Zafer Yörük

yazar@gazeteduvar.com.tr
TÜM YAZILARI
Güneşi görmüş buz gibi Seçimlerde özgüven ve moral üstünlük kazanan muhalefetin yerinde hamlelerle AKP katarını kısa sürede raydan çıkarması mümkün. Erdoğan’ın deyişiyle (ve bir miktar tahrifatla), bu seçim hem bir dönüm noktası hem de bir son anlamı taşıyor olabilir. Muhalefet güneş gibi kızgın ve aydınlık olmayı sürdürürse o buz hızla eriyecektir.
Aziz Patrick ve Newroz Aziz Patrick’in kavmi, Aziz George koruması altındaki İngiliz toplumunu barışa ve onurlu bir arada varoluşa ikna etmeyi başarmıştı. Bir gün Demirci Kawa’nın kavmi de Türklük ve devlet mitleri altında korunduğunu düşünen Türkiye toplumunu barışa ikna edebilir. Sibirya’da ölüm, Belmarsh’ta cinnet Bir yanda Putin’in lüks konakları ve yolsuzlukları öte yanda Amerikan ordusunun savaş suçları. Bir yanda fabrikasyon davalarla ölene kadar hapsedilen Aleksey Navalni öte yanda hiçbir mahkumiyet kararı olmaksızın 12 yıldır tecrit ve hapis hali devam eden Julian Assange. Batı, bütün insanlık için örnek oluşturan demokrasi, insan hakları ve sosyal adalet gibi evrensel değerlerin temsilcisi olma iddiasını yitirerek dünya hakimiyeti ve ekonomik kazanç peşinde bir kaba güç kompleksine mi dönüşüyor?
Arjantin’de seçim şoku: ‘El loco’ es el presidente Arjantin’de Peronist devleti ve sosyal hakları hedef bellemiş irrasyonel bir delinin elindeki testereye indirgenmiş olması oldukça kaygı verici. Milei, siyasal mimarinin karmaşık kurumsal yapısı nedeniyle parlamentoda azınlık konumunda. Bu nedenle söz verdiği radikal yıkımı gerçekleştirmesinin mümkün olmayacağı değerlendiriliyor. Batı kamuoyu ve Gazze John Lennon, “hayat siz onunla ilgili planlar yaparken başınıza gelendir” demişti. Söz konusu savaş olunca, bu söz daha da gerçeklik kazanıyor. Ne İsrail ne de Hamas stratejik hedeflerine ulaşamayacak. Bu savaş nasıl bitecek bilinmez ama Batı kamuoyunda Filistin meselesi konusunda bir farkındalık oluştuğu kesin. Tel Aviv, Kudüs ve Ramallah’da artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Filistin: Gaflet, şiddet, direniş Bu şizofrenik kabustan uyanmak oldukça zor ama imkânsız olmamalı. İsrailli demokratların günlük gazetesi Haaretz’in 9 Ekim tarihli başyazısında Aksa Tufanı ‘felaketinin’ sorumluluğu ‘Filistin terörizmi’ne değil Başbakan Netanyahu’nun saldırgan siyasetine adresleniyor. Bir umut ışığı olabilir… Külliyeloji Kendini Külliye duvarları ardında emniyete almış kapalı ve loş bir rejim tarafından yönetiliyoruz. Halimizi tam olarak idrak edebilmek için Türkiye uzmanı ekonomist, sosyolog ve siyaset bilimcilere ilaveten Külliyeloglara olan ihtiyacımız her geçen gün artıyor. ‘Değersiz yalnızlık’ Topyekûn dışlanmanın bir ‘değerli yalnızlık’ olarak nitelenebileceği, on yıl önce dillendirildiği zamana göre daha da sorgulanır hale gelmiş bulunuyor. Dışişlerinden genelkurmay işlerine, yargı pratiklerinden ekonomiye Türkiye’yi yönetenlerin önünde daha rasyonel ve demokratik alternatifler her zaman mevcuttu. Israrla tekrarlanan ‘yalnızlık’ seçimi, ülkenin para birimi gibi bu yalnızlığın kendisini de sürekli değersizleştiriyor, anlamsızlaştırıyor. 