'Yazı Makinası' duralı 104 yıl oldu

Onun hem kendi döneminde üreten diğer yazarlar tarafından ağır eleştirilere tutulması hem de eserlerinin daha sonraki zamanlarda unutulmaya terkedilmesinin temeli edebiyat algısının farklılığıdır. Hikaye veya roman okumak ona göre eğlence, bilgilenme, olaylardan ders alma gibi amaçlara dayalı olmalıdır.

Abone ol

Tuğçe Özbiçer

İçinde yaşadığı çağın ve toplumun ihtiyaçları ışığında, bir ömür üretmiş, birçok edebi türün ilk örneklerini verirken, döneminin diğer yazarları gibi batı edebiyatını salt taklit etmek yerine, yarattığı özgün dili ve anlatım biçimi ile halka okuma alışkanlığı kazandırmayı kendine hedef edinmiş, Mısır Çarşısı’nda çıraklıktan, memuriyete, oradan da yazarlığa ve gazeteciliğe uzanan bir serüven Ahmet Mithat Efendi’nin yaşamı...

1844 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Ahmet Mithat, 6-7 yaşlarında babasını kaybederek, ailesi ile ağabeyinin görev yerleri olan önce Vidin ve daha sonra Niş kasabası’na yerleşerek buralarda öğrenim gördü. Rusçuk’taki bir devlet dairesine atandıktan sonra Arapça, fransızca ve farsçasını geliştirdi. Dönemin yarı Türkçe yarı Bulgarca çıkartılmaya başlanan, yazar olarak çalıştığı Tuna isimli gazetesinde zamanla başyazar mevkiine geldi.

Bir dönem Bağdat’ta matbaa kurmak ve Zevra adlı gazetenin başına geçmekle görevlendirilen yazar, bu sırada Osman Hamdi ile dostluk kurarak batı kültürünü tanıma şansı elde etti.

Ağabeyinin ölümü üzerine görevinden istifa ederek İstanbul’a döndü. Burada kendi kendine kurduğu matbaayı kısa süre sonra Eminönü’nde kiraladığı bir odaya taşıyarak, oradan üretmeye devam etti. Baskısını ve dizgisini kendi hazırladığı Dağarcık isimli dergideki yazıları nedeniyle, düşünceleri Yeni Osmanlılara yakın görülüp, 1873’te Rodos’a sürüldü.

Sürgündeyken dahi üretmeye devam eden Ahmet Mithat, Kırkambar dergisine yazılarını göndermeye devam etti.

'CUMHURİYET DÖNEMİ YAZILAN EDEBİYAT TARİHİNDE OSMANLICI BİR YAZAR'

.

Onun hem kendi döneminde üreten diğer yazarlar tarafından ağır eleştirilere tutulması hem de eserlerinin daha sonraki zamanlarda unutulmaya terkedilmesinin temeli edebiyat algısının farklılığıdır. Hikaye veya roman okumak ona göre eğlence, bilgilenme, olaylardan ders alma gibi amaçlara dayalı olmalıdır. “Hikâyelerden maksat, filozofinin en büyük bir parçası olan ahlâk ve maneviyat için meydan açmaktır.” (Ahmet Mithat Efendi 2000/4: 97) sözü ile amacını açıkça ifade etmiştir.

Aynı zamanda sürgünden döndükten sonra Osmanlıcılık ve İslamcılık düşüncelerini benimsemeyerek Tanzimat Dönemi’ndeki diğer birçok yazardan ideolojik olarak ayrılması, hatta onları ve sonraki dönem olan Servet-i Fünun yazarlarının kaleme aldığı "Dekadanlar" adlı yazı ile batı özentisi olmakla suçlaması da onu birçok yazarın cephe aldığı bir duruma düşürmüştür.

