U. Töre Sivrioğlu

ulastoresivrioglu@gmail.com
TÜM YAZILARI
İtalyan aydınlarının kafa karışıklığı Tarihsel meşruluk meselesi İtalyan aydınlarının kafa karışıklığı ile de yakından ilgili... ‘Hakiki modern Avrupa’nın’ periferisinde kalan İtalya 19. yüzyıl sonunda karışık ideolojilerin ülkesiydi ki Faşizm’in kendine bu denli yer bulabilmesinde bu kafa karışıklıkları başat rol oynamış gibidir.
Kürt tarihi ve tarih yazıcılığı üzerine bazı mülahazalar Buradaki temel sorun bence tarih ve arkeolojinin halen politik tartışmaların meşruluk dayanağı olarak görülmesi. Günümüzde Kürtlerin eşitlik talepleri var. Demokratik hakların genişletilmesi talepleri var. Bazı tarihçiler bu taleplerin meşruluğu Gutiler veya Hurrilerin Kürtlüğünün kanıtlanmasına bağlıymış gibi davranmaktalar. Bence bu konuyu gerçek alanından saptıran bir yol. Rodrigo, Falla ve Falanjist sanat "Uzaktan bakıldığında Rodrigo'nun konçertosu ile Falla'nın Harpsichord Konçertosu belli bir benzerliğe sahiptir. Ama biri kolaya kayar, diğeri direnir. Falla'nın parçası çok parlak bir zekaya sahip ve çok hızlı biçimde akıp gidiyor. Tahminimce 'tek kollu faşistasker' (José Millán-Astray) Rodrigo'nun konçertosunu çok severdi; Falla'nın konçertosu ise onun tabancasına uzanmasını sağlardı.”
Falanjist sanatın kısırlığı ve Torroba’nın ıstırabı Torroba’nın öyküsü otoriter ve de sanattan anlamayan bir rejim altında bu rejime sempati duyan bir sanatçının çektiği ıstırabı yansıtması bakımından dikkate değer. Kastilya Süiti gibi besteler yapmış bir gitar virtiözünün, Falanjistlerin ısmarlama marşlarında, onların kulak zevklerini karşılamak maksadıyla yeteneklerini, bilgisini saklamak zorunda kalmış olması da cabası. Gecelerin yargıcı Bu nasıl bir özgüven ve kibir, halka yukarıdan bakma tavrıdır ki akşam vakti işten güçten çıkıp “yahu şurada bir kahve içeyim” diyen bir adamın başına dikilip vicdanının sesi olma hakkını kendinde görmekte. Vicdan tanrıçası/tanrısı rolüne girenler ‘biz çocukları önemseyen yüce varlıklarız; sizler ise çocukların ölümünü hiçe sayan insanlığını yitirmiş duyarsız  kişilersiniz’ mesajı veriyor. Falanjist sanatın kısırlığı Falanjist sanat insan duygularının çok kısıtlı bir alanına sesleniyor. Kısıtlı bir yaş ve cinsiyet ağına sesleniyor. Karmakarışık bir canlı olan insanı basitleştirip karikatürize ediyor. Çok daha ilginci sabah akşam İspanyol milliyetçiliğinden dem vurmalarına rağmen müziklerinin neredeyse hiç bir şekilde İspanyol (yerli ve milli) olmaması. İspanyol Cumhuriyeti'nin çöküşü İspanya'da geçici reel savaşı sağ kazandı; ama uzun süreli tarihsel anlatımı ve bütün bir gelecek kuşaklar için savaşın tasvirini sol çoktan kazanmış durumda. Acaba hangisi hakiki bir zafer; anlık olan mı tarihsel olan mı? İspanya İç Savaşı'nda Faslılar Herkesin herkesten özür dilediği bir çağdayız. Özür mekanizması –gerçi ne işe yarıyor bilmiyorum ama- genelde kuzeyden güneye batıdan doğuya, merkezden taşraya doğru işliyor. Kanada Kızılderililerden, Avustralya Aborjinlerden vb. özür dilemekte. Bence Fas Krallığı'nın da İspanyol işçilerine ve kadınlarına böyle bir özür borcu var. Monte Cassino’nun yıkılışı ‘İtalya’yı özgürleştirme operasyonu’ sırasında müttefiklerin, Almanların her antik yapıya konuşlandıkları gibi bir peşin hükümleri vardı ve içinde Almanlar olsun olmasın her yer peşinen bombalanıyordu. 