2024’te yapılacak yerel seçimlere yaklaşık dört aylık bir zaman kaldı, ancak birçok il ve ilçede adaylıklar henüz belirlenmeye başlıyor. AKP yerel seçim aday başvuruları 9-17 Kasım arasında alındı, CHP’de ise 21 Kasım’da başlayan adaylık başvuruları 28 Kasım’a kadar devam edecek. Bu süreçte İstanbul, Ankara ve Aydın büyükşehir belediye başkan adayları kurultay öncesinde belli olmuştu. Her iki partide de temayül yoklamaları ve anketlerin aday belirleme sürecinde rol oynayacağı vurgulansa da son tahlilde karar, kapalı kapılar ardında ve seçmene öncelik vermeyen pazarlıklar sonunda alınacak. Geleneksel siyaset parti içi ilişkiler, kapalı devre pazarlıklar, yandaşlık veya hasımlık ekseninde debelenip dururken, kentsel yaşamın dinamikleri bambaşka bir düzleme ilerliyor. Geleneksel siyasetin keşmekeşinden çıkamayan yerel yönetimler dünyadaki değişimlerin hızına karşı yaya kalıyor.
Türkiye’de yerel yönetimlerin temel işlevlerine baktığımızda öne çıkan iki alandan biri altyapı diğeri ise sosyal politika. Altyapı yatırımlarında en öncelikli konu ulaşım altyapısı olurken, bunu su şebekesi, barınma altyapısı, eğitim kurumlarına yapılan güçlendirme faaliyetleri takip ediyor. Bu alanlara kıyasla daha az yatırım almakla birlikte listede yer bulan bir başka konu da kültür sanat faaliyetleri, ancak burada da büyük bir zenginlikten ya da çeşitlilikten söz etmek oldukça zor. Örneğin bu yıl Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin iptal edilmesi kültür sanat alanındaki dar görüşlülüğün tepe noktası oldu. Sosyal politika alanı ise doğrudan yerel yönetimlerin sorumluluğu olmamakla birlikte yerel yönetimlerin bu konuya eğilmelerinin en önemli nedeni seçmen sadakatini sağlayacak bir alan olması. Bu faaliyetler beşerî sermayeyi güçlendirecek eğitsel faaliyetlerden, büyüme çağındaki çocuklara gıda desteğine, kadınlara yönelik meslek edindirme girişimlerinden emeklilere ve yaşlılara yönelik sosyal programlara kadar geniş bir yelpazeye yayılıyor. Sosyal politikanın merkezi hükümet yerine yerel yönetimlerin yetki alanına devri, daha sorun odaklı bir politika yapımına işaret etse de gerek sınırlı finansal kaynaklar gerekse yereldeki demografik çeşitlilik, hayata geçirilen sosyal politika adımlarının evrensel kapsayıcılıktan uzak olduğunu düşündürüyor. Ancak asıl sorun, bütün bu maddi koşullara yönelik yaklaşımların yerelin yönetimi açısından çok daha başlangıç seviyesi politika alanları olması ve dünyada yerel yönetimlerin yöneldiği ana konuların ve eğilimlerin gerisinde kalması.
