TÜM YAZILARI
Ehveni şer mecburiyeti
Güncel bir tartışmayı -bağlamını değiştirerek- bu noktada kullanırsak: Ehveni şer anlamında yeni bir “yetmez ama evet” dalgasıyla yüz yüzeyiz aslında. Üstelik bu sefer daha önceki versiyona diş bileyenler tarafından hararetle desteklenen bir ikinci dalga söz konusu.
'Güçlendirilmiş' tartışma ihtiyacı
Bütün partilerin ittifaklardaki ağırlıkları ve rolleri açısından daha hareketli kampanya sürecini başlatacağını öngörebiliriz. Öncelikli değil demelerine rağmen aday tartışmaları da her vesileyle etkili olmanın güçlü adayı. Bütün bu sıkışıklığın göbeğinde, “güçlendirilmiş parlamenter sistemin” neyi güçlendireceğini, neyi frenleyeceğini hakkıyla tartışmaya zaman ve imkan kalacak mı? “Bu işler aceleye getirilmemeli, seçim sonucu kazaya uğratılmamalı” diyenler haklı çıkacak mı?
HDP’nin tutum belgesi
HDP açıkladığı tutum belgesiyle, iktidarın çizdiği stratejide kendisine biçilen rolü güçlü biçimde reddetmiş olmanın ötesinde, muhalefet bloku içinde de “eli mahkum” bir pozisyonda kalmaktan çıkabildi. Genel olarak muhalefet aktörleri de birbirlerini rahatlatırken, kendilerini sıkıntıya sokmak zorunda olmadıkları formüller üretmekte artık daha cesur.
'Muhataplık tartışması' ve imkanlar
Çok kısa bir aralıkta değişik aktörlerin epey farklı biçimde dahil olduğu muhataplık tartışmaları, kısa vadeli yorumlardan kurtarılabilirse önemli imkanlar üretebilir aslında. Meselenin elbette Kürt sorunu boyutu önemli. Bu pencereden bakınca sorunun çeşitli katmanları için farklı muhataplık adresleri verilebilir. Ancak tartışmayı sertleştiren taraf, Kürt sorunuyla pek ilgili değil aslında. Tartışmayı köpürten, siyasi zeminde bu meselenin nasıl etki yaratacağıyla ilgili.
'Garip'lerin tercihi değişir mi?
Son üç yıldır -pandeminin de etkisiyle özellikle bu yıl- ekonomik krizin etkilerinin iyice sertleşmesi siyasi aritmetiği etkilemeye başladı. Bu nedenle seçmen tercihlerinde çok önemli değişimler yaşanacağı öngörüsü, seçmenin defalarca kanıtlanmış ekonomik oy verme davranışını tekrar edeceği varsayımına dayanıyordu. Bunun kısmen gerçekleştiği ve iktidar oylarında ciddiye alınması gereken bir gevşeme yaşadığı görülüyor.
Siyasette baraj mühendisliği
İttifaklı sistemin dezavantaja dönüşen tablosunu bozmak, ittifakla kolayca aşılacak bir baraj engelinden daha önemli gibi duruyor. Bu değişikliğin MHP barajı aşsın diye yapıldığını düşünmek çok ikna edici gelmiyor. İktidar partilerin ayrı ayrı seçime girmelerinin, tabanlarında ittifakın yarattığı alerjiyi yatıştırmak konusunda bazı imkanlar sağlaması mümkün. Ancak çok daha belirgin etki, iktidar partilerinin ittifakla girmediği bir seçime, muhalefetin de ittifakla girmesinin daha zor olacağı.
Derinleşen yalnızlık hissi
İktidarın yıllardır dayattığı “beka davası” memleketin bütününe derin bir yalnızlığı kabul ettirip, kendi tabanına da “sizin benden başka kimseniz yok” fikrini tekrar etmekten ibaret. Yani memleketi de, taraftarlarını da yalnızlık hapishanesinde rehin tutmak.
Duvarı döve döve
İktidar da muhalefet de hala bütün yatırımlarını “duvara” yapıyor. Hala duvarlarda gedik açma peşindeki muhalefet açısından bugün güncel soru, iktidara desteğin asıl olarak hangi nedene bağlı olarak zayıfladığı. İktidarın kimlik temsili açısından gösterdiği zaaf dolayısıyla duvarda gedikler verdiği fikri, bu noktaya hamle taktiklerini cazip kılıyor. Kimi tehlikeli ideolojik taklitler, riskli popülist taarruzlar eşliğinde duvar dövülmeye devam ediliyor.
