Ümit Kıvanç

yazar@gazeteduvar.com.tr
TÜM YAZILARI
Ateşkes oyalamacası, barış yalanı İsrail’in resmî think-tank’i “İstihbarat Bakanlığı”nın hazırladığı rapor, açıkça, Gazze sorununu çözmenin mümkün tek yolunun Filistinlileri oradan sürmek olduğunu kayda geçiriyor. Tabiî yazılı belgede “toptan yok etme” denemediği için, çeşitli akıl yürütmelerin sonucunda tehcir seçeneğine varılıyor.
Normalleştirme-normalleşme Normalleşme-normalleştirme kavramları üzerine düşünmek entelektüel fikir jimnastiği olabilirdi. Değil. Normalleşme normalleşme derken muktedirlerin normalleştirme icraatını besler konuma düşülebilir bakarsınız. Meselâ tekme yumruk saldırı karşısında “ama bu hiç normal değil, lütfen normal olunsun” diye dilekçe vererek; mazallah! Genco Bey’i uğurlarken Esas zenginlikle onu provada izlediğimde karşılaştım. Onunla ilgili bildik klişelerin aksine, gayet minimalist bir anlayışla, iki ufak hareketle, bir baş çevirişle, asla fazladan dikkat çekmeden, akışa zarar verebilecek bütün boşlukları dolduruyor, yaptığı işin maharet sergileme haline gelmesine meydan vermiyor, temposuyla, ritmiyle hepimizi içine katan bir hareket yaratıyordu.
'Birileri'ne 'göstermiş'ler! Sokak hayvanlarını besledikleri için insanların vurularak öldürülebildiği, öyle durumlarda bile, birilerinin öldüreni “millet”, kurbanı “ötekiler” sayabildiği yerde yaşıyoruz biz. Umalım ki, “millet”, iktidarını korumak için, canlı katliamı dahil her şeyi göze alan bu kadronun çizdiği yola girmesin, sokaklar kana bulanmasın. Esad’ın gözünde Erdoğan’la görüşme Mevcut iktidar, Ankara’nın uluslararası sorunlardaki gelenekselleşmiş sündürme politikasına ilaveten, iç siyasette en önemli başlıklardan biri haline gelen ve kendisine puan kaybettiren sığınmacılar konusunda adım atıyor görünmek için, “tamam, oturduk, hallediyoruz, sıkıntı yok” havası yaratabilmek için bu en üst düzey görüşmeyi sahnelemek istiyor. Somut sonuç ve değişim, gerçek hedef değil. Ve öyle görünüyor ki, bu “karşıdan” da belli oluyor. Bilim ararken gerçeği yok etmek Neoliberal akıllı telefon çağı, aynı zamanda bir oyun çağı. Biz oynarken “onlar” da bizimle oynuyor. Böyle hep beraber oynayabiliriz sanılıyor. Hapsedileni, aç bırakılanı, kenara itileni görmezden gelirsek. I-ıh! Bizimle oynayanlar günün birinde sıkılacak ve yeni oyuncaklar arayacaklar. …ortaya atılan iddialar hk. Memleketimizi yönetenler, savaşların dışında mışında kalmamış, tâ içine dalmıştır. Hâlihazırda başka ülke topraklarındaki yerleşim birimlerini buradan gönderilen subaylar, idareciler yönetmektedir. Türkiye toplumunun huzur ve güvenliği 'perçinlenmiş' falan değildir. Yalanı kanıksayanların diyarı Alenî yalan sadece söyleyen yöneticinin karakterindeki oynaklığı, güvenilmezliği ortaya koymakla kalmaz, bizim başımıza geçirdiğimiz insanlar tarafından ne gözle görüldüğümüzü de apaçık gösterir. Yüzümüze baka baka yalan söylenişini mesele etmediğimiz durumda da, bizzat bizim kendimize ne gözle baktığımızı, yani haysiyetimizin “kalitesini” açığa çıkarır. İşte formül: 4x > 210y Bir tür yeni küresel ideolojik hat sözkonusu. Bu hat, 20. yüzyılın belalarından insanî çıkış yolu olarak ne bulunmuş benimsenmişse kaldırılıp çöpe atılmasıyla, yeryüzü adaleti, eşitlik, insan haysiyeti gibi kavramların terk edilmesiyle, insanlığın net çizgiyle ikiye ayrılmasıyla inşa ediliyor. Belki de normallik değildir muradımız Muktedirler Hakkarililerin seçtiği adayı bir çırpıda indirip hapse tıkarken, güya muhalif milliyetçi partili belediye şehrin meydanına Abdullah Çatlı’nın adını veriyor. İki normal birarada. Hayır! Üç: Katliamlarda, cinayetlerde emir verici olarak yeraldığı cinayet işlettirdiği adamların ifadeleriyle sabit olduğu halde Çatlı hiç yargılanıp