Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı
olduğu günlerden beri yanından ayırmadığı, en güvendiği isimlerden
biri olan, hâlihazırdaki Meclis Başkanı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin
son Başbakanı Binali Yıldırım’ın İstanbul büyükşehir belediye
başkanlığı adaylığı tartışmaları, AK Parti iktidarının geldiği
noktaya dair birçok işaret taşıyor.
Başkentin siyasi kulislerine hâkim gazetecilerden Habertürk
Ankara Temsilcisi Bülent Aydemir’in, ‘Binali Yıldırım’ın,
taleplerinin karşılanması üzerine İstanbul’dan aday gösterilmesi
konusunda partisiyle anlaşmaya vardığını’ duyurduğu o haberde çok önemli hususlar
vardı.
Gazeteci Bülent Aydemir, “Yıldırım’ın, protokol konusundaki
tavrı ve bugüne kadar üstlendiği görevlerin/makamların devlet
mekanizması içinde ezdirilmemesi yönündeki talebi karşılık buldu.
Bulunan formülün hayata geçirilmesi ise yeni bir tartışmaya mahal
bırakmamak üzere 31 Mart seçimi sonrasına ertelendi. Bu formüle
göre Binali Yıldırım, 31 Mart Mahalli İdareler Seçiminde İstanbul’u
kazanır ve belediye başkanı olursa Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak
görevlendirilecek” diyordu.
“Tartışmaya mahal bırakmamak için” denilmiş ama mevzu
tartışılmayacak gibi değil. Çünkü AK Parti’nin, BinaliYıldırım’ın
-birazdan detaylandıracağımız- rahatsızlıklarını gidermek üzere
bulduğu formül: Seçilmişi atamak… Yani seçilmişi atanmış yaparak
dokunulmaz kılmak. Peki bu mümkün mü? İlke olarak elbette mümkün
değil. Anayasa ve yasalar ne diyor, bakalım…
Anayasadan Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerine, 2839 Sayılı
Milletvekili Seçimi Kanunu’ndan 298 Sayılı Seçimlerin Temel
Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’a kadar mevzuatı
inceleyince ortaya şu çıkıyor: Seçilmiş bir mahalli idare
yöneticisinin atanmasını engelleyen bir düzenleme yok. Ancak bu,
yapılacak olanın doğru olduğu anlamına gelmez.
Cumhurbaşkanlığı 1 No’lu Kararnamesi’nin “Cumhurbaşkanı
Yardımcıları ve Cumhurbaşkanına Vekâlet” başlıklı 17’nci Maddesi diyor ki:
1-Cumhurbaşkanı yardımcıları, Cumhurbaşkanı tarafından
verilen görevi yaparlar.
2-Cumhurbaşkanı yardımcıları, Cumhurbaşkanına karşı
sorumludur.
Bu kritik görev için bu önemli kararnamede başka detaya gerek
duyulmamış olacak ki, cumhurbaşkanı yardımcılarının cumhurbaşkanına
karşı sorumlu olduğu ve onun verdiği görevleri yapacakları bilgisi
dışında ne yapamayacaklarına dair bir bilgi yer almıyor.
Anayasa’nın “Mahalli İdareler” başlıklı 127’inci Maddesine
bakalım…
Anayasa Madde 127- Mahallî idareler; il,
belediye veya köy halkının mahallî müşterek ihtiyaçlarını
karşılamak üzere kuruluş esasları kanunla belirtilen ve karar
organları, gene kanunda gösterilen, seçmenler tarafından seçilerek
oluşturulan kamu tüzel kişileridir.
Mahallî idarelerin kuruluş ve görevleri ile yetkileri,
yerinden yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenlenir.
Mahallî idarelerin seçilmiş organlarının, organlık
sıfatını kazanmalarına ilişkin itirazların çözümü ve kaybetmeleri,
konusundaki denetim yargı yolu ile olur. Ancak, görevleri ile
ilgili bir suç sebebi ile hakkında soruşturma veya kovuşturma
açılan mahallî idare organları veya bu organların üyelerini,
İçişleri Bakanı, geçici bir tedbir olarak, kesin hükme kadar
uzaklaştırabilir.
Merkezî idare, mahallî idareler üzerinde, mahallî
hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi,
kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması
ve mahallî ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amacıyla, kanunda
belirtilen esas ve usuller dairesinde idarî vesayet yetkisine
sahiptir.
Özetle, Anayasa'ya göre belediye başkanı, seçmenler tarafından
seçilerek o makama oturtulan, merkezi idareden bağımsız bir kamu
tüzel kişisidir. Bu kişiler hakkında kovuşturma, soruşturma yürütme
ve bu kişileri görevden alma yetkisi içişleri bakanındadır.
İçişleri bakanı yeni rejime göre cumhurbaşkanı tarafından atanmış,
onun emir ve direktiflerini yerine getiren bir kişidir.
Cumhurbaşkanı böyle birine (içişleri bakanına), yine kendi emrinde
olan ve direktiflerini yerine getirmekle yükümlü bir başkasını
(cumhurbaşkanı yardımcısını) soruşturma yetkisi verir mi?
Vereceğini düşünmek en hafif tabiriyle saflık olur.
Anayasa hukukçuları ile idare hukukçularına da sordum. Hepsinden
benzer yanıtlar aldım. Özetle diyorlar ki:
Bir mahalli idarenin başındaki kişiyi cumhurbaşkanı yardımcısı
yapmak, yani “seçilmiş” bir belediye başkanının aynı zamanda
“atanmış” bir cumhurbaşkanı yardımcısı olarak görevlendirilmesi,
onu diğerlerine göre ayrıcalıklı bir konuma getirme, dokunulmaz
kılma anlamını taşır. Cumhurbaşkanı yardımcıları belediye başkanı
olamaz diye bir hüküm yok ama bu, yeni yönetim yapısındaki
fonksiyonların mantıksal sonucuyla bağdaşmıyor. Burada fonksiyonel
bir uyuşmazlık olduğu çok açık.
Gelelim Binali Yıldırım’ın asıl rahatsızlığına… Mesele sadece
protokolde valinin arkasında olmak ya da havaalanında atanmış bir
bakanı karşılamak zorunda kalmak mı?
Duyduğumuza göre Binali Yıldırım özel sohbetlerde isim vererek
gerek Berat Albayrak’tan gerekse bazı bakanlardan yana
rahatsızlığını açık açık dile getiriyor ve “Bunlar, ellerine fırsat
geçerse beni ezerler” diyor. Erdoğan’a bu kadar yakın bir ismin
dahi ezileceğini düşünmesi bize çok şey anlatıyor.
Meclis Başkanı Binali Yıldırım’ın, birçok yetkisini TBMM
başkanvekilleri, genel sekreter ve diğer sorumlulara devretmesi,
"yerel seçimlere hazırlık" olarak yorumlandı.
Gazete Duvar’dan Nergis Demirkaya’nın haberine
göre, “Meclis Başkanı Binali Yıldırım, İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanlığına aday olması durumunda görevinden istifa
etmeyecek. Yıldırım, seçim bitene kadar görevinde kalacak. Adaylığı
sürecinde de İstanbul sokaklarını Meclis Başkanı olarak dolaşacak.”
Muhalefetin tüm bunlara itiraz etmesi gerekmez mi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhur İttifakı'nın ortağı MHP’nin Genel
Başkanı Devlet Bahçeli ile yerel seçimde ortak aday gösterme
konusunu nerede karara bağladı? AK Parti Genel Merkezi'nde değil
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde... Bu bir devlet meselesi mi yoksa
parti meselesi mi? Yerel seçime cumhurbaşkanlığı değil AK Parti
girdiğine göre tartışmaya bile gerek yok. Peki buna itiraz eden
oldu mu? Hayır!
Erdoğan ile Bahçeli, tıpkı 24 Haziran Seçimlerindeki gibi 31
Mart 2019 Yerel Seçimini de “ülkenin beka meselesi” olarak
görüyorlar. Dolayısıyla bu görüşmelere parti genel merkezinin değil
cumhurbaşkanlığı makamının ev sahipliği yapmasının kendilerince bir
açıklaması var. Bu zeminin meşruiyetini sorgulamak isteyenlere
Gazete Duvar yazarı Kemal Can’ın son yazısı yol
gösterici olacaktır.
Muhalefet, yeni rejimi tahkim etmek için her gün yeni bir adım
atan iktidarın “ben yaptım oldu”cu tavrını benimseyerek ve itiraz
etmekten vazgeçerek iktidara alternatif olduğu iddiasını
sürdüremez.