Selim Martin

selimusmartinus@gmail.com
TÜM YAZILARI
Bir şeyi kırk kere söylemek “İnsanı, kültürü, devleti, toplumu, kadını tanıtarak, bunların tamamının hem birbirleri ile hem de doğa ile olan ilişkilerinde bugün bir yanlışlık var; bir yerde hata yapıyoruz, Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok, bak eskiden bu işler nasıl oluyormuş” diye tam 40 (yazıyla kırk) kere söylemişiz. Haydi buyurun, hep beraber sayacı sıfırlayalım. Şimdi, sanki hiç söylememiş gibi yapalım ve sözümüzü yeniden aynı şevkle, yine daldan budaktan sakınmadan seslendirmeye devam edelim.
Bir akıllı biz miyiz? Yani efendim, başlangıçtan bugüne kadar, bu topraklardan ne krallar ne yöneticiler ne askerler ne politikacılar ne filozoflar ne bilim insanları ne şairler ne kahramanlar geldi ve geçti. Bu insanlar, yüzyıllar boyunca, yurdumuzdaki bu doğal alanlar için ne yapmış onu söyleyeyim: Hiçbir şey. Bunca yıl en ufak bir şeyi değiştirmediler… Hepsi aptaldı da, bir akıllı biz miyiz? Cennet Bahçeleri Perslerden günümüze ulaşan, birçok mirası say say bitiremeyiz. Ancak, Perslerin belki de bu topraklardaki en ilginç izlerinden biri olan, eski Persçede Pairi Daeza, Yunancada Paradeisos denilen Cennet Bahçeleridir. Bu terim günümüzde, batıya “Paradise” doğuya ise “Firdevs” şeklinde yayılmıştır.
Eskiler çok mu biliyordu? Eskiler, olaya yangın kavramı üzerinden yaklaşmıyorlardı. Onlar, doğayı iyi tanıyor, ona gerekli saygıyı ve sevgiyi gösteriyor, bu sayede hem daha sağlıklı ve kaliteli bir yaşam sürüyor hem de başta yangın olmak üzere, tüm afetlerden daha az zarar görüyorlardı. Medeniyetimiz yangın yeri Yangın deyince herkesin ilk cümlesi doğal afet oluyor. Afet tarafı doğru da, her şeyin yapay olduğu bu çağda bir tek yangın mı doğal? Hadi oradan, insanın ağzını bozdurmasınlar! İlkel ve süslü Avlanması zor hayvanların diş ve boynuzlarından, bizi, aynı o hayvanlar gibi güçlü ve başarılı göstermesi adına çeşitli takılar yapıp kullandığımız söylenebilir. Ayrıca bu süsler, toplumsal statü göstermesi bakımından da önemlidir. Makosen giyen mağara insanları Günümüze formunu koruyarak ulaşabilen en eski ayakkabılar, Amerika’da Oregon ve Kuzey Nevada’da bulunan, bugün ilk keşfedildiği yerleşimden adını alan “Fort Rock sandaletleridir”. Adaçayı liflerinden ve kabuklarından yapılan bu örme sandaletler, Mazama Volkanının patlamasıyla püsküren küllerin altında kalarak, günümüze ulaşmayı başarmıştır. Sapiens’in soğukla imtihanı? Eldeki kanıtlar, Sapiensler’in ihtiyaç üzerine kıyafet ürettiğini ve zamanla gittikçe daha özel aletler, işlenmiş deriler ve mükemmel dikişler geliştirdiklerini; deri ve kürkün yanı sıra, keten, yosun, ağaç kabuğu ve çeşitli otlar gibi bitkisel lifleri, üretimde yeni hammaddeler olarak kullandıklarını göstermektedir. Neandertaller giyinir mi? Neandertaller, soğuğa karşı yüksek toleransları olmasına rağmen, kendilerini sıcak ve kuru tutmak için bu kalın malzemeleri nasıl kullanacaklarını öğrendiler, hayvan derisi ve kürklerinden, korunma amaçlı kıyafetler ürettiler ve böylece giysi yapan ilk tür olma unvanını hak ettiler. Vücut boyamanın tarihi Vücudumuzun “bir kısmını” boyamanın ve boya veya çamur ile çeşitli desenler çizmenin de çeşitli imkanlar sağladığını özellikle söylemek lazım. Kimi desenler, ait olduğumuz aileyi/kabileyi gösterirken, kimileri ise cesaretimizi, avcılıktaki başarımızı, sağ çıktığımız mücadeleleri simgeler. Bir nevi, dosta güven, düşmana korku salmak, anlayacağınız.  