Yeni bitirenler için Türk futbolunda Covid sezonu

Pandemi, isim benzerlikleri, dövmeler, tek sayılar ve yıldızlarla Türk futbolunda 2020-21 Covid sezonu…

Suat Başar Çağlan sbcaglan@hotmail.com

Futbol tarihinin en tuhaf, zorlu ve heyecanlı sezonlarından biri geride kaldı. Covid sezonundan çıkan 19 ders, Türk futbolunun genel görünümüne dair güncel bir bakış sunmaya yardımcı olabilir…

1. Acele çıkarımlar –bu dahil– yanıltabilir
11 Eylül’deki ilk santra öncesi şampiyonluğun olağan şüphelileri hakkında tahminler yapıldı: Taraftarsız sezonda, tribünden en büyük katkıyı alması beklenen takımın (Beşiktaş) işi zordu. Fiziksel ve zihinsel sınırları zorlayan bir maç trafiği geliyordu, demek ki kadrosu dar ve görece yetersiz olanın (Beşiktaş) şansı azdı. Aynı sebeplerle, düşük tempolu kontrol oyununu beceremeyen bir ekibin (Beşiktaş) ligi götürmesi mümkün değildi. Neticede Beşiktaş hem ligi hem kupayı aldı. Ama olağanüstü şartları gözden kaçırmamalıyız. Siyah-beyazlıların şampiyonluğu imkansızlıklar içinde geldi. Şimdi ise doğru yoldan sapmamaları gerekiyor.

2. Kimlikleri almayalım lütfen
Beşiktaş’ın dublesindeki belki de en önemli faktör, kaybolan Beşiktaş kimliğinin kulüp tarihinin en ‘orijinal’ figürü Sergen Yalçın ile yeniden bulunmasıydı. Sol kolundaki ‘I am a legend’ dövmesinden de anlaşılacağı üzere kulüp efsanesi olan Yalçın, içinde yetiştiği ekolün izinden gitti, pragmatik çözümlerle zirvede kaldı ve siyah-beyazlılarla hem oyuncu hem teknik direktör olarak şampiyonluk kazanan ilk isim oldu. Trabzonspor’un hocası Abdullah Avcı da kulüp efsaneleri Özkan Sümer ve Ahmet Suat Özyazıcı’nın alametifarikası olan kasketle bordo-mavililerin geçmişini kucakladı. Hakikat sonrası futbolda kimlikler ancak parasız kalınca hatırlansa da bu dönüş iyiye alamet.

3. Kötüye alışmak iyi bir şey değil
Aranızda 2020 yılının başlarını hatırlayan eski topraklar vardır. O günlerde televizyon karşısına oturduğumuzda, eğer maç bir sebepten dolayı seyircisiz oynanıyorsa ya kapatıp gider ya da zoraki seyrederdik. Pandeminin boş tribünleri norm haline getirmesiyle bu tecrübeye mecbur kaldık. Bazen sahadaki sesleri daha net duyduk, bazen efektlerle kandırıldık. Ancak kötüye alışmamak gerek. Koltukların boş olduğu 2020-21 sezonu zihnimizde bir defaya mahsus bir anomali olarak kalmalı. Kim tribünde taraftar yerine siyasilerin posterlerini görmek ister ki?

4. Rekabet her zaman kaliteyi artırmaz
Süper Lig’in son iki maç gününde İstanbul büyüklerinin hepsi sırasıyla şampiyon olma fırsatını yakaladı ve kaçırdı. Yoğun rekabet izleyenlere büyük heyecan yaşatsa da oynanan futbolun düzeyi rekabetin her zaman kaliteyi artırmadığını gösterdi. Birbirlerini doğrularıyla yukarıya doğru çeken değil, yanlışlarıyla aşağıda buluşan rakipler, oyunun seviyesine olumlu katkı yapamadı. Bazen rakiplerin düzeyi rekabetin seviyesinden daha önemli olabiliyor.

