Yeni askerlik sistemi: Malumun ilamı

Türkiye’deki erkek egemen/militer sistem her koşulda, her vatandaşından mümkün olduğu kadar, son nefesine kadar ondan faydalanmak, onu “üretim”in bir parçası haline getirmek ister. Yani ondan her zaman, her şekilde, nasıl, ne kadar kazanacağını bilen çok iyi yönetilen bir holdingdir.

Abone ol

Ercan Jan Aktaş

Uzun zamandır üzerinde çalışılan ve 31 Mart seçimlerinden sonra da yasallaştırılacağı ifade edilen askerlik sistemi birkaç gün önce açıklandı. İleri çekilmiş olmasının elbette seçimler ile bir ilgisi var; “kimsenin yapamadığını, bakın biz nasıl yaptık” cümlesinin oylara tahvilinde bir düşündükleri olmuştur elbette. Uzun uzadıya yeni askerlik sistemi neyi getiriyor, kimleri nasıl ilgilendiriyor konusuna girmeyeceğim. Anladığım eğitim sistemi gibi 4+4+4 gibi bir şeye benzediği.

Hulusi Akar’ın basın ile paylaştığı açıklamalarına tekrar tekrar dönüp bakıyorum. Masada bir holding yöneticisi, teknik ekibi ile ayrıntılı bir çalışma yapmış; “Bir, yükümlü kaynağımız var. Bu yükümlü kaynağı geldiğinde her sene takriben 700 bin gencimiz askerlik yaşına geliyor.” Türkiye’de “askerlik yaşı”na gelmek bir dönemlik hayatında “kutsal devlet” için feragat etmek anlamına geliyordu uzun zamanlar.

O vakit geldiğinde yükseköğrenim görmüyorsan, ya da hasta, sakat (eşcinsel) değilsen gidip 12 ay, 18 ay “emret komutanım” modunda hiçbir şeye itiraz etmeden, tasındaki çorba için âmin diyen, “vatanım sen çok yaşa” nakaratı ile her koşulda “erkek”, “evin reisi”, “evin içindeki devletin temsilcisi”, “paşa” olarak topluma geri dönüyordu. Hayatı boyunca da yaşadıklarını anlata anlata bitiremiyordu, ‘Türk’ erkeklerinin anlatmaktan utanmadıkları tek dayakları askerlik süreci içinde kendilerinden rütbeli olanlardan yedikleriydi. Onun dışında, hayatın içinde, sokakta hele biri bir yan baksın, hem oracıkta…(2)

Tabii asker olmak kutsal vatan göreviydi, asker olmak erkekliğe tamamlanmaktı, asker olmak birinci derece vatandaş olmaktı, gidiyordun tamamlanıyordun geliyordun. Bu arada kışla içinde ne yaşanmış ise orada kalacaktı, çatışma ortamlarından daha çok genç erkek kışla içinde “şaka yapan arkadaş kurşunu”, “kaza kurşunu”, “intihar” ile hayatında olurken üzerlerine konulmuş bir Türk bayrağı ile “eğitim zayiatı” olarak ailelerine gönderilirlerdi. “Eğitim zayiatları” da genelde yoksul, emekçi, Kürt ve Alevi çocukları olurdu.

Ve tabii tarihin bütün zamanlarında o üniformayı giymeyen yüz binlerce “asker kaçağı” olurdu. Bu “asker kaçakları”nın içinde ise başka bir grup daha vardı, “erkeklikte tamamlanmaya” itiraz edenlerdi bunlar. (3) Her koşulda “ben askerlik yapmayacağım” diyen küçük bir grup olmalarına rağmen büyük laflar ederlerdi: “Türkiye’de askerlik sistemi angaryadır”, “zorunlu askerlik sisteminin kendisi kişi hak ve özgürlüklerine aykırıdır”, “ne bir saniye, ne bir kuruş” (3) diyen vicdani retçilerdi bunlar. Ancak birileri inatla; “askerlik kutsal vatan görevidir”, “her Türk erkeği için askerlik bir şereftir” nakaratları ile pazarlanmaya devam ediyordu. Ne zamanki acılı bir Türk kadını; “oğlum senden özür dilerim, ödeyecek 18 bin liram yoktu”, diyene kadar. (4)

Başa dönersek, Türkiye’de yeni askerlik sistemi bir bakıma malumun ilamı oldu. Türkiye’deki erkek egemen/militer sistem her koşulda, her vatandaşından mümkün olduğu kadar, son nefesine kadar ondan faydalanmak, onu “üretim”in bir parçası haline getirmek ister. Yani ondan her zaman, her şekilde, nasıl, ne kadar kazanacağını bilen çok iyi yönetilen bir holdingdir. (5) “Kutsallık” argümanları ile satışa çıkarılan o “vatan görev”, “şerefli erkek” olma hali şimdi tamamen bedellinin sistemleştirilmesine dönüştürüldü, yani olay artık tamamen iktisadi. O zaman yapılacak tek şey var, niteliğine göre kalifiye eleman düzenlemesi yapmak, ona uygun asgari ücretten bir gösterge çıkarmak ve bunu uygulamak için şirket yöneticilerine, pardon komutanlara görev/sorumluluk bildirimini güncellemek.

Bütün bunlar olup biterken bunlara dair konuşan bir ülkede sadece ve sadece iki kişi. Recep Tayyip Erdoğan ve Hulusi Akar. Ne bir parti ne bir dernek ne bir gazeteci/haberci... Bir yorum dahi bulmak mümkün değil. Gerçi vicdani retçiler ve de örgütlü oldukları ağlar uzun yıllardır “zorunlu askerliğin her türüne” karşı bir mücadele yürüttüler. Vicdani ret yasası için kampanyalar, çalışmalar yürüttüler, ancak 2015 Temmuz’dan bu yana onlar da baskılardan paylarına düşeni aldıkları için şimdi pek de söz ve eylem üretebilme imkânında değiller.

Ancak hani uzun yıllardır bu ülkenin “kutsal davası” için o üniformaları giyenler, askerlik güzellemeleri yapanlar, onların bir çift sözü yok mu? Elbette olmayacak, zira Türkiye’de erkeklik zamanı geldiğinde de “görmedim, duymadım, bilmiyorum” hallerine ustaca bürünmektir.

Ancak her şeye rağmen vicdani retçiler; “ne bir saniye, ne bir kuruş!” demeye devam edeceklerdir.

1) https://m.bianet.org/biamag/insan-haklari/132620-bir-madde-olarak-militarizm

2) https://m.bianet.org/bianet/vicdani-ret/150841-asker-kacak-lari

3) https://vicdaniret.org/vr-der-orduya-ne-bir-saniye-ne-de-bir-kurus/

4) http://haber.sol.org.tr/toplum/hayatini-kaybeden-askerin-annesi-affet-beni-oglum-18-bin-liram-yoktu-125641

5) https://tr.sputniknews.com/turkiye/201503151014435942/