2015’ten bu yana savaş 3 milyon insanı evinden etti. 112 bin can
toprağa karıştı. Nüfusun yüzde 80’i yardıma muhtaç. 16 milyon kişi
gıda krizi içinde. 10 milyon insan açlık sınırında. Açlıktan
ölmeyenleri kolera götürüyor. 2017’den beri koleraya yakalananların
sayısı 2.3 milyon. Buna bir de Covid-19 eklendi.
Tarihte "Refah İçindeki Arabistan" diye anılırdı, 21’inci
yüzyılda insanlığın utancı haline geldi.
Yemen için gözü yaşlı Müslüman dünyadan gözyaşı dökecek çıkmaz.
Filistin gibi prim yapmaz. Batının umurunda da olmaz. Suç
ortağıyken neden olsun?
Yemenliler 2011-2012’deki isyanla Ali Abdullah Salih’in biletini
kesti kesmesine de kendi iradesiyle kaderinin efendisi olamadı.
Yemen'e bir elinde kılıç diğer elinde para kesesiyle uzanan Suudi
Arabistan, güdümlü bir iktidar için Mansur Hadi’yi tek aday olarak
sandıktan çıkarmayı başardı. Başaramadığı ise barış ve istikrarı
temin edecek bir geçiş süreciydi. Beklentilerin karşılanmadığı,
anayasal reform vaadinin tutulmadığı ve Hadi’nin görev süresinin
dolduğu bir belirsizlik ortamında Husilerin liderliğindeki
Ensarullah hareketi ve devrik lider Salih’in adamları 2015'te
başkent Sana'da yönetime el koydu. Hadi önce güneyin merkezi
Aden’e, ardından Riyad’a kaçtı. BM tarafından tanınmış başkan
olmanın ötesinde kullanabileceği kartı kalmadı.
Hadi'nin meşruiyetini iade gerekçesiyle Suudi Arabistan ve
Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) 2015’te başlattığı Kararlılık
Fırtınası ise felaketlerin felaketini getirdi. Müdahale ABD,
İngiltere, Fransa, Almanya, Hollanda ve Türkiye gibi NATO
üyelerinin desteğini aldı. İlk beşi kendi silahlarıyla Yemenlilerin
ölümünden epey para kazandı. Ensarullah'ın İran’la bağlarına atfen
"İran’ın etkisine karşı savaşıyoruz" diyerek itiraz eden herkes
susturuldu. Dahası Trump yönetimi, Yemen’e yönelik insani yardım
programlarının durdurulması için BM’nin ümüğünü sıktı. Güya
yardımlar Husilere yarıyormuş!
***
Korkunç yıkımlara yol açtılar. Yine de Husilerin yalın ayak
direnişi karşısında rezil oldular. Nihayetinde Suud-Emirlik
ittifakı da birbirine düştü. 'Ayrılıkçı' Güney Geçiş Konseyi,
Ağustos 2019’da Hadi’ye bağlı güçleri Aden’den attı. Bunun
tercümesi Emirlikler, ortağı Suudilere çok fena çelme attı. Üstelik
bu çelme Emirlikler’in, "Biz Yemen’den çekiliyoruz" demesinden bir
iki hafta sonra geldi. Dün de Güney Geçiş Konseyi, Hadi hükümetini
görevlerini yerine getirmemekle suçlayıp özerklik ilan etti.
Aden'deki merkez bankası, liman ve havalimanını ele geçirdi.
Kimi iddialara göre BAE başından itibaren bu savaşa Güney
Yemen’i kendi nüfuz alanına katmak, hatta 1990 öncesi gibi bağımsız
bir devlete dönüştürmek için girdi. 'Çekilme' hamlesi de Riyad’la
bozuşmamaya dönük bir hileydi.
Orta Doğu’da Müslüman Kardeşler (İhvan) iktidarını tehdit sayan
Suudiler, Yemen’de aksini yaptı; aşiret bağları üzerinden buradaki
İhvan hareketi Islah ile çalıştı. İhvan’a karşı tavizsiz bir blokaj
izleyen BAE ise güneyin eski ayrılıkçı güçlerinin yanı sıra Selefi
cihadi grupları eğitip donattı. İki ortağın çelişkileri sıklıkla
kendini gösterdi. Kasım 2019’da Güney Geçiş Konseyi ile Hadi
hükümeti arasında Riyad’da bir mutabakat imzalandı. Buna göre
hükümet Aden’e dönecek, silahlı gruplar savunma ve içişleri
bakanlıklarına bağlanacak, 24 koltuklu yeni bir hükümet kurulacak,
bakanların yarısı güneye verilecek ve kamu maliyesi Aden'deki
merkez bankasından idare edilecek. Yine de iki yaka buluşamadı,
çatışmalar bitmedi.
Beri tarafta Suudiler de Husilerle savaşın sonunu
getiremeyeceklerini iyice kavradı. Kararlılık Fırtınası arka
bahçeyi düzene sokmanın yanı sıra Veliaht Prens Muhammed bin
Selman’ın rüştünü ispatlama savaşıydı. Savaş, Yemenlilere cehennemi
yaşatırken Suudi kentleri de Husilerin menziline girdi. Yüzlerce
Suudi askeri kendi topraklarında Husilere esir düştü. Veliaht Prens
için işler iyi gitmiyordu. Bir de 2017’de Lübnan Başbakanı Saad
Hariri’yi yanına çağırıp alıkoyması ve zorla istifa ettirmesi
Yemen’in yanına eklenen ikinci fiyasko oldu. Liderlik testinde
üçüncü çiziği gazeteci Cemal Kaşıkçı’yı İstanbul Konsolosluğu’nda
öldürtmesiyle aldı. Veliaht Prens’in ürküten icraatları ABD
Kongresi’nde 1973 Savaş Yetkileri Yasası’nın Yemen için
işletilmesini de gündeme getirdi. Elbette Trump’ın politikası
değişmedi. Fransız ve İngilizler de silah satışını sürdürdü.