YEREL YÖNETİMLER VE AKILLI ŞEHİRLER
Dijital teknolojilerin yaygınlaşması ve daha hesaplı hale gelmesiyle birlikte kullanım alanları da çeşitlendi. Akıllı şehir sistemlerinde dijital teknolojiler, büyük verilerin toplanması ve kullanımı, bulut sistemleri aracılığıyla veri paylaşımı ve yönetiminin sağlanması, nesnelerin interneti, sensörler veya farklı teknolojik araçların kullanımıyla şehirlerde ulaşım ağından, su şebekesine, atık yönetiminden elektrik ve enerji kullanımına kadar birçok alanda tasarruf yapılması, verimliliğin artırılması, sürdürülebilirlik hedeflerine uygun altyapı yatırımlarının desteklenmesi hedefleniyor. Sıklıkla karşılaştığımız örneklerle ifade etmek gerekirse, çöp arabalarının trafiğin yoğun olduğu zamanlarda çalışmaması, su tüketiminin mevsimselliğine bağlı olarak önlemler alınması, toplu taşımanın yaşlı dostu rotalar ve çalışma saatleri oluşturması için gerekli olan veriler bu dijital teknolojilerin kullanımıyla sağlanabilir. Basitçe sağduyulu bir aklın da kolayca erişebileceği çıktılar dijital teknolojilerin kullanımıyla daha etkin ve sistematik bir biçimde düzenlenebilir. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın 2019 yılında yayınladığı 2020-2023 Ulusal Akıllı Şehirler Stratejisi ve Eylem Planı bu konuda yapılması gerekenleri detaylı bir biçimde ortaya koysa da uygulamada birçok şehir bu tür bir teknolojik organizasyonu hayata geçirmiş durumda değil. Bu eylem planı çerçevesinde oluşturulan Akıllı Şehir Olgunluk Değerlendirme Modeli, uluslararası endekslerin çerçevelerini Türkiye koşullarıyla uyumlandırarak Türkiye’ye özgü bir çerçeve oluşturmuş ve temelde akıllı şehir kavramına uygun yönetim unsurlarını, uygulama alanlarını ve bunların etkilerini ölçmektedir. Ulusal Şehir Endeksi akıllı şehir göstergeleri 2022 sonuçlarına baktığımızda Konya birinci sırada yer alırken, İstanbul 2., İzmir 6., Ankara ise 20. sırada yer almaktadır. Ancak tablonun genel görüntüsünde ilk beş altı şehir dışındaki şehirlerde akıllı şehir göstergeleri karşılıksız kalmaktadır. Örneğin listenin sonunda yer alan Bayburt’ta yönetişim ve sağlık göstergeleri dışında akıllı şehir dinamiklerini yansıtan hiçbir uygulama bulunmamaktadır. Özellikle sonradan il yapılan Bayburt, Iğdır, Şırnak, Ardahan, Kilis gibi örnekler en sonlarda yer almakta, yeni nesil kentsel dinamikleri yansıtmamaktadır.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE KÜRESEL ISINMA KARŞISINDA YEREL DİRENÇLİLİĞİ ARTIRMA
İklim değişikliği ve küresel ısınma ile ilgili öngörüler, acil önlemler uygulamaya konmadığı takdirde iklim değişikliği ve küresel ısınmanın etkisinin daha da yoğunlaşacağını, deniz suyu seviyesinin yükseleceğini, bazı coğrafyalarda çölleşme olacağını, aşırı hava olaylarının daha sık yaşanacağını, değişen iklim koşullarının insan sağlığını tehdit edeceğini ve yeni sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına neden olacağını gösteriyor. Buna paralel olarak, 2050 yılında dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 70 kadarının şehirlerde yaşayacağı da hesaplanıyor. Dolayısıyla dünya nüfusunun büyük bir çoğunluğu küresel ısınma ve iklim değişikliğinin etkisini şehirlerde yaşayacak. Hali hazırda altyapı sorunlarıyla boğuşan, yüksek binalar ve nüfus yoğunluğu nedeniyle bin bir türlü kirliliğe maruz kalan, sağlık sorunlarıyla yaşam kalitesi gerileyen şehirli nüfus ekolojik çöküşle birlikte daha fazla riskle karşı karşıya kalacak. Bir zamanların ilerlemeci modeli olarak görülen şehirler yeni çağın cehennemi olacak. Hali hazırda distopyanın kapısından girmiş durumdayız, acaba çıkış yolunu bulacak mıyız?
31 Ekim 2023 Dünya Şehirler Günü’nün ana teması Herkes için Sürdürülebilir bir Kentsel Geleceğin Finansmanı olarak açıklandı. UNESCO Genel Sekreteri Audrey Azoulay yayınladığı açıklamada, kentsel yoğunluğun artmasıyla birlikte yeni zorlukların da ortaya çıktığını, kentlerin küresel karbon dioksit emisyonunun yüzde 75’inden sorumlu olduğunu bu nedenle kentleri iklim değişikliğine karşı daha dirençli kılmak için kentsel kalkınmaya yönelik yeni yatırımların gerekliliğini vurguladı. Benzer bir yaklaşımla BM Habitat 2022 Dünya Şehirler Raporu da şehirlerde yoğunlaşan sosyo-ekonomik eşitsizlik, çevre ve halk sağlığıyla ilgili sorunlar ve bunların çözümüne yönelik bilgi temelli bir kent yönetimi için yenilikçi ve teknolojik olasılıklara odaklanıyor. Dünya artık şehirlerin bugününden çok geleceğini planlamaya çalışıyor. Bütün bunlar yerel çekişmelerin ve geleneksel siyasetin gündemini aşan geniş bir perspektifi zorunlu kılıyor.
