Mahmut Çınar

cinarmahmut@gmail.com
TÜM YAZILARI
Helün Fırat: ‘Söz verdik, bir daha festival yasaklanmayacak’ Birkaç ay önce başladığımız ancak 6 Şubat’ta yaşanan büyük depremlerin ardından ara verdiğimiz “kültür-sanat politikaları” sohbetlerimize devam ediyoruz. Siyasi partilerin kültür ve sanat alanındaki yetkili isimleri ile giderek baskı ve sansürün gölgesine sokulmaya çalışılan bu alanın sorunlarını, bu sorunların olası çözümlerini ve tabii o siyasi partinin bu konudaki vaatlerini konuşmaya çalışıyoruz.
Angara’da Anayasso Bu yazının “batılı” okurlarına, Selda Bağcan’ın o harika şarkısını dinlemeyi ve bir Türkün yazdığı o şiirin bugün bize neler anlatabileceğini, dahası Kürtlerin bugün bu kısa tarihle ilgili ne hissediyor olabileceğini düşünmeyi öneriyorum. Depremin yaralarını müzikle sarmak için… Gerek duygusal sorunlar yaşayan gerekse kimi fiziksel hastalıklardan mustarip kişilerde müziğin etkilerinin neredeyse bilimsel bir biçimde ortaya konmaya uğraşıldığı bir gelenek var. Deprem bölgesinden Cem Erdost İleri "bize iyi geleni değil, karşı tarafa iyi gelecek olanı bulmak ve uygulamak istiyoruz.” diyor. Asena Akan da "Yaşanan yoğun kaygı, korku, öfke, hayal kırıklığı hangi duyguysa müzik aracılığı ile bunların dönüşmesine alan açılıp, rahatlama sağlanabilir." diye açıklıyor.
Müzik susarsa öykümüzü kim anlatacak? Konserin, müzik dinletisinin dünyayı boş vermiş, topluma duyarsız, sadece eğlenmeyi düşünen insanların toplandığı tuhaf bir şeytana tapınma ayini sanan bir anlayış nasıl olmuşsa olmuş, böyle düşünmeyen insanların bile toplumsal krizlerde ve acılarda sessizce kabul ettiği “ortak akıl”a dönüşmüş adeta. Şimdi yine, on binlerce müzisyene ve ailelerine, zaten hayatları çalan, hayatlarımızı alt üst eden bir yıkımın ardından bir de ekmek paralarını kazanmamakla yıkım layık görülüyor. Bursa Bülbülü: Unutulmuş zamanlara popüler bir ayna tutunca... Böyle bakınca, ‘Bursa Bülbülü’, Türkiye’nin ve toplumunun en büyük kültürel ve politik kırılmalarla dönüştürüldüğü bir geçiş döneminin, bir “arada kalmış” zamanın, 80’lerin keyifli bir tasviri. Ancak asıl önemlisi ‘Bursa Bülbülü’nün (Ata Demirer’in diğer kimi filmlerinde de olduğu gibi) bu ülkenin hikâyeleri en az anlatılan sınıflarından biri olan müzisyenlere, çalgıcılara ayırdığı yerin büyüklüğü. 'Artık bu olup bitene seyirci kalmak istemiyorum' Şu anda susarak, radara girmemeye çalışarak hedef küçültmeye çalışan arkadaşlar da, işler daha da kötüye giderse faşizmin ‘susma değil konuşma zorunluluğu’ olduğunu yaşayarak anlayacaklar. Normalde kendimi herhangi bir siyasi hareketle özdeşleştirmeyecek kadar bireysel bir insanım ama en azından şimdilik bu ‘yalnızlığı’ rafa kaldırmak ve mücadeleye dâhil olmak gerekiyor. Açlığın sesi müziği bastırıyor Müzik kaydetmek eskisi kadar pahalı bir iş değil ancak bugün sanatın hâlâ en önemli parçası olabilen “yaratmak” pahalı. Bir kere müzisyen en basit yaşamsal ihtiyaçlar konusunda bitmeyen bir gaile içerisinde ise, kendi sanatını dilediği