'Yazarken aklın sınırını istemem'
Pelin Buzluk çağdaş öykücülüğün önde gelen kalemlerinden… Kendisiyle son kitabı, En Eski Yüz, hakkında konuştuk.
Anıl Mert Özsoy
Öncelikle yeni bir yayıneviyle okurunuzla buluştunuz. Bunun yanında üçüncü kitapta farklı bir Pelin Buzluk ile karşılaştık. İki kitap arasındaki süreci nasıl değerlendirdiniz? “Su İşi” öykünüzde hamile bir anlatıcı ile karşılaşıyoruz. Kitapta kendinizden parçalar var mı?
“Kanatları Ölü Açıklığında” çıktıktan iki hafta sonra bir kızım oldu. Sonrasında tabii sorumluluklarım arttı, kendime ayırdığım vakit epey azaldı. Yaklaşık iki yıldır da yalnız bir anneyim. Bu da kendime ayırabileceğim zamanı azalttı ama bir o kadar da değerli kıldı. Daha seyrek de olsa yazmayı hiç bırakmadım. Belki masa başında harcadığıma kıyasla malzeme topladığım zaman arttı. Bu sürede yazdığım öykülerde diğer bütün yazdıklarımda olduğu gibi benden parçalar var. Doğrudan otobiyografik parçalar değil bunlar ama sonuçta yazan benim, belki en yakından incel
“En Eski Yüz”, beklenen bir kitaptı. Kapalı bir anlatım yerine kendini açan bir metin ile karşı karşıyayız. Sizi buna iten durum neydi? Hangi noktalarda “En Eski Yüz”ü diğer eserlerinizden ayırmak istediniz?
Bu yorum, yani “En Eski Yüz”ün ilk iki kitaba nazaran “açık bir metin” olduğu birkaç kez daha söylendi. Bana kalırsa dilin zorluğu değilse bile anlatım ve kurgunun zorluğu sürüyor. Metin belli oranda zor olmalı ki okur uyanık olsun, katılsın. “En Eski Yüz” hakkında kendi fikrimi paylaşmak yerine, şimdiye dek gelen yorumlara bakarak şunu söyleyebilirim: Benim yolculuğumda kadının öyküsünü en fazla anlatan, oto sansürü neredeyse yok ettiğim öyküler var burada. Okurların gördüğü bu. Her zaman sevdiğim gizeme, atmosfer kurma sevdasına, başkaldırıya, ansızın beliren umuda bunlar eklenmiş gibi görünüyor. Dilde şiirin öğrencisi olmaya devam ediyorum. Anlatım ve kurguda ise yeni ve başkayı denediğimi söyleyebilirim. Ancak bu son söylediğim bu kitaba özgü bir şey değil elbette. Sürekli acemiliğin bir sonucu.
Çok çalışılmış, kalem ucundan çok silginin kullanılmış olduğu belli olan öyküler okuyucuda çarpıcı etkiler bırakıyor. Kendini pişirmiş öyküler... Dilde farklı bir a
Beni yönlendiren, yazarken değilse bile, yazdıktan sonra metne bilinçle bakmamdır. Yazarken aklın sınırını istemem. Metin tamamlandıktan sonra ne yazdığımı görür ve bilirim. Ondan sonra o metnin bir öyküye dönüşüp dönüşemeyeceğini, çöpe mi gidecek, defterde bekleyecek mi az çok bilirim. Çalışmaya değer bulursam birkaç kez yeniden yazarım, sesli okurum. Son halini verdikten sonra silgi işlemeye başlar çünkü düşlenebileceği halde söylenen her bir ayrıntı bana okuru azımsamak, metnin çağrışımlarını hafife almak gibi geliyor.
Kitapta Onat Kutlar’ı selamlıyor, okuyucuya ödev veriyorsunuz. Bu noktada çağdaş edebiyatta “En Eski Yüz”ün vermek istediği mesaj, durmak istediği nokta nedir?
Onat Kutlar’ı selamladığım doğru ancak kimseye ödev vermiş değilim. Okurdan beklenen, öykü okurken çağrışımları ve düşgücü ile kurguya katılması, böylece öykünün anlamlarını çoğaltması. Bu da artık öykülerle okuyanlar arasındaki bir mesele, yazar olarak burada söz almam doğru olmaz, diye düşünüyorum.
Okur tarafından hemen kucaklanan “En Eski Yüz”e dair gelen eleştiriler hakkında neler söylemek istersiniz?
“En Eski Yüz” belki çok beklendiği için sevinçle karşılandı. Okuyanların yorumları da bu sevinci sürdürüyor. Hemen her gün bir mesaj ya da e-posta alıyorum. Öykü çok okunan bir tür değil tabii ama “Deli Bal”ın yara bere içinde açtığı bir yolum var demek ki. “Kanatları Ölü Açıklığında” o yola rengini çaldı. Hâlâ yolda olduğumu ve devam etmek istediğimi biliyorum. Gelen değerlendirmeler de beni mutlu ediyor. Şimdilik ayrıntılı bir eleştiri ile karşılaşmadım ama nasıl olursa olsun her okurun okuma deneyimini bilmek isteyecek kadar da meraklıyım.
Okuyucularınıza son olarak ne söylemek istersiniz?
Öykü okumaktan haz almak, belli bir okuma deneyimi gerektiriyor. Okudukça ve üzerine düşündükçe öyküden daha fazla haz alacaksınız, diyebilirim.
Pelin Buzluk kimdir?
Pelin Buzluk, 1984’te doğdu. Öykü ve yazıları 2002’den bu yana çeşitli dergi ve seçkilerde yayımlandı. Deli Bal (2010) adlı ilk öykü kitabı Yaşar Nabi Nayır Öykü Ödülü’ne, ikinci öykü kitabı Kanatları Ölü Açıklığında (2012) ise Selçuk Baran Öykü Ödülü’ne layık görüldü.