KÜRESEL GÖÇ DİNAMİKLERİ, KAPSAYICILIK VE SOSYAL UYUM
Özellikle büyük şehirlerin bugününü ve geleceğini etkileyen en önemli konulardan bir diğeri ise küresel göç dalgalarının yarattığı demografik dönüşüm. Bu göçlerin önemli bir kısmı bölgesel çatışma, güvenlik tehdidi, doğal afetler ya da başka konjonktürel dinamiklerden kaynaklansa da azımsanmayacak bir kısmı da küresel eşitsizliğin artmasından, yani ekonomik nedenlerden kaynaklanıyor. Dolayısıyla göçmenlerin bir kısmı geçici olarak göç etmiş ve bir gün ülkesine dönme umudu taşısa bile, daha büyük bir kısmı daha iyi bir hayatın hayaliyle göç ediyor. Sonuç olarak göçe bir gün sona erecek bir süreç, göçmenlere de geçici misafirler gibi yaklaşmak yerine, göçün sürekliliğini tanımak ve göçmenlerin değilse bile göçmenliğin kalıcılığını kabul etmek gerekiyor. Bu kabul, göçmenlere yönelik etkin sosyal uyum politikalarının, planlama süreçlerinin uygulamaya konması için büyük önem taşıyor. Avrupa Birliği bünyesinde bir araya gelen Eurocities girişiminin gündeminde göçmenlerin içerilmesi ve uyumuna yönelik bir başlık da yer alıyor. Ortak tasarımlı kentsel uyum stratejileri (UNITES) çerçevesinde çok paydaşlı bir entegrasyon stratejisi geliştirmek, buna yönelik eğitimler hazırlamak, göçmenler kadar vatandaşların da katılımını sağlamak ve bu süreç hakkında farkındalık yaratmak hedefleniyor. Yine 2016 yılında Atina Belediyesi öncülüğünde örgütlenen Dayanışma Kentleri (Solidarity Cities) girişimi de mülteci hareketliliğinin yoğun olduğu bir dönemde Avrupa şehirleri arasında dayanışma ve işbirliğini hedefledi, ancak faaliyetler yoğun olarak devam etmedi. Ancak göç hareketliliğinin dünyada ve Türkiye’de azalmadan devam edeceğini öngörmek ve buna yönelik bir planlamanın gerekliliğini bir an önce kavramak gerekiyor. Türkiye’de bulunan büyük göçmen nüfusundan ötürü yerel yönetimlerin en deneyimli olduğu konu göç konusu. Ancak burada da merkezi yönetimin dış politikada ve göç politikasındaki değişken tavrı, siyasi partilerin göçmenlere yönelik yaklaşımı yerel yönetimlerin göç politikalarını, sosyal uyumu destekleyecek faaliyetlerini etkiliyor. Kurumlar arası çatışma ve görüş ayrılıkları etkin politika yapma imkanını zayıflatıyor.
NASIL BİR YEREL YÖNETİM İSTİYORUZ?
Yerel seçimlerdeki seçmen davranışı, genel seçimlerden farklı olarak yereldeki yaşam koşullarıyla ve ilişkiler ağıyla yakından ilgilidir. Adayların partileri, siyasi görüşleri, medyada verdikleri görüntü kadar seçmenin yaşam koşulları, çöplerin toplanıp toplanmaması, parkların ve yeşil alanların yeterliği, ulaşım ağındaki aksaklıklar da belirleyici olur. Ama hem adayların hem de seçmenlerin yerel yönetimlerin bunun çok daha ötesinde, politika yapımında var olanı uygulamanın dışında yeni politika üretme kapasitesi, toplumun her kesimini ortaklaştıracak bir yaşam standardı, bir arada yaşamaya alan açacak sosyal uyum anlayışını yereller ve yeni gelenler için hedeflemesi de önemli. Bugün artık bilinçli seçmenin kent yurttaşlığından ne anladığı ve yerel yönetimden ne beklediği konusunda bir fikri olması gerekiyor. Beklentiler mevcut düzeyi korumakla sınırlı kalınca seçimler gerçek bir seçim olmuyor, adayların birbirinden farkı kalmıyor. Yeni sorunlara, yeni konulara yönelik alternatif politikalara kafa yormak seçmeni bilinçli kıldığı kadar adayları da aldıkları sorumluluğun ve yetkinin karşılığını vermeye zorlar.