'Yeni anayasa Kürt ve Alevi sorunlarını çözmelidir’

HDP Sözcüsü Günay Kubilay köklü ve kapsamlı bir anayasa önerilerini yinelerken, "Türkiye’nin çok kimlikli, çok inançlı, çok dilli yapısını kapsayacak yeni bir toplumsal sözleşme yapılması önerisidir HDP’nin önerisi" dedi. Kubilay, Ergenekon davasıyla ilgili "Karar, davanın pek çok faili meçhul cinayetin, kaybın, insanlık suçunun açığa çıkarılması, yargılanması ve cezalandırılması amacını taşımadığını gösteriyor" yorumunu yaptı.

Abone ol

ANKARA - HDP Sözcüsü Günay Kubilay, “Yeni anayasa Kürt sorunu ve Alevi sorunu gibi köklü sorunları çözmelidir” dedi. HDP Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenleyen Kubilay, son dönemlerde karara bağlanan kritik davaları, anayasa ve rejim tartışmaları ve ekonomi konu başlıklarına değinerek köklü ve kapsamlı bir anayasa önerisinde bulunduklarını belirtti.

‘ÖZEL SAVAŞ AYGITLARININ OLMADIĞI İLERİ SÜRÜLÜYOR’

Ergenekon davasında beraat kararı verildiğini hatırlatan Kubilay, "Karara bakıldığı zaman Türkiye’de Ergenekon adında bir örgütün bulunmadığını, öte yandan da örgüt üyeliğiyle suçlanan 235 kişinin tamamının beraat ettiğini gördük. Kararda Türkiye’de Gladyo, Kontr-Gerila, JİT, JİTEM, Ergenekon adı altında hiçbir şekilde derin devlet ve özel savaş aygıtlarının olmadığı ileri sürülüyor. 90’lı yıllarda Kürt illerindeki sıkıyönetim ve OHAL dönemlerinde derin devlet örgütleri eliyle yargısız infazlar, faili meçhuller, kayıplar hiç olmamış, insanlık suçları hiç işlenmemiş gibi” diye konuştu.

“90’lı yılların ilk faili meçhulü olan sayın Vedat Aydın’ı ve onun şahsında faili meçhulle yaşamını yitirenleri saygı ile anmak istiyorum” diyen Kubilay’ın açıklamalarının satır başları şu şekilde:

DERİN DEVLET ÇETESİ AÇIĞA ÇIKMIŞTI: Evet karara bakılırsa o yıllarda açık, şeffaf, hukuka bağlı, insan haklarına saygılı, demokratik bir devlet var! Oysa ki 3 Kasım 1996’da Susurluk kazasıyla birlikte devlet, ülkücü mafya, siyaset üçgeninde görülen bütün ilişkiler; belgeler, tanıklıklar ışığında ortaya çıkmıştı. Derin devlet çetesi açığa çıkmıştı. O dönemin Refah Partili Başbakanı (Necmettin) Erbakan buna fasa fiso demiş, aynı zamanda Erbakan’ın ortağı olan Tansu Çiller de hatırlayacağınız üzere “Devlet için kurşun atan da kurşun yiyen de şereflidir” demişti. Susurluk gibi şeytan üçgeninde cereyan eden devlet, mafya ve çete üçlüsünün teşhir olmasından kısa süre sonra bu dosyanın üzerini örttüler ve uzun süre kapalı kaldı.

ERDOĞAN ‘BEN DAVANIN SAVCISIYIM’ DEDİ: Ne hikmetse 12 yıl aradan sonra Fethullahçı savcılar, polisler AKP ortaklığı ile devleti bu karanlık yapıdan temizlemek için bir karar almışlar, operasyonlara başlamışlardı. Hatırlanacağı gibi Erdoğan da “Ben bu davanın savcısıyım” demişti. Ne var ki tutuklananlar arasında Susurluk çetesinde adı geçen bazı kişiler olmasına rağmen tutuklananların içerisindeki isimlerin bu çeteyle bir ilgisi olmadığı kısa süre sonra anlaşılmıştı. Karar, davanın pek çok faili meçhul cinayetin, kaybın, insanlık suçunun açığa çıkarılması, yargılanması ve cezalandırılması amacını taşımadığını gösteriyor.

