Onur Özgen

oozgen@gazeteduvar.com.tr
TÜM YAZILARI
Van Bronckhorst yeni bir takım inşa ediyor Slaven Bilic'ten sonra Beşiktaş'ın bir oyun kültürü oluşmuştu. Kazanır ya da kaybeder, ama oynadığı şey mutlaka kendisini seyrettirirdi. Belki henüz çok erken, ama Giovanni van Bronckhorst son yıllarda yitirilen bu alışkanlığı Dolmabahçe'ye geri getirebilir. Bunu başarmak ise yeniden bir temel oluşturmaya ihtiyacı olan Beşiktaş için her şeyden daha mühim.
Fenerbahçe kendi usulüyle kaybetti Futbolun en önemli sahnesine dönmeyi kuşkusuz Mourinho da çok isterdi. Üstelik bunu Fenerbahçe’yi 16 yıl sonra Şampiyonlar Ligi’ne döndüren adam olarak başarmayı daha da çok isterdi. Ama maç sonunda kendisinin de işaret ettiği gibi, bu takımın Avrupa Ligi’nde gideceği daha çok yol var. Belki de Mourinho’yla yürünmesi gereken yol, o yoldur. Rafa Silva’ya sahip olmanın dayanılmaz hafifliği Siyah-beyazlıların yakın döneminde çok iyi katkı aldığı iki 10 numarası olmuştu: Jose Sosa ve Anderson Talisca. Biri yaratıcılığı, diğeri skorerliğiyle öne çıkan iki oyuncunun ardından Rafa Silva ise bu ikisinin karışımı gibi. Hem yaratıcı hem skorer. Üstelik bu iki oyuncuya göre çok daha hareketli. Dar alanda o kadar çabuk ki, topa ilk dokunuşundan sonra onu tutabilmek çoğu zaman imkânsız bir göreve dönüşüyor. 
46 puanlık fark bir anda eridi mi? İki takımı ilk defa dün akşam seyreden biri, takımlardan birinin geçen sezon 102 puanla şampiyon olduğunu, diğerinin de ondan 46 puan fark yediğini düşünemezdi. Ne Galatasaray o kadar iyi ne de Beşiktaş o kadar kötü durumdaydı. En büyük fark ise elbette Beşiktaş’taydı. Belki sahada yeni üç oyuncu vardı. Ama oyun anlayışı tamamen farklıydı. Geçen sezonun kaotik ve sinik takımı gitmiş, yerine derli toplu ve cesur bir takım gelmiş. Avrupa’daki Akdeniz üstünlüğü sürüyor: Şampiyon İspanya! Futbolda, özellikle turnuvalarda, bazen ürkek futbol da kazanabilir. Portekiz’in 2016’daki, Fransa’nın 2018’deki şampiyonluğu bunun yakın dönemdeki en somut örnekleriydi. İngiltere de Southgate yönetiminde yıllardır bu yoldan ilerledi ve bu şekilde iki kez finale kadar geldi. Ama her ikisinde de karşısında cesur futbollar buldu ve futbolun güzellik tanrıları tarafından kupayla ödüllendirilenler cesur oynayanlar oldu.  İngiltere hakkıyla finalde, şimdi sıra finalin hakkını vermekte Pazar gecesi için en büyük beklentimiz, İngiltere’nin dün gece ilk yarıda oynadığı gibi oynaması ve İspanya’nın güzel futboluna eşlik etmesi. EURO 2024’ü muhteşem uzaktan golleri ve genç oyuncuların vitrine çıkmasıyla genel olarak iyi hatırlayacağız, dileyelim sonu da öyle olsun. Futbol sonunda nereye dönerse dönsün, yeter ki kalplerimize neşe bıraksın. Kanalı sen değiştir Deschamps Pazar gecesi kimse kanalı değiştirmek zorunda kalmayacak. Çünkü finalin en azından bir tarafının sahaya futbol oynamaya çıkacağına artık eminiz. Ama siz lütfen kendinizi maçı izlemeye mecbur hissetmeyin Mösyö Deschamps, dilerseniz kanalı değiştirebilirsiniz, hatta televizyonu bile açmak zorunda değilsiniz.  Türkiye çok daha parlak bir geleceğin ilk işaretlerini verdi “Kaos futbolu” benzetmelerine karşın gerçekte bu takım Türkiye’nin şimdiye dek gördüğümüz belki de en akıllı takımıydı. Çok tutkulu, ama aynı zamanda ayakları yere çok iyi basan ve ne yaptığının farkında bir takım. Üstelik turnuvanın en genç ikinci takımı. Henüz yolun çok başında olan bu takımın yarı finalin eşiğinden dönmesi muazzam bir başarı. Devamının gelmesi için ise onlara gereken zamanı ve imkânı tanımak gerekiyor. Almanya’nın sertliği, İspanya’nın cesaretini kıramadı İspanya, Almanya karşısında sadece iyi futbol oynayan bir takım olmadığını, aynı zamanda