Yer Taksim Stadı, tribünde…

Kim bilir belki Aydın abi Şark Şimendifer’den, mimariden, rakıdan bahsediyordur Münir abiye. Münir abi de tüm içtenliği ile tiyatrodan, Hababam Sınıfı’nda ve Fenerbahçe’den dem vuruyordur. Futbol onların hayatının kesişim noktası olmasa bile futbolla da anılacak yanları oldu bu hayattan göçerken.

Onur Salman salmanonur@gmail.com

Yer Taksim Stadı. Tarih kimin umurunda ki? Tribünlerin bir kısmı turuncu-nef, diğer kısmı sarı-lacivert. Biri cumhuriyet tarihinin de ötesinden gelmiş, biri cumhuriyet tarihiyle birlikte merhaba demiş hayata iki kişi de tribündeymiş. Her ikisi de cumhuriyet tarihine damgalarını vuracaklardı. Ama o gün karşı tribünlerdeydiler. Biri turunculu tarafta biri lacivertli. Skor tabelasını da hatırlayanlar olacaktır. Elektronik falan değil. İki takımın renkleri üçgen biçimde yan yana. O kadar.

Top henüz arsada oynanıyor. Borsaya düşmemiş. Tribünlere biraz kulak verince anlıyorsunuz kim kimle oynuyor. Önce yoğun bir "Haydi bastır Şark Şimendifer" bağırışı kopuyor tribünlerde. Sanki tüm Taksim Stadı turuncu-nef renklere bürünüyor. Bayraklar, bağırışlar, "Hadi olum biraz daha hızlı koş", "Bassana şu topa", "Bu gol de nasıl kaçar" nidaları.

Tribünde Şark Şimendifer’e gönül vermiş genç de tüm bu harmoniye tüm benliğiyle katılıyormuş. Hayalinde kendi mahallesinin takımı olan turuncu-neflilerde forvet oynamak varmış. İronik ama kalede Kör Ali tutacak, forvette o atacak, sonrası her hayalde olduğu gibi mutlu son. Zaten gözünü bu takıma açmıştı. Semti dururken başka takıma gönlünü seyirtmek mi? Zinhar, duymamış olayım. Varsa turuncu yoksa nef’ti onun için. Dedik ya henüz endüstri girip de renkleri bile bozmaya başlamamıştı. Futbol hâlâ sadece futboldu belki de.

Tribünün lacivert tarafı da turuncu tarafından aşağı kalır hareketlilikte değildi. "Sarı, lacivert, şampiyon, Kanarya" diye inlemeye başlamıştı bir kere Taksim Stadı. Sarı-lacivertli bayraklar sanki Taksim’den Kadıköy’e kadar uzanıyordu. O zaman milyonlarca değillerdi belki ama hâlâ Fenerbahçe’ydi ne de olsa. Taraftarla coşkuluydu.

Aralarındaki genç de bu coşkuya ortak olmaya çalışıyordu. İçten içe aşıktı o da sarı-lacivert renklere. Ama daha ziyade arkadaşlarının arkasında durup, sanki okuldan kaçmış öğrencilerini yakalamış gibi bakıyordu artlarından. Neticede gönlü takımdan yanaydı ama olası bir haksızlık karışında da her an pozisyon almak istercesine rengini belli etmek istemiyor gibiydi. Futbolun dayanışma kısmı tam onluktu doğrusu. Zaten bu yönü çekiyordu ayak topuna onu. Ama hataların oyunu. İşte orada itirazı vardı.

İşte o gün tarihi gibi sonucu da önemli olmayan bir maç oynandı Şark Şimendifer ile Fenerbahçe arasında. Belki de hiç böyle bir maç hiç olmadı ama zihnimiz bize bu maçı oynattı. Zira belki o gün aynı tribünde değillerdi belki ama eminiz ki bugün aynı cennette birbirlerine bir asırlık hayatlarında neler oldu onu anlatıyorlar. Kim bilir belki Aydın abi Şark Şimendifer’den, mimariden, rakıdan bahsediyordur Münir abiye. Münir abi de tüm içtenliği ile tiyatrodan, Hababam Sınıfı’nda ve Fenerbahçe’den dem vuruyordur. Futbol onların hayatının kesişim noktası olmasa bile futbolla da anılacak yanları oldu bu hayattan göçerken. Sayısız anılarının arasında çölde kum tanesi ama ne yapalım benim elime düşen anmada da bu kum tanesi olsun. Topraklarınız bol olsun Aydın Boysan ve Münir Özkul.

Tüm yazılarını göster