Bitti sanıyorduk, geri geldi! Muazzez Ersoy, bir dönem her yerde karşımıza çıkan “nostalji” serisine yeni bir halka ekledi: “90’dan Pop”. Bir dönem alaturka şarkıları yeniden yorumlayan, tıkandığı noktada önce filmlerde söylenen pop şarkılarına el atan, sonra da plaklar arasında dolanmaya başlayan Ersoy, bu kez (bu ara yeniden moda olan) ‘90’lı yıllara gözünü dikmiş.
‘90’lı yıllar, memlekette pop müziğin “patladığı” yıllar. Aşkın Nur Yengi, Hakan Peker ve Yonca Evcimik’le başlayan bereket, art arda piyasaya çıkan yeni şarkıcılar ve onların başarılı albümleriyle sürdü. Kimi hatırımızda kaldı, kimi bugüne geldi ama çoğu ortadan yok oldu. Bugün kimi isimlerle karşılaştığımızda “a aa, evet, o da vardı” dememiz bundan. Bu esnada Nazan Öncel’den Mirkelam’a, İzel–Çelik–Ercan’dan Tarkan’a pek çok isimle tanıştık. Şu anda bunların hepsi, gözümüzün önünde. Zaman zaman sessizleşseler de yaptıkları çalışmalar hâlâ ana arterde gündemi belirleyebiliyor. ‘90’lı yılların bereketi söndü belki ama, tortusunu bir yana koyarsak, bu dönem, müziğimizde lezzetli bir tat bıraktı.
Üzerinden 25 yılı aşkın bir süre geçmiş. O dönemde yayımlananlar bugün yeniden popüler. ‘90’ları 2000’li yıllara devrettiğimiz dönemde, 45’lik plaklarda kalmış şarkılara dönüş modaydı. Benim de aralarında bulunduğum bir ekip, bu şarkıları barlarda çalarak insanları eğlendiriyordu. Buna, ilerleyen yıllarda ‘80’lerde yapılmış şarkılar eklendi; onlar, yazıda sözünü ettiğim dönemi çağırdı. Bugün, bu dönemde yapılmış şarkıları hatırlamak, hatırlatmak moda. O dönem, “yeni” pop şarkıları ortalığı sallarken, türküler keşfedilmiş, art arda türkü albümleri yayımlanmıştı. Tolga Çandar’ın “Türküleri Ege’nin” serisiyle başlayan akım, Ayşegül’ün “Güzelleme”leriyle sürdü. Yavuz Bingöl’den Şükriye Tutkun’a, Grup Laçin’den Yurtseven Kardeşler’e pek çok “türkücü”, bu yıllarda hayatımıza girdi. Seza Kırgız gibi opera kökenli olanlar, Nurdan İpek gibi rock yapanlar, Zara gibi (Neşecik adıyla) arabesk albümler yaptıktan sonra türkü söylemeye başlayanlar da bunların arasındaydı. Öyle bir modaydı ki bu, hiç alakası olmayan iki isim, Beyaz ve Ali Kırca bile türkü albümü yaptı!
Türküleri ihmal etmeyen, tadımlık da olsa albümlerine alan şarkıcılar arasında bulunan, Muazzez Ersoy, (belki de bilmeden) bir başka modanın yaratıcısı oldu: 1995 tarihli “Nostalji” albümü çok satınca bunu bir seriye dönüştürdü. 2007 tarihli “Kraliçeden Nostaljiler”i saymazsak 1995–2000 yılları arasında yayımlanan on iki albümden oluşan ve toplamda 10 milyonu aşkın satış yapan “Nostalji” albümleri, o dönem, bir başka moda başlattı ve pek çok şarkıcı birbiri ardına “nostalji” albümleri yaptı. Bu, bir “tür” olarak benimsendi.
Yirmi yıl önce yaptığı “nostalji” albümleriyle adından söz ettiren Muazzez Ersoy’un radarına o dönemde yapılmış ürünlerin takılmış olması tesadüf değil. Günün moda ve eğilimlerinin farkında olan, doğru adımlarla “başarı”sını artıran Ersoy, popülerliğini yitirmeye başladığı anda, bu “tür”e yöneliyor.
Sadece Muazzez Ersoy değil, Nilüfer de bu yolda. Onu Ersoy’dan ayıran, ekseriyetle yanlış projelere inanması, onların peşinden koşması. Kendi şarkılarını rock kulvarında hatırı sayılır insanlar eşliğinde seslendirdiği “12 Düet” çok satınca hemen ardından “13 Düet”i yaptı ancak bu albüm, ilkinin başarısını yakalayamadı. Bugün Muazzez Ersoy’a mal edilen “nostalji” fırtınasını çok önce başlatan, Nilüfer aslında, 1988 tarihli “Geceler” albümünde ‘60’lı ve ‘70’li yılların şarkılarını seslendirerek, bu albümüyle fırtınalar kopartmıştı. “12 Düet”, çok satmasına rağmen yanlış bir projeydi ama “Geceler”, krize giren piyasayı canlandıran doğru bir adımdı. Nilüfer, geçtiğimiz günlerde, “Yeniden Yeni Yine” başlıklı bir albüme imza attı. Ağırlıkla ‘90’lı yıllarda yapılmış (belli ki içinde kalan) şarkıları seslendirdiği bu albüm, belli ki bir ara çalışma. Nilüfer’in yorumuna söyleyecek bir şeyim yok ama projenin (başta “Yine Yeni Yeniden” ve “Yeniden Yetmişe” albümlerine gönderme yapan adından başlayarak) çok da doğru olmadığını söylemek yanlış olmaz. Satar, ayrı. Memlekette “doğru” olandan ziyade yanlış olan alıcı buluyor. Yazık ki hayatın her alanında böyle bu.
Plakların geri döndüğü, art arda yeni plakların yayımlandığı bu dönemde, Muazzez Ersoy ve Nilüfer’den albümlerini plak formatında basmalarını beklemek, yanlış olmaz. Eski Nilüfer albümleri, bu formatta yeniden raflara çıktı. Ancak henüz bir Muazzez Ersoy plağımız yok. En azından albümlerinin hiçbiri plak olarak basılmadı ama aslında, koleksiyoncuların bildiği, kıyıda köşede kalmış tuhaf bir Muazzez Ersoy plağı var.
Bu tuhaf plak, Muazzez Ersoy’un iki şarkısını içeren özel baskılı bir “45’lik”. İfadeyi tırnak içine aldım, zira bu bir 45’lik plak değil. 33’lük de değil ama. Aslında, her ikisi de… Kafa karışıklığına mahal vermemek için baştan anlatayım: “Nostalji” albümlerinin “4-5-6” numaralıları, bir kutu içinde, aynı anda piyasaya verilmişti. Ersoy, bu albümlerin çıkışını müteakip 18 Mayıs 1999 günü Taksim’de bulunan (şimdi yıkılan) Büyük Maksim gazinosunda bir tören düzenledi: “[Serinin] oluşmasında emeği geçen sayın besteci, söz yazarı ve bütün emektarların adına yapılacak ödül töreni”ydi bu ve onu “onurlandırmamızı” rica ettiği davetiyesini, plak formatında bastırmıştı. Plakta iki şarkı var: “2” numaralı albümden “İntizar” ve “5”numaralı albümün açılışında yer alan “Veda”. Buraya kadar her şey normal. Plağı dinlemeye başladığınız anda, tuhaflık başlıyor. Hele ki ilk şarkı olarak B yüzündeki “İntizar”ı seçtiyseniz, ortalık hepten karışıyor. Şarkının introsunun hızını Muazzez Ersoy’un düzenlemedeki kusuru olarak algılasanız da Ersoy’un sesi işin içine girdiğinde bunun böyle olmadığını görüyorsunuz: “İntizar”, 45’lik boyutundaki bu plağa 33 devirde dinlenmek üzere kaydedilmiş. Şarkıyı dinledikten sonra plağın diğer yüzünü çevirdiğinizde bir başka sürpriz sizi bekliyor. Albümde adı “Veda” olarak anılan, plak üzerindeki etikete “Veda Busesi” olarak kaydedilen şarkı, bu kez ağır introsuyla şaşırtıyor. Ersoy şarkıyı terennüme başladığında iş ortaya çıkıyor: Diğer yüzün aksine, bu şarkı aslına rücû etmiş ve 45 devirde dinlenmek üzere buraya kaydedilmiş… Neden iki devirli kaydedildiğini bilmiyoruz ama kapağında “geçmişi günümüze taşıyan, ölümsüz eserlerin eşsiz yorumcusu, değerli sanatçımız” olarak tanıtılan Muazzez Ersoy’un bu plağının memleket plak tarihindeki en tuhaf plaklardan biri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliyoruz.
Başa döneyim: Bitti sandığımız anda yeniden hortlayan “nostalji” modasının ‘90’lı yıllardaki müsebbibi Muazzez Ersoy, o yılların şarkılarını söylediği bir albümle huzurda. Satıp satmaması bir yana, yeniden Muazzez Ersoy ismini karşımıza çıkarttığı için üzerinde konuşmaya değer bir albüm bu. Memleket ahvali arasında görülür ve dinlenir mi bilinmez ama “nostalji” ortaya çıktıysa, gidişatta bir yanlışlık var demektir.