5. Korkunun gençlere faydası yok
Her takımın 40 maç oynadığı, sakatlık, cezalar ve Covid-19 yüzünden kadrolarda sondaj yapılan sezonda gençler ister istemez daha fazla forma buldu. Süper Lig kıtanın en yüksek yaş ortalamalarından birine sahip olsa da gençlere verilen fırsatın artması umut verici. Üç büyüklerden ikisinin kalesinde Altay ve Ersin gibi iki genç kaleciyi görmek güzeldi. Artık herkesin bildiği üzere, altyapıdan A takıma oyuncu çıkması gençlerin yeteneğine değil, onları üst seviyeye taşımak isteyenlerin iradesine bağlı. Korkacak bir şey yok; zira düşmesinden korkacağımız yüksek bir kalite zaten yok. Bu ligi yetiştirici ve geliştirici anlayış kurtaracak.

6. Saha bakımı stadyum inşaatından daha zor
Dünyadaki tüm müteahhitlerin rüyalarını süsleyen ülkemiz, ne yazık ki ziraat mühendislerinin veya peyzaj uzmanlarının hayallerini yıkıyor. Birçok şehirde yeni stadyumlar yapılırken, bu statların ortasındaki yeşil alan bir türlü futbol oynanacak niteliğe kavuşturulamıyor. Yine de bunları çok yüksek sesle söylememek lazım. Nitekim Galatasaraylı Younes Belhanda, kendi sahasındaki zeminden şikâyet edince takımdan kovuldu. Faslı orta sahanın oyun içindeki önemi düşünülünce, yönetimin bu kararı belki de sarı-kırmızılıları şampiyonluktan etti. Ama olsun. Rivayete göre Yunan filozof Platon zamanında hocası Sokrates için “Ben Sokrates’i severim, ama gerçeği daha çok severim” demiş. Biz mi? Biz Belhanda’yı sevmeyiz, ama gerçeği daha da sevmeyiz.

7. Yeniler hem renk hem kalite getirdi
Ligin yenileri bu kez gerçekten yeniydi. Türk futbolunun en üst kümesinde en son 37 yıl önce görülen Fatih Karagümrük bir yana, Hatayspor ve BB Erzurumspor tarihlerinde ilk kez Süper Lig’e çıktı. Erzurum ekibi 6 hoca öğüterek kendi sonunu hazırladı ve küme düştü. Hatay ve Karagümrük ise sırasıyla 6. ve 8. olarak büyük iş yaptı. Hatay santraforu Aaron Boupendza 22 golle krallığı alırken takım arkadaşı Mame Diouf, Beşiktaşlı Larin ile ikinci sırayı paylaştı. Karagümrük ise 32 yaşındaki hocası Francesco Farioli ve Serie A kökenli oyuncularıyla ligi şenlendirdi.

8. Komplo teorilerinin ve teorisyenlerinin miadı dolmalı
Fenerasyon, Fatih Terim lobisi, Karadeniz zümresi, Beşiktaşlı MHK… Türkiye’de komplo teorileri giderek bir din halini alıyor. Mantıksal argümanlardan makul sonuçlar çıkarmak yerine, sürekli olarak “birilerinin bir şey yaptığı” iddialarıyla hem gerçek karartılıyor hem yalan büyütülüyor hem de oyunun kendisine dair söyleyecek sözü olmayanlar aynı söylemi yeniden üreterek bir şekilde koltuğuna tutunmayı sürdürüyor. Böyle gelmiş, ama böyle gitmesin.

9. Yabancı serbestisi Milli Takım’ı besliyor
Son yıllarda yabancı sınırının yükselmesiyle Türk oyunculara bağımlılık azaldı. Bu durum Türk pasaportlu isimlerin eskisi kadar yüksek ücret alamamasına sebep oluyor. Kur farkı, maaşını dolarla almayan bizim gibi fanileri ilgilendirmiyor olabilir, ama genç oyuncuların yurtdışına gitmesini kolaylaştırıyor. Sonuçta Süper Lig’in zayıflama riski ortaya çıksa da, futbolcuların başka kültürlerle karşılaşmaları hem taktik hem de zihinsel fayda sağlıyor. İlerlemenin yansımalarını Milli Takım’da görmek mümkün. Ertelemeli olarak oynanacak Euro 2020 öncesinde Milli Takım uzun zamandır ilk kez böylesine umut veriyor.