“Namık Kemal “vatan”, “hürriyet” gibi kavramları tartışırken Ahmet Mithat’ın sürekli olarak Osmanlıcılığı ve İslamiyeti savunmuş olması Cumhuriyet döneminde yazılan edebiyat tarihlerinde Ahmet Mithat’ın kendisine nasıl bir yer bulacağını belirlemiştir.” (Nüket Esen, Hikâye Anlatan Adam:Ahmet Mithat, İletişim Yayınları)

Hayatını yayıncılıkla geçirmeye başlamış olan Ahmet Mithat’ın birtakım eserlerini maddi kaygılar güderek hızlıca ve teknik detayları dikkate almayarak kaleme alması kaçınılmaz olmuştur. Fransızca’dan yaptığı birçok roman çevirisinde de Romantizm örneklerini veya macera temalı eserleri, daha büyük bir okuyucu kitlesine ulaşmak amaçlı tercih eden yazar aynı zamanda bu çevirilerin en iyi şekilde anlaşılabilmesi adına sade bir dil kullanmaya özen göstermiştir.

Eserlerinin çoğunda halkın farklı kesimlerinden bulup tipleştirdiği karakterler, iyiyi ve güzeli göstererek toplumu eğitmeyi ve okuma alışkanlığını eğlenceli hale getirmeyi amaçladığından, avam bir halk yazarı olarak görülmüştür. Buna ek olarak çalakalem üretmekle ve ciddiyetten uzak olmakla eleştirilmiştir. Bunun sebebini birçok farklı türde anlatımın büyüsünü yakalama çabasının en temel amacı olan üretmenin önüne geçememesi şeklinde söyleyebiliriz.

'İSMİ ROMAN MIDIR? MUTLAKA HAYALİ OLACAK!'

Hayatı boyunca yaklaşık 200 eseri okurla buluştururken, biçim, üslup ve teknik açıdan yeniliklere her zaman açık kalarak kendi özgün kalemini yakalmıştır. Halk kültürünün getirdiği hikaye anlatma geleneğini Batı Edebiyatı’nda tanıdığı roman ve öykü gibi türlerde kullanmıştır.

Eserlerinde Romantizm akımından etkilenen yazara göre roman kurmaca bir dünya olmalıdır. “İsmi roman mıdır? Mutlaka hayali olacak! Artık bunu tekrar ‘hayali’ diye tavsif lazım gelir mi? İsmi ‘şeker’ midir? Mutlaka tatlı olacak! Onu tekrar ‘tatlı’ diye tavsife ihtiyaç kalır mı? Hakikiye gelince iş daha ziyade garabet peyda eder. Zira ‘hakiki’ midir? O halde roman olmayıp ‘tarih’ olması lazım gelecek.’’ (Ahmet Mithat Efendi 2003/2: 73)

Romanlarında sık sık okuyucunun aklına gelebilecekler üzerinden yarattığı diyaloglar ile onu da romanın kurmaca dünyasına dahil etmek gibi kullandığı teknikler ve anlatım biçimleri, eserlerin içeriklerinden çok bu içeriklerin verilişinde başvurulan anlatı oyunlarına değer veren postmodern edebiyatın da öncü örneklerini oluşturur.

Türkiye’de edebiyat araştırmacılarının ve yazarların dikkatini çekmesi ancak 60’ların sonunda romanın tarihsel sürecinin ve anlamının Avrupa’da yeniden mercek altına alınmasının etkilerinin 80’lerde ülkemizde görülmesidir. Postmodern anlatının kendini göstermesi ve tekniklerinin temellere oturtulması ile, birçok edebiyatçı Ahmet Mithat Efendi’nin haksızlığa uğradığını savunmaya başlamıştır.

İLKLERİ KAĞIDA DÖKEN BİR 'YAZI MAKİNESİ'

Edebiyatımızdaki birçok türün yalnızca ilk örneklerini vermekle kalmayan Ahmet Mithat Efendi, bununla birlikte kendisinden önce hiç değinilmemiş yanlış batılılaşma, köy olgusu, kölelik, toplumda kadının yeri ve evlilik, polisiye gibi konuları ele almıştır. Kendisinden sonra üretecek olan yazarlara yeni yollar açarken bir yandan da onların kalemlerinin kendisininkinden daha kuvvetli olacağını ummuştur.

Kitapların yanısıra birçok gazete ve dergi de de yazdıkları ile toplam eser sayısının ulaştığı sayıya bakarsak, kendisine neden yazı makinesi denildiğini anlamış oluruz.