Bir önceki yazı, şu ifadelerle bitmişti;
“Evet, ne olursa olsun! Çok daha açık söylenmesi gerekiyorsa; Erdoğan’ın İstanbul’u yeniden kazanacak olmasına rağmen sosyalistler, yerel seçimlerde bağımsız bir program ve ayrı (ortak) aday çıkarmalıdır.
Şimdi devam edelim!
Sosyalistler aday çıkarmazsa…(1)
Ne olacağını hepimiz biliyoruz, yaşadık gördük. Aynı “film” tekrarlanacak. CHP’nin “çöreklenmiş siyasetçileri”, İYİP’in “çöreklenmiş siyasetçileri” ile Türkiye haritasını ve alınabilecek ilerin haritalarını önlerine koyup bir kazan-kazan formülü bulacaklar, sonra bunun vazgeçilebilir kısımlarını dağıtarak 6’lı,16’lı parçalara bölecekler, büyük pasta bölünce, bu sefer parçalar kendi içinde “çöreklenmiş siyasetçilere” pay edilecek, daha sonra paylar kendi altlarına, onlar kendi altlarına, onlar da daha altlara pay edecek, pay edece, pay edec, pay ede…
İstanbul bana, Ankara üstü örtük sana, Antalya bana, Adana üstü örtük ona, İmar bana, Ağaç sana, Fen ona, Kültür şuna, Kadıköy bizimkine, Beşiktaş bizimkinin rekabetlisine, Ataşehir’in sahibi belli, Esenyurt’u verirsek yeter, Mamak olmaz ama Bodrum’a bakarız, İzmit’te çıkarmayız, Antalya’yı paylaşırız…
Tüm bunların üstünün nasıl bir ambalajla kaplanacağını da biliyoruz; biz gelmezsek AKP gelir, biz gelmezsek Bilal’in vakıfları gelir, biz gelmezsek İsmailağa’nın şalvarlıları gelir, biz gelmezsek İstanbul’un Kanalı, Gökçek’in dinozorları, makamların arabaları gelir… (Bu noktada vurgulamak gerekir ki iktidarda kim olursa olsun kararlı bir mücadele yapılanları da engeller, yapılacak olanları da belirler). Biz gelirsek “her şey güzel olur”! (2)
“Kötünün daha kötüsü” gelmesin diyen “potansiyel solcular” da AKP’nin karşısında kim varsa ona oyunu basacak.
Ve daha belirleyici olanı; sosyalistler aday çıkarmazsa yılmış, umudu tükenmiş veya “bunların” suçuna ortak olmak istemeyen binlerce, on binlerce solcu sandığa gitmeyecek! (Mesela biri ben!)
***
Sosyalistler aday çıkarmazsa…
Ve bir önceki seçimde ve hatta daha önceki seçimde de yaptıklarını yaparsa yani açıktan (ya da dolaylı) CHP adaylarını desteklerse, yani özelliği sadece AKP karşıtı olmak olan adayları desteklerse, aynı son seçimde olduğu gibi yenilginin bir parçası olacaklar. Genel seçim yenilgisi, onun üzerine yapılan “saçmalıklar” ve şimdiden başlayan basiretsizlikler yenilginin habercisi zaten. Ve buna AKP’nin şimdiden başlayan hazırlıklarını, son iki ay kala yaratılacak şaşaayı eklemek gerek.
Bu sürecin izleyicisi olmak, son dakikaya kadar icazet/kırıntı beklemek, bir de olası bir açıktan destek; sosyalistleri sadece yenilgiye değil, suça da ortak edecektir.
TATAVA YAP, BASMA GEÇME
Sosyalistler, ülkenin her ilinde her ilçesinde sosyalist bir programla ve sosyalist adaylarla seçime girmeye karar verirse ne olacağını (az buçuk) tahmin etmek zor değil!
