Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici

medyaombudsman@gmail.com
TÜM YAZILARI
Erdoğan’ın 'Kabin ekibi'nden itiraf Müderrisoğlu’na bu itirafı için teşekkür ederim. Soruları önceden göndermek ve -kendisi söylememiş ama- İletişim Başkanlığı’nın deşifre edip düzeltip, ekleme çıkarma yaparak gönderdiği yanıtları aynen yayımlamanın savunulur bir tarafı yok.
Gazetecinin diline yakışmayan sözcük: Provokasyon Kayseri’deki Suriyeli bir şahsın bir çocuğa tacizi, nasıl oldu da sığınmacılara saldırıya yol açtı? Gazeteci olarak araştırmamız, yanıtını aramamız gereken temel soru bu. Benzer saldırılar daha önce de olmuşsa “provokasyon” etiketi bu saldırıları anlamaya, açıklamaya yetmez. Pilav yiyen erkekler ve kellik komedisi Prof. Dr. Canan Karatay’a atfen yayımlanan bu metinlerin ciddiye alınır tarafı yok. Pilavın erkeklerde saç dökülmesine neden olduğu palavra. İçeriğine gelince, elle tutulur hiçbir yanı yok, haber bile denemez. Karatay, nerede, ne zaman söylemiş; sözlerinin bilimsel dayanağı var mı sorularına yanıt vermiyor bu metinler.
'Anız yangını' değil gazetecilik zaafı Sadece yetkililerin açıklamalarıyla haber yapmak, gazetecilik refleksinin ölümüdür.  Gazetecinin görevi ve şirket çıkarları Gazetecilik, çevreye, doğaya sahip çıkanlara ve mahkeme kararlarına kulak vermeden şirketlerin çıkarlarını korumak, onların projelerinin tanıtımı görevini üstlenmek olmamalı. Yerlikaya’nın bipolar gafı İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın, aracıyla köprü trafiğini durdurarak eylem yapan gencin “bipolar” olduğu açıklaması, -daha doğrusu gafı- “Bipolar hastası ortalığı karıştırdı” haberlerine yol açtı. Bipolar hastalarını damgalamak ve şiddet eğilimli kişiler olarak göstermek yerine toplumu bipolar hakkında bilgilendirmeli, bipolar olanları da tedaviye yönlendirmeliyiz. 'Sözde' haberler, sözde habercilik Sözde sözcüğünün anlamı “Gerçekte öyle olmadığı hâlde, öyleymiş gibi kabul edilen”, “sözüm ona”, “güya”. Bu durumda “PKK yöneticisi”nin önüne “sözde” sözcüğü konulduğunda “Gerçekte PKK yöneticisi olmadığı halde öyle kabul edilen” denilmiş oluyor! Yani söylenmek istenilenin tam tersi... Altı aylık araştırmayı yeni gibi yazdılar Gazetecilik, sokak köpeklerinin öldürülmesine rıza üretmek için araçsallaştırılıyor. Oysa gazeteciler, insanların doğru karar verebilmesi için eksiksiz ve nesnel bilgi aktarmakla yükümlüdür. SBK değil de Hakan Şükür olsaydı Sezgin Baran Korkmaz gibi Türkiye’den ayrılışından ABD’deki yargılamaya kadar birçok soru işareti bulunan biri, böyle apar topar canlı yayına alınmamalıydı. CNN Türk’ün canlı yayını, -önceden hazırlık yapılmadığı için- Korkmaz’ın kendini akladığı ve birilerine mesaj verdiği bir zemine dönüştü. CNN Türk’ün yaptığı canlı yayın gafıydı. Roma gezisi, davetli gazetecilik ve Murat Ongun’un yanıtı Medya kuruluşları, Roma gezisinde haber değeri görüyorlarsa gönderdikleri gazetecilerin masraflarını ödemeliydi. “Yeni Türkiye”de bu tür alışkanlıklar yok olmuş olabilir ama eskiden Cumhurbaşkanı ya da Başbakan’ın gezilerinde uçak masrafı yolcu başına bölünür, gazetecilerden tahsil edilirdi. Otel vb. bedelini gazetecilerin kurumları öderdi. Doğrusu da bu. Asıl hedef Sümeyye Erdoğan’dı KADEM’in Mütevelli Heyet Başkanı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan Bayraktar. Yeni Şafak aslında haberinde isim vermeden Sümeyye Erdoğan’ı hedef almıştı. Hedef alınan Sümeyye Erdoğan olunca iktidar yanlısı diğer gazeteler de ona ve vakfına sahip çıkma gereği duymuştu. Holding nezaretinde futbol söyleşisi “Demirören Holding temsilcileri”, yanlarına Hürriyet, Milliyet ve Posta’nın futbol yazarlarını alıp Riva’ya götürmüş; bu yazarlar da onların nezaretinde söyleşi yapmış! Bu durumda toplu söyleşiyi “Hürriyet’in sorularını yanıtladı” diye sunan Hürriyet, okurunu kandırıyordu. Milliyet ve Posta da okurlarına eksik ve yanlış bilgi veriyordu.  