biçimde üretmesini beklemek tuhaf olur. Müzisyen örgütlenir örgütlenmesine ama nasıl? Telif hakları, müzik emekçilerinin koşulları ve toplumsal konumları gibi konularda çok geç adımlar atılmış olan Türkiye’de müzik emeğinin örgütlenmesi açısından aslında dersler alınabilecek, kimi zaman şaşırtıcı derecede başarılı örneklerle dolu bir tarih var. Kültür-sanatta 2022: 'Kültürel iktidar' değil kurulan kültürel cezaevi Türkiye’de hiçbir zaman sanatın gerektirdiği özgürlüğe erişememiş olan sanatçılar, geride bıraktığımız yıl bambaşka bir şiddette sınandılar. Ancak yıla havasını veren, bu yılla birlikte anılacak olan yasaklardan ziyade sanatçıların cesareti oldu. Popüler sanatçıların, anaakım olmanın avantajlarından feragat etmemek adına gündeme, siyasete, baskıya dair eleştirel laflar etmelerine, eleştirel eserler ortaya koymalarına pek alışık değiliz ancak 2022 bu açıdan neredeyse bir milat. Neden yeni bir ‘1 Mayıs marşı’ yazılamıyor? Şimdi en popüler, en “muhalif” sanatçılar, gruplar o geleneğin marşlarını futbola uyarlamaya çalışadursun, baskının, sansürün, ayrımcılığın bu kadar ayyuka çıktığı bir dönemde milyonlara ses olabilecek şarkının, şarkıların, marşların ortaya çıkmıyor oluşu sosyolojik bir vaka. Çocuklara cehennem değil şarkılar vadedebildiğimiz o dünya… Dünyada da sayısız örneği var çocuklar için büyük şarkılar yazan yetişkinlerin. Bütün çocuklar en güzel şarkıları hak eder, bir çocuk için yazılmış her şarkı bütün çocuklarındır bu yüzden. Mabel Matiz’e sansür ve ana akımın tehlikeli suları Sanatçının burada bir günahı yok; oyunun kuralları belli ve ana akımın sahnesinde, popüler kültürün neonları altında o kuralları kimi zaman esnetebiliyor olmak şimdilik yeterli. O kuralların, bu esnemeler sayesinde bir gün yıkılacağına inanmak ise sosyolojik olarak naiflik herhalde. Ya da belki her şeyi unutup gelecek yıl aynı derginin ödül töreninde kimlerin kırmızı halıda poz vermek için sıraya dizileceğine dair eğlenceli bir bahse tutuşmak en iyisi; üstelik daha eğlenceli.  Has dinleyici özlüyor: Dönüş mümkün mü? Plak, kaset ya da CD gibi fiziksel bir araçla albüm dinlemek bir ritüeldi. Albüm kapağı açılır, içinden çıkan o nesne bir oynatıcıya takılır, elde kartonetle şarkılar sırayla, atlamadan, hızlı geçmeden dinlenirdi. Şarkı sözleri, sözün, bestenin kime ait olduğu, şarkıyı kimin düzenlediği ve bugün en çok es geçilen albüm bilgisi olarak, enstrümanları kimin çaldığı bilinirdi. "Emeğe saygı" dediğimiz tam da bu değil mi? Beyoğlu’nun susturulan müziği bir daha çalar mı? Beyoğlu’nun ve İstanbul’un, hatta Türkiye’nin yeniden kendi müziğini bulabilmesi, sokakların şarkılarla dolabilmesi, “Beyoğlu’nda raydan çıkmış” olanların kol kola girmesiyle mümkün olacak, bunu biliyorum. O zaman bir semti yalnız acıyla, ölümle, terörle, baskıyla değil, belki yeniden sanatla, müzikle, ortak bir coşkunun akıp giden seliyle anmaya başlayacağız. Müzisyenler dijital dinlenmelerden ne kadar kazanıyor? Ne yazık ki Türkiye, telif hakları konusunda