15 Şubat 1944’te bombalanmaya başlanan Monte Cassino Manastırı'nda aslında hiç Alman askeri yoktu. Buna rağmen manastır ve yanındaki aynı isimli kasabaya 1000 ton bomba atıldı. İtalyanların Doğu Afrika macerası Tarihte elinde sadece ok, yay ve mızrak olan Afrika kabilelerine yenilen tek sömürgeci güç olarak İtalya, 1890’lar boyunca Etiyopya’yı ele geçirmek için üç kez başarısız girişimde bulunmuştu. Çok kısa sürmüş olan İtalyan Doğu Afrika İmparatorluğu dört beş ay içinde dağılırken müttefikler 250.000 İtalyan askerini de esir almışlardı. Papa ve Mussolini Mussolini solcu bir ailenin oğluydu ve dindar bir ailede büyümemişti. Bu nedenle ilk gençlik yıllarında Kilise özellikle de Vatikan karşıtı görüşleri savunmaktaydı. Ancak Faşist Parti’nin kuruluşu ile Mussolini samimi veya değil değişim geçirerek örnek bir Katolik gibi davranmaya başladı. 40 yaşından sonra Katolik olduğunu hatırlayan Mussolini’nin altmışına merdiven dayamışken birdenbire İtalyan ırkını da keşfetmesi de onun pragmatikliğine yorulabilir. Türk’e Tapmak: Tek adam kültünün kaynakları Onur Atalay tüm diktatörlerin kardeş olduğunu ve birbirleri hakkında daima olumlu sözler ettiklerini savunmaktaydı. Mesela Mussolini ve Hitler Atatürk için olumlu sözler sarf etmişlerdi. Demek ki Atatürk’te Nazilerin ilgisini ve sempatisini çeken bir şeyler vardı. Yazar, ‘Atatürk de bir totaliter lider olduğundan’ onun da diğer totaliter liderlere övgü yağdırması gerektiği sonucuna varmaktaydı. Ama bu yargıyı destekleyebilecek kanıtlar ortada yoktu. Enteresan Bir Osmanlı Aydını: Ali Suavî-4 Ali Suavî'nin düşünceleri tutarsızlıklarla doluydu. Bir yanda Halifeliğin kaldırılması gerektiğini, Arap yazısı yerine başka bir yazı da kullanılabileceğini savunan bir reformcuydu; ama aynı anda -mürekkeplerde domuz yağı bulunduğu gerekçesiyle- Kuran’ın asla matbaalarda basılmaması gerektiğini söyleyen bir muhafazâkârdı. Ama kuşağı da böyleydi. Enteresan Bir Osmanlı Aydını: Ali Suavi 3 Batılılaşma yanlıları olan Tanzimatçıların aksine onların mirasçısı olan Genç Osmanlıların kafası karma karışıktı. Onlar kimi zaman Türkçü, kimi zaman Batıcı-modern kimi zaman gelenekçi, Doğucu ve İslamcı oluyorlardı. Belki de bu yüzden hiçbiri olamadılar. Enteresan bir Osmanlı aydını: Ali Suavi-2 Genç Osmanlılar, Ali Suavî’yi fazla sert bulmaktaydılar. Onlara göre Ali Suavî, “50 kadar sofu ve 50.000 kadar sopalı adamla Anadolu’yu dolanıp nasihat dinlemeyen herkesi hizaya getirmek derdindeydi”. Genç Osmanlılar ile arasında başlayan kopukluk, Mustafa Fazıl Paşa’nın Padişahla uzlaşarak Saraya biat etmesiyle doruğa çıktı. Ali Suavî, hayatının en önemli hatasını yaptı ve Mustafa Fazıl Paşa’dan kim ne kadar para alıyorsa yayınladı Enteresan bir Osmanlı aydını: Ali Suavi-1 