Türkiye’de yerel seçimlere doğru en gözde seçmen kitlesi Kürtler. İktidarın da muhalefetin de Kürt seçmenin oylarına ihtiyacı var. İki taraf da Kürt seçmenin seçimlerde birçok ilde kilit önemde olduğunun farkında. Kürt seçmen deyince bu süreçte sadece Türkiye’deki seçmeni değil Suriye Kürtlerini de anlamak lazım. Zira tartışma ve gelişmeler aslında Suriye odaklı ve Suriye sahasında yaşanacaklar, yerel seçimleri de Türkiye ile ABD arasındaki pazarlıkların/görüşmelerin gidişatını da etkileyecek gibi görünüyor. Olasılıklar da meselenin taraflarının şimdiki ve bundan sonraki pozisyonlarına göre değişebilir.
ABD’nin Suriye Kürtleri ile iş birliği yapması Türkiye’yi fazlası ile rahatsız ediyor. ABD ise bu rahatsızlığa rağmen yakaladığı tarihi fırsatı tepmek istemiyor ve bu nedenle Kuzey Suriye’deki varlığını devam ettirme niyetinde. Bunu yaparken süreci “çok işlevli” yürütmeye çalışıyor. Türkiye’ye de Suriye Kürtlerine de kabuslar göstererek Türkiye’ye “Kürt sürecinin bu dönemdeki en can alıcı tarafına etkili şekilde müdahilim, muhatabınız Şam ya da Moskova değil ben olmalıyım” derken Kürtlere de “ben gidersem Türkiye ve/veya Şam sizi ham yapar” mesajı veriyor.
1. Dünya savaşı Ortadoğu’da özellikle Osmanlı İmparatorluğu (Türkiye) açısından dramatik şekilde sonuçlanmıştı ancak o dönemde Kürtlerle ilgili adım atılmamıştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Fransız Le Figaro’ya yazdığı makalede “yeni Sykes Picot’dan” söz etmesi ABD’nin Kuzey Suriye’deki faaliyetlerini 1. Dünya savaşında atılmamış olan adımın tamamlanması olarak gördüğünü ortaya koyuyor.
Türkiye ABD’nin bu tavrına ordusunu sınıra yığarak yanıt veriyor. Peki Türkiye açısından askeri çözüm mümkün mü?
Türkiye’nin daha önce Fırat’ın batısına yönelik yaptığı ve istediğini aldığı üç hamlesi aynı “başarının” Fırat’ın doğusunda tekrarlanacağı anlamına gelmiyor.
Birincisi ABD için (Suriye ve Kürtler) Fırat’ın batısı stratejik önemi haiz değildi. Dolayısıyla müdahale edeceği bir durum yoktu. Diğer yandan Türkiye bir şekilde kararlılığını ortaya koymuştu. Burada Türkiye aynı kararlılığı Fırat’ın doğusu için de koyabilir mi sorusu gündeme geliyor. Koyamaz çünkü bu kez ABD’nin gerçekten önem verdiği bölgeye girmiş olur ki ABD buna izin vermez. Zaten Türkiye’nin top atışlarından sonra ABD askerlerinin YPG mensupları ile devriye yapması bunu gösteriyor.
Kürtler için de asıl önemli bölge Fırat’ın doğusu. Diğer yandan Afrin bölgesi Suriye ile Türkiye arasında halledilecek bir mesele olarak görülüyor ve eninde sonunda tekrar Suriye’nin hakimiyeti altına girecek gözüyle bakılıyor.
Peki Türkiye gerçekten her şeyi göze alıp Fırat’ın doğusuna da operasyon düzenler mi? Bu biraz da “içeride” pazarlık yapılıp yapılmayacağına ve yapılırsa nasıl sonuçlanacağına bağlı.
Türkiye’deki yerel seçimler öncesinde AKP ile HDP arasında ittifak görüşmeleri yapılırsa HDP’nin tavrını belirleyecek olan en önemli maddelerden biri Fırat’ın doğusu olacak. Türkiye’de muhalefetin böyle bir şansı yok elbette. Ancak iktidarın Suriye Kürtlerine yaklaşımı diğer muhalefet partileri ile HDP arasında pazarlık olasılığını arttıracaktır bu da bazı önemli illerde seçim sonucunu ve siyasette dengeleri etkileyebilir.
Türkiye’de iktidarın pazarlıklara kapıyı tamamen kapatması ve askeri çözümde ısrarı ise sadece Suriye’de değil Türkiye’de de istenmeyen olasılıkları gündeme getirebilir.
Sonuçta Türkiye’de yaşanması olası gelişmeler ABD açısından durumu dramatik şekilde değiştirecek değil. Üstelik ABD’nin her olasılığı hesaplamadan hareket etmesi düşünülemez.
ABD geçtiğimiz günlerde üç PKK yöneticisinin başına ödül koyduğunu açıkladı. Türkiye’de iktidar bu açıklamaya temkinli yaklaştı ve “biz bu numarayı yutmayız” açıklamaları yapıldı. ABD’nin bu hamleyi neden yaptığı ya da neden şimdi yaptığı sorgulanıyor. Daha uygun zaman bulunamazdı. ABD bu hamlesi ile PKK’ya yeniden “terör örgütü” demiş olmadı, ama “YPG (PYD) terör örgütü değildir” demiş oldu.
Bu ödül açıklaması ABD’nin bundan sonra Kuzey Suriye Kürtlerine daha çok odaklanacağı anlamına geliyor. Bu durum Türkiye’yi daha da zorlayacak gibi görünüyor. Kuzey Suriye’deki durum sadece Türkiye’nin “sorunu” değil elbette. Suriye, Rusya ve İran da ABD’nin Kuzey Suriye hamleleri karşısında “çözüm üretmeye” çalışıyorlar ancak çeşitli beklenti ve öncelikler Türkiye’yi yalnız kalmaya doğru itiyor. Bu da olası olumsuz sonuçları tek başına yüklenmesi demek olacaktır.
Bundan sonra Mart seçimlerine kadar kritik bir süreç başlıyor ve bu süreçte Suriye Kürtlerinin durumu sadece yerel seçimler değil sonrası için de etkili olacak gibi görünüyor.