Implant vidası beyne saplanmadı DHA’nın haberindeki “Diş implantı, çene kemiği ile ‘orbita tabanı’nı delip, beyin omirilik sıvısına girdi” ifadesi daha doğru. Ama İHA’nın haberindeki “beyne saplandı” ifadesi sanki beyin yumuşak dokusuna kadar girdiği algısı yaratıyor ki öyle olsaydı hastanın yaşamını tehlikeye sokardı. Oysa öyle “abartılı” bir durum yok. İHA’nın haberini yazan muhabir ve ilgili editörlere DHA’nın haberini gözden geçirmelerini öneriyorum. 'Teflon gazetecilik' işbaşında Teflon üreticileri şimdilik zafer kazandılar ama Fransa’da yasaklanacağını duyuran Türkiye medyası, bu gelişmeleri haber yapmadı. Böylece Fransa’da yasaklanacağı haberini okuyanlar, o bilgiyle kaldılar. Toplum sağlığını ve kamu yararını gözetmeyen gazetecilik de teflon tavalara benzer, hiçbir sorun yapışmaz üzerlerine. Gözlerini kapatıp reklamları almaya devam ederler. 'Jel yakıt' oldu 'jet yakıtı' Gerçeğin üzeri kapatılamaz hale geldiğinde ve protesto eylemleri arttığında bile iktidar medyası yalanı savunmaktan vazgeçmedi. “İsrail ile ticaret yok”tan, “İsrail ile ticaret azaldı” ya da “O mallar İsrail üzerinden Filistin’e gidiyor” çizgisine evrildiler. Yine de Ticaret Bakanlığı’nın, 54 ürün grubunun İsrail’e ihracına kısıtlama getirmesine hazırlıksız yakalandılar. Bahçeli’ye 'Neredeydiniz' diyemediler Artık politik gazetecilik, toplumu bilgilendirmek değil iktidar mensuplarını memnun etmek üzerine kurulu. “Seçim öncesinde neredeydiniz” deyip 'Efendim'i kızdırmak da var işin içinde. İddiası tutmayan gazeteci Demirtaş, Serdar Akinan’ın iddia ettiği gibi açıklama yapmadı; “açıklama yapacağı kesindir” sözü gerçekleşmedi. Bir gazeteci, sosyal medyada da somut bir veriye, kaynağa dayanmadan bu kadar kesin konuşmamalı. Sosyal medyada da haber hazırlar gibi titizlenip, kaynağından doğrulamadan yazmamalı. Tahminler, beklentiler ile bilginin birbirine karışması riskini göze almamalıyız. Çocuklar, siyasetçilerin vitrin süsü Siyasetçilerin çocuk masumiyetini siyasi malzeme olarak kullanmakta beis görmemesi; bu görüntülerin o çocuklar için ileride yaratacağı olumsuzluklarla ilgili en ufak bir kaygı duymaması çok üzücü. Galiba dijital çağda olduğumuzun, çocuk pornografisinin dünyada ne denli yaygın olduğunun farkında değiller. Sanırım “yapay zeka” ile üretilen fotoğraf ve video haberlerini de görmemişler. Aday cilalama televizyonculuğu Ersoy, çocuklukta yaramazlık yapıp yapmadığını sordu. Murat Kurum, “Yaramazlık dersek eğer, ehliyet almamıştım ama araba sürmeyi biliyordum. Ankara’da, bir gün işte arabayı sür…” diyordu ki, Ersoy, “Yapmamışsınızdır” diye araya girdi; ehliyetsiz araç kullanmasını sorgulamadı. Siyasetçiyi uyarmak, hatalarını örtmek gazetecinin işi olamaz. İmamoğlu’nun Ankara’dan gazeteci daveti İstanbul’da onca muhabir ve yazar varken Ankara’dan muhabirlerin kalkıp oraya gitmesi için habercilik açısından özel bir neden olmalıydı. Ama yayımlanan haberlere bakılırsa öyle özel bir neden yok. Pekâlâ İstanbul’daki gazeteciler de sorabilirlerdi o soruları. Gazetecilik, siyasilerin gereksinimlerine göre yön çizmemeli… 'Rüya kendine gel'di de ne oldu? Muhalif ve eleştirel medyadan