çok geç adımlar atılmış ve telif bilincinin henüz toplumsal bir kabul görmemiş olduğu bir ülke; bu durumun etkilerini bugünün dijital müzik pazarında da görmek mümkün. Spotify’ı dünyada en ucuz kullanan ülkelerden biri Türkiye. Bunun yanında abone sayısı açısından da yine dünyada alt sıralarda. Meslek birlikleri ise telif gelirlerini arttırmanın yollarını aramak yerine bir çeşit paylaşım savaşının içerisinde zaman kaybetti. Altın Kelebek'te 'şampuan'a dönüşen popüler kültür Altın Kelebek örneğinde yaşanan kriz, varlığını toplumu kırılmaya, ayrışmaya mahkûm ederek ve hamasetle sürdüren bir anlayışın popüler kültür alanında da top çevirmeye çalışmasının sonucu. Üstelik bu anlayışın, bunda pek de başarılı olmadığının belki de en iyi örneklerinden biri. Halkın zevklerinin, sanatın niteliğinin, değerinin yegâne belirleyicisi olduğuna dair popülist anlayış ise zaten sorunlu. Cat Stevens’ın yanlış durakta biten 'yolculuğu' Cat Stevens’ı özel kılan, onun şarkılarına hükmeden “arayış”tı. “Yolculuk” temasının şarkılarında bu kadar çok yer alması da tesadüf değildi. Oysa şimdi bu arayışın sona ermiş olduğu açıkça görülüyor ve maalesef özgürlükten, barıştan, aşktan söz eden şarkıların sahibinin uzun yolunun, bu saydıklarımın hiç uğramadığı bir durakta noktalanmış olması hazin. Cihan Mürtezaoğlu: Arabesk dinlediğim için utanıyordum "Benim için bir insanla sosyalleşmek, onun fikirlerini almak üretim süreçlerini değiştiren bir şey olabilir. İlla sosyalleşmeye de gerek yok, diyelim bir şarkıyı kafamda bitirmişim, stüdyoya girmişim, o ara pat, bir albümle karşılaşıyorum, dinliyorum. Orada kendime, 'Ben bunu dinlemeyeyim, bundan etkilenirim, bu şarkının havasına suyuna bu dinlediğim şey bulaşır' demekten ziyade tam tersine, oradan esinlendiğim şeyleri yapıyor olduğum şarkıya dâhil ederim." Müzisyenler tepkili: İş güvencesi yoktu, artık can güvenliğimiz de yok Müzisyeni istediği her şeyi o anda çalması gereken bir makine olarak gören müşterilerin, bu istekleri yerine gelmediğinde saldırganlaştığını, en iyi ihtimalle “trip attığını” belirten müzisyenlerin ortak çözüm önerisi ise “eğlenmeyi ve eğlence kültürünü öğrenmek”. Belediyeler, şöhretli sanatçılar, gösterinin karşı konulamaz cazibesi Belediyeler tabii ki en çok dinlenen, “en sevilen” sanatçıları dinleyicisiyle buluştursun, amenna. Ancak kamusal sorumluluk bunun ötesinde adımlar atabilme cesaretini de gerektiriyor. Bir sanatçıya bir konser için ödenen yüz binlerce lirayı ayırabilen, aktarabilen bir yerel yönetim mekanizmasının bundan çok daha düşük bedelleri ayırarak hem müzisyenleri destekleyebileceğini hem de yurttaşları reyting ve şöhret bulamacı dışında bir müzik dünyasıyla tanıştırabileceğini görmeliyiz. Onur Şener’i kim öldürdü? Bağlamların çürütüldüğü, anlamların yok edildiği, adam kayırmacılığın, tarafgirliğin, yandaşlığın her şeyden üstün olduğu, mafya babalarının kahraman ilan edildiği bir zamanda bir müzisyenin istenen şarkıyı söylemediği için öldürülmesi tabii ki