rekabetçi bir gene sahip olduğunu gösterdi. Bu yüzden yarı finalde Fransa’ya karşı artık çok daha özgüvenli olabilirler. Tutku ve akıl birleştiğinde Türkiye tutkusuyla futbol oynayan ve en büyük alâmetifarikası da bu olan bir takım. Ancak Avusturya gibi bir sistem takımını eleyebilmesi için çoğu zaman yapamadığı bir şeyi başarması ve bu tutkusunu akılla birleştirmesi gerekiyordu. Dün gece bunu başardı ve bu sayede kazandı. Fakat maç sonunda onları ayakta tutan şey yine tutkuları oldu. Santrfor santrfordur Aslında Cenk, girdikten sonra çok kötü bir oyun ortaya koydu. Kendisine doğru atılan hemen hiçbir topu kontrol edemedi. Kontrol etmeyi başardığı topları ise arkadaşlarına yollayamadı. Ama nihayetinde o bir santrfordu. Gerçek bir santrfor. Portekiz’e yenilmek değil, böyle yenilmek üzdü  Portekiz ilk 11’ine bakıldığında muhteşem bir denge görülüyordu. Bir futbol takımından aranılacak her özelliğe sahiplerdi; hız, güç, kontrol, yaratıcılık, top kazanma… Ve tüm bunlar birbirini çok iyi tamamlıyordu. Türkiye’nin örgütsüzlüğünün ve dirençsizliğinin ise böyle bir takım karşısında sonuç alma şansı yoktu. Öyle de oldu.  Habersizce kopan fırtınalar Bir yanda katıldığı son iki Avrupa Şampiyonası’nı çok kötü geçiren Türkiye. Diğer yanda ilk defa turnuvaya katılan Gürcistan. Bu maçın Avrupa Şampiyonası tarihinin klasikleri arasına girmesini bekler misiniz? Ama işte, tıpkı hayatta olduğu gibi futbolda da en güzel şeyler en beklenmedik anlarda gerçekleşir. İngiltere’nin zincirleri Southgate’in elinde şıngırdamaya devam ediyor İngiltere dün bir şekilde kazandı. Belki aynı şekilde birkaç maç daha kazanabilirler. Hatta belki bu şekilde sonuna kadar da gidebilirler. Ama bunun için sahip oldukları yeteneklerinden ve en önemlisi neşelerinden bu kadar ödün vermeye gerek var mı? Değer mi? İtalya aynı bıraktığımız gibi, İspanya ise bambaşka İtalya ve İspanya, EURO 2024’teki ilk maçlarını kazansa da yolları birbirinden ayrıydı. İtalya’da Spalletti, belli ki Mancini’nin yolundan devam edecek. İspanya’da ise De la Fuente selefi Luis Enrique’den farklı şeyler deneyeceğini ilk maçtan gösterdi. Beşiktaş, Van Bronckhorst’tan neler beklemeli? Giovanni van Bronckhorst, fikri olan bir teknik direktör. Beşiktaş’ın güncel ihtiyaçlarına da uygun bir profil. Buna karşın siyah-beyazlılarda başarılı olup olamayacağını kulübün ona vereceği ortam belirleyecek.  Berbat geçen sezonu kupayla kapatmak bir Beşiktaş geleneğidir Tarihinin en kötü sezonlarından birini geçiren siyah-beyazlılar, sonunda hem kendilerini taraftarlarına affettirmenin hem de gelecek sezon Avrupa kupalarına katılmanın bir yolunu buldu. Görülmemiş bir hegemonya Bu, Guardiola’nın İspanya ve Almanya’daki üçer şampiyonluğunun ardından İngiltere’deki altıncı lig şampiyonluğu. Başka bir deyişle, 15 sezonda kazandığı 12’nci lig şampiyonluğu. Kimileri bunu hâlâ “satın alınmış bir başarı” olarak görebilir, ama gerçek öyle değil. Menotti’ye veda Menotti için futbol eğlenceden çok daha fazlasıydı. Yalnızca sonuç almak için de oynanamazdı. Futbolun büyüklüğü, zafere ya da yenilgiye indirgenemezdi. Bu onun için bir varoluş biçimiydi.  