Afganistan meselesi
Afganistan’ın bitmeyen çilesinin bugün aldığı yeni biçim, herkesin kullanmak istediği bir “ibret” enflasyonuna yol açıyor. Yine herkes, kendi yaptığıyla ya da sorumlularla yüzleşmek yerine başkalarına çıkartılacak ders işaret etme gayretinde.
Sıcak para ve sıcak gündem
Sıcak gündem, tıpkı sıcak para gibi, fazla spekülatif, aşırı akışkan, çok istikrarsız bir zemin yaratıyor. Belirsizliğin çok yüksek olduğu hatta süreklileştiği bir atmosferde, bozucu etkisi daha da büyüyor. Aşırı ısınmış, ısıtılmış bir zeminde -tıpkı orman yangını gibi- kolayca tutuşturulan, öngörülemez yerlere sıçrayabilen, dönen rüzgarla değişen sonuçlar oluşuyor. Gerçek dinamikleri görmeyi veya görme biçimini bozan optik sorunlar ortaya çıkıyor.
Saçmalama lüksü
İktidarın hemen her aşamasında büyük bir kifayetsizlik gösterdiği orman yangınları, “popüler” sanatçıların katıldığı “devletimiz güçlüdür” kampanyasına dönüştü. Hakiki sorunları şirazesinden çıkartmak başka nasıl olur ki? Elbette kafası kolay karışan rakipler ve “saçmalama lüksünü” kullanmak sayesinde.
Mevsim normalleri, iklim anormallikleri
2019 yerel seçimlerinde alınan sonuç ama daha çok son iki yılda anketlerde görülmeye başlayan siyasi aritmetik değişimi ve iktidarın çeşitli katmanlarda açık çözülme görüntüsü vermesi, siyasi taktisyenliğin ilgi alanını muhalefete yöneltti. Hala iktidar tarafında yaşanabilecek çatlama sonrasını, yine iktidar cephesinde yaşanacak değişim üzerinden okumaya çalışan kulis/lobi faaliyeti yürüyor olsa da, dikkatler ağırlıkla muhalefetin nasıl şekilleneceğinde.
Mülteci tartışmasından çıkan ırkçılık
“Bana ırkçı diyemezsin” diye çemkiren birinin yazdığı cümle şöyle: “Evini böcekler bassa ilaçlamazsın sen değil mi?” Gelen insanları evi basmış böcekler gibi itlafı gereken haşarat olarak tarif etmekte bir sakınca görmemiş, kalkmış “bana nasıl ırkçı dersin” diyor.
Sonuçsuz erken seçim tartışmaları
Bugün ortaya çıkan erken seçim tartışmaları, yine iktidarın -hatta sadece Erdoğan’ın- yaptığı veya yapabileceği potansiyel hamleler üzerinden yürüyor. Hamle beklentileri -muhalefet sözcüleri açısından bile- onun üzerinde toplanıyor. Çünkü siyasal değişimin, bulunan bir çıkış veya çözüm formülünden değil, çözümsüzlük ikliminden ve dolayısıyla iktidar cephesinden çıkacağı bekleniyor.
Her şeyin bir kullanım ömrü var
Yirmi yıllık iktidar elbette bir miktar yıpranır, sürece bakılınca az bile olduğu düşünülebilir. Sonuçta, bir memlekete bir-iki asır yetecek kadar olağanüstülük sığdırılmış yirmi senede, gele gele başlangıç noktasına dönmüş. Ancak yer artık başladığı yer değil. 40-50 yıl hayatı basit sloganlara indirerek siyaset yapan insanların da, söylediklerinin de eskimesi doğal. Fakat durumu, bu “normal” eğrinin biraz dışında, daha özel hale getiren iki önemli noktayı gözden kaçırmamak gerek.
Gündem sarhoşluğu, açık büfe oburluğu
“Başka yerde bunların onda biri olsa” diye başlayan cümleler, sadece iktidarın vurdumduymazlığını veya ifşa olanların yüzsüzlüğünü göstermiyor. Bu çürüme, çözülme sürecine aktif müdahale iradesi gösterecek siyasî aktörlerin ve bunu zorlayacak toplumsal vasatın varlık ve etkinlik sorununu da gösteriyor.