10. Hayatta ve futbolda kadınları kimse istemiyor
Mart ayında Türkiye kadına yönelik şiddeti önleme amaçlı İstanbul Sözleşmesi’nden çıkacağını duyurdu. Fenerbahçe haricindeki ‘büyükler’ karara dönük kamuoyu tepkisine katılmaya gerek duymadı. Zaten başka sözleşmeyle meşgullerdi. Aynı günlerde dört büyükler devasa borçlarını sündürmek için Türkiye Bankalar Birliği ile Finansal Yeniden Yapılandırma Sözleşmesi imzalıyordu. Kadınlara verilen değer bir başka hadiseyle mühürlendi. Beşiktaş kadın futbol takımı şampiyon olurken, yılın teknik direktörü ödülü siyah-beyazlıları zafere taşıyan Bahar Özgüvenç’e değil, kadın futbolcularına saldırıda bulunmaktan 60 gün hak mahrumiyeti cezasına çarptırılmış Mehmet Aydın’a verildi.

11. Hakemseverler için ayrı bir yayın konsepti gerekiyor
Geçmiş yıllarda naklen maç yayınlarında TV kumandasından tercih edilebilen ‘taraflı spiker’ seçeneği vardı. Ekran başındaki seyirci, maçı kendi takımını tutan bir spikerden dinleyebiliyordu. Hakem ve VAR tartışmalarının dayanılmaz boyuta çıktığı ligde yeni bir uygulamaya geçmek iyi olabilir. Böylece göre maç yayınları “futbolsever” ve “hakemsever” adında iki farklı konsepte ayrılır. Futbolseverlere uluslararası standartta -oyunun durduğu anlarda enstantanelerin, oyuncu ve hocaların mimiklerinin yer aldığı- bir maç yayını, hakemseverlere orta sahadaki sıradan bir faul pozisyonunun üç farklı açıdan tekrarı sunulur. Maç izlemek için ciddi bir abonelik ücreti ödeyenlerin bu kadarına hakkı olmalı.

12. Süper Lig maksimum 18 takımla oynanmalı
Tek sayıda (21) takımla lig oynatmak da ülkemize nasip oldu. Bu olağanüstü kararı pandeminin getirdiği olağanüstü şartlara bağlamak mümkünse de, Süper Lig’in önümüzdeki sezondan itibaren 20 mevcutla devam etmesinde makul bir yan bulmak zor. 7-8 takımını Avrupa’ya gönderen liglerde bile son haftalarda amaçsız kalan takımların maçları tatsız geçebilirken, Süper Lig’de en az bir düzine takımın son beş-on haftadaki maçları ligin erken ölümüne sebep olabilir. Söz konusu ekiplerin işi bitmemiş takımlarla karşılaşmaları öncesi hortlayacak şike, teşvik imaları da cabası.

13. Belki de sorun sadece teknik direktörlerde değildir
Bu sezon Süper Lig’de hoca sirkülasyonu beş büyük ligin toplamını aştı. Bazı takımlar 4, 5, 6 farklı hocayla ‘çalıştı’. Doğruyu göstermek için yasak ve kısıtlamalar hiçbir zaman ideal yöntem değil; ama gelinen nokta düşünüldüğünde, farklı ülkelerde uygulanan kısıtlamalar (bir hocanın aynı ligde bir sezonda birden fazla takım çalıştırmaması) işe yarayabilir. Değişim ilk bakışta hocaların aleyhine görünse de sabırsız yöneticilerin seçeneklerini daraltarak eldeki hocaya daha sıkı sarılmalarını sağlayabilir. Teknik direktör dolaşımı azalınca, buna bağlı oyuncu transferi komisyonlarına halel gelecek paydaşları ikna etmek ise kolay değil.

14. Bazı transferler göründüğü gibidir
Taraftar müsekkini transferlerin işe yaramadığı yıllardır ortada. Fenerbahçe’nin ocak ayında Mesut Özil’i kadrosuna katmasıyla bir dilek-şart kipli transferimiz daha oldu. “Oynamak isterse, sakatlanmazsa, canı çekerse” gibi önkoşulları olmayan, makul maliyetli oyuncular bulunamıyor. Portekiz ve Fransa gibi karakteri Türkiye’ye nispeten yakın olan liglerden ‘ara’ düzeyde ve geliştirilebilir isimler getirmek en iyi çare gibi duruyor. Beşiktaş’ın yaptığı gibi, kiralık oyuncuların yaşadığı ve yaşattığı geçicilik hissini dindirmenin yolunu bulabilirseniz, mevcut mali ortamda kiralıklar da ‘zorunlu seçmeli’ kapsamında değerlendirilebilir. Zira Leicester’dan kiralanan Rachid Ghezzal muhtemelen ligin en değerli oyuncusu oldu.