Bozar mı sandın acılar? Real’in dün gece yaptığı şey, futbolla doğrudan ilgisi olan bir şey değildi. Bu daha ziyade bir güç gösterisiydi. City’nin ezici makinesinin onlarla başa çıkamayacağını göstermekti niyetleri. Belki 120 dakikanın sonunda hayattan ve futboldan bıkmış hâldelerdi. Ama netice olarak haklı çıkmışlardı; City onlarla baş edememişti. Rüdiger’in son penaltı atışının ardından yaşadıkları gurur ise yalnızca kazanmış olmanın değil, direnmenin de gururuydu. Beşiktaş için kurtarılacak bir gün kalmadı, gelecek ise orada bekliyor Beşiktaş an itibarıyla altı kişilik bir transfer komitesine sahip, ama ne bir teknik direktörü ne de liyakatine güvenebileceği bir futbol aklı var. Bir strateji olmadan getirilen teknik direktörlerin ve yapılan transferlerin, vakit ve nakit kaybından başka bir şeye yaramadığının örnekleri ise siyah-beyazlıların yakın tarihinde ziyadesiyle mevcut. Real Madrid-Manchester City: Nerede kalmıştık? Avrupa futbolunun son yıllardaki en vaatkâr eşleşmesi, dün gece yine seyircilerine mahcup olmadı. Neyse ki haftaya bir kez daha karşılaşacaklar. Belki de en iyisi oynamamaktır Türkiye’de ekonomi neden bu hâldeyse, hukuk neden bu hâldeyse, kadın hakları neden bu hâldeyse futbol da aynı sebepten bu hâlde. Mehmet Büyükekşi, evet, bir sezonda olabilecek tüm skandallara imza atan, tarihin en kötü futbol federasyonu başkanıdır ve bir an önce istifa etmelidir. Fakat onun istifası da futboldaki sorunları bitirmeyecek, tıpkı daha önce Nihat Özdemir ya da Yıldırım Demirören’in istifalarının bir şeye yaramadığı gibi. Yenileceksen de daha iyi yenil Futbolda her zaman kazanamazsınız. Bazen yenilmenin vaktidir. Ama Samuel Beckett’ın da öğütlediği gibi, daha iyi yenilmek de mümkündür. Beşiktaş’ın yenilgileri sizi yanıltmasın. Beşiktaş, Santos’un deneyimine ve liderliğine güvenmek zorunda Bir sezonda dört teknik direktör eskittikten sonra, gelen beşinci teknik direktörü oyunun tatmin etmediği gerekçesiyle kısa süre içinde tartışmaya açmak, Beşiktaş’a hiçbir şey kazandırmaz. Aksine işleri daha kötüye götürür. Yanlış hesap Prag’dan dönmedi Dün gece sahada iki takım vardı: Biri son derece mütevazı bütçelerle kurulmuş genç, dinamik ve örgütlü bir futbol takımı olan Sparta Prag. Diğeri de gereksizce ve bilinçsizce çok para harcayan, ama buna rağmen elinde orijinal bir sağ ve sol beki olmayan, gösterişli ve iddialı olsa da zaafları da apaçık meydanda bir takım olan Galatasaray. Ev sahibi için bu zaafları kullanmak ise çok kolay oldu. Sarı formalar kahverengiye dönüşünce… Fenerbahçe’nin dün akşam kazanabilmesi için İsmail Kartal’ın takımı adına her şeyi ters yüz etmesi gerekiyordu. En başta bu maçı yeryüzü yerine gökyüzünde oynamalılardı. Sahanın kötülüğü onlardan bunu istiyordu; geriden uzun topla çık, taç çizgisinden orta yap, kaleyi gördüğün yerden şut çek. Başka bir deyişle, Süper Lig’in lâyık olduğu futbol buydu. Fernando Santos: Güvercinler kadar basit, yılanlar kadar bilge Siyah-beyazlılar, son üç lig şampiyonluğunu da büyük bir temaşayla kazanmıştı. Fernando Santos ise kimseye bir eğlence vadetmiyor. Onun tek meselesi kazanmak. Yine de Beşiktaş’tan ayrıldığında arkasında kupalar bırakıp bırakmayacağını henüz hiçbirimiz bilmiyoruz. Ama darmaduman olmuş bir takımı toparlayıp yeniden ayağa kaldırmak gibi zorlu bir görev için ondan daha uygun çok az insan olduğu kesin.  Futbolumuzun 90 dakikalık hâl-i pürmelâli İki takımın da maç boyunca kaybetmekten ödü koptu. Ve sonunda yalnızca tek bir isabetli şutun atıldığı, buna karşın tam 45 faulün yapıldığı, topun durmaksızın en fazla 1 dakika 44 saniye oynandığı ve sadece 43 dakika boyunca oyunda kaldığı bir derbi izledik. Bunca harcanan paranın, yapılan afra tafranın, satılan cakanın, edilen tantananın neticesi bu işte; eziyet dolu bir futbol ve hayatlarımızdan çalınıp giden iki saat. Rıza Çalımbay kendini inkâr etti ve gitti Teknik/taktik olarak yetersiz kaldı Çalımbay. Ortaya bir bilgi koyamadı. Hiçbir yenilik getiremedi. Kendisinden önce denenenleri tekrarlayıp başarılı olmaya çalıştı, olmadı. Yine de tüm bunlar bir kenara atılabilir. Fakat Çalımbay’ın genç oyuncular konusundaki muhafazakâr tavrı; işte esas sorun buradaydı.