Yeni faşizmin şafağında Almanya: Thüringen kumpası

Thüringen’de yaşananlar, Alman siyasetinde büyük bir kırılmaya işaret ediyor. Artık hiçbir şey eskisi olmayacak. Liberaller ve muhafazakârlar, ekonomik parametrelerin oldukça iyi olduğu, vatandaşın sosyal imkânlardan sonuna kadar faydalandığı bir ülkede, salt göç/mülteci teması üzerinden politika ve nefret üreten, cahiller ordusu bir faşist partinin kumpasına ortak olmanın utancını taşımak zorunda kalacaklar.

Abone ol

Özgür Çoban* 

Almanya siyasetinde son birkaç yıl içerisinde meydana gelen transformasyonun yarattığı ahlaki dejenerasyon dalga dalga yayılıyor. Bu durum politik sahada öyle boyutlara ulaştı ki artık siyasi namusun demokratik kıstas olarak dikkate alınmadığı yeni bir siyaset çağından söz ediyoruz.

Thüringen eyaletinde birkaç ay önce yapılan parlamento seçimlerinden Sol Parti (Die Linke) galip çıkmış, Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) ve Yeşiller ile azınlık hükümeti kurulması konusunda anlaşmışlardı. Ancak hiç beklenmeyen bir şey oldu ve parlamentoda düzenlenen eyalet başbakanlığı seçimlerinde neofaşist parti Almanya için Alternatif ile anlaşan liberal Hür Demokrat Parti’nin (FDP) adayı Thomas Kemmerich, Sol Parti adayı Bodo Ramelov’u yendi. "Ne olmuş, adam seçime girmiş kazanmış" diyebilirsiniz ama sorun tam da buradan uç alıyor ve Almanya’nın politik gündemi önümüzdeki süreçte bu Thüringen meselesi olacak.

Almanya'yı sarsan seçim: Merkel iptalini istedi

Liberal adayın seçilmesi Almanya siyasetinde yeni bir dönemin habercisi. Kemmerich, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in partisi Hristiyan Demokrat Birliği (CDU) ve neofaşist Almanya için Alternatif’in (AfD) oylarıyla seçildi. Yani Kemmerich, 1945 yılında sona eren Nazi rejiminin ardından açıktan ve direkt olarak faşistlerle işbirliği yaparak seçilen ilk eyalet başbakanı olarak kayıtlara geçti. Doğrusu liberallerin, faşistlerle işbirliği yapacak kadar alçalmalarını ve hatta sadece yüzde 5 oy oranı ile eyalet parlamentosunun en küçük partisi sıfatıyla başbakanlığa göz dikmelerini kimse beklemiyordu.

"AfD’liler adayımıza oy verebilir, onların desteklerini ve işbirliğini kesinlikle istemiyoruz" diyerek aday göstermeyen muhafazakâr CDU, faşistlerin desteklediği adaya oy vermekte bir an bile tereddüt etmedi. Thüringen AfD’nin başkanı olan Hitler hayranı Björn Höcke ile aynı safta görünmekten hiç çekinmediler ve en önemlisi seçmen iradesini neonazilerin desteğiyle ezip geçtiler.

Doğaldır ki AfD’deki neonazi kanadın resmi lideri durumunda bulunan Höcke, desteğinin karşılığını isteyecek. Faşistlerin desteğini kabul ederek koltuğa oturan Kemmerich’in ise artık AfD’nin ilk eyalet başbakanı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü siyaseti her türlü ahlaki ideden yoksun bir şekilde icra eden faşistlerin taleplerini karşılamak zorunda olacağına dair şüphe yok.

POLİTİK DARBENİN UZUN VADELİ ETKİLERİ OLACAK

Bu ucuz kumpasın mimarı olan Höcke ve işbirlikçileri, Almanya’da politik demansın ne aşamada olduğunu da gösterdiler. Nazi faşizminin bıraktığı karanlık izlerin Almanların hafızalarında giderek tatlı bir esintiye dönüştüğünü müşahede ediyoruz bugünlerde. Thüringen Parlamentosu’ndaki başkanlık seçimleri, 1945’te Nazi rejiminin son bulmasının ardından faşistlere karşı uygulanan ancak yazılı olmayan ahlaki kurallara dayalı bariyerleri de darmadağın etti. Almanya’da cehenneme giden yolun taşları, Adolf Hitler’in partisinin çıkış yakaladığı Thüringen’den bir kez daha döşeniyor.

