Yazarların, neden yazdığı merak konusudur. Birçok söyleşinin de baş sorularından birini oluşturur. Bu konudaki cevaplar yazara göre değişir, kesin bir sebep yoktur. Aklıma gelen yazma sebeplerinden bazılarından bahsedeyim; Tezer Özlü, “dünya acılı bir yer olduğu için yazılır” der, Sait Faik Abasıyanık, “yazmasaydım delirecektim”, diye devam eder, Cioran bir anlamda tedavi usulü olarak görür yazmayı ve “dünyadan intikam almak” için yazdığını belirtir, Balzac ise, “zengin ve ünlü olmak için” yazdığını söyler. Yazmaya bahane çoktur, dünya gerçekten “acılı bir yerdir” ve yazar bu acıyı dindirmenin ya da döneminin acısını başka çağa aktarmanın derdiyle yazabilir, şan, şöhret, ün yazmanın cazip gelen taraflarındandır ama bunlara ulaşmanın kolay olmadığını söylemek gerekir, Balzac yazma amacını gerçekleştiren şanslılardan. Dünyadan “intikamını” yazarak aldığını düşünen Cioran gibi, dünyada varlık olmanın sıkıntısını aşmanın bir yolu olarak ona saldırmak, varlığının sıkıntısını yazıya dökmek de yazmanın başlıca bahanelerindendir.
Peki, yazmamanın nedenleri ne olabilir? Yazmayı birden bire bırakan pek çok yazar olduğu düşünülürse bir sebebi olmalı değil mi? Enrique Vila-Matas, “Bartleby ve Şürekâsı” adlı kitabında bu sorunun peşine düşüyor. Yazmayı bırakan yazarların hikâyesini; metinler, yazarlar ve kitap karakterleri ile diyaloga girerek anlatmaya ve bir cevaba ulaşmaya çalışıyor. Ona göre bu yazarlar “Bartlebylik” yapıyorlar, Melville’in ünlü karakteri Bartleby’nin “yapmamayı tercih ederim” cümlesinden yola çıkan Vila-Matas, bu cümleyi “yazmamayı tercih ederim”e dönüştürüyor ve anlatıcısı aracılığıyla, edebiyat dünyasında bunu tercih etmiş isimlerin izini sürüyor. Yazarın gerçekle kurguyu bir arada sunduğu “Bartleby ve Şürekâsı” bir edebiyat incelemesi okurmuş hissi verse de anlatıcısının yaşamından ve yazarlığından kesitler de bulabildiğimiz bir metin. Kitapta, Beckett, Melville, Rimbaud, Walser, Kafka, Pessoa, Salinger gibi yazarların yazmayla ilişkisi ele alınırken, yazarın “hayır yazarları” adını verdiği bu isimlerin yazmaya vedaları, pek çok başka isim dâhil edilerek anlatının bir parçası hâline getiriliyor. Yazmanın nedenleri gibi yazmamanın nedenleri de okur açısından çekici hâle geliyor çünkü “yazmamayı tercih etmenin” veya yazmaya hayır demenin türlü çeşit bahanesi bulunabiliyor ki kitabın sonuç bölümünden anladığımız, Vila-Matas da Bartleby belirtileri gösterip, sessizliğe gömülecekken bu kitabı yazarak, yazamama hastalığından kurtulmuş gibi görünüyor.