toplumsal, kültürel ve en çok da siyasî bir meseledir. Sanatçı muhalif olmak zorunda mı kardeşim? “Sanatçı muhalif olmak zorunda mı?” gibi sığ bir sorunun yerine “Sanatçı özgür olmak zorunda mı?” sorusunu koymalıyız. Buna vereceğimiz yanıt, bizi anlamsız tartışmalar yerine gerçeklere götürecektir. Bilindik bir hikâye: Tiranlar gider ozanlar kalır Şili’de Victor Jara’nın ismi ne anlama geliyorsa bugün bizler için “Ruhi Su” o anlama geliyor. Faşizmin müziğe açtığı savaşı, en güzel sözü söyleyenlerimizi elimizden alsa da her zaman kaybettiğinin iki büyük simgesi olarak Victor Jara ve Ruhi Su, aralarındaki binlerce kilometreye rağmen yüce bir hayalde birleşiyor. ‘Metin’e Ağıt’, ‘remix’ edilmiş zihinler ve Neşet Ertaş Saiki ne olursa olsun ve müzik söz konusu olduğunda ifadenin özgürlüğüne dair sınırlarımızı ne denli geniş tutarsak tutalım, dans müziğinin toplumsal bağlamı düşünüldüğünde bir evladın, bir gazetecinin işkenceyle katledilmesinin ardından yazılmış bir ağıdın bu şekilde servis edilmesi can yakıcı ve çirkin. ‘Bir gece ansızın gelebilirim’ Şarkılarımızın anlamlarını çalıp onu savaş tamtamlarına dönüştürmeye çalışanlara karşı da biz dinleyiciler büyük bir sorumluluk taşıyoruz. Şarkılarımızı daha çok ve birlikte söylemenin anlamı her zamankinden büyük. Müziği, kültürel direnişimizin, kardeşliğin ve barışın yolu haline getirirsek, “Belki de hayata yeni başlarız”. Bilmiyorum fazla mı iyimserim… 'Zor İşimiz Zor' bize ne anlatıyor? Çünkü toplumsal rahatsızlık ve mücadele artık o kadar güçlü ve açık ki, "direniş" anlayışı kitleselleşiyor, popüler oluyor. Hâl böyle olunca temel kaygısı kitlesellik olan popüler kültür dünyası açısından hem korku duvarları aşılmış hem de zaten karşı çıkış çekici hale gelmiş oluyor.  Zeytinli’de ne oldu, şimdi ne olacak? Zeytinli Rock Festivali’nin iptal sürecini, ardından yaşananları ve beklentileri, festivalin organizatörlerinden Serkan Fidan ile konuştum. Fidan, "Teknik olarak elimizdeki tüm imkânları sonuna kadar zorlayıp, geç kalınmış da olsa bu festivali gerçekleştirmek istiyoruz" dedi. Konserlere telif baskınları neden yapılıyor? Sertab Erener, Kenan Doğulu gibi büyük pop yıldızlarının konserlerine polisle eşliğinde yapılan 'baskın'ların nedenini ve arkasındaki süreci biraz anlamaya çalışalım. YT: Zamanımızın bir kahramanı Sahip olduğu her şeye rağmen dinmeyen bir aşağılık kompleksinin yarattığı kinle, sadece paranın satın alabileceği şeylerden bahsetmeyi seviyor müzik eserlerinde. Sevgisi de, sevgilisi de parayla ölçülebilecek değerde. O paranın nasıl kazanıldığı önemli değil, nihayetinde en çok da o parayı nasıl kazanmış olduklarını soramayacağınız insanları eğlendiriyor. İlhan İrem: Sırt çevirdi devlet kanallarına, gazetelere... İlhan İrem bu ülkede çok rastlayamadığımız bir tavrın mühim bir temsilcisiydi: İnandıkları için parlak bir dünyaya, arkasında durabilecek ve onu her dönemin "büyük pop yıldızı" yapabilecek devlet kanallarına, en çok satan gazetelerin birinci sayfalarına sırt çevirdi.