mahkûm olmadı. Suikast, birileri ve ötesi… Ayşe Ateş: “Bunlar yapılırken hiç kimse, kurumsal kimliğimize saldırılıyor, demedi. Kenarda durdular, gülümseyerek izlediler hattâ. Ne zaman ki bu cinayetin gerçek failleri, azmettiricileri ve ötesinin gün ışığına çıkacağını anlayınca birden feveran etmeye başladılar.” Cinayetin röntgeni çekilmiş de raporu yazılmış gibi!.. Diplomatik pornografi Şu bir türlü ele geçirilemeyen kültürel iktidar, fikrî iktidar ne haltsa, asla ele geçirilemeyecek; ezcümle elegeçirmecilerin haberi olsun. Çünkü ortada kültür yok, fikir yok. Ne var? İşte bu adamın saraylarda başdanışmanlık bilmemnesi olabilmesi, başkonsolos olabilmesi, koskoca devleti temsil ediyorum diye aslında hepimizi rezil etmesi, üstüne bununla övünmeye kalkması, az daha üstüne gidersek bizim azarlanıp hakaret görecek oluşumuz… Yeter Hanım… Kaybettiği kızları hakkında konuşurken sergilediği olgunluk ve zerafet, toplumumuzda öyle kolay bulunur şey değildir. İçi ne kadar acırsa acısın, evlatlarına duyduğu sevgiyi acılaştırmamayı, tebessümüyle sarmalamayı başarmıştı Yeter Hanım. Ne sandığı ulan! Kavgasızlık politika olabilir. Radikal ve tepkili seçmene sevimsiz görünecek uzlaşma adımları atılabilir. Ancak emniyet müdürünün milletvekiline “muhatabım değilsin” diyebilmesi, her şeyin iktidar ortağı partinin kurduğu “ne sandığı ulan!” zemini üzerinde cereyan edişi… Gördük ki, bir faşist partinin düşünüş dünyası pek öyle çok boyutlu olamıyor. Aziz milletimizin mesajından çıktık, “Ne sandığı ulan!”a geliverdik. Ahiret korkusu KHK’yla iptal Şu ya da bu vesileyle memleket nüfusunun şu ya da bu kesimini ortadan kaldırmaya yönelik türlü kanlı tezgâhlardan geçip bugünlere geldiklerinden, duygudaşlıkları elbette benzer işleri becerenlerledir. Onlar için İsrail’le ticareti kesmeme belki de yegâne açık sözlü davranış sayılabilir. Hanimiş siyasetim! Bütün bu partiler martiler siyaset yapmak için kurulmuş örgütlerdi hani. Türkiye düzen siyasetinin -hâlâ- en önemli müessesesi olan seçimler etrafında siyasî partiler hangi siyasî meseleler üzerinden tartışıyor, kapışıyor, hangi siyasîler hangi siyasetler için bizden oy istiyor? “Efendim, bu yerel seçim!” Yok yahu! Sahi mi? 'Vicdan Mahkemesi' çağrısı İsrail’in yürüttüğü soykırım ve etnik temizlik harekâtının geniş bir uluslararası propaganda-manipülasyon kampanyasının eşliği olmaksızın başarıya ulaşamayacağı gözönüne alınırsa, karşı hareket için, direnme için ille tank top tüfek gerekmediği ortada. Vicdan Mahkemesi, “reel siyaset karşısında vicdan inşası” için, “sözü ele geçirmenin” mazbut fakat etkili bir aracı haline gelebilir. Pislikler Baskı altında birşeylerden vazgeçmek, birşeyleri öyle değil böyle yapmak veya hiç yapmamak, insan haysiyetinin bir kenarda, ezile büzüle de olsa korunmasına fırsat verir. Pisliğe gönüllü iştirak bambaşka şey. Peki, enayice görünse de sormak isterim: Her türlü pisliğin böyle çabucak benimsenmesi nedendir? Düşman Taksim’e giremez! Şimdilik, etrafı terörize etmek, katılmayı her seferinde biraz büyük cesaret isteyen riskli girişim haline getirmek, katılmayanı katılana düşman edecek manzaralar yaratmak yeterli görülüyor. Yavaş yavaş, yaklaşırken herkesin tedirginlik duyacağı, oradan geçmeyeyim, şuraya çıkmayayım diyeceği bir tarih haline getiriyorlar 8 Mart’ı. Oysa o da bayram olabilir pekâlâ. Değerler yok edilirken İktidar sahiplerinin tehlike olarak sınıflandırdığı şeyler, azıcık geriye yaslanılıp, ezbersiz, komplekssiz, rahatça ve genişçe bakılırsa kolaylıkla tesbit edilebilir ki, gerçekte bugün yeryüzü muktedirlerinin elbirliğiyle ortadan kaldırmaya çalıştığı insanlık değerleridir. Siyanür değil galiba, bizi öldürecek olan “Şirket Kanadalı”, “patron emperyalist” motifleri üstünde tepindikçe, sadece zehirli yığın altında kalan emekçilerin değil bütün madencilerin, bütün inşaat ve tarım işçilerinin mahvına esas sebep olan düzeni ve özel olarak bizim ülkemizde onun en sağlam temel direği milliyetçiliği pekiştirip amacın tam tersi için çalışıldığını fark etmiyor muyuz? 