İnsan neden giyinir ki? Homo türlerinin vücutları başlangıçta tüylerle kaplıydı. Zamanla değişen koşullara göre evrimleşen türler, bu tüylerin çoğunu kaybeder ancak keskin ve zorlayıcı yeni bir durum ortaya çıkana dek hiçbir şey değişmez. İnsanlar, tüylerini yitirmesine rağmen, birkaç milyon yıl boyunca oldukları gibi çıplak yaşamaya devam etmişlerdir. Kültür nedir? Giyim-kuşam ve aksesuarlar, insanın doğaya ve çevresine verdiği tepkilerin belki de en ilginç örneklerinden birisi olarak, bu araştırma tarihi içerisinde kendisine oldukça önemli bir yer edinmiştir. Doğadaki canlılardan çok azı görünümünü değiştirme çabası içindedir ve sadece insan, bunu yapabilmek için bir şeyler üretmeyi başarabilmiştir. Yasalar kadına karşı Tanıştırayım efendim: Yasa ve kanunlar. Evet, az önce icat oldu. Toplumdaki çeşitli sıkıntıları çözmek için mutlak otorite tarafından belirlendi, evet, herkes uymak zorunda. Ağırlıklı olarak ücretler ve borçlardan bahsedilen metinde, anaerkil yapının son kalan izlerini yok edecek iki önemli madde de yer alır: “Eskiden her kadının iki erkeği (kocası) vardı, ama bugün kadınlar artık bu suçu işleyemezler.” Devlet kadına karşı Erkeklerin hakimiyetinde olan devlet, kadınların hakimiyetindeki günlük hayatı nasıl deforme edebilir? Yazı ile efendim, elbette yazı ile. Yazılı metinlerde; mitleri, halk hikayelerini, efsaneleri, dini hikayeleri değiştirerek toplumun hafızasını tarumar etmek Sümerlilere nasip oldu. Eh yazıyı icat eden, onu her türlü emeline de alet eder değil mi? Erkekler atak yapıyor Depodan herkese yemek, içecek ve alet dağıtılıyor. Muhabirimizin aktardığına göre, depoda duran erkeklerden yaşlıca olanı, göklerdekinin sayesinde bu sene çok ürünleri olduğunu, depoların dolup taştığını; herkes işini iyi yaparsa ve Ulu Gökbeyi’ne saygısızlık etmezse, seneye daha da çok olacağını duyurmuş. Tohum Ana! İnsanın, diğer tüm canlılar gibi, olmazsa olmaz üç temel ihtiyacı vardır. Beslenmek, barınmak ve üremek. Milyon yıl sonra kendi evimizi yapıp barınmayı çözdük çözmesine ama, geri kalanlar için hâlâ kadınların eline bakıyoruz. Onlar varsa tarladaki tohumlar bitkiye, insandaki tohumlar bebeğe dönüşüyor. Atalarımız değil analarımız! Kadın, beslenmedeki büyük rolü yetmezmiş gibi, bir de bedeninden çocuk çıkarıyor. Erkek, bu işteki payını bilmediği için hepten şaşmış durumda. Genlerine kodlanmış bir kere “boy boylama soy soylama”. İşte kadın da sanki bunu görev edinmiş gibi durmadan “soy soyluyor.” Doğurganlık, ölümün karşısında durabilen tek güçtür. Bu yüzden kadın bedenine karşı duyulan itibarı tartışmaya hacet yok. Kadınlar üstünlüğü ele geçiriyor Yapılan araştırmalar hem avcılığa hem de toplayıcılığa günde birkaç saat harcandığını ve haneye gelen toplam besinin ancak yüzde 20’sinin avcılık yoluyla elde edildiğini göstermektedir. Yani kadınlar, erkeklerle aşağı yukarı aynı mesai içerisinde, geri kalan yüzde 80 oranında besini, toplayıcılık sayesinde, elde ederler. Kadının fendi İki ayak üzerine dikelip de eller boşta kalınca, alet üretmeye ve kullanmaya yarayan  “teknik zekâ” gelişiverdi. Ancak bu iki ayak üzerine dikelmenin hiç aklımıza gelmeyecek başka sonuçları da oldu. Doğumlar, dört ayak üzerinde hareket eden türlere göre daha erken olmaya başladı. Erken doğum ne demektir? Uzun yıllar boyunca bakıma ciddi şekilde muhtaç yavrular demektir. Göç hiç biter mi? Göçün tarihi aynı zamanda insanlığın saklı tarihidir. Şimdi bunca olan bitenden ders çıkartma zamanı. Gördüğünüz üzere, göç hep vardı ve hep var olacak. Göç insanlık için makbuldür. Ancak mümkünse, kontrol, hoşgörü