Kapsamlı olarak; CHP’nin üst/orta/alt düzey yöneticilerinin, daha doğrusu belediyelerden maddi beklentileri olanlar tarafından örgütlenmiş toplulukların “sosyal linçine” maruz kalacaklar! AKP’nin “olası zaferinin” sorumlusu olarak ilan edilecekler.
Ne yazık ki bu “suçluluk duygusu”; Kılıçdaroğlu’nda, Torun’da, Salıcı’da, Öztrak’ta, İlgezdi’de, Toprak’ta ve yıllardır ama yıllardır CHP’de yöneticilik yapan bilumumunda oluşmuyor da en kıyıdaki solcuda bile her seçimde yeniden ve yeniden “hortluyor”.
Açıkçası, sosyalistlerin CHP’den vazgeçememesinin en önemli nedeni CHP’nin sol tabanıdır, yoksa CHP üst düzey kadrolarının neredeyse tamamının sosyalizmin düşmanı olduğu zaten aşikar. Örneğin; CHP Genel Başkanı'nın, Ümit Özdağ’a İçişleri Bakanlığı'nı vermesi hatta gizli protokol imzalaması hepsi tarafından “doğal” karşılanır ancak aynı genel başkanın bir sosyalistle Çalışma Bakanlığı (hatta Kültür Bakanlığı) için protokol yapmasına –ki böyle bir şey zaten imkansız- kesinlikle höykürürlerdi?
Benzer bir örneği İmamoğlu üzerinden verelim! Anlaşılıyor ki CHP’nin “çöreklenmiş siyasetçileri” kendi aralarında anlaşmışlar; “Ver genel başkanlığı, al belediye başkanlığını”. Ve böylece İmamoğlu’nun İBB adaylığı kesinleşmiş oldu. Peki, sosyal demokrat bir belediye başkanından beklenmesi gereken ilk “icraat” ne olmalıdır? İşçi hakları değil mi, ne de olsa hem sosyal hem demokrat? Bir önceki yazıya atıfla; “12 Eylül 1980 darbesinden 42 yıl sonra ilk kez toplu iş sözleşmesi yapıldı diye pazarlanan imzada, Genel İş üyelerine haftalık çalışma süresi 45 saatten 40 saate düşürülmüştü ancak uygulanma tarihi 1 Mart 2024 olarak belirlenmişti.” Ve doğallığında hem birlikte sormuştuk; “Neden 1 Şubat, 1 Ocak, 1 Aralık, 1 Kasım değil?” diye. Meğerse durum daha vahimmiş! İmamoğlu, uygulanmanın başlangıç tarihinin 1 Nisan 2024 olmasında ısrar edip durmuş. (3) 1 Mart’a çekilmesi bile ona rağmen olmuş…
Şimdi, İmamoğlu’na oy vermeyecek sosyalistler, emeğin haklarını kendine seçim yatırımı/paravanı/şantajı yapan bir (sözde) sosyal demokrata oy vermedikleri için mi suçlanacaklar? Ve bunda İmamoğlu’nun hiç sorumluluğu olmayacak, “öyle mi sosyal-demokrat komutanlar”?
Açıkçası; artık hiç kimse “tatava yapma, bas geç” diyemez!
BU SEFER SOL KAZANABİLİR!
Sosyalistler, daha doğrusu sosyalist örgütler, daha daha doğrusu sosyalist örgüt yöneticileri; sosyalizm fikrinin ve tek tek sosyalistlerin, bu ülkede bir “ana akım” olarak bir araya gelmesini ve ortak hareket etmesini sağlayabilecek “şansı” geçtiğimiz genel seçimde ellerinin tersiyle ittiler. (4) Şimdi önlerinde yeni “şans/fırsat” daha var, üstelik bu sefer ki çok daha “elverişli” olanaklar sunuyor! (Ne AKP ne de AKP’nin muhalifleri, eskisi gibi yönetemiyorlar, yönetilenler de eskisi gibi yönetilmek istemiyor).