12 Eylül’ün hayaletleri Kenan Evren hayaletini ufkumuzdan kovmak, 12 Eylül travmasını aşmak, kolektif bir zorunluluk olarak önümüzde duruyor. Cephede büyük kayıplar verilmiş olsa da Raci Tetik’in şuursuz ama doğru ifadesiyle o “savaş” hala kaybedilmiş değil. Metris, Mamak ya da Diyarbakır: şiddetin dozu farklılaşsa da kaderleri ve direnişleri ortaklaşan mağdurları ortak bir gelecek tahayyülünün imkânları üzerine bir anlatıda buluşturan köprü oralarda inşa edildi. Yangınlar ve mülteci kıyımı Dünya düzeninin meşrebi değişmedikçe, bir yanda doğa ve orman kıyımının diğer yanda mülteci kıyımının katlanarak devam etmesi ne yazık ki kaçınılmaz.   Lozan II: Ötekileştirmenin soykütüğü Lozan antlaşması hükümlerinin ihlali, azınlık hakları temelindeki eleştirel çizginin de ana eksenini oluşturur. Lozan’ın taraflarının, cumhuriyet devletinin içişlerine müdahaleden ve milli egemenlik alanını ihlalden kaçınma adına antlaşma hükümlerinin iç hukukta sistematik ihlaline seyirci kalması, bugün azınlıklar için artık Türkiye coğrafyasından bütünüyle silinme anlamında bir ‘etnik temizlik’ tehlikesi doğurmuş bulunuyor. Lozan I: Gizli Maddeler histerisinin gizledikleri Lozan tevatürlerinin başlıca referansı, konferansta Ankara’yı temsil eden üç asıl delegeden biri olan Rıza Nur’un pek güvenilir olmayan anılarıdır. Tek parti yönetiminin son döneminde Necip Fazıl’ın Büyük Doğu dergisinde çeşitli biçimlerde alıntılanmış ve İslamcı hareketlerin önemli besin kaynaklarından biri olmuştur. Arkadaşım Roni Londra Üniversitesi Öğrenci Birliği binasında bir toplantı sonrası tartıştığım Sosyalist İşçi Partililer (SWP) muhtemelen başlarından savmak umuduyla "İşte bu da Türk; onunla konuş” deyip beni Roni’ye havale etmiş olmasalar hayatımın akışı çok farklı ve trajik olurdu; başka bir kentte, hatta başka bir ülkede… Berlusconi’den Sezar, Erdoğan’dan Timur Berlusconi'nin iktidarın önkoşulu olarak medyayı kendine bağlama konusunda Putin’e de Erdoğan’a da ilham verdiği anlaşılıyor. Benjamin Netanyahu, iktidardan her düşüşünün ardından daha güçlü olarak geri dönme yeteneğini Popülizmin Papası’ndan kapmış olmalı. İş adamlığından siyasete geçmenin kâr maksimizasyonuna katkılarını Trump’a o gösterdi. Viktor Orban da demokratik mekanizmaları istismar ederek otoriter rejim inşa etmenin usulünü bu büyük İtalyan biraderinden öğrendi. İki mültecinin konuşmaları (II) Siyasette doğruları söylemek yetmiyor; mesajı topluma duyurmak için ‘karizma’ denilen tarifi imkânsız ve çok ender rastlanan bir nitelik gerekiyor. Demirtaş’ın karizması, bütün Türkiye’nin umudu ile Kürt halkının kaderi arasında pozitif bir bağ oluşmasına hizmet etti. Böyle bir değeri siyaset sahnesinden çekmek, demokrasi ve özgürlük hareketini geri götürmekten başka bir amaca hizmet etmeyecektir. İki mültecinin konuşmaları 'Erdoğan kimin üzerine hakaret, tehdit ve mahkemeleri ile giderse o kişinin doğru siyaset yaptığı sonucuna varıyorum. Canan Kaftancıoğlu, Ekrem İmamoğlu ve Selahattin Demirtaş; bu isimlerin yargı marifetiyle sürekli etkisiz hale getirilmeye çalışılıyor