Yeni ant: 'Geleceğimiz' değerlerinize armağan olsun!
Milli eğitim sistemimizin genel ve özel amaçları mevzuat ile tanımlanmış ve olabildiğince somut ölçütlere bağlanmışken, eğitimin örtük hedefleri için bu açıklık söz konusu değildir.
Arzunur Şimşek*
“Faşizm her şeyin mümkün olduğu bir rejimdir!”
Habermas
Fırsatını bulduğunda muhatabını yok etmek isteyen ve en akla gelmez kötülükleri yapmak için kendi içinde gerekçe üretebilen siyasal İslam ideolojisi ve bu ideolojiyi hâkim kılma zemini yaratan bir rejimle karşı karşıyayız. Tüm ilişkiler ağını devreye sokan bir yönetme biçimiyle egemenliğini sürdürmek isteyen bu rejimin karakteristik özellikleri ‘Her şeye ben karar veririm!’ ve ‘Her şey mümkün!’ belirsizliğini geçerli kılmak. Her şey öngörülemez bir halde ve aynı zamanda ‘saçma’ olmalı; yanlışlık ve doğruluk kavramlarının ortadan kalktığı, bir şeyin tersinin de mümkün olduğu belirsizlik yaratılmalı ki ayakta kalabilsin. Olaylarda nedensellik ilişkisi kuramadığımız, düşünme kapasitesinin kaybettirildiği ve kendi eylemimizi yönetemediğimiz baskılanmış hal ise bu rejimin yaşam ortamıdır.
Toplumun değişim isteği yerinde dururken, sandık düzleminde seçimi kazanmış iktidar boşluk bırakmadan rejimin tahkimi için düşünce sisteminden tüm yaşam alanlarına; yargı ve yeni anayasa düzenlemelerinden ulaşım, iletişim, barınma, güvenlik, sağlık ve eğitim gibi tüm kamusal alanlara, hepsinde belirleyici olacak yeni kararlarını dayatıyor.
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından eylül ayından itibaren nedensellik ilişkisi olmayan ve okullarda bir kaosa yol açacak düzenlemeler yapılırken, aynı zamanda ilk defa keşfedilir gibi yoğun ve ezberci olması gerekçe edilerek müfredatta değişikliğe gidileceği müsteşarlık döneminden -eğitimi ticarileştiren ve tarikatlara açan- icraatlarıyla tanıdığımız bakan tarafından duyurulmuştu. Bu müfredatın rejimle uyumlu olarak, hedefinde neyin olduğu aralık ayı Tebliğler Dergisi ile karara bağlanan yeni dersler ve programları ile açık olarak ortaya çıktı. Uzun süredir yasakçı ve farklılığı yok sayan ideolojisini ‘aile’ güzellemeleriyle dayatan iktidar ‘Türk sosyal hayatında aile’ dersi programı ile eğitimi kendine göre biçimlendiren bir içerik hazırladı. Aile kurmanın fıtrata uygun olduğu vurgulanan programla, aile milli ve manevi değerlerin kazanıldığı ilk kurum olarak belirtiliyor ve aileye biçilen rol ile öğrenci zihinleri şekillendirilmek isteniyor.
‘Modern toplumlardaki değişim ve gelişmelerin Türk aile yapısına etkileri’ ve ‘İslam hukukunda aile’ müfredatta konu başlıkları olarak yer alıyor. Aileyi kadın ve erkekten oluşturan ve erk düzeninin devamı için heteroseksist ayrımcılığı dayatan bu ideoloji ‘aile içinde kadının hakları olduğu’, ‘aile reisinin hak ve sorumlulukları, devlet yönetiminde kağanın hak ve sorumlulukları benzerlikleri’ ile işlenerek müfredata dâhil edilmiş.
Diğer bir ders olarak ‘temel yaşam becerileri’ programı, yaşam becerilerini İslam kültürü üzerine yapılandıran; takım çalışmasına ‘istişare etme’, temizliğe ‘ibadet’, çevre korumaya ‘emanet şuuru’ şeklinde bakarak bir yandan aynılaştırırken diğer yandan yabancılaşmış bir zihniyet inşa etmek istemekte ve belli ki iktidarı kaybetmemek için bunu gerekli görmektedir. Bir başka ders olan ‘Türk düşünce tarihi’ne baktığımızda da benzer şekilde ‘âlem tasavvuru’, ‘ahiret anlayışı’, ‘cihan hâkimiyeti’, ‘boylar federasyonu’ gibi temel kavramlara dayandırılan, Kızılelma ülküsünü Türk siyasi geleneğinde önemini konu başlığı yapan, cumhuriyet dönemine dini düşüncelerin temsilcileri ile yer açan bir program ile müfredat değişikliğinde bizi bekleyenin ne olduğunu anlamak mümkün hale geliyor.
Eğitim sistemleri amaçlar üzerinde inşa edilir. Bilimsel ölçütlerin esas alınması, bu amaçların öğrencilerin bilişsel ve bedensel ihtiyaçları temelinde şekillendirilmesini gerektirir. Oysa Türk Milli Eğitim Sistemi öteden beri iktidarlar tarafından kullanılan bir sosyolojik biçimlendirme aracı haline gelmiş; genel, özel ve örtük amaçlarıyla toplumsal mühendislik aracı olarak kullanılmıştır.
Milli eğitim sistemimizin genel ve özel amaçları mevzuat ile tanımlanmış ve olabildiğince somut ölçütlere bağlanmışken, eğitimin örtük hedefleri için bu açıklık söz konusu değildir. Örtük hedefler daha çok çocukların ve onlar aracılığıyla ebeveynlerin yaşam biçimlerini, toplumsal alışkanlıklarını, değer yargılarını ve hayatla ilişki kurma biçimlerini hedef almakta; bunları sistemin ihtiyaçları ekseninde ve önceden belirlenmiş amaçlar doğrultusunda değiştirmeyi amaçlamaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın son zamanlarda hızlanan müfredat ve seçmeli ders düzenlemelerini, iktidarın ve bugünkü sistemin ihtiyaçları üzerinden okumak, mevcut durumun daha doğru kavranmasını sağlayacaktır.
Eğitim özelindeki bu hızlı değişimlere benzer yapılanma tüm alanlarda benzer şekilde uygulanıyor; bunlara ağır hak kayıplarının ve yoksullaştırmanın eşlik ettiği örgütlü kötülük ekleniyor. Bütün bunlar, bu kaotik durumla bir süre daha yaşamaya devam edeceğimizi gösteriyor. Ancak tahkim alanlarını boşaltmamak, direnç göstermeye devam etmek gibi büyük bir sorumluluğumuz var. Hak sahibi olduğumuzu savunmaktan ve bunu inatla sürdürmekten başka çaremiz yok. Toplum olarak değişim isteği devam ederken tüm muhalif alanları olarak bunun yol ve yöntemlerini, ideolojisini, örgütlenme biçimini bulmak; hukuk, kurumların dayanıklılığını sağlamakta yeterli olamıyorsa bunun başka yollarını birlikte aramak ve mücadeleyi canlı kılmak gerekir.
Mümkünü gerçek kılmak; gerçekleştirmeyi istemek ve onu gerçekleştirme gücüne sahip olmaktır.
*Eğitim Sen Genel TİS ve Hukuk Sekreteri