Önümüzdeki yerel seçimlerde sosyalistler için “asıl amaç”; kazandırmak ya da kaybettirmek, kazanmak ya da kaybetmek olmamalıdır. Sosyalizm ideolojisinin, aynı zamanda bir yerel yönetimler projesine sahip olduğunun (dönüşebileceğinin) gösterilmesi, bu projenin diğer tüm düzen partilerinin projelerinin “alternatifi” olduğunun kanıtlanması bile “yeterli”dir. Sosyalist bir yerel yönetim politikasının yani emeğin haklarını güvence altına alan bir belediyecilik anlayışının, halkın çıkarını amaç edinen uygulamaların, rantı değil toplumsal yaşamı önceleyen projelerin, kadınlara sağlanacak pozitif ayrımcılığın; tüm ülkede anlatılmasının, propaganda edilmesinin ve tartışılmasının diğer tüm partilerin programında ve elbette seçmeninde nasıl bir “etki” yapacağını hayal etmeye bile gerek yok!
Kazanılacak belediyeler ki, mutlaka olacaktır, böyle bir başarıda imzası olan yüzbinlerce “insanın sahipleneceği, denetleyeceği, başarısını büyütmek için canla başla çalışacağı “proje alanları”na dönüşecektir.
Elbette sadece bu kadar değil! Kürt halkının da (HDP aracılığı ile) içinde olacağı Batı ile ortaklaşmış bir faaliyet, yıllardır özlemi duyulan; tek bir hedefi sahiplenen bir düzlemin temelini yeniden inşa edecektir. Hatta daha da ileri gidip, “simülasyon yapalım” diyen birileri bile çıkabilir; Kürt illerine Batı’dan, Batı illerine “Doğu’dan” adaylar çıkaralım! Mesela; Maçoğlu’nu Dersim yerine Kadıköy’e, Alper Taş’ı Beyoğlu yerine Sur’a…
Asıl başarı ise yerel seçimlerden sonra sağlanacak! Ne olursa olsun, evet, ne olursa olsun, AKP tekrar İstanbul’u kazanacak olsa bile, sosyalistlerin tüm ülkede bir yerel yönetim programıyla ve birlikte ve ortak seçime girmesi, seçimlerden sonra yeni bir sosyalist çizginin/akımın/faaliyetin kendisini yaratacaktır. (Her şeye ve herkese rağmen). Ve böyle bir “başlangıç”, bu ülkenin ve halkların kaderini değiştirecektir.
YANITLAMAK ZORUNLU
Şimdi sosyalistlere, onlardan önce sosyalist örgütlere, hatta onlardan daha önce sosyalist örgüt yöneticilerine düşen sorumluluk; önümüzdeki yerel seçimlerde izleyecekleri politikalarını ve taktiklerini şimdiden açıklamaktır! Neyi amaçlayacaklar, hangi taktiği izleyecekler, nerede konumlanacaklar?
Kolaylık olsun diye şıkları sıralayalım:
a) Şimdilik gelişmeleri izleyip, bir ay kala tutum açıklamak
b) Şimdiden CHP’nin adaylarını, hatta isim vererek desteklemek
c) Kendi grup adaylarını belirlemek
d) CHP içinde kulislere başlamak, uygun görülecek adayları hazırlamak
e) Hiçbir şey yapmamak
f) ….
1) Söylemeye gerek var mı, bilmiyorum? “Sosyalistler” vurgusu; Kürt ve Türk sosyalistlerinin tamamını birlikte içeren bir vurgudur.
2) İmamoğlu’nun sloganıydı değil mi, “her şey güzel olacak”? Neler güzel oldu?
3) Yani; “benim kazanmam için köpek gibi çalışın, eğer 5 saat daha az çalışmak istiyorsanız”.
4) Ve ne yazık ki bu konuda bir sorumluluk duyduklarına dair bir “belirti” göstermedikleri gibi, kapsamlı bir değerlendirme/özeleştiri de yapmadılar.