Zafer nedir?
Sanatçı Waseem Ahmed, Avrupa’nın büyük müzelerinden konu ve figür anlamında beslenirken kafasında yeni sergisinin ana odağı olan “Zafer nedir?” sorusu oluşmuş. Tam da bugün dünyanın geldiği noktaya bakınca, son dönemde sergideki Delusional Perceptions- Sanrısal Algılamalar serisi ortaya çıkmış.
Yak bütün fotoğrafları! Ya da yakma kız, kolaj yapalım!
19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren dijital teknolojinin gelişiyle birlikte kağıt fotoğrafçılık ortadan kayboldu. Artık kimse ne birini fotoğraftan keserek ondan hıncını alabiliyor, ne de fotoğrafa allı güllü çerçeveler çizerek sevgisini kağıtlara taşırabiliyor. Yüce Tarkan’ın söylediği gibi yakamıyoruz bile fotoğrafları!
Naif, süper
Naif sanatın kurucusu, Gürcü ressam Niko Pirosmani’nin sıradan insan portreleri. Pirosmani’nin kerameti: Gündelik, sıradan motifleri, ilgi çekici, benzersiz ve zamansız simgelere dönüştürebilmek.
Zamanın belirsizleştiği, herkesleşilen bir prova
Yeni sergisinde aile albümleri ve yapay zekanın getirdiği bilinç akışının arasında bir yerde bir "Prova" yapıyor Metehan Özcan. Versus Art Project’te devam eden sergisinin kapısının girdiğinizde, bu iki dönem arasında üreten bir zihnin beslendiği kaynakları görüyorsunuz.
Sınırları yok
Acılarından sanat üreten birinden bahsetmek, hangi tarafın acısından bahsettiğine göre politikleşebilir. Amaç, sanatın sınırsızlığı olduğu için bugün Fransız sanatçı Michel Nedjar’dan bahsetmenin sınır meseleleri, taraf tutmak ile ilgili olmadığını not etmek istiyorum. Hatta acının maalesef evrensel olduğunu, bir topluma mal olmadığını düşünerek, bu acıyı soğutan sanat üretiminin ilham verici yanlarının insanları birleştirmesini umuyorum.
Bir kimliğin inşası: Yurt gezileri
1938-1943 arası 48 sanatçı, köy hayatını, Anadolu motiflerini resmetmek ve Türk kimliğini güçlendirmek için Anadolu’nun 63 şehrine gönderiliyor. Gezilerin ‘yukarıdan aşağıya’ dikte edilmiş devlet politikası olmasından, bazı sanatçıların toplumdan ne kadar uzakta olduklarını fark etmelerine kadar birçok eleştiri de okuyabilirsiniz ama bu politika, o dönemi belgelemek, bir kültürel kimlik oluşturmak hem de sanatçıları destekleyerek kendi sanat tarihimizi yazmak açısından etkili olmuş bir politika.
İstanbul ve Lozan’da antlaşmaya doğru
İki farklı ülkede, aynı tarihi anlatan iki farklı sergi... 1923’e gittiğin, o salonlarda gezdiğin, Türkler, Türkiyeliler olarak hafızamızın tazelendiği ve iki sergide de İsmet Paşa’nın pek keyifli olduğu iki farklı deneyim.
Günlük hayatın parlak renkleri
Şimdi, “en” olmayı bırakalım ve sıradan hayatlara bakalım: Piknik yapanlar, müzik çalanlar, plajda takılanlar, spor yapanlar… Öylesine, ama aslında çok renkli, kalabalık, hikaye dolu insanlar. O parlak renkleri görmesini bilene!
Birbirimizi tanısak barışır mıyız?
Afrika Amerikalı Tarih ve Kültür Ulusal Müzesi (National Museum of African American History and Culture, kısaltmasıyla NMAAHC), Washington DC'de bulunan ve Afrika kökenli Amerikalılar'ın tarihini, kültürünü ve ülkeye katkılarını belgeleme, koruma ve sergileme amacı güden bir müze. ABD’nin başkentinin devasa ve hepsinin girişleri bedava olan müze adasının son eklenen parçası.
İznik’in yaşayan insan hazinesi: Adil Can Güven
Adil Can Güven, 1970’ten beri, yani 50 yılı aşkın süredir çini yapıyor. Eski ve sağlam bir usulle, usta-çırak öğretisiyle yetişmiş. Bu kültürde ustanız size el verip sizin piştiğinizi söylemeden kendiniz atölye açamıyorsunuz. İnegöl doğumlu Adil Can Güven, ustası Abdurrahman Özer önderliğinde önce Kütahya’da, sonra Çanakkale ve Çan’da farklı ustalara da çıraklık yaptıktan sonra 1998’de İnegöl’deki atölyesini İznik’e taşımış.
Aktivizm ömür boyu
Bugün 83 yaşında olan Kızılderili sanatçı Jaune Quick-to-See Smith'in ne sanatı ne aktivizmi duruluyor; Smith, güncel olaylarla bağını koparmıyor. Ümitlerimizin cılızlaştığı bu ülkede Smith’ten ilham alarak, hepimize hatırlatıyorum: Yaratıcılık ve aktivizm ömür boyu!