Yeni ve halkçı bir Türkiye çağrısı
24 Haziran için kendine has dinamikleri nedeniyle mümkün en geniş taktik ittifak sağlanması doğal bir amaçtır. Bu ittifak cumhuriyet, laiklik ve başkanlık sistemine karşıtlık ortak zemini üzerine oturan daha çok savunmacı temeldeki bir taktik ittifak olacaktır. Aday seçimi de hem stratejik ittifakı hem taktik ittifakı aynı anda temsil edebilme kriteri ekseninde yapılmak durumundadır.
Mahmut Üstün
Çok uzun zamandır siyasette parlamenter sistemin parametreleri işlemiyor… Bunu görmeyenlerin, görmemezlikten gelenlerin hala bu parametreleri esas alarak siyaset yapmaya çalışanların dönemin ruhunu yakalayabilmesi, siyaseten bir seçenek olabilmesi mümkün değil… “AKP gider mesele biter” yaklaşımı da geçersizdir. Bu yaklaşımı esas alan bir siyasetle AKP’de gitmez; velev ki gitti, mesele yine bitmez.
Başta CHP, muhalefetin kadüklüğünün temel sebebi de budur. Bugünkü siyaset, yıkım ve kurulum ekseninde, daha açık ifadeyle devrim/karşı devrim diyalektiği üzerinde sahne almaktadır. Dolayısıyla siyasette stratejik olanın taktik olanı anlamlı ve güçlü kıldığı bir süreçteyiz. Sadece mevcudu veri alarak, günceli esas alarak yapılan taktik hamlelerle umut olmak, başarı sağlamak olanaksız. Bu “olağan”ın politika tarzıdır. Ama artık “olağan” yok, “mevcut” yok… Siyaseten başarı artık öncelikle halka yeni bir “mevcudiyet”, yeni bir “olağan” önermekle mümkündür.
AKP’nin başarısı siyaseti böylesi bir stratejik bakış eksenine oturtarak halka yeni bir mevcudiyet biçimi önermekte oluşuyla bağlantılıydı. Fakat eni sonu toplumu yeni bir “olağan”a ulaştıramadı ve stratejik bakışı da halktaki karşılığını büyük ölçüde yitirdi. Şimdiki siyaseti ise büyük ölçüde siyasi iktidarı muhafaza eksenlidir. Dolayısıyla AKP siyaseten en zayıf, yorgun ve umutsuz dönemindedir aslında… İçsel çözülme ve çürüme had safhadadır.
Peki ya muhalefet? Muhalefet bütün melanetlerin AKP ile başladığını ve AKP’nin gidişiyle son bulacağını temel alan bir yerden, yani eski “mevcudiyet”in yeniden ihyası özlemiyle siyaset yapmaktadır. AKP’nin eskinin sürdürülemezliğinin bir ürünü olduğunu ve 20 yıllık bir AKP iktidarının ardından ise bunun tümüyle imkansızlaştığını görmeyen bir yerden siyaset yapmaktadır. Topluma yeni bir “mevcudiyet” öneren bir stratejik politikadan/ufuktan yoksunluk önce savunmacı taktik politikalara ve sonra kaçınılmaz olarak AKP ufkuna teslimiyete yol açmaktadır.
Yandaşlarınkilerde dahil tüm anketler incelendiğinde AKP’nin geleneksel tabanının yüzde 10-15 aralığındaki oranının AKP’den “kopuş” yaşadığını, en az yüzde 35’lik bölümünün ise ehven-i şer yaklaşımıyla “kerhen” destekçi konumunda olduğunu görmekteyiz. AKP’nin görünen gücü ile gerçek gücü arasındaki açı bu kadar büyümüştür. Buna tablo bize AKP’yi ayakta tutan temel faktörün muhalefet boşluğu olduğunu kanıtlar niteliktedir. Nitekim muhalefet partilerinin oy tabanı içinde de AKP kadar “kerhen” destekçi oy oranı vardır. KONDA’dan Bekir Ağırdır’ın geçtiğimiz günlerde yaptıkları araştırmadan kalkarak
oy toplamının yüzde 45’inin yeni bir siyaset arayışında olduğuna yönelik tespitinde bulunması da bu söylediklerimizi destekler bir veridir.
Dolayısıyla olağan dönemlerden farklı olarak taktik içerikli “24 Haziran seçimini nasıl kazanırım?” sorusunun yanıtı bugün strateji ağırlıklı “Nasıl bir Türkiye?” sorusuna verilen yanıta sıkı sıkıya bağlantılıdır. 24 Haziran seçimini ve sonrasını da kazanmak bu soruya verilen halkçı, özgürlükçü, eşitlikçi ve kardeşleştirici-barışçı tutarlı/bütünlüklü cevapla ancak garantiye alınabilecektir. Bu sorunun olmazsa olmaz yanıtları ise çalışanlara ve topluma etkin bir sosyal güvenlik, sosyal haklar, grev ve örgütlenme hakkı; üretime ve istihdama dayalı bir ekonomi, en geniş temsili olanaklı kılan siyasal demokrasi ve partiler rejimi, ortak vatan ve eşit yurttaşlık temelinde Kürt vatandaşların temel kimliksel haklarının anayasal güvenceye kavuşturulması: dindarın ve sekülerin, Alevi’nin ve Sünni’nin, tüm inanç kümesinden vatandaşların kendini özgür ve eşit hissettiği, hiçbir kimsenin inancı nedeniyle ötekileştirilmediği toplumcu bir laiklik; “yurtta ve dünyada barış” ilkesine dönüş; doğal çevreyi ve insan sağlığını korumayı esas alan bir enerji politikası; kadının ekonomik, sosyal ve siyasal hayata katılımını artırmaya yönelik etkin bir pozitif ayrımcı siyaset ve hukuksal düzenlemeler; bilimsel eğitim ve özerk üniversite; düşünce ve basın özgürlüğünün garantide olduğu bir hukuksal düzen gibi unsurlardır.
“Nasıl Bir Türkiye?” stratejik bir sorudur, kısa vadede 24 Haziran seçimin kazanılmasında değil cumhuriyetin devrimci halkçı temelde yeniden inşasında da belirleyici bir rol üstlenecektir. Doğal olarak stratejik bir ittifak politikasının oluşturulmasıyla.
Bu stratejik yaklaşım yalnızca orta vadede yeni bir inşa süreci açısından değil 24 Haziran seçimlerindeki başarı için de olmazsa olmazdır. Ama hele de seçime iki ay gibi bir süre olduğu da düşünülecek olursa, yeterli değildir ve bir taktik planla tamamlanmak mecburiyeti vardır. Taktik plan ilkesel olarak bu stratejiyle tutarlı olmalı ve/fakat ittifaklar ve aday tespitinde günceli de hesaplamalıdır. Kucaklayıcı olabilmek ve stratejik amaçlara uygunluk temel ölçüler olmalıdır.
24 Haziran için kendine has dinamikleri nedeniyle mümkün en geniş taktik ittifak sağlanması doğal bir amaçtır. Bu ittifak cumhuriyet, laiklik ve başkanlık sistemine karşıtlık ortak zemini üzerine oturan daha çok savunmacı temeldeki bir taktik ittifak olacaktır.
Aday seçimi de hem stratejik ittifakı hem taktik ittifakı aynı anda temsil edebilme kriteri ekseninde yapılmak durumundadır. Kürtleri, dindarları, cumhuriyetçileri, laikleri, Kemalistleri kayıtları olsa da kendisine oy vermekten caydırmayan, özellikle AKP tabanındaki yarılmayı derinleştirebilecek ama yüzü kesinlikle emeğe ve sol değerlere dönük bir aday. Kulislerde adı geçen adaylara baktığımda bu isimlerin bir kısmının açıkça sağcı ve neo liberal, bir kısmının başarılı, prestijli ama arayış içindeki AKP’lilerden ve Kürt seçmenden oy alma olasılığı çok zayıf adaylar olduğu görülüyor.
Bu kriterler gözetildiğinde bence en uygun aday Mehmet Bekaroğlu/İhsan Eliaçık profilinde biridir. Bu isimlere Alevi ve Kemalist tabandan bazı itirazlar yükselecektir. Ama bu itirazların çoğu adayların yeterince tanınmamasından kaynaklı önyargılara dayandığı için kolaylıkla telafi edilecektir.
Ben stratejik ve taktik planda bu anlayışla girilen 24 Haziran seçimlerinde AKP’nin yenilmesi bir yana çöküşe uğratılmasının dahi şaşırtıcı bir sonuç olmayacağı kanaatindeyim.
Bizden söylemesi…