Ali Suavî, geleneksel eğitim almasına ve ûlema sınıfı içinde yer bulmasına rağmen, dönemin “ilerici-modernist” gruplarıyla temasa geçmiş; ancak onlarla da uzlaşamamış. İslâmî kesimin gözünde İngiliz ajanı ve Batıcı, modernistlerin ve Avrupalıların gözünde de katı bir şeriatçı olarak damgalanmış. Sonuçta o, ölçü ve sınırlarını tamamen kendisinin çizdiği bir ideolojinin peşinde koşan, kendini ölçü alan, siyasal yalnızlığı tercih eden bir düşün ve eylem adamı olmuştu. İlk Osmanlı Arkeoloğu Hürmüz Rassam Hürmüz Rassam hakkındaki tüm yazılarda bir mağdurluk, mazlumluk edebiyatıdır almış başını gidiyor. İngilizler muhtemelen böyle düşünmüyorlardı. Onlar Musullu bir köylünün Kraliyet Coğrafya Topluluğuna üye seçilmesini yeterince elit bir başarı olarak görmüş olmalı. Rassam’ın elit bir bilimci olarak görülmemesi salt Ortadoğu kökenli olmakla da açıklanabilir mi bilemedim. Osmanlı'da arkeoloji 2: Henry Layard ve lamassular Bizi bizden çok düşünen bu duyarlı Avrupalıların vicdan muhasebelerini incelemek hem eğlendirici hem de yorucu. 1840’ların Mezopotamya’sında Layard’ın götürdüğü Assur lamassuları ya da çivi yazılı tabletler ne Arap aşiretlerinin, ne Kürtlerin ne Türkmenlerin ne de Osmanlıların umurundaydı. Milo Venüsü Osmanlıların her türlü tarihsel kalıntıya olan kategorik duyarsızlığından özel anlamlar çıkarmak ve onları sanki milliyetçilik rüzgarları yüzünden Hellen eserlerinin yağmalanmasına özel bir tepkisizlik içindeymişler gibi göstermek hakikaten bir tarih çarpıtıcılığı. Ya da daha kibar bir tanımla Osmanlıyı fazla ‘Batılı’ gösterme hatası... Papazın günlüğü 'Papazın Günlüğü' yüzyıllar evvelinde coğrafyamızda yaşayan insanların renkli hayatına dönük bir mercek. Anlatılanlar genelde diğer seyyahlarla uyumlu. Giderek tek tipleşmekte olan bir dünyada bize maziden gelen kimi zaman tanıdık kimi zaman ürpertici bir ses. Bazı huyların hiç değişmediğini ama aynı zamanda da değişmenin kaçınılmazlığının göstergesi… Bangladeşli kadınlar Karşımızda her burkalıyı terörist sanan tipik bir fobik (McCain) ile Bangladeşli kadınların yüzyıllardır burka giydiğini sanan bir antifobik (Cole) var. Burkayı boş verelim, Bengal köylü kadınları daha yüzyıl öncesine kadar bizim anladığımız manada ‘giyinmiyorlardı’ bile. Geçmişte Müslüman Bengal kadınları saçları, yüzleri, kolları, sırtları ve göbeklerini açık bırakan entariler (sari) kuşanırlardı. Gazneli Mahmud ya da Müslüman Şarkiyatçılığın nesnesi olarak Hindistan Söz konusu Hindistan ve Hint kültürü olduğunda Müslümanlar ve Hıristiyanların çok fazla konu başlığında uzlaşmaları, Hint kültürüne karşı aralarındaki abartılan farkların azalmasına sebep olmakta. Gazneli Mahmud: Putları parçalayan adam. Sultanı övmek adına basılan bu kitapların resimlerinin aynıları İslam karşıtı Hinduist propagandacılar tarafından da aynen alınıp kullanılmakta. Afgan Kozmonot Mohmand İbrahim Kalın’a göre İslamofobi bir olgu değil, algı ve bundan da kötü niyetli medya mesul. İslamofobinin oluşumunun kabahati sebepsiz yere Müslümanları öteki olarak gören