"Galataport, Karaköy’de yolcu salonlarının bulunduğu yerden Mimar Sinan Üniversitesi’ne kadar tüm sahili yıkarak geldi çattı. İstanbul Modern’in bulunduğu bina da bu proje kapsamında yıkılacak. Yerine 'daha iyisi daha güzeli' yapılırken kendisi Karaköy’deki Paket Postanesi olarak bilinen tarihi yapıda misafir edilecek. Bir süreliğine İstanbul Modern de göçmen kalacak. Bu gidiş, yeni bir dönüşümün simgesi."
Bu satırlar iki hafta önceki 'O gemilere veda' başlıklı yazıdan. Geride kalan 15 günün inşaat faaliyetleri neticesinde, Paket Postanesi’nin de bir müzeyi ağırlayacak hali kalmadı. Eski binasına veda niteliğindeki Liman sergisini yaz aylarında tamamlayıp sonbaharda da Paket Postanesi’ne taşınacaktı İstanbul Modern. Ama Galataport’un tüm tarihi binalara uygun gördüğü 'yenileme' stratejisiyle bu asırlık yapı da yıkıldı.
Geriye sadece kabuğu kaldı. Bunun 'eski eserleri koruma' bakımından nasıl bir facia olduğunu uzun uzun anlatmaya gerek yok. Yıllardır sonu gelmeyen acımasız yıkımların, kazanç tutkusunun, hukuksuzluğun bir yeni örneği daha. Teselli niyetine bir gelişme, bütün bu gaddarlığa karşı mücadeleye ömrünü veren Prof. Zeynep Ahunbay’ın önceki hafta Vehbi Koç Ödülü’nü alması oldu. Ahunbay’ın kaybedilen kültürel mirastan söz ederken tutamadığı göz yaşları ise bütün bu acımasızlığın ifadesi olarak hafızalarda yer etti.
Paket Postanesi’nin altı ayda bir müze binasına dönüşemeyeceği açık. Dolayısıyla, 2020’lerin yeni müzeleri kapılarını açıncaya kadar birkaç yıllık bir boşluk dönemi bizi bekliyor gibi… İstanbul Modern, Sabancı ve Pera müzelerinin oluşturduğu sacayağı artık eskisi gibi olmayacak. Türkiye’nin fırtınalı atmosferinde uluslararası standartlarda sergiler düzenlemek için büyük çaba harcayan Sabancı Müzesi’nin ve Pera’nın yükü bu ara dönemde biraz daha artacak.
YENİ MÜZELER VE ANLATTIKLARI
Art Unlimited dergisi ‘Yeni Müzeler ve anlattıkları’ başlıklı güzel bir dosya hazırlamış. Yeni açılan ve açılması planlanan irili ufaklı yirmiye yakın müzeden söz ediliyor. Dosyanın bize gösterdiği iki yeni şey var. Birincisi, merkezin yani İstanbul’un dışında hatta çok uzağında da sanat müzelerinin kurulduğu gerçeği. İkincisi ise küçük kişisel müzeler kurma çabasının önümüzdeki yıllarda da sürecek olması…
Ümmühan Kazanç imzalı haber Abdullah Gül Müze ve Kütüphanesi’nden söz ederek başlıyor. İçeriğinden çok yapısıyla dikkat çeken bir müze. Sümerbank Bez Fabrikası’nın AVM değil ama müze yapılmasını bütün Türkiye memnuniyetle karşıladı. İçinde ise siyasi tarihimize dair bir sergi yer alıyor. AK Parti merkezli bir sergi olduğunu söyleyenler de var. Ama önemli olan bu müzenin Kayseri’de kültürel bir hareketlilik yaratma kabiliyeti göstermesi. Abdullah Gül Müzesi bunu başarabilecek mi bilinmez, ama mesela Eskişehir’de kurulması planlanan Odunpazarı Modern Müze’nin çok ilgi göreceğini şimdiden kestirmek zor değil. Müzeyi yaptıran Erol Tabanca’nın iyi bir koleksiyona sahip olduğu bilinir. Sahibi olduğu Polimeks son derece güçlü bir grup. Müze binası için iyi bir proje çizdirdiler. Hepsinden önemlisi Eskişehir çok uzun zamandır kültürel hareketliliği epey yüksek bir kent. Yerel yönetimlerinden üniversitesine herkesin kültüre değer verdiği bu kentin tam da iyi bir modern sanat müzesine ihtiyacı olduğu zamanda Erol Tabanca devreye girmiş oldu.
O gemilere veda
Türkiye’nin en doğu ucundaki sanat müzesinin varlığını da bu haberden öğrendim. Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzesi, 250 sanatçıya ait 350 eser sergiliyor. Aralarında Burhan Doğançay’dan Adnan Çoker’e önemli sanatçıların olduğu yazılmış. Galerisi olmayan bir kentte gerçekten büyük başarı; belli ki Erzurumlu sanatseverler için bir vaha burası.
Küçük kişisel müzeler konusunda ben büyük kurumsal müzeler kadar coşkulu ve iyimser olamıyorum ne yazık ki. Mesela Art Unlimited’ın dosyası geçtiğimiz aylarda Ankara’da açılan Müze Evliyagil ile başlıyor. Kentin epey dışında, İncek’te açılan bu küçük müze kurucusu Sarp Evliyagil’in koleksiyonunu gösteren bir mekan. Bodrum Alazeytin’de açılan Ender Güzey Müzesi de, sanatçının kendi eserlerini sergilediği bir kurum.
Kayaların üstünde, Ender Güzey’in tasarlayıp yaptığı içinde onun eserlerinin olduğu bir yalnız yapı. Ünlü ressam Devrim Erbil de yıllardır Bodrum’da kendi müzesini açmayı planlıyor. ‘Devrim Erbil Çağdaş Sanatlar Müzesi’nin yeri, projesi hatta vakfı hazır. Erbil, kendi seçtiği eserlerinin sergileneceği bu müzeyi uzun zamandır hayal ediyormuş. Ömer Uluç da Bodrum’da böyle bir müze açmak istemişti, yarım kaldı. Hayalini gerçekleştirenlerden biri ise Burhan Doğançay olmuştu. Hem de Beyoğlu’nda hem de 2005 yılında açtı müzesini. Doğançay hayattayken de kültür gündeminin en aktif kurumlarından biri değildi bu müze. Bugün hiç değil.
Sanatçıların eserlerini, imzalarını koruyup yaşatmak için kendi müzelerini açmak istemeleri çok anlaşılır bir şey. Bu Türkiye’de sanatsal üretime ve birikime sahip çıkacak yeterince kamu ve özel müze olmamasıyla, sanat kurumlarının zayıflığıyla alakalı. Ama bir yanıyla da hüzünlü ve zorlu bir çaba. Sanatçıyı maddi manevi yoran, ne olursa olsun geleceği biraz belirsiz ve daha önemlisi işlevsel bir eğitim, enerjik bir kültür kurumundan çok saklama ve korumaya yönelik yerler bu müzeler. Pek çok örneği var ve görünüyor ki olmaya da devam edecek.
Bu mevzuyu şöyle bir soruyla bağlayayım: Koleksiyoncuların birikimlerini bir araya getirebildikleri, sanatçıların eserlerini bağışlayarak o koleksiyonları zenginleştirip geleceğe güvenle bakabildikleri bir dünya mümkün değil mi? Keşke bir yolu olsaydı; daha iyi olurdu.