Almanlar ve Hollandalılar ise Suudilere satışı azaltsa da
Emirliklerle aynen yola devam etti. Yani silah, istihbarat, eğitim
ve koordinasyon desteğiyle Batı hâlâ yanlarında. Fakat Aramco
tesislerine füze saldırıları sonrasında Suudiler İran’la
hesaplaşmada Amerikalılardan istedikleri korumayı alamayacaklarını
gördüler. Buna benzer nedenlerle Yemen’den itibarlı çıkış önem
kazandı.
Aylar öncesinde Veliaht Prens’in kardeşi Halid bin Selman’ın
Savunma Bakan Yardımcılığı’na getirilmesi de bu yolu açmak içindi.
Şimdi Husilerle görüşmeler var ama taraflar hâlâ çözümden uzak.
***
Husiler ne olacak derken güneyin ayrılıkçılık damarı kabardı.
Özerklik ilanı bağımsızlığın yolunu açar mı? Kuzeyde siyasi tablo
bir iki ana eksende toplanırken güney, sosyal ve siyasal olarak
darmadağınık. Ayrılıkçılar, "Bağımsız Güney Yemen" hedefine
oynasalar da tarihi koşulların çok uzağındalar. Evvela ortada
birleştirici bir ideoloji yok. İngiliz sömürgesine karşı savaş gibi
temel bir motivasyon da yok. Husilere düşmanlık bunun karşılığı
değil. Ki tarihte İngiliz sömürgesine karşı mücadele ederken de
rakip iki bağımsızlıkçı hareket birbiriyle savaşmıştı. Bugün
Aden’deki tasfiye tarihin izdüşümü sanki. 1967’de Yemen Demokratik
Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşuna öncülük eden Ulusal Kurtuluş
Cephesi’nin yenilgiye uğrattığı Güney Yemen Kurtuluş Cephesi
Nasırcı bir çizgiye sahipti. Bugün Aden’de tasfiye edilenler dünün
iç kavgasında yenilenleri de içeriyor. Yani bağımsızlık eski
hesaplara yeni sayfalar ekleyebilir.
İkinci bariyer aşiretler. Petrol bölgelerinde artık aşiretlerin
sözü geçiyor. Onların kimden yana duracağı güç dengesinin nasıl
oluşacağına bağlı. Güneydeki 8 ilden Hadramevt, Şebve, Mehra, Ebyen
ve Sokotra’nın valileri dün Hadi’ye bağlılıklarını yineledi.
Valilerin tepkisi yegâne ölçü değil fakat ayrılıkçıların işinin ne
kadar zor olduğunu gösteriyor.
Üçüncü faktör cihadi selefiler. Çok darbe almasına rağmen El
Kaide aşiretlerle iyi ilişkiler geliştirebildiği Şebve, Hadramevt
ve Maarib gibi bölgelerde güçlü.
Yemen tarihsel olarak Şiilik ile Sünniliğin ülfet içinde
yaşadığı ılıman bir iklime sahipti. Bunu zehirleyen Suudilerin
Vehhabilik-Selefilik ihracı oldu. Bu selefi havuzu BAE de son
savaşta kendi hesapları için "Güvenlik Kemeri" adı altında
örgütleyip kullandı. Arap Yarımadası’ndaki El Kaide’nin Yemen’in
güneyinde bu kadar güçlenmesinin arka planında 1970’lerden itibaren
Yeşil Kuşak projesiyle ekilen tohumlar var. "Komünizm virüsü kuzeye
de sıçrar" diye Yemen’in bölünmüşlüğü Suudilerin pekâlâ işine
geliyordu. Fakat 1990’da güney ile kuzeyin birleşmesiyle böylesi
bir tehdit ortadan kalkarken düne kadar beslenen selefiler de yavaş
yavaş Suudi yönetimi için tehdit oluşturmaya başladı. Bugün Yemen
merkezli El Kaide militanların yaklaşık yüzde 40’ı Suudilerden
oluşuyor. Bunlar da Yemen’e bitişik Asir bölgesinden geliyor.
Dördüncüsü dış destek ve finansal kaynak meselesi. BAE perde
arkasında iş çeviren bir ülke. Bağımsız devlet projesi büyük
oynamayı gerektiriyor. BAE "Güney Yemen" planının arkasında durup
Suudi Arabistan’la ilişkileri bozmayı göze alabilir mi? Pek
şüpheli. Ve tabii küresel aktörler ne diyor, oraya da illaki bakmak
gerekiyor.
***
Yemen, Suudi Arabistan’ın Aşil topuğuydu. Bu söz bizatihi İbn
Suud’un ölüm döşeğindeyken oğullarına yaptığı vasiyette geçiyor:
"Yemen’e dikkat edin, orası sizin Aşil topuğunuzdur."
Suudiler Yemen’i itaatkâr kılabilmek için hem siyaset hem de
aşiret liderlerine bonkör davrandı. Para ne kurulu düzeni korumaya
ne de yenisini kurmaya yetti. Askeri müdahalenin semeresi de
sefillik. Suudilerin Husilerle tekerrür eden Zeydi isyanını tamamen
İran’a bağlaması yanıltıcıydı. Zeydiler merkeze hep kafa tuttu.
Husiler de İran’la doğru düzgün bağları olmadığı dönemlerde Suud
destekli Salih’le 6 kez savaştı. Velhasıl dağıttılar Yemen’i, kimin
nasıl toparlayacağı da meçhul.