gazeteci azarlamasının listesi hayli uzun… Bu vakada tek yenilik, Erdoğan’ın gazeteci azarlama listesine iktidar medyasından birinin girmiş olması. Rüya Akkuş o gün kendine gelmeyip sorusunu tekrarlamaya kalksa ne olurdu acaba? Fenerbahçe kadın gibi oynasaydı “Erkek gibi oynamak” son derece köhnemiş, eskilerde kalması gereken bir bakış açısı iken Kartal’ın, maç sonrası yayıncı kuruluşun mikrofonuna sarfettiği bu sözlerine futbol medyasından güçlü bir itiraz gelmedi. Futbol medyası cinsiyetçiliği baş tacı etti; futbol camiasına yaydı; bir kez daha olağanlaştırdı.  Drone dolandırıcısı önce medyayı kandırmış Ocakcı Holding’in Yozgat’ta drone fabrikası kuracağı haberleri yerel medyada geçen yıl temmuz ayında çıkmaya başlamış. Vali ve kentin yöneticilerinin yanı sıra medyanın da ciddi katkısı var insanların o hayale kapılmasında. Medyanın, hayal satan bu şahıs ilk ortaya çıktığında şüphelenip araştırması gerekirdi. Gazetecilik şüpheden beslenir.  Yapay zeka çevirilerinde komik hatalar Haber sitelerinde yabancı dildeki birçok haberin, yapay zeka desteğiyle Türkçeye çevrilmiş olduğu hemen anlaşılıyor. Uzmanların vurguladığı gibi yapay zeka, başka dillerdeki haber metinlerini Türkçeye çevirebiliyor ama Türkçeleştiremiyor. “Yapay zeka” programlarının çevirdiği haberler, mutlaka bir gazetecinin gözetiminden geçmeli. Localarda viski eşliğinde maç izleyen yazarlar “Localarda gazetecilerin içtiği viskilerin markasını bile biliyorum. Hangi gazeteci kaç duble içti, ne kadar fıstık yedi? Locaya gelen kebaplardan kaç porsiyon götürdü? Hepsini biliyorum. Çünkü rapor masamda duruyor.” Anlaşılan birileri localarda olup bitenleri rapor haline getirip Yeniçağ yazarına ulaştırmış, o da bu yazıyı kaleme almıştı. Merkez Bankası başkanına can simidi Uğur Dündar, Gaye Erkan'ı savunan paylaşımıyla gazetesi Sözcü’yü yalanlamış, hatta iftira atmakla suçlamış oldu. Halbuki bir yazarın gazetesindeki bir haberle ilgili yeni bilgiye erişmesi durumunda bunu araştırması, sonra da gazetesinin yazı işlerine aktarması ve orada yazması en doğrusudur. Şehit haberleri ve medyadaki körleşme Yaygın medya gencecik insanların üçer beşer ölüp gitmesinden en az hamasi nutuklar atan siyasiler kadar sorumlu. “Kanları yerde kalmadı” diyen siyasilerin ağıtları da sahte, “Kalplerimize gömdük” diye manşetler atan medyanın da… Gözleri kör, vicdanları sağır… 'Sosyalizm ulu davası' reklamı Çin Halk Cumhuriyeti de ücretini ödeyip, bir yazı yayımlatmış Milliyet’te. Bir kenarında 6 punto bile olsa “Bu bir reklamdır” uyarısı yok. Okurlar gazetenin haberi sanmıştır muhtemelen. Bir zamanlar bu ülkede komünizmden, sosyalizmden bahsetmek suçtu. Şimdilerde parasını verip, “Sosyalizm ulu davası” reklamı yapabiliyorsunuz, kimse umursamıyor bile… Bakan Yardımcısı’nın mahremiyeti! Bu haber, Adalet Bakanlığı’ndaki mülakat sınavlarına AKP’lilerin etkisini belgelemiş oldu. Habere yayın yasağı ve erişim engellemesi getirilmesi de etkisinin ne denli büyük olduğunun kanıtı. FOX TV kameramanı iyi ki yakalamış o görüntüyü... Kürsüdeki kişinin konuşmasını kaydedip, rutini aktarmakla yetinen onlarca meslektaşının arasından sıyrılmış. Ayrıntıları kaçırmayan bir gözü varmış, tebrikler... Bülent Ersoy’a ihbar gazetecinin mi işi? Savaş Kalafat, bir aldatma vakasında gazeteci olarak tanıklık etmek ve aktarmak yerine sürecin öznesi haline gelmiş. O haber verdikten sonraki gelişmeleri de izlemişler, Bülent Ersoy’un İzmir’e dönüp eşini sevgilisiyle birlikte basmasını da izleyip öyle haber yapmışlar.