ERGENEKON TASFİYE GİRİŞİMİNE DAYANAK YAPILDI: Oysa davanın amacı geniş bir tasfiye girişimine Ergenekon davası dayanak yapıldı. Hem ordu içinde istenmeyen kadrolar hem de pek çok siyasetçi, gazeteci, yazar bu örgütün uzantısı gibi gösterilerek tasfiye edilmek istendi. Bu nedenle de kısa bir süre sonra “Silahlı kuvvetlere kumpas kuruldu” denilerek özellikle 15 Temmuz’dan sonra Ergenekon, Balyoz gibi davaların polisleri, savcıları, Yargıtay üyeleri meslekten atılıp tutuklanırken Ergenekon davasında yargılananların hepsi tahliye edildiler ve geçen günlerde de beraat etmiş oldular.

KÜRTLER VE SOSYALİSTLER DAVALARLA TASFİYE EDİLMEK İSTENDİ: Bu kumpas davaları içinde ikincisi KCK davası içindeki Kürt siyasetine yönelik tasfiye operasyonuydu. Hatırlarsınız o kelepçeli fotoğraf herkesin zihnindedir. Kürt sorununda etkili olan, sözü dinlenen bütün siyasetçiler KCK adı altında tutuklandılar, uzun yıllar hapislerde kaldılar. Bir diğer 3’üncü kumpas davası ise sosyalistlere yapılmıştı. Sosyalistlerin önemli bir kısmı da Kürt siyasi hareketi ile bir ortak gelecek tahayyülü içerisinde olan, eşit haklar temelinde Türkiye’nin bütün halklarıyla bir arada yaşamak isteyen, özellikle Kürtlerin kendi siyasi geleceğini kendisinin tayin etmesi gerektiğini düşünen birçok sosyalist silahlı örgütlere üye olma suçuyla yargılandı ve ceza aldılar.

ENGEL GÖRDÜKLERİ HER YAPIYI TASFİYE ETMEK İSTEDİLER: Görülüyor ki sadece Fethullahçılar değil Fethullah Gülen ile kutsal bir ittifak içinde olan AKP, bu tarihsel rövanşı birlikte yürüttüler. Çünkü bugün görüyoruz ki ister bir otoriter rejim tahayyülü olsun isterse onların gördükleri itaatkar bir toplum tahayyülü olsun bunların önünde engel gördükleri bütün farklı görüşlerden kadroları şu ya da bu şekilde tasfiye etmek, kendi yollarını açmak istediler.

'ÖRTÜLÜ ÖDENEK DE KALDIRILMALI'

ÖZEL SAVAŞ AYGITLARI DAĞITILMALI: Hangi ad altında olursa olsun gizli savaş aygıtları, özel savaş örgütleri dağıtılmalıdır. Bunlara büyük ölçüde kaynak sağlayan örtülü ödenek de kaldırılmalıdır. Bir devletin bünyesinde bu tür gizli savaş örgütleri oldukça o ülkede herhangi bir demokratikleşmeden asla söz edilemez. Bu ülkede vicdanı olan herkes insan hakları örgütlerinin kayıtlarına da geçtiği gibi özellikle 90’lı yıllardan başlayarak günümüze kadar uzanan 17 bin 500 faili meçhul cinayetin işlendiğini biliyor. Aynı zamanda buna eşlik eden büyük kayıplar var, eğer gerçekten çoğulcu bir demokrasi ve onurlu bir barışa kapı açılacaksa bu geçmişle yüzleşme ve hakikatte ulaşmaktan geçiyor.

