Selim İleri’nin Yarın Yapayalnız romanının başkarakteri Handan Sarp’ı bu ülkeye borçluyuz. Kalbin gerçeğini toplumun gerçeğiyle ezip geçen, yok eden bu ülkeye... Onun yaşayamadığı, yaşamaktan korktuğu hayat, toplumun yargılarının eseri.
“Sefalı çileler olsun!” Bu cümleyi, yazmanın ve okumanın hazzını anlattığı denemesinin başlığı yapan Füsun Akatlı’dan ödünç alıyorum. Handan Sarp’ı takdim için kullanacağım.
Handan Sarp… Kendi kendinin uçurumu bir roman kişisi. O uçurumdan sadece ve sadece kendini atan biri. Selim İleri’nin Yarın Yapayalnız romanının ve edebiyatımızın unutulmaz karakteri. Handan Sarp’ın edebiyatımızda Selim İleri kadar önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü Handan Sarp okuru savuran o karakterlerden.
Sayfalar boyunca onu okumak; okumanın, edebiyatın hazzını doruğa taşıyıp sefasını sürdürüyor. Ama Handan Sarp’ın atamadığı çığlık okurun acısı oluyor. Bu yüzden bir kez daha ve sonsuza dek “Sefalı çileler olsun!”
Handan Sarp’ı bu ülkeye borçluyuz. Kalbin gerçeğini toplumun gerçeğiyle ezip geçen, yok eden bu ülkeye... Onun yaşayamadığı, yaşamaktan korktuğu hayat, toplumun yargılarının, ikiyüzlülüğünün eseri.
Yarın Yapayalnız, orta yaşı geçmiş, olgunluk çağını yaşayan soprano Handan Sarp ile genç bir terzi kızın, Elem’in aşkını anlatıyor. Bu gölge ilişki Sait Faik’in “İnsanlar birbirine yasaktır,” cümlesinin vücut bulmuş hali adeta. Politik, ekonomik ve toplumsal hayatın zapturapt altına aldığı bir ilişki bu.
Selim İleri’nin Nişantaşılı Handan Sarp’ı ile Kocamustâpaşalı Elem’i merhametin ılık rüzgârında savrulduğu kadar sınıf farkının hoyratlığı altında eziliyor. Operanın kültüre, bize uzak kalışıyla soprano Handan Sarp’ın kendine uzaklığını birleştiren Selim İleri, zehir gibi bir yalnızlık tarifi yaparken aşkın anatomisini farklı açılardan gösteriyor.
Dayatılan ahlâk ile kendi olmayı göze alamayan Handan Sarp daha romanın en başında okurun kolları arasında paramparça bir halde. Böyle bir roman kişisini hangi okur unutabilir! “Başkalarının ‘asıl’ Handan Sarp’ı tanımalarına izin vermedim. Onu sevmeyecekler. Onu sevmeyeceklerinden korktum. Korku her zaman ağır bastı. Korku buyurgandı, bir ‘tiran’dı hayatımda. Gizlenmek kolayıma geldi. Bu yüzden arkadaşsız, dostsuz, tanışsız, kimsesiz yaşayıp durdum. İç gurbetimde serseri yaşadım. Kabuğumdan çıkar çıkmaz, toplumun reddettiğim ‘ahlâk’ına geri dönüyordum. Çoktan ikiye bölünmüştü özvarlığım. İkiye mi? Üçe, beşe, kim bilir kaç parçaya.”
Romanın trajik sonu en başından bellidir. Selim İleri’nin Handan Sarp’ın yaşamını etkileyen olaylar üzerinden kurduğu dramatik yapı satırlar boyunca psikolojik bir iz sürmeye dönüyor.
Handan Sarp’ın kendini kendine mahkûm edişinin okuru özgürlüğe kavuşturan bir yanı var. Unutulmaz bir roman karakteri olmasının en önemli sebebi de bu bana göre. Selim İleri onun yıkımını öyle bir anlatıyor ki okura yeni baştan düşünmek kalıyor. Ne demek istediğimi yaşanmış bir olayla açıklayayım:
Yarın Yapayalnız’ın 2004’te yayımlanmasından aşağı yukarı bir yıl sonra Selim İleri Haydarpaşa Gar Lokantası’nda yemek yerken karşı masasında oturan bir adamın gözünü ayırmadan ona baktığını fark eder. İleri, önce tedirgin olur. Adam kısa süre sonra, “Bir dakika dışarı gelir misiniz?” diyerek Selim Bey’i kapı önüne çağırır. Niyetinin kötü olmadığını sezen Selim İleri kapı önüne çıkar. Adam bir müddet konuşmadan öylece durur... Neden sonra, “Ankara ekspresiyle kızıma gidiyorum,” diyerek sessizliği bozar. Selim İleri, niye söylüyor bunu bana, diye düşünürken adam konuşmaya devam eder: “Siz olmasanız kızımı kaybetmiştim.” Selim Bey, bu konuşmanın altından Yarın Yapayalnız’ın çıkacağını o zaman anlar. Kızı yıllarca dargın olduğu babasına Yarın Yapayalnız’ı göndermiştir. Romanı okuduğunu söylerken gözyaşlarını tutamayan adam, “Dargın ayrılabilirdik...” diye ekler. Selim İleri o gece babayla birlikte Ankara’ya gidecek treni bekler. Bir sağa bir sola beraberce yürüyerek ve pek de konuşmadan...
İlk yayımlanışından bu yana on sekiz yıl geçen Yarın Yapayalnız geçen ay yeniden yayımlandı. Handan Sarp aynı Handan Sarp. O hem bizim gibi hem de bize hiç benzemiyor. Ve okuyan herkese “Handan Sarp bende kurşun külçe bıraktı,” dedirtecek kadar unutulmaz.