YAZMAMA BAHANELERİ
“Yazmamayı tercih etmek” tıpkı, “yapmamayı tercih etmek” bahsinde olduğu gibi bir reddediş içeriyor. Vila-Matas’ın anlatıcısı da bu reddedişin büyüsüne kapılıyor çünkü ele alınan yazarlar arasında gerçekten şöhreti yakalamış, yazdıkları ses getirmiş isimler var ama birden yazmayı bırakıyorlar bu da yazara didikleyecek epey malzeme veriyor çünkü yazmama bahaneleri bazen komik bazen intihara götürecek kadar trajik. “Uzun zamandır bu hastalığı çalışıyorum, çağdaş sözcüklerdeki bu kötü yerel hastalığı, bu olumsuz dürtüyü ya da bazı yaratıcılarda, hatta çok talepkâr bir edebî vicdana sahip olsalar bile, (belki sadece bu yüzdendir) bir daha asla yazamaz hâle getiren hiçliğin çekiciliğini ya da bir veya iki kitap yazdıktan sonra yazıya veda etmelerini; gelişmede olan bir eseri sorunsuz yürüttükten sonra bir gün öylece kalakalmalarını, kelimenin tam anlamıyla sonsuza dek felçli gibi kalmalarını inceliyorum.” Bu uzunca alıntı, metnin ve yazarın derdini ifade etmek açısından önemliydi. Kitapta, yaşamını yazı üstüne kurmuş, ömür boyu yazacağı güne hazırlanmış, bir türlü eserinin sonunu getirememiş veya birdenbire tüm yazma sebebini, hevesini kaybetmiş yazarların içine düştüğü hiçlik, “hayır demek” ne anlama geliyor sorusu ayrıntıyla işleniyor. Şunu da eklemek gerekir ki bu insanlarla Bartleby’nin ilişkisi sadece reddedişten kaynaklanmıyor, hatırlarsak Bartleby bir kâtip, yazarlar da bir anlamda kâtip ki metinde ele alınan Robert Walser’in yazarlık dışında yaptığı işler arasında kâtiplikte var. Bu nedenle onun Bartleby özellikleri göstermesinin altında birebir deneyiminin de olduğunu anımsatıyor metnin anlatıcısı. Ayrıca, Walser’in ünlü metni “Jacob Von Gunten”in karakterinde de “yapmamayı tercih etme” anlamında Bartleby özelliği görülebiliyordu, dünyada bir şey için çabalamanın anlamsızlığına, başka bir yaşamın mümkün olmadığına ikna olan karakter, “yusyuvarlak bir sıfır olmayı” tercih ediyor ve bunu olumluyordu. Kitapta bu duruma da vurgu yapılıyor ve Bartlebylik sadece yazmayı bırakan yazarları değil, onların yarattığı, bu özellikleri gösteren karakterleri tanımlamak için de kullanılıyor.
ESERSİZ ÜN
“Ben hiç kimseyim” diyor Pepín Bello ve yazmayı bırakıyor. Anlatıcının aktardığına göre 27 kuşağı hakkında yazılan tüm kitaplarda kendisinden övgüyle bahsediliyor, İspanya’da döneminin en parlak yazarlarından kabul ediliyor ama bu “hayır yazarı” “hiç kimse” olduğunu söylemeye devam ederek, hiç eser vermeden zirveye yükselen nadir yazarlardan oluyor: “Hiçbir zaman yayımlamak arzusuyla yazmadım. Arkadaşlarım için yazdım, gülmek için dalgasına” diyerek, hem kendi “hiç kimse”liğinden ödün vermeyip hem de dünyayla dalga geçerek şöhreti reddediyor. Başka bir yazar Bobi Bazlen, yayın dünyasının epey içinde ve İtalya’da bu anlamda popüler, yazabilecekken yazmayan esersiz yazarlardan çünkü “artık kitap yazılamaz” diye düşünüyor, ona göre dipnotlarla şişirilmiş kitap dünyasında yazmanın anlamı yok bu nedenle sadece dipnot yazıyor. Eser üretmemesi onun eseri oluyor bir bakıma yani reddettiği şeyden pek de kurtulabildiği söylenemez, bunu bilerek mi yaptı bilinmez ama bir kere hayır dedikten sonra geri dönmenin zor olduğunu da hatırlamalı.