MECLİS’TE HAKİKATLER KOMİSYONU KURULMALI: O yüzden de 744 haftadır kaybedilen yakınlarını arayan, hakikate ulaşmaya çalışan Cumartesi Anneleri’ni, kayıp yakınlarını hiç kimse görmezden gelemez, onların derin acılarını hissetmiyorum diyemez. Biz bu vesileyle hükümeti Cumartesi Anneleri’ne karşı hoyratça davranıştan vazgeçmeye ve saldırılarına son vermeye çağırıyoruz. 45 haftadır Cumartesi Anneleri’ne, kayıp yakınlarına kapatılmış olan Galatasaray Meydanı’nın yeniden açılmasını istiyoruz. Parlamento’da hakikatler komisyonu kurulmalıdır. Kayıpların akıbeti açığa çıkarılmalı, sorumlular ve failler yargı önüne çıkarılana kadar bu süreç işletilmelidir.

23 HAZİRAN ÖNCESİ DEMOKRATİK ANAYASA ÇAĞRISI YAPMIŞTIK: Bildiğiniz gibi henüz İstanbul seçimleri 23 Haziran’da yenilenmemişken aynı zamanda Türkiye’nin demokratik geleceğine bir pencere açılması umuduyla, bunun demokratik bir çerçeveye kavuşması, yeni bir toplumsal sözleşmeye dönüşmesi amacıyla, HDP bir demokratik anayasa ve demokratik ittifak çağrısı yapmıştı. HDP, 7 Haziran sonrasında da görüldüğü gibi toplumun çoğunluk desteğini yitirmiş, meşruiyet krizi içine girmiş Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı altında topluma dayatılan tek adam rejimini rehabilite etme ve restore etme amacıyla bir anayasa önerisinde bulunmuyor.

KÖKLÜ VE KAPSAMLI BİR ANAYASA ÖNERİSİNDE BULUNUYORUZ: Biz köklü ve kapsamlı bir anayasa önerisinde bulunuyoruz. Her şeyden önce bu anayasa başta Kürt sorunu ve Alevi sorunu olmak kaydıyla, başta tarihten bugüne bakiye kalmış sorunlar olmak üzere işçi ve emekçisiyle Türkiye’nin çok kimlikli, çok inançlı, çok dilli yapısını kapsayacak yeni bir toplumsal sözleşme yapılması önerisidir HDP’nin önerisi. Dolayısıyla hak eşitliği temelindeki böyle bir anayasa ancak Türkiye halklarının bizatihi kendi eseri olabilir. Demokratik, ekolojik, özgürlükçü, sosyal bir anayasa isteyen herkesi ortak zeminde buluşmaya ve demokratik bir anayasa için birleşik mücadeleye çağırıyoruz.

ASKERİ OPERASYONLARLA ÇÖZÜME VARILAMAZ: Bu vesileyle artık Kürt sorununun askeri yöntemlerle çözülmeyeceği, sınır dışı operasyonlarla bir yere varılmayacağı anlaşılmıştır. Biz bütün iktidar ve muhalefet partilerine, bütün toplumsal muhalefete şu çağrıyı yapıyoruz. Artık askeri yöntemlerle, operasyonlarla bir çözüme varılamaz.

'TÜRKİYE'NİN SÜRÜNMESİNE GEREK YOK'

DEMOKRATİK MÜZAKERE YÖNTEMLERİYLE ÇÖZÜMÜ BİR KEZ DAHA DİLE GETİRİYORUZ: O yüzden barışçıl yollarla bir demokratik çözüme kavuşturmak için herkesi ortak bir masa başında buluşmaya ve demokratik müzakere yöntemleriyle demokratik çözüme kavuşturulması talebimizi bir kez daha dile getiriyoruz. Bizim şu ya da bu büyük devletin kapısında Kürt sorunu nedeniyle Türkiye’nin sürünmesine gerek yoktur. Diyarbakır ile Ankara arasında kardeşlik hukukuna dayalı bir köprünün kurulması yeterlidir. (DUVAR)