'Yeni anayasa yazılarak değil yaşanarak yapılmalı'
Araştırmacı Bekir Ağırdır, Altılı Masa'ya herkesin kendini ait hissedebileceği bir yeni anayasa hazırlığını uzmanlar eşliğinde 'yazarak' değil, toplum kesimleriyle 'yaşayarak' yapmalarını önerdi.
DUVAR- Altılı Masa'nın anayasa değişikliğine ilişkin önerilerinin bugün açıklanacak. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ve güçler ayrılığı temelinde yeni bir anayasa önerisinin Altılı Masa'nın yol haritasını da belirleyeceği yönünde değerlendirmeler yapılıyor.
Araştırmacı Bekir Ağırdır da "Bana anayasa verme, anayasa yapmayı öğret" başlıklı yazısında, yeni bir anayasanın 'yazarak' değil 'yaşanarak' hazırlanacağını belirtti. Ağırdır, yeni anayasanın, hukukçuların ve uzmanların belirli kuralları yazarak yapacakları bir metinden çok, "Türk-Kürt, Sünni-Alevi, muhafazakâr-seküler, solcu-sağcı tartışarak, birbirinin varlığını ve farklılığını öğrenerek, tanıyarak, yani gerçek bir 'anayasa yapma süreci' yaşayarak" hazırlanması gerektiğini ifade etti. Süreci "herkesin kendini ait hissedebileceği, kendini yeni anayasada var hissedebileceği, yeni bir birbirini dinleme, tanıma, anlama, müzakere ve uzlaşma süreci" olarak tarif eden Ağırdır, Altılı Masa bileşenlerine önerilerini şöyle yazdı:
"Altılı Masa yeni anayasayı tam da bu yaklaşım ve söylemle anlatabilir, altı partinin de örgütsel güçleri gerçekten bu söyleme sahip çıkabilir, her bir köşe başında bunu vatandaşa anlatabilirlerse bu vaat seçimi kazanmalarını da gereken siyasal ve sayısal güce ulaşmalarını da sağlayabilir.
Yine Altılı Masa’nın kendi içinde bir zihni kabulden de kurtulması gerek. Sorun 'Bir sabah uyandık ki yeni bir cumhurbaşkanımız varmış, tüm sorunlarımız da bitmiş' kabulünün yaygın olması. Keşke Altılı Masa anayasayı değil yeni uzlaşma sürecinin ilkelerini açıklayabilse.
Bu zihni düğümleri aşmak, yeni anayasanın içeriğinden çok yapım ve toplumsal katılım ilkelerini ilan ederek süreci vaat etmek seçimi kazanmanın önemli bir unsuru olabilir. Seçimden sonraki mesele ise anayasa yapım sürecini işletmeye dair kararlar, ilkeler, vaatler. Biliyoruz ki yeni anayasanın yapılabilmesi, denge-denetleme mekanizmalarını, güçler ayrılığının tesisi elbette çok önemli fakat sorunların sonu değil.
Aksine tüm hukuksal zihniyet ve yapının yeni anayasaya en kısa sürede uygun hale getirilmesi gibi uzun ve zorlu Meclis ve siyaset süreci olacak önümüzde. Yeni anayasanın yapım sürecinin, bizatihi sürecin kendisinin çözeceği sorunlar var, anayasanın kendisiyle çözülecek sorunlar var, yeni anayasanın üreteceği toplumsal ve siyasal iklimin çözeceği sorunlar var. Yani tüm sorunlarımız yeni ve ideal bir anayasayla beraber bir sabah çözülmüş olmayacak. Buradaki hata yeni anayasanın üreteceği toplumsal ve siyasal iklimin çözebileceği derinlikteki sorunları, yeni anayasa yapım sürecinin ön şartı haline getirmek.
Bu tür ön şartlar veya yüksek beklenti ifadeleri nihayetinde yeni anayasa 'yapılmasın' demekle eşdeğer hale gelme riski taşıyor. Buna karşılık sürecin kendisinin çözebileceği sorunları da yarına ertelemek bir başka riskli alan. Önümüzde yaşanmış bir Şili örneği var. Seçimi büyük siyasal destekle kazanan muhalifler, kimi siyaset bilimcilerin dünyanın en ileri anayasa metni dedikleri, 'bilenlerin' yazdığı anayasayı halka anlatamadılar ve referandumu kaybettiler.