ve paylaşma işin içine girdiğinde pek bir makbuldür. Gölgelerin gücü adına Naram Sin'in son hamlesi, daha önce kimsenin başaramadığı, siyaset ile dinin aynı sözü söylemesi üzerinedir. Bu hamle, hem keskin bir başarıya hem keskin bir yok oluşa neden olacak hem de ufak bir eklemeyle, bundan sonraki tüm iktidarlar için altın bir anahtara dönüşecekti. Ev yapımı imparatorluk Rantını büyütmek isteyen ruhban sınıfının sürekli kışkırtmaları, kent devletlerinin aralarındaki devamlı savaşların en büyük nedenlerinden birisiydi. İmparatorluğun bu duruma bir çare bulması kaçınılmazdı. Sargon, ilk olarak kendi ailesinden kimi kadınları, önemli tapınaklara baş rahibe olarak atadı. Suya bırakılan çocuk 'Baş rahibe annem bana hamile kaldı, gizlice beni doğurdu. Beni sazlarla dolu bir sepetin içine koydu ve kapağımı katranla kapattı. Beni üzerimden yükselen nehre attı. Nehir beni taşıdı ve nehirden su çeken Akki'ye taşıdı. Akki beni oğlu olarak aldı ve büyüttü.' Savaş ve üretim MÖ 4. bin yılın sonunda, devasa Uruk kenti bir anda çökmüştü. Birkaç yüz yıllık, görece bir boşluktan sonra, fonetik yazısı, devasa anıtsal mimarisi; bir yerel kral ve etrafında politik olarak örgütlenmiş, başını ruhban sınıfının çektiği soylulardan oluşan yönetimi; bir yandan Mısır, İran ve Anadolu ile irtibat halinde, diğer yandan ise birbiri ile sürekli savaşan, 18’i büyük, 35 kadar ayrı şehir ve kasabadan oluşan kent-devletleri ortaya çıkar. Ölüler ülkesi yazıları: Sümerliler Toplumu sınıflara ayırmak, siz bilmeseniz de, bürokrasinin asli işidir. Bu sistem icat edildiği andan itibaren, artık söz, yetki ve karar ve tabii ki iktidar, her daim bürokrasinin olacak; tüm didinmeniz, tüm çabanız, o çarkın dişlilerinde ezilip kaybolacaktır. Geçmiş olsun. Fazla mal göz çıkarır Basit toplum karmaşık bir yumağa dönüştü. Bizim gibi artı ürünü olan yerler, çıkar bölgelerine dönüştü. Ulaşması mümkün olan her yerden bu çıkar bölgelerine göç başladı. Mezopotamya yerleşimlerinin taşı toprağı altınmış diye duyan geldi, duyan geldi. Yeni gelenlerle birlikte, çarşı iyice karıştı. Ölüler ülkesi yazıları... Başımın belası artı ürün Arpa, buğday gibi temel besin kaynaklarından, elinizde ihtiyacınızdan fazlası olunca ne yapacaksınız? Bu kadar kıymetli bir artı ürün, elbette kısa sürede kendi pazarını yaratır. Tahıl yetişmeyen bölgelere tahıl götürüp, karşılığında; sizde olmayan meyve ve sebzeler, çeşitli yağlar ve hayvansal ürünler, ipler ve dokuma kumaşlar, kereste gibi nitelikli orman ürünleri, kıymetli taşlar ve değerli madenler alabilirsiniz. Dönüşüm Çağı Karar merciinin değişmesi, merkezi üretimin getirdiği düzen ve nihayetinde sulamalı tarım sonucunda elde edilen artı ürün… Kuzey Mezopotamya yerleşimlerinde, milattan önce 6000 civarında görülmeye başlayan bu üç yenilik, insanlık tarihinde önemli bir dönüşümün ilk tohumlarını atmaya başlayacaktır. Neolitik paket Türleri göç ettirdik, nesneleri ve bilgiyi göç ettirdik, şimdi sıra yeniden insana döndü. Ancak bu sefer büyük kıtaları, aşılmaz dağları geçmek zamanı değil; derdimiz bunların bile üzerinde. Şimdi, gelişen teknolojiye, artan üretime ve yeni iş kollarına ulaşmak isteyen insanların göçüne; yani ekmek kavgası ile devlet bekasının mücadelesine doğru gideceğiz. Atadan göçebeyiz Göçebelik başta çok geniş bir coğrafyada hareket etmeyi içerirken, zamanla belirli bir halkanın içinde dönmeye evirildi. Sonra bu halka gittikçe daraldı ve nihayetinde biz göç etmeyi bırakıp da bir yere yerleşinceye kadar gittikçe küçülüp yok oldu.