15. Çocuklarımıza isim koyarken dikkat etmeliyiz
Aklımıza mukayyet olabilmek için her gün daha fazla çaba göstermek zorunda kaldığımız Türkiye’de, mayıs ayı başında ‘Hakem Ali Koç Fıkrası’ yaşandı. Elimizde somut olgular olmadığı için kesin konuşmak zor, ama iddialar şöyle: Fenerbahçe-Ankaragücü U19 maçına Ali Koç adında bir hakem atandı. Söz konusu hakem, Fenerbahçe Başkanı Ali Koç ile adaş -ve soyadaş- olduğu için itirazlar yükseldi. Hakem Koç maçı yönetse de onu atayan kişiler görevden alındı. Fıkramız burada sona eriyor.

16. Beş oyuncu değişikliği kötü bir fikir olmayabilir
Pandemi şartları sebebiyle Süper Lig’in de aralarında bulunduğu birçok organizasyonda oyuncu değişikliği hakkı ‘üç seferde beş’ oyuncuya çıkarıldı. Başlangıçta oyunu daha fazla soğutacağı ve kadrosu derin olan ekiplerin işine geleceği endişesini beraberinde getirse de, farklı -özellikle de genç isimleri görmek iyi geldi. Aynı uygulama önümüzdeki sezon devam ederse, kulübede çürümeye terk edilen yedek kalecilerin dakika bulması için bir fırsata dönüştürülebilir.

17. Taraftarsız futbol ayakta kalamaz
Futbol sadece manen değil madden de taraftarsız bir sezonu daha kaldıramayabilir. Salgın sebebiyle futbol okulları ve lisanslı ürün mağazaları gibi bileşenler uzun süre faaliyet dışı kaldı. Maç günü gelirleri özellikle alt ligler ve daha ‘küçük’ takımlar için yayın geliri haricindeki başlıca geçim kaynağı. Aksi halde kulüpler kendi kaynaklarını yaratmakta zorlanacak ve belediyelerin, yerel güç sahiplerinin ve politikacıların geçici hevesleri ve toksik nüfuzları yüzünden heba olmaya devam edecek.

18. Yıldız savaşlarını anlamlı kılabiliriz
Fenerbahçe’nin 1959 öncesi şampiyonlukların tescili için yaptığı başvuru ve -şimdilik- reddedilmesi çok tartışıldı. Geriye dönük tarih yazımı Türkiye’nin son 10 yıldaki en baskın pratiklerden biri. Sözde tarihî dizi, kitap ve filmler aslında hiç yaşanmamış bir geçmişi anlatıp duruyor. Fenerbahçe’nin şampiyonlukları elbette gerçek ve sadece bölgesel-ulusal ihtilafı var, ama kavgaların arkasında kabak tadı veren ‘yıldız savaşları’ yer alıyor. Rütbeler memleketi Türkiye’de kimin kaç yıldızla dolaştığı pek mühim. Halbuki mevcut sistemden vazgeçilip sadece Galatasaray’a UEFA Kupası zaferi için bir yıldız verilebilir. Gününde birinde bir takımımız Şampiyonlar Ligi’ni kazanırsa onun kulüp logosunu doğrudan yıldız içine oturtabiliriz.

19. Avrupa ile mesafe açılıyor
Ve o günlere döndük. Süper Lig şampiyonunun Şampiyonlar Ligi gruplarına doğrudan katılabilmesi için kıtanın uzak köşelerinden gol haberi bekliyoruz. Son yıllardaki zayıf Avrupa karnesi, uluslararası rakiplerle aradaki farkın giderek açıldığını ve Türk kulüplerinin kıta futbolundaki izinin silinmeye başladığını gösteriyor. Süper Lig için bundan büyük tehlike yok. Önümüzdeki yıl dört büyüklerin hepsi Avrupa’da olacak; dolayısıyla bu turnuvada yeterli çaba göstermemekle itham ettikleri diğer ekiplerin yerine kıtayı fethetme (gruptan çıkma) şansları var. Bu açığı kapatmak içinse altyapı ürünlerinin yanı sıra incelikli transferlere ve fark yaratacak hocalara ihtiyaç var.

Tüm yazılarını göster