YAZMANIN İYİ BİR NEDENİ
Yazmanın iyi bir nedeni olduğu durumlar var mı? Kısaca değinilmiş olsa da, kitabın sorularından biri bu. Primo Levi’nin “Ateşkes” adlı kitabından yola çıkarak şöyle bir değerlendirme yapılıyor: “Levi, herkesin eve dönmek istediğini söylüyor, hayatta kalmak istedikleri ama korunma içgüdüsüyle değil, gördüklerini diğer insanlara anlatmak için eve dönmek istediklerini söylüyor. Yaşadıkları bu deneyimin tekrarlanmamasına hizmet etmek istedikleri için ve dahası da var: Bu trajik günlerin unutulup gitmemesi için anlatmak istiyorlar.” Bu örnekte görüldüğü gibi, tanıklık, yazmanın önemli nedenlerinden çünkü tanrının bile sizi terk ettiğini düşündüğünüz bir zamanda yaşamışsanız, işkenceye maruz bırakılmışsanız, hukuka dair her şeyin askıya alındığı bir ortamda var kalmayı becermişseniz, onu anlatmak, sadece kendi çağına değil dünyanın geleceğine de yön verebilir. Geçmişin deneyimlerini aktarma çabası bu açıdan kıymetlidir ki, yazmamanın nedenleri hakkındaki bir kitapta, yazma nedenlerinden sadece buna değinilmiş olmasının da bir sebebi var fikrimce.
CEVAPLAR VE İNTİHAR
Metinde neden yazmaya hayır dediler sorusu, bizi pek çok cevapla karşılaştırıyor; bütün yaşamını yazar olmaya adayıp, sonra anlamsızlığını fark edip bir mobilya gibi yaşamayı seçenler, tek bir kitap yazıp bir daha eser ortaya çıkaramayanlar, hiçbir şeyin değişmeyeceğini fark edenler, yazamayınca yaşadığı yeri terk edip ortadan kaybolanlar, yazılmamış ilk baskının içinde kendini hayal edip ancak öldükten sonra hayalleri gerçek olanlar… Kısacası pek çok yazmama deneyimi.
Vila-Matas’ın anlatıcısı, “Bartleby intiharları” adını verdiği, yazamadığı için intihar edenlere birkaç istisna dışında yer vermemeyi tercih etmiş nedenini şöyle açıklıyor; “kendi ellerinden gelen ölümde ince ayrımların eksik olduğunu düşünüyorum, diğer sanatçıların bulduğu naif icatlar eksik; sonuçta oyun sessizliğini meşrulaştırma saati geldiğinde şakağa sıkılan bir kurşundan daha yaratıcı olunmalı diye düşünüyorum.” İntihar etme kolaycılığına düşmeden, yazmaya hayır demek için incelikli bahaneler üreten yazarlar bu kitabın ilgi alanına giriyor. Bu durumda, yaşama son vermek, yazmaya hayır dedikten sonra neler olacağını da iptal ediyor, oysa şöhretli olup rahat bir yaşam sürebilecekken, hayır diyerek bunu reddetmenin erdemli bir yanı var ki metinde bunun örneklerine rastlıyoruz.
Enrique Vila-Matas’ın, “Bartleby ve Şürekâsı”, Filiz Öztürk çevirisiyle, Can Yayınları tarafından tekrar basıldı. Bartleby karakteri, “yapmamayı tercih ederim” diyerek, dünyaya meydan okumuş, onun boşluğuna karşı çaba göstermenin anlamsızlığını göstermiş, sıkışıp kaldığımız hayatın getirilerine “hayır” demenin güçlü bir yolunu vermişti bize. Bu kitapta, “yazmamayı tercih ederim” diyen yazarların hikâyesinde de benzer bir “hayır” var. Kelimeleri hayatı karşılamadığı yerde, ne kadar çabalarsa çabalasın o hayalini kurduğu metne ulaşılamayacağını fark ettiğinde kısacası yazının kurtarmadığı yerde “hayır” diyen bu yazarlar, bazen hüzünlü, bazen gülümseten, bazen trajik reddediş hikâyeleriyle, Vila-Matas’ın anlatısında yerlerini alıyorlar ve bize “hayır” demenin anlamı üzerine bir kere daha düşünme şansı veriyorlar.