olmalarının nedeni onların şahsi husumeti değil Erdoğan’ın planlarını bozma yeteneğine sahip gerçek siyasal rakip niteliğine sahip olmalarıdır.' Seçim-sonrası stres bozukluğu Baba’nın Çankaya’daki tahtı, onun çiftlik arazisi üzerine sarayını ve karargahını kurmuş olan ‘büyük birader’ tarafından yerle bir ediliyor ve yüz yıldır çocuklardan esirgenen zevkler keyifle ortaya saçılıyor. Bastırılan hiçbir zaman olduğu gibi korunarak değil, baskılama süreçlerinin sürekli derinleştirdiği patolojinin semptomları olarak geri döndüğü için yüzyıllık mazlumluk, güç el değiştirdiği anda ikinci yüz yılın zalimlerini çoktan üretmiş bulunuyor. İkinci tur, cihat ve cinsellik Emekli Albay Ümit Öztürk, yeşil pasaportuyla Almanya’ya giriş yaparken durdurularak sorgulanıyor. Kendisinden önce, bir tecavüz şikâyeti nedeniyle Türkiye yeşil pasaportu taşıyan bazı kişiler aranmaktaymış. Şikâyet, bir Ezidi kadından geliyor. Yakalanan adam Özbek asıllı Türk vatandaşı ve sahte olmayan bir yeşil pasaport taşıyor. Bunun üzerine soruşturma genişletiliyor. Yüz kadar yeşil pasaportlu Asya kökenli Türk hakkında arama kararı çıkarılıyor. Terminatör ve cehennemin kapıları Belki de artık o uzun final sekansı içindeyiz: Cismi ya da metaforik olarak yeterince kadın öldürüldü, yeterince insan yok edildi, büyük cinayetler işlendi ama bu mücadele içinde, Sarah Connor’un karnındaki bebek misali toplumun geleceğini kurtaracak bir siyasal proje de ortaya çıktı; en azından çıktığı iddia ediliyor. Diasporada seçim hazırlıkları TİP, Türkiye’de olduğu gibi yurtdışı seçim bölgelerinde de Yeşil Sol oyları bölmeyi değil, bugüne kadar sandıktan uzak duran ya da CHP’ye oy veren sol seçmen kitlesi yanında ilk kez oy kullanacak genç seçmenleri hedeflediğini söylüyor. Londra için bu öngörünün doğru olma ihtimali var çünkü TİP etkinliklerinde görülen taraftar profili, Londra’nın alışılmış HDP seçmen kitlesinden farklı bir sosyolojiye yaslandığı izlenimi uyandırıyor. Seçimler ve ‘derin’ dokunulmazlık Listelerde yer bulamayan üç isim, Nurettin Canikli, Şirin Ünal ve Tolga Ağar... Adları, cinayet kokan, kadın ve çocuk ölümleriyle birlikte anılan bu kişiler için bakanlık gibi makamlar düşünülmemişse dokunulmazlıkları kalkmış olacak. Adalet mücadelesinden umudu kesmemek için nedenlerimiz var; “Adaletsizliği önlemeye gücümüzün yetmediği zamanlar olabilir; ama adaletsizliğe itiraz etmeyi beceremeyeceğimiz bir zaman asla olmamalıdır.” AKP’nin tükenen hikâyesi ve ‘Malezya mucizesi’ İslamı, emek disiplinini sağlayan bir aparat olarak sermayenin hizmetine sunmak, sendikal ve sosyal hak mücadelelerinin yerini zekat, lütuf, minnet, tevekkül vb. kavramlardan oluşan bir zihniyete terk etmesi ve sermaye-emek ilişkisinin bir ‘ilahi düzen’ imgesi etrafında yeniden-düzenlenmesi gibi yönelimler, ‘Malezya Mucizesi’nin siyasal İslamcılara verdiği ilhamın vahim yanları. Daha vahimi ise, bu disipliner emek rejiminin gelir dağılımında yol açtığı derinleşen sosyal uçurum. Seçim sürecinin psikopolitik anatomisi: Rüya ve kâbus Bugün Erdoğan ve AKP’nin hikayesinin kalmadığını söyleyenler aslında kolektif