Bu nedenlerle yeni anayasayı yapabilmek için öncelikli olarak iki mutabakata ve düzenlemeye ihtiyaç var. Öncelikle siyasetin ve ifade özgürlüğünün önündeki engeller en kısa sürede temizlenmelidir yani siyaset demokratikleştirilmelidir. Bir anayasa toplantısında söylediklerim nedeniyle bir savcının insafı içinde uygulanabilecek terörle mücadele kanununun olduğu bir ülkede, toplantıyı düzenleyen sivil toplum örgütünün kapatılıp kapatılmayacağını savcının insafına bırakmış dernekler ve vakıflar kanunlarının, toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununun olduğu bir ülkede vatandaşların ve sivil toplumun sürece etkin katılabilmeleri, katılmış sayılmaları mümkün değil. Siyaset yapmanın ve ifade özgürlüğünün önündeki tüm engeller bir 'siyasetin demokratikleştirilmesi' düzenlemesiyle kaldırılmadan anayasa tartışmaları ve katılımcılık mümkün değil.
İkinci düzenleme anayasa uzlaşma sürecinin tanımlanması ve takvime bağlanmasıdır. Vatandaşların ve sivil toplumun sürece katılımı yalnızca siyasilerin insaf ve anlayışlarına bırakılmamalıdır. Sürece katılımın nasıl olacağı, değerlendirmelerin nasıl yapılacağı tanımlanmalıdır. Benzer şekilde karar süreçleri ve takvimi de yapılmalıdır.
Yeni anayasa hem devlet-birey mutabakatını yeniden düzenlemek durumundadır hem de toplumsal mutabakatı üretmek durumundadır. Birinci boyut bir bakıma teknik bir meseledir de, ikinci boyut ancak tüm toplum bu sürece dahil edilerek sağlanabilir. Bunun yolu birbirimizi dinlemekten, tanımaktan, tartışmaktan yani bilmekten geçiyor. Bu ise ancak hiç birimizin ne yasal ne toplumsal baskı ve kısıtlama hissetmeden sürece katılabilmemizle mümkündür.
Yeni anayasa yapımını bir toplumsal uzlaşma sürecine çevirerek toplumsal katılımı ve kabulü üretemeden yapılacak her yeni anayasa, tartışmaları bitiren değil yeni tartışma ve sorunlara yol açan anayasa olacaktır. Bu nedenle mesele yalnızca Altılı Masa’nın meselesi de değil hepimizin meselesidir. Hemen herkes yeni hayatı kendisinin özgürlük alanı üzerinden düşünüyor. Farklılıklarımızın olduğunu gördük, anladık belki ama o farklılıklarımızla bir arada ve iç içe yaşamanın gerektirdiği bilinci, kurumları ve kuralları oluşturamadık.
Siyasi partiler kadar sivil toplum örgütleri ve öncüleri hâlâ ve yalnızca kendilerinin değil, karşısındakilerin veya ötekilerin de haklı olabileceğini kabul etmekten uzak görünüyor. Aslında ihtiyacımız olan farklılıklarımızla birlikte ve iç içe bir hayatın kurallarını geliştirmeye çalışarak, birbirimizi etkileme süreç ve dinamiklerinin önünü açmak olmalı. Bu nedenle de esas olan bugün değil, yarınki hayat için ne düşündüğümüz, ne önerdiğimiz… Ama şunu unutmadan: O yeni kurallar bizi de dönüşmeye, değişmeye zorlayacak. Ve galiba sorun tam da burada… Hiçbirimiz değişmeye, dönüşmeye hazır değiliz ve hatta istemiyoruz da. Dolayısıyla bizleri temsil ettiğini düşünen partiler ve Altılı Masadakiler de değişmeye çabalamak yerine bildiklerini tekrarlamakla yetiniyorlar. O zaman da mesele, 'Yeter ki cumhurbaşkanlığı seçimini kazanalım, gerisini biz biliriz' şekline dönüşüyor." (HABER MERKEZİ)