'Artık'ın doğum tarihi Hukuk devletine benzemeye çalışan bir organizasyonun hüküm sürdüğü topraklarda yaşamıyoruz artık. Artık!? Ne “artık”ı ya?! Lağıma düşmüş, pisliğin içinde yüzen mendile kuş pisleyince “artık kirlendi ama!” deyip de inanmayacak kadar aklımız fikrimiz vardır herhalde. Uçurum kenarına doğru… İsrail’in kurulmasına varan süreçte evsiz barksız kalan Filistinli mültecilere yardım için BM bünyesinde kurulan, devletlerin bağışlarıyla iş gören UNRWA, İsrail istihbaratının yaydığı bilgilerle “terör yuvası” ilan edilmek üzere. Parçalanmış Filistinli toplumu genel olarak UNRWA’nın desteği olmadan hayatını sürdürebilecek durumda değil. 'Dünya nereye gidiyor?' bahsine giriş Hukuksuzluk da bir tür virüs salgını. Köşeye sıkıştırıp tecrit edemiyorsunuz. Birden kural haline geliveriyor. Ülke sınırlarına elektrikli teller, duvarlar çekilirken, içeride de haklar kısılıyor, keyfî güç kullanımının sınırları genişliyor, yurttaşın iktidar sahipleri karşısındaki konumu değişiyor, zayıflıyor. Yasaklı alana adım atıldı CHP genel başkanı Özel önce, “hop, bir dakika!” dedi. Askerlerin can vermesine yolaçan hadise hakkında Meclis’e bilgi verilmesini istedi. AKP sözcüsünün beylik numaralarla giriştiği suçlama faaliyetini de Özel, tam da muhalefete kapalı alana girme niyetini ilan ederek karşıladı; “terörle savaşan orduyu desteklemek başka, hükümetin hatalarını eleştirmek başka” dedi. Dört yanım… ne zulası? Bizim gibi idraksızlar, birkaç kişiyi topluca dövme (birini tribünden aşağı atma) hadisesinde kimsenin herhangi bir maçı durdurmamış, bugün infiale kapılanların, bırakın ağzını açmayı, dönüp de bakmamış olduğunu ister istemez hatırlıyor ve, “Ne olunca ne oluyor, ne olunca o olmuyor?” sorusunu sormadan edemiyoruz. 'İnsanlık' çözülürken İnsanlığın karşısına ilk defa -sözlük anlamıyla- ete kemiğe bürünmüş tehdit olarak dikilen meseleye geliyoruz: “Gereksiz nüfus”. Dünya nüfusunun üçte biriyle dörtte biri arasındaki kısmı şu anda modern zamanların hem tanrısı hem dini ekonomi açısından gereksiz. Ve bu dünyada yer bulunamayan gruplar giderek artacak. Filistinlilere revâ görülen muameleye onların üzerinde yapılan bir deney gözüyle de bakabiliriz. Neresi iyiydi? Meral Akşener, Tayyip Erdoğan ve AKP üst kadrosunun devlet ve MHP ile koalisyon kurarak iktidar sürdürme hesaplarına takılmasa, MHP’nin lideri olmayı başarsaydı, kendisinden -şartlarımızda olabildiği kadarıyla- hukuklu, adaletli parlamenter rejimin “yeni merkez sağ”ı olması beklenebilecek miydi? Türlü dümenle engellenip dışarıda kalmasa, şu anda MHP’nin neresinde ne yapıyor olacaktı? MHP’yi merkez sağ mı yapacaktı? Gazze’deki, soykırım mı değil mi? İsrail’in Gazze pratiği için belki girişim veya başlangıç demek henüz daha doğru olabilir, ama bu kelimelerin yanına iliştirileceği kavram şüphesiz soykırım. On binlercesini öldürdükten sonra İsrail kalan Filistinlileri sürmeyi ve Gazze’yi ilhak etmeyi başarırsa, birileri sağ kaldı diye yapılanın soykırım olmadığına hükmetmeyeceğiz. Küresel hukuksuzluk tehlikesi Dünya tarihinde ilk kez, küresel muhalefet var. Bugünün farkı, küresel muhaliflerin haberleşebiliyor, fikriyat-hissiyat paylaşabiliyor -dolayısıyla plan program, eylem de paylaşabilecek- oluşu. İsrail’in katliam harekâtına karşı gösterilen kitlesel tepkiler, uluslararası ortak muhalefet zemininin ve ortak değerlerin doğrudan siyasî alana kolaylıkla yayılabildiğini gösteriyor.