Batılılarmış. İslamofobinin sona ermesi için öncelikle Batılıların yanlış bakış açılarını düzeltmeleri, İslam ve Müslümanlar hakkındaki ön yargılarından kurtulmaları gerekiyormuş. Hindofobia Hollanda ve diğer ülkeleri de kattığımızda Avrupa genelinde Hindu nüfusunun 1,4 milyonu geçtiği sanılmakta. Sonuçta onların da bir alt kültürü, Batılılara ilginç veya itici gelen adetleri var. Öyleyse neden bir ‘Hindophobia’ yok? Halbuki geçmişte vardı. Ne oldu da roller değişti? Geisser ve Cezayirli Kara Ayaklar Müslümanlar kendi topraklarında Hıristiyan azınlıklara tahammül etmiyorlar, ama Fransa’ya yerleşmeyi hak görebilmekteler. Bir Fransız, İspanyol liman işçisi Cezayir’e yerleştiğinde sömürgeci, elit, işgalci oluyor. Ama Cezayirli bir yatırımcı Fransa’ya yerleştiğinde böyle olmuyor. İslamofobi ve minare savaşları Birbirinden bu denli farklı yapıların ‘İslam mimarisi’ başlığı altında anılması nasıl ki sanat tarihçiliği için bir handikapsa Avrupa aşırı sağının ve ümmetçi İslamcıların da Faslıları, Türkleri, Arnavutları, Hintlileri vb ‘Müslüman’ kimliği altında tek bir aile gibi algılamaları da o denli sorunlu. İslamofobinin ikiz kardeşleri olan İslamcı-ümmetçiler de aslında Müslümanların kültürel çeşitliliğine karşılar. Maris populi; Marmara, Ege, Akdeniz insanları Maris populi, Türkiye nüfusunun yarısından fazlasını temsil ettikleri gibi, ödenen vergiler, yaratılan katma değerler, ülkeye getirilen döviz ve limanlar yoluyla yapılan ihracat vb kalemler ya da Trakya'nın Ege'nin tarımı düşünüldüğünde memleketi zinde tutan kütle. Buna karşın ne siyasette ne de bürokraside yok gibiler. Kim bu insanlar? Rumeli-Girit göçmenleri, Lozan mübadilleri, Ege-Toroslar hattı Türkmenleri, Manavlar... Marjinal Divan şairlerimiz Eşcinsellik (özellikle de erkek eşcinselliği) klasik doğu kültüründe yaygın ve ulemanın itirazlarına rağmen kabul görmüş bir olguyken; Orta ve Yeniçağ Avrupa’sında çok daha büyük bir tabuydu. Dahiliye Nazırının düşündüğünün aksine eşcinselliğin mahkum edilmesi, hünsa (hermofrodit) bireylerin horlanıp, marjinalize edilmeye başlanması aslında bizde Batılılaşma sonucu yaygınlık kazanan bir olgu. Bir zamanlar Tebriz Müslüman fakihler bin senedir bu konuyu tartışıyorlar; adalet herkes için eşit kurallarla geçerli evrensel bir olgu mudur yoksa öncelikle iman edenleri koruyup kollamalı mıdır? 1979 sonrasında İran ceza hukukunda bu kurallar kişilerin dinine göre işlemeye başlamıştı. 2003'te yaptığı 'büyük bir hukuk reformu' sonucunda bu eşitsizliğe son verdi. Akkoyunlulardan 500 sene sonra ne büyük bir gelişme! Avrupa'da Müslüman olmak Nilüfer Göle çalışmasında mizahın alanı için bir sınır çizme iddiasında değil. Onun eleştirisi daha ziyade aynı mizahi dilin azınlık ve çoğunluk için eşit biçimde kullanılamayacağı, kullanılmaması gerektiği üzerine. Bu bakış açısına göre Fransız mizahının Katolik Kilisesiyle dalga geçmesi ile Müslümanlarla dalga geçmesi aynı şey değil. İkincisi yapılırken sosyologların ilgi alanı olan birtakım hassasiyetlerin devreye girmesi gerektiğini savunuyor.