Bundan sonraki aşamada, neonazilerin CDU ve FDP işbirliğiyle yerel parlamentolarda daha da aktif hale geleceği, belki de hükümetlere ortak olacağı bir periyoda gireceğiz. Bunun önünde herhangi bir engel kalmadığı açıkça görülüyor. Liberaller ile muhafazakârların, faşistlere gönüllü bir şekilde teşne olacağından kimsenin şüphesi olmasın.

Liberaller ile muhafazakârların, neofaşistlerle çalışmayacaklarını düşünen Almanların yaşadıkları hayal kırıklığını tahmin edebiliyorum. Şimdi birçok insan, merkez sağ ve faşist parti birlikteliğinin Federal Parlamento’ya taşınmasından endişe ediyor. Höcke bu hamlesiyle aslında birden fazla şey kazandı bana göre. Bu politik kumpas ile AfD, liberaller ve muhafazakârları merkez siyasetten bir kademe daha uzaklaştırırken, söz konusu hamle ile merkez siyaseti etkileyebildiğini de göstermiş oldu. Daha da önemlisi ne biliyor musunuz bu Thüringen meselesinin 2021 sonbaharında yapılması planlanan genel seçimlere de etkisi olacaktır. Seçimlere yönelik projeksiyonların tamamında muhafazakârlar ve Yeşiller koalisyonu vurgulanıyor. Her iki siyasi kesim de bu olası koalisyona yönelik sıcak mesajlar veriyor. Ancak Yeşiller, Thüringen eyalet parlamentosundaki faşist-liberal-muhafazakâr ittifakına çok sert tepki gösterdi. Eğer Thüringen Eyalet Başbakanı Kemmerich görevine faşistlerin ve muhafazakârların da desteğini alarak devam ederse “büyük koalisyon hayalleri” suya düşebilir. Yeşillerin seçmenini faşist işbirlikçisi bir parti ile koalisyona ikna edebileceğini sanmıyorum. SPD ve Sol Parti’nin de koalisyon ortağı olmayacağı varsayımından hareketle ülke, Hristiyan Birlik/liberal/faşist parti koalisyonu senaryosu ile yüz yüze gelebilir. Bu korkunç senaryoyu “imkânsız” olarak görenlere, son birkaç yıl içinde politik sahada yaşanan ve her biri bundan beş yıl önce “imkânsız” kategorisinde değerlendirilen gelişmelere bakmalarını tavsiye ederim. Almanya’nın, faşist partinin kirli stratejilerinin deneme tahtasına dönüştüğü görülüyor.

FAŞİST KUMPASA ORTAK OLMANIN UTANCI

Almanların içerisinde debelendiği bu zihni kirlenme ve faşizm bağımlılığının eninde sonunda bir yüzleşme ile sonuçlanacağı muhakkak. Alman mahkemeleri tarafından "faşist"sıfatıyla yaftalanan Höcke ile iş tutmanın elbette bir bedeli olacak. Seçimden sonra parlamentoda yaptığı konuşmada, “Ben anti-AfD ve anti-Höcke bir politikacıyım’’ diye ağlaşan Kemmerich, gelecekte faşizmin bir yönetim şekli olarak Almanya’nın siyasi ajandasına girmesini sağlayan adam olarak anılacak. Zira Sol Partili bir kadın milletvekilinin elindeki çiçekleri, tebrikleri kabul eden Kemmerich’in ayaklarının dibine atması bunu göstermesi açısından anlamlıydı kanımca.

Bununla birlikte Thüringen’de yaşananlar, Alman siyasetinde büyük bir kırılmaya işaret ediyor. Artık hiçbir şey eskisi olmayacak. Liberaller ve muhafazakârlar, ekonomik parametrelerin oldukça iyi olduğu, vatandaşın sosyal imkânlardan sonuna kadar faydalandığı bir ülkede, salt göç/mülteci teması üzerinden politika ve nefret üreten, cahiller ordusu bir faşist partinin kumpasına ortak olmanın utancını taşımak zorunda kalacaklar.

Bütün bunlar olup biterken yani biz Almanya’nın parça parça “medeniyetten barbarlığa rücu edişini” izlerken aklımda sürekli olarak İtalyan antifaşist düşünür Antonio Gramsci’nin, "Eskinin çürüyüp yok olduğu, yeninin ise bir türlü ortaya çıkamadığı bir değersizleşme, bir çürüme dönemi yaşıyoruz" cümlesi dönüp duruyor. Dünya işte böylesine bir alacakaranlık kuşağında bulunuyor. Belki güneşin doğması yakın ama bu loş karanlıkta faşizm hayaleti cirit atıyor.

*Gazeteci