Size soruyorlar: Alıştınız mı?
Her şey hayat tarzı ile ilgili değil ama nasıl ve neyin içinde yaşadığımızla fazlasıyla ilgili.
Haziran iklimi
"Haziran" performansları on yıllık hayli karanlık bir koridorda, umudu ve itiraz direncini canlı tutan –en isteksizlerin bile zaman zaman müracaat etmek zorunda kaldığı- referanslar olarak duruyorlar.
Siyasetin ihaneti, inkarı ve intiharı
Yaşanan şey, salgın yönetiminden MB krizine, dış politika saçmalıklarından kurumsal kapasitenin tam çöküşüne kadar yaygın bir dağılma. Siyaset, inkar ve ihanet serisini intiharla tamamlamaya zorlandı.
Erdoğan karşıtlığı yanlış mı?
Evet iktidar seçmeni açısından hala ana taşıyıcı Erdoğan. Fakat bu döngüyü kıracak olan, sözleri ve temsiliyeti açısından değil yaptıkları ve neden olduklarıyla tarif edilecek bir Erdoğan karşıtlığı.
'Girdaba İniş'
Birdenbire zuhur eden ve hemen kapanacak bir girdap değil bu. On yıllardır devam eden, aynı dehşetli sahneleri tekrarlayan, korkuyla beklenen sonu büyük bir uğultuyla sürekli canlı tutan bir anafor.
Sonrayı daha sonraya bırakmak
Tek adama yaslanan düzen sorun yaratmaya devam ediyor ama karşısına konulan alternatif de, “sonra bakarız” demekten ileri gidemiyorsa, seçmen belirsizlikten kaçarken kararsızlığa yuvarlanıyor.
Karpuzun içindeki çocuk
“Vatan toprağını arsaya çevirmenin” normal, “tarihi eser” yapmanın mümkün olduğunu düşünen bir aklın yukarıdan aşağıya nasıl bir zihniyet transferi yaptığını, nasıl tabana yaydığını gösteriyor durum.
Çuvallama günleri başlıyor
İktidar seçmeni, “ne yaptık biz” demiyor veya verdikleri katkıyla inşa edilen garabetten nedamet duymuyor belki ama bu ilişkinin derdine çare olmayacağını daha güçlü biçimde seziyor.
Bu gidiş nereye?
Ekonomik krizle veya salgınla ilgili yapıp edilenler, dış politikada bağıra bağıra gelen bedeller, bir beceri meselesinden çok açık bir tercih aslında.
İktidarın siyasi rezervleri de ekside
Sözcü diye kürsüye çıkartılanlar, en yüz kızartıcı suçlamalara karşı “ama onlar da yapmış” demekten fazlasını bulamıyor. Yani Merkez Bankası'nın rezervi tüketmesi gibi siyasi rezerv de eksiye düşmüş.
Sorumluluk yoksa mahcubiyet var 'mıdır'?
Şimdi yeni bir aşamaya geçilmiş görünüyor: “128 milyar nerede” sorusundan Cumhurbaşkanı’na hakaret iması çıkartılması, sorumluluk fikrinin akıldan geçirilmesine bile yasak getirmeyi deniyor.
Amirallerin derdi, iktidarın dili
Erdoğan konuşmayı yaptıktan sonra, olağanüstü hareketlilik ve “tepinme hali” neredeyse bıçak gibi kesildi. Apaçık görünen bu durum çok kişinin de dikkatini çekti. Peki ne olmuştu?
Manifesto Bahçeli’den geldi
İktidarın stratejisini anlatan cümleyi şöyle özetleyebiliriz: İstikbal, bu iktidarın herkesten ve her şeyden istiklalini almış gücünün istikrarından ibarettir.
Umutlu olmak için neden?
Yaşananların iyi hesaplanmış bir planın parçası veya zorunlu savrulmaların ürünü olması da durumu değiştirmiyor. Süreci kontrol edebilmek, anı yönetmek kadar kolay değil. Yani özetle herkes, daha önce olduğu kadar umutlu ve iyimser ya da umutsuz ve kötümser olabilir. Elbette yapılması gerekenler ve yapılabilecekler de hala yerli yerinde duruyor.