‘Yedi Askı Şiirleri’…

'Yedi Askı Şiirleri', Mehmet Hakkı Suçin tarafından Türkçeye aktarılarak Kırmızı Kedi Yayınları tarafından yayımlandı. Kitapta şiirlerin Arapça asılları da özgün yazılışlarıyla yer alıyor.

Abone ol

Şiirin klasik, kült, kanonik ya da ana kaynak olarak gösterilen birkaç mahreci vardır. Bunlardan ikisi biraz daha öne çıkar. Biri, şiirin daha çok “Batılı” kaynağı olarak kabul edilen Homeros’un destanlarıdır. Homeros’un destanları aslında, yalnızca şiirin değil anlatı sanatlarının, hatta sinemanın da ziyadesiyle istifade ettiği, günümüz açısından önemini hâlâ koruyan büyük bir dil ve anlatı imkânıdır. Bir diğeri de Homeros’un destanları kadar eski olmamakla birlikte geçmişi bin yıldan da fazla olan ve “Doğulu” da diyebileceğimiz, son derece etkili, güçlü 'Muallakalar', yani 'Yedi Askı Şiirleri'dir.

'Muallakalar', Arap toplumunun İslam öncesinin “cahiliye” denilen döneminin kültürüne ait şiirlerdir. “Muallaka”, askı, askıdaki anlamına geliyor. 'Muallakalar'ın, bu adı almasının nedeni, toplululuk önünde okunan ve jüri tarafından seçilen şiiin Kâbe’nin iç duvarına asılması dolayısıyladır. Kâbe’nin iç duvarındaki şiirler, İslamın kabulüyle birlikte indirilmiş ve bu gelenekten vazgeçilmiştir.

İslam öncesi Arap şiirinin önemli özelliklerinden biri, şarkı formunda oluşudur. Şiirlerin formu, sonraki kuşaklara aktarılmasında önemli rol oynamıştır. Askı şiirlerinin bir diğer özelliğiyse performansa dayalı, performatif oluşudur. Şairler şiirlerini ister doğaçlama söylesinler ya da okusunlar, ister önceden hazırlayarak sunsunlar, her halükârda yapıtlarını, topluluk önünde performansa dayalı bir eylemle paylaşmaları söz konusudur.

İslam öncesi Arap toplumunda âdetler ve töreler gereği savaşmanın yasaklandığı dört aylık süre vardır. Bu dönemde ticaretin öne çıktığı festivaller başta olmak üzere değişik etkinlikler yapılır. Düzenlenen belli başlı etkinliklerden biri de şiir şenlikleridir.

Şenliklere katılan şairler, şiirlerini jürinin, eleştirmenlerin ve dinleyicilerin huzurunda performatif bir tarzda okurlardı. Belki de sunarlardı demek daha doğru… Bu şenliklere katılan dinleyiciler ve eleştirmelerin yanı sıra jüri ve şiirlerle ilgili kararı da çok önemlidir. Jüri, en yüksek beğeniyi kazanan şiirlerin Kâbe’nin iç duvarında askıya çıkarılmasına karar verirdi. Şiirin Kâbe’nin iç duvarında askıya çıkarılması şarin ödülü olurdu. Seçilen şiirlerin askıya çıkarılması yöntemi de kuşaklar arası aktarımda önemli rol oynamıştır.

YEDİ ASKI ŞAİRİ

'Muallakalar'ın en ünlü yedi şairi, “yedi askı” şairi olarak da bilinir.

'Yedi Askı Şiirleri'nin tamamı ilk defa Türkçeye M. Şerafettin Yaltkaya tarafından nesir (düzyazı) olarak çevrilmiş ve 1943 yılında yayımlanmıştır. Bundan sonra şiirler toplu olarak Nurettin Ceviz, Kenan Demirayak ve Nevzat H. Yanık tarafından çevrilip 2004 yılında yayımlanmıştır. Bu çeviri de nesir biçimindedir. 'Muallakalar'ın bunlardan başka, daha çok uyarlama olarak değerlendirilen iki çevirisi daha bulunmaktadır. Bunlardan ilki İsmet Zeki Eyüboğlu’nun 1985’te yayımlanan çalışması, 'Yedi Askı Şiirleri'dir. Diğeri de Sadık Yalsızuçanlar’ın çalışmasıdır.

Dünya kültürel ve klasik şiir mirasının yapı taşlarından biri niteliğindeki bu değerli eserler nihayet eksiksiz olarak ve anadilinden çevrilerek Türkçeye aktarıldı.

Yedi Askı Şiirleri (Muallakalar), Kolektif, 172 syf., Kırmızı Kedi Yayınları, 2020.

Mehmet Hakkı Suçin tarafından tam metin ve şiir biçiminde Türkçeye aktarılan 'Yedi Askı Şiirleri (Muallakalar)' , aynı adla Kırmızı Kedi Yayınları'ndan çıktı. Kitapta şiirlerin Arapça asılları da özgün yazılışlarıyla yer alıyor.

Kitabın başında Fransa’da yaşayan Lübnan asıllı şair Adonis’in bir “sunuş” yazısı yer alıyor. “Cahiliye Şiirini Okumak” başlıklı yazı, aslında Mehmet Hakkı Suçin tarafından Adonis’in rızasıyla metinlerinden derlenmiş. Suçin, Adonis’in “Mehmet her şeyim senin” diyerek onay verdiğini dile getiriyor.

'CAHİLİYE ŞİİRİ ÜZERİNE ON BİR TEZ'

“Cahiliye Şiirini Okumak” sunuş yazısını “cahiliye şiiri üzerine on bir tez” gibi okumak da mümkün. On bir bölümlük yazıda, İslam öncesi Arap toplumunun şiiri ve poetikasına ayrıntılı biçimde değiniliyor. Yazı, “Cahiliye şiiri bir tanıklık şiiridir” diye başlıyor ve şöyle devam ediyor Adonis: “Cahiliye şairinin amacı dünyayı değiştirip yeni bir dünya kurmak değildir. Onun tek amacı kendi gerçeğiyle konuşmak, betimlemek ve tanıklık etmektir.”

Sunuş yazısı, “cahiliye” şiirinin niteliği, içeriği, şairlerinin aşk anlayışı, zaman kavrayışı hakkında bilgi vermenin yanı sıra bu şiirlerin nasıl okunacağına, kültürel miras olarak önemine, tarihsel yerine ve varlığına, cahiliye şiirinin güncelliğine ışık tutuyor.

Adonis’in sunuşta yönelttiği şu sorunun da altını çizmek isteriz: “Şiir metnini, poetik olarak nasıl okumalıyız genel sorusundan şu özel soruya geçebiliriz: Şiir mirasımızı poetik anlamda nasıl okumalıyız?”

'Yedi Askı Şiirleri' adıyla yayımlanan kitapta şairlerle ilgili bilgiler de yer alıyor.

Şiirleri askıya çıktıktan ve Kâbe’nin iç duvarında yer aldıktan sonra döneminin kült yapıtları arasında görülmüş, zamana karşıysa klasikleşerek ölümsüzleşmiş yedi şairin isimleri şöyle: İmruul-Kays, Tarafe bin el-Abd, Antara bin Şeddad, Zubeyr bin Ebi Sulma, Lebid bin Rabîa, Amr bin Kulsûm ve el Haris bin Hillize.

Şairlerin kısa özgeçmiş bilgilerini ve şiirlerinden örnekleri paylaşmadan önce 'Muallakalar'la ilgili dikkat çeken bir özelliği belirtmek istiyoruz. Muallakalar birçok fragmandan oluşur ve temadan temaya geçilir. Temalar arasındaki geçişlerin de bir hayli keskin olduğunun altını çizmek isteriz.

İMRUUL-KAYS

Kitapta ilk sırada yer verilen şair, İmruul-Kays. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte 497 olabileceği tahmin ediliyor. Doğum yeri Necid olan şairin ölüm yeri ilginçtir. Şair 542 yılında, zamanında bir Bizans şehri olan Ankara’da ölür. Şairin askıdaki şiirinden bir beyit aktaralım:

Uluyan bir kurda seslendim ve şöyle dedim
Çulsuz olduğuna göre aynıyız ikimiz de

TARAFE BİN EL-ABD

“Cahiliye” döneminin yedi şairinin şiirlerini bir araya getiren kitapta yer alan ikinci isim Tarafe bin el-Abd’dır. Tarafe lakabıyla da tanınan şair, Bahreyn çölünde doğmuştur. Şair, başka şairlerin de olduğu bir ailede büyür. Tarafe’nin eğlenceye ve içkiye düşkünlüğü, kabilesinden sürgün edilişi, deve çobanlığı yapması, kabileler arasındaki savaşa katılması yaşamının ilginç yönleridir. Ama ölümünün trajikliği hepsini unutturacak niteliktedir. Kardeşiyle birlikte yemeğe davet edildiği sarayda, hicvettiği kral tarafından ölüme gönderilir. Tarafe’nin muallakasından alıntıladığımız beyiti şöyle:

En sonunda bütün kabile dışladı beni
Yalnız bırakıldım katranlı uyuz bir hecin gibi

ANTARA BİN ŞEDDAD

Kitabın üçüncü sırasındaki şair Antara bin Şeddad, annesi cariye olduğu için köle kabul edilir. Azad edilmesi ve babasının soyuna kabul edilmesi koşullara bağlıdır. Kabileler arasındaki bir savaşta babasının “saldır, özgürsün” komutunu yerine getirir, saldırır ve özgür kalır. Tahmini olarak M.S 600’de, doksan yaşındayken kabileler arasındaki bir savaşta öldürülür. Şairin muallakasının ilk beyitini okuyalım:

Şairler bize şiir elbisesinde yama yapacak yer bıraktı mı
Ve sen ey Antara uzun uzun baktığın şu evi tanıdındın mı

“Cahiliye” dönemi, büyük ölçüde İslam dininin kabulüyle sona erer. Belki de bastırılır demek gerekir. Muallaka şairlerinin doğum ve ölüm tarihleriyle ilgili kesin bilgi bulunmuyor. Ancak tahmini olarak bu şairlerin dördüncü yüzyılla altıncı yüzyıl arasında yaşadıkları söylenebilir.

ZUHEYR BİN EBİ SULMA

Kitapta muallakasıyla yer alan dördüncü şair, İslamın ortaya çıkışına yakın bir dönemde yaşadığı tahmin edilen Zuheyr bin Ebi Sulma. O da soyunda şair olan bir ailedendir. Şair olan dayısı ölmeden önce herkese malından mülkünden dağıtır. Zuheyr’e ise ailenin mirası şairliği bıraktığını söyler. Şairin 609’da öldüğü rivayet olunur. Zuheyr’in şiirinde barış vurgusu dikkat çekicidir, şu beyitte de olduğu gibi:

Acısını bilmez savaşı yaşamayanlar
Sanmayın ki bu söylediklerim boş laflar

LEBİD BİN RABÎA

Beşinci şair Lebid bin Rabîa; şiirleri Kâbe’nin iç duvarlarında askıya çıkarılmış şairler arasında İslamı kabul etmiş tek şair olarak bilinmektedir. Lebid, 661’de Kûfe’de ölmüştür. Şairin şiirlerinde tarih mevzuu önemli bir yer tutar. Askıdaki şiirinden aktaracağımız beyit şöyle:

Ve değiştirdim kaç soğuk sabahın yönünü
Ki kuzey rüzgârlarının elindeydi dizginleri

AMR BİN KULSÛM

Amr bin Kulsûm, şair bir dedenin torunudur; annesinin babası da şairdir. Aynı zamanda kabilesinin önde gelen askerlerindendir. Başka bir kabileyle olan anlaşmazlığın çözümü için garantör krala başvurur. Kralın huzurunda muallakasından bir bölüm söyler ve kralı eleştirir. Rakip kabile adına görüşmelere katılan “yedi askı”nın da önemli şairlerinden biri olan el Haris bin Hillize de kendi kabilesini savunan muallakasını okur. Kral, el Haris bin Hillize’nin şiirini daha çok beğenir ve onun kabilesi lehine karar verir. Amr bin Kulsûm, kral tarafından daha sonra annesiyle birlikte tekrar saraya davet edilir. Burada kralın, annesini aşağılayıcı tutumu ve yaşanan olaylar neticesinde kralı öldürür. Rivayete göre şair muallakasının bu olayla ilgili bölümünü kral Amr bin Hind’i öldürdükten sonra tamamlamıştır. Şair 584’te, bugün Suriye’de bulunan Cezire’de ölmüştür. Amr bin Kulsûm’un muallakası şu beyitle başlar:

Saki ayaklı getir de bize sabah şarabımızı içelim
Getir ne varsa Enderin şaraplarından tadına bakalım
(Çevirmen şairin sözünü ettiği Enderin’in, Suriye’de şarabıyla ünlü bir kasaba olduğu bilgisini veriyor.)

EL HARİS BİN HİLLİZE

el Haris bin Hillize’nin kim olduğunu Amr bin Kulsûm’dan söz ederken kısmen dile getirdik sayılır. Amr bin Kulsûm’un kabilesiyle olan anlaşmazlığın çözümü için huzurunda şiir okuduğu kralı etkileyerek sorunun kabilesi lehine çözümünü sağlar. Kralın huzurundaki toplantıda iki şairin şiir söylerek atıştıkları rivayet edilir. el Haris’in kralın huzurunda muallakasını söylerken yüz yaşını geçmiş olduğu da söylenir.

Muallakaları dışında günümüze ulaşan şiiri bulunmayan şairin ölüm tarihi 570 ya da 580 olarak rivayet edilir. Şairin askıdaki şiirinden bir beyit okuyalım:

Ey nakışlı sözlerle hakkımızda atıp tutan
Bitmeyecek mi Amr’ın huzurunde ettiğin bu yalanlar

Askı şairlerinin yaşadığı dönem “cahillik” devri olarak adlandırılıyor, ama şiirlerin hiç de öyle söylemediğini belirtmek isteriz.

Şiirler ve şairleri hakkında daha fazlasını merak edenlere önerimiz kitabı okumaları olacak…