bir rüyanın tükenişinden de söz etmektedir. O halde bu rüyanın örtülü/sabit ve açık içeriklerini yapısal bir analize tabi tutmak günümüzün kâbusunu anlamakta rehber olacaktır. Dış Güçler'in tercihi: Dünya kamuoyundan Türkiye seçimlerine bakış Brezilya’da olduğu gibi Türkiye’nin yapacağı seçimin felsefi ahkâm diliyle insanlığın kendi yarattığı evrensel değerler bakımından ulaştığı genel seviyeyi test etmesi, ya da daha mütevazı terimlerle dünya kamuoyunun da tercihini bir ölçüde yansıtması kaçınılmazdır. Kılıçdaroğlu ve Gary Lineker Böylesi sloganların yerleşik ve kurumsal ırkçılığın ateşini harlamak gibi dehşet verici sonuçları olduğu biliniyor. Çözüm, bu tür tehlikeli hamasetin aksine göçmenleri söylemin nesnesi olmaktan çıkarıp öznesi yapma iradesiyle hareket eden bir medya ve siyaset dilini gerektiriyor. Siyasi deprem ve travma Siyasal ufkumuzu oluşturan levhalarda da tabandakine muadil tektonik bir hareketlenmeyi yaşamak kaçınılmaz görünüyor. 1999 depremi, ‘eski’ siyaseti bitirip AKP’yi iktidara taşıyan önemli etkenlerden biriydi. 2023 depremlerinin siyasal sonuçları çok daha sarsıcı olacağa benzer. Hazırlıksız yakalanmak, AKP molozunun altında kalmak anlamına gelecektir. Deniz Baykal’ın sırları Baykal’ın siyasi hayatı ilk bakışta verdiği bürokratik-otoriter izlenimin aksine oldukça ilginçtir; bu ülkede siyaset mesleğinin niteliğini göstermesi hasebiyle de ders olarak okutulmaya layıktır. Baykal tam bir profesyonel siyasetçi. Cemal Süreya’nın deyişiyle “Düşünceden, ideallerden değil, güç dengelerinden çıkış arar.” Deniz Baykal deyince CHP ya da ortanın solu çizgisinin yüz yıllık siyasal kimlik arayışının bütün varyantlarının vücut bulduğu bir şahsiyetten söz edildiği unutulmamalı. Alem buysa... Taç giyen baş akıllanır derler. Camilla’yla teamüllere aykırı evliliği pek soruşturulmadan kral ilan edilen Charles, muhtemelen annesinin izinden yürüyüp İngiliz devletine uyumlu davranmaya gayret edecek. Yine de 21. Yüzyıl’da oldukça anakronik bir görüntü arz eden kraliyet, gereklilik ve işlev açısından modern İngiliz burjuvazisi tarafından daha çok sorgulanacaktır. Derin devlet miti-II: Fantastik devlet Vadi, bir dezenformasyon aparatı olmakla birlikte derin devlet denilen olgunun en azından bir ucunun ‘mafyatik-endüstriyel kompleks’ olarak adlandırılabilecek bir nitelik arz ettiğini göstermektedir. Vadi ve benzeri komplo teorileri yordamıyla çizilen derin devlet manzarası, kolektif imgelemin akış yönünü belirleyerek meseleye sürekli fantastik boyutlar kazandırıyor. Oysa devletin fantastik boyutunun bir sapma değil de asıl gidilmesi gereken istikamet olma ihtimali göz ardı edilmemeli. Derin devlet miti-I: Askeri-sınai-mafyatik kompleks Tarihçi Dr. Ryan Gingeras, Türkiye’de derin devlet üzerine yaptığı araştırmalarda en büyük sorunun bir süreklilik tezi oluşturmak için yeterince kanıt bulamamak olduğunu belirtiyor. Adı üstünde ‘gizli devlet’. Semptomları ise hepimizin malumu: Siyasi suikastlar, tehcir ve soykırım, kitle katliamları, yargısız infazlar, Kürt savaşı, cihatçı